Hiç ağrı/acı hissetmeyen biri olmak ister miydiniz?

-
Aa
+
a
a
a

Acı duyusu biyolojik dünyada niye var? Hangi canlının acı hissedebildiğini bilebilir miyiz? Hayalet ağrı nedir? Açık Bilinç'te "Acı/Ağrı" serimizin ilk bölümünde konuştuk.

ahşap manken
Acı/Ağrı serisi (1. Bölüm)
 

Acı/Ağrı serisi (1. Bölüm)

podcast servisi: iTunes / RSS

Eğer acıdan (örneğin dişçiye gitmekten) özellikle ürken veya çaresi bilinmeyen ağrılı bir hastalıktan mustarip biriyseniz hiç acı hissetmemek cazip gelebilir. Fakat doğuştan acıya duyarsız insanlar üzerine yapılmış klinik çalışmalardan biliyoruz ki bu iyi bir fikir değil!

Doğuştan acıya duyarsız insanlar, bedenlerinde oluşan hasarları doğal bir hisle fark edemediklerinden çocukluk dönemlerinde pek çok kaza geçiriyor, çok zor bir hayat sürüyorlar. Yetişkin hayatları da sorunlarla dolu şekilde ve ortalamanın altında bir sürede sonlanıyor.

Doğuştan acıya duyarsızlığın birkaç sahici portresini görmek isterseniz, 2005 yapımı "Acısız bir Hayat" belgeselini izlemenizi öneririm.

-- / --

Acı/ağrı biz insanlara ve diğer canlılara özgü bir lanet mi? Yoksa bir ödül mü? Bu varoluşçu sorunun özellikle ilahiyatçılar ve felsefeciler tarafından sıkça ele alındığını görüyoruz. Kayda değer bir örnek: İngiliz yazar C. S. Lewis'in "Acı/Ağrı Sorunu" başlıklı kitabı.

Lewis'in kitabı

Tarihte acı/ağrı sorununa teolojik bir açıdan yaklaşanlar arasındaki en ilginç kişiliklerden birisi 16. yüzyılda yaşamış olan İspanya Kralı II. Philip (nam-ı diğer 'Felipe el Prudente' veya "Temkinli Filip"). Hikayesi son derece ilginç.

Kendisini Katolik Avrupa'nın hem Protestanlığa hem de Osmanlı tehditine karşı koruyucusu olarak gören II. Philip, bağnazlık derecesinde dindar bir kişidir.

II. Phillip

Dini inancına göre, acı/ağrı Tanrı'nın gerektiğinde insanları cezalandırmak üzere var ettiği bir araçtır.

Talihin bir cilvesi mi demek gerekir bilemiyorum, II. Philip'in hayatının son ayları vücudunda çıkan korkunç yaralar (bazı kaynaklar kanser nedeniyle olabileceğini öne sürüyor) dolayısıyla çektiği ıstıraplarla geçer. Fakat II. Philip ağrı kesici kullanmamakta ısrarcıdır.

O dönemde afyon türevi ağrı kesicilerin kullanıldığı biliniyor. Fakat II. Philip son aylarını sarayın doktorlarını ve önerdikleri ağrı kesicileri reddederek ve büyük acılar çekerek geçirmeyi tercih eder. Nedeni, Katolik inancı yorumuna dayanmaktadır.

II. Phillip'e göre, çektiği acılar Tanrı'nın kendisine reva gördüğü bir cezadır ve bu cezadan kaçmaması gerekmektedir. Yaralarından kaynaklanan kötü kokular yüzünden bakıcılarının bile odasına giremediği II. Philip, 1598'de kendi tercihiyle büyük acılar çekerek ölür.

II. Philip'in hikayesinin detaylarını, McGill Üniversitesi profesörlerinden Fernando Cervero'nun, acı/ağrı konusundaki bilimsel külliyatı özetlemesinin yanı sıra pek çok ilginç anekdot da içeren "Acı/Ağrıyı Anlamak" başlıklı 2012 tarihli kitabında bulabilirsiniz.

Cervero'nun kitabı

Acı/Ağrı duyusunu mümkün kılan sinir sistemi mekanizmaları hakkında son 50 yılda büyük bir bilgi patlaması yaşandı. Bu bulguları ve klinik konularda giderek gelişmekte olan tedavi olanaklarını önümüzdeki bölümlerde ele alacağız.

Özellikle insanlarda karmaşık bir altyapısı olan acı/ağrı konusunda, genetik ve/ya sinirsel bozukluklar yüzünden ortaya çıkan pek çok ilginç vaka var. Acıya duyarsız olan insanlar olduğu gibi acıya çok duyarlı, en küçük bir dokunuştan bile canı yanan insanlar da var.

Doğada acı/ağrı hissi ile buna sebep olan uyaranlar arasındaki oranda çok hassas bir denge olduğu görülüyor. Bu dengenin acıyı çok hissetme yönünde de hiç hissetmeme yönünde de bozulması, insan hayatını alt üst edecek sonuçlara yol açabiliyor.

Fakat acı/ağrı konusundaki "bozukluklar" aşırı duyarlılıktan ve/veya tamamen duyarsızlıktan ibaret değil. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında çok çalışılan bir konu, "Hayalet Ağrı" ('Phantom Limb Pain').

Kolu veya bacak gibi bir uzvu kopmuş veya kesilmek zorunda kalmış bazı kişiler, zaman içinde sanki bu olmayan uzuvlarındaymış gibi hissettikleri ağrılardan şikayet etmeye başlayabiliyorlar.

phantom pain

Bu "hayalet ağrı" şikayetleri, hastaların öznel deneyimlerine dayanıyor ve bazen çok detaylı olabiliyor.

Sağ kolu kesilmiş bir kişi, (olmayan) sağ elinde dayanılmaz bir ağrı hissettiğinden, sağ elinin parmaklarının avucuna battığından, yumruğunu açamadığından yakınabiliyor.

Hayalet ağrıları olan kişilerin deneyimleri, beyin görüntüleme çalışmalarının da gösterdiği gibi, olağan ağrı deneyimleri kadar sahici. Tahmin edilebileceği gibi, bedenin çeşitli bölgelerinde baş gösteren kronik ağrıların tedavisi ne kadar zorsa, bedenin aslında olmayan bir uzvunda hissedilen ağrının tedavisi daha da zor.

[Küçük bir not: Yine son zamanlarda yapılan beyin görüntüleme çalışmaları, olağan ağrı deneyimlerinde faaliyete geçen beyin mekanizmalarının "aşk acısı" çeken insanlarla ortaklık gösterdiğini belgeledi. Yani belli duyguları "aşk acısı", "kalp ağrısı" gibi sözcüklerle nitelememiz boşuna değil.]

Geçmiş yüzyıllarda, 'hayalet ağrı'nın başgösterdiği kesik kol veya bacak ucunun biraz daha kesilmesi gibi aslında faydasız ve korkunç yöntemlerin denendiği biliniyor. Bu alanda günümüzde gerek nörolojik gerekse psikolojik yöntemlerle hayli ilerleme kaydedildiğini söyleyebiliriz.

-- / --

Bugün kabul edilen evrimci görüşe göre acı/ağrı bir lanet değil, doğru çalıştığında son derece faydalı olabilen bir tür "uyarı" sistemi. Biyolojik dünyada bu denli yaygın olmasının altında da her çeşit canlıyı tehlike ve bedensel hasarlardan koruma işlevi yatıyor.

Peki ama acı/ağrı hissi her canlıda var olan bir şey mi? Örneğin karıncalar, böcekler, hatta tek hücreli bakteriler, acı hissedebilir mi? Ya virüsler? Veya bitkiler? Acı/ağrı hissedebilen canlılar kümesine kimleri koyabiliriz; kimleri dışarıda bırakmalıyız?

Örneğin felsefe külliyatında "diğer zihinler problemi" olarak bilinen köklü ve zor meselenin bir uzantısı olarak, bu aralar, bilim dünyasında "balıklar acı hissedebilir mi?" sorusu üzerinden büyük bir tartışma yaşanıyor.

ABD'deki kürtaj tartışmalarına göre de anne karnındaki ceninin hangi aşamada acı hissedebilir hale geldiği kürtajda yasal düzenlemelerin belirleyicisi olmalı.

Kısacası acı/ağrı konusu hem pek çok disiplini ilgilendiren kuramsal yanları hem de günlük politikaları etkileyebilecek pratik sonuçları açısından çok zengin bir araştırma alanı oluşturuyor.

Yani, acı/ağrı konusu, yalnızca nörobilimin ilgi alanında sayılmaz. Felsefeciler, psikologlar, veterinerler ve özellikle son dönemde evrimci biyologların da büyük ilgi gösterdiği soruları bu yeni seride farklı açılardan ele almaya çalışacağız.

-- / --

Haftaya, insanlarda acı/ağrıyı mümkün sinirsel mekanizmaları, İ.Ü. Tıp Fakültesi'nden nörolog Prof. Yeşim Gülşen Parman anlatacak.