Tan Oral'la ‘Gazete’ sergisi üzerine

-
Aa
+
a
a
a

21 Ocak tarihli Açık Gazete’de İzel Rozental’in de katılımıyla Tan Oral ile yeni sergisi ‘Gazete’ üzerine bir söyleşi.

Tan Oral'ın Karikatür hayatının 50. yılında 13 Ocak’ta açılan sergi Karaköy Bankalar Caddesi Felek Sokak No: 1 adresindeki Schneidertempel Sanat Merkezi'nde yer alıyor. Sergi 6 Şubat tarihine kadar açık kalacak.

Tan Oral'ın Karikatür hayatının 50. yılında 13 Ocak’ta açılan sergi Karaköy Bankalar Caddesi Felek Sokak No: 1 adresindeki Schneidertempel Sanat Merkezi'nde yer alıyor. Sergi 6 Şubat tarihine kadar açık kalacak.


İzel Rozental, söyleşiye Gazete sergisinin nedenini ve fikrin çıkışını sorarak başladı.

Tan Oral: Eşim Elif, gazetelerden bir sürü küpür kesmiş. Onlara baktığımda son ay yani aralık içinde Türkiye basınında SEKA’nın kapatılması, kağıdın dışarıya bağımlı olması, gazeteciliğin son durumuyla ilgili bol miktarda yazı çıkmaya başlamış. Birden bire, kendi çekmecemdeki basın dosyasına baktım, çok şişmanlamış, patlamak üzere, yıllardan beri içine epey şey çizip atmışım ve onları açıp karıştırınca çok sevinçli bir şey oldu ve bir sergi çıktı.
İzel Rozental’in serginin yanı sıra bir de gazete çıktığını hatırlattı. Sergi alanının girişine asılan ve haber başlıklarından oluşan bir kolaj olan Gazete’de “Gazete gazetecilerindir. Gazete her yüz yılda bir yayınlanır.” yazdığını söyledi.

Tan Oral, kendi gazete yılları hakkında uzun süre Cumhuriyet Gazetesi’nde çizmesine rağmen aslında hiç bir gazete çalışmadığını anlatarak bu konuya değindi. Aynı anda birden fazla yerde çalışmakta olduğunu ve bu özgürlüğüne kimsenin de itiraz etmediğini söyledi.

Rozental’in Oral’ın son karikatüründe yer alan kardan adam karikatürünün kafasındaki gazeteyi hatırlatması ve gazetenin bu gibi farklı fonksiyonlarını da hatırlatması üzerine Oral, “Çocukken gazeteleri bakkallara satardık. Evde yapardık kese kağıdını birçok çocuk gibi ve onları da götürüp kilo ile satardık bakkallara. Bu söylediğim savaş yılları.” diye ekledi.

Oral, gazeteler için genelde evden çalıştığını söyledikten sonra günlük hayatına dair şu bilgiyi vererek devam etti: 

“Sabah uyanır uyanmaz giyinir derhal sokağa çıkardım. Gidip gazetelerimi alır işe yani eve dönerdim ama işe dönme psikolojisi içerisinde geri dönerdim. Elimde de gazeteler olurdu. Bunu kar, kış hiç aksatmadım. Ta ki pandemi gelene kadar. Pandemi beni tembel yaptı. Miskin miskin bir gelse de gazetemi getirse diye bekler oldum.”

Fikirli tembeller kulübü

Rozental, Tan Oral’ın bu sözleri üzerine birlikte yıllar önce kurdukları ‘gizli’ bir kulüp olan Kar-Tür kulübünden söz etti. Sadece Tan Oral ve İzel Rozental’den kulübün “fikirli tembeller” kulübü olduğunu hatırlattı. 

İzel Rozental: Biz miskinlik yapmayı seven yani fikirli tembeller kulübüydük aslında. Öyle değil mi?

Özdeş Özbay: Çok güzel isimmiş.

Tan Oral: “Tembeller fikirli olur” diye bir Erzurum sözünden yola çıkmıştık. 

Özdeş Özbay: Bu arada hatırlatayım, dünyada en çok satan kitaplardan biri de Tembellik Hakkı’dır.  

Tan Oral: Evet, Karl Marx’ın damadının. Güzel bir çelişki tabii. Belki de damadına duyduğu öfkeden Kapital’i yazdı, kim bilir?

Özdeş Özbay: Gerçi orada da tembellik hakkı derken aslında hafta sonu hakkı gibi ömrümüz çalışmaktan ibaret olmasın demeye getiriliyordu tabii. 

Tan Oral: O kitabı çok geç bir yaşımda okudum ama tembelliğin yararlarını hiç bir zaman inkâr etmedim doğrusu çünkü şöyle bir savunum da vardı: Dünyada gelmiş geçmiş bütün kötülükleri, şikayet ettiğimiz, acısını çektiğimiz bütün kötülükleri kim yapmıştır? Çalışkanlar yapmıştır. Tembeller kalkacak da kötülük yapacak, mümkün değil. Böyle bir tesellim de vardı ama siz bana inanmayın tabi.

Rozental, Oral’ın tembellik ‘savunmasına’ rağmen kendi sergisini baştan sona kendisinin hazırladığından bahsetti. Her bir sergi malzemesini bizzat duvara kendisinin çaktığını, mesafelerini ölçtüğünü ve bu işleri kimseye bırakmadığını anlattı. 

İzel Rozental: Bu da tembelliğin bir tür dışa vuran şekillerinden bir tanesi değil mi Tan Hocam?

Tan Oral: E tabi çünkü bir an önce asmayı bitirip, gidip evde yan gelip yatmayı istedim.

Kağıttan şapka ve papirüsten kağıda gazete

Yağmur Yıldırım sergide gazetenin farklı kullanımlarına dair bir de performans gerçekleştirdiğini, gazeteyi bir şapka olarak taşıdığını sorması üzerine Tan Oral şunları söyledi:

Şöyle bir kurgumuz vardı kafamızda. Açılışa evde yaptığımız bir sürü gazete-şapka ile gidip bütün katılanların kafalarına geçirecektik. Fakat açılış yapılamadı. Ayrıca iyi ki yapılamadı çünkü biz yaptığımız bütün o şapkaları evde unutup gelmiştik zaten galeriye. Ama orada acele bir tane yaptım. Kafama geçirdim. O açılış artık bir gün süren başka türlü bir şey oldu ve o da kafamda kaldı. Konuşmalarda falan gözüküyordu.


Rozental kağıt-şapka metaforunun karikatürlerde sıkça kullanıldığını ve hatta Tan Oral’ın da çizimlerinde özellikle basın mensuplarını belirtmek için bir sembol olarak sık sık kullandığını hatırlattı. Ancak gençlerin artık bu sembolü bilmediğini de ekledi. Ardından söyleşi şu şekilde devam etti.

İzel Rozental: Sence ne olacak bu gazetenin hali? Basılı gazete ömrünü sürdürebilecek mi?

Tan Oral: Şöyle söyleyelim. Bu serüven eski yıllarda da yaşanmış. Pişmiş kil üzerindeki gazetecilikten kağıda, papirüse geçildikten sonra böyle zoomlarda tartışmışlar herhalde o zaman da. Papirüsün yerini selülozdan kağıt alınca çok iş rahatlıyor tabi. Çünkü hem paket yapılıyor, hem şapka yapılıyor, hem altına koyabiliyor insan, hem de okuyabiliyor falan. Ta ki SEKA’yı arsa fiyatına sattırana kadar. Ondan sonra dışa bağımlı olarak devam ediyor. Yani sergide duvara astığım gazetedeki ana fikir buydu.

Cumhuriyet yıllarında pişti olan karikatürler

İzel Rozental 30 yılı bulan Cumhuriyet gazetesi yıllarında Tan Oral’ın gündeme dair çizdiği karikatürlerinin birçok defa bir diğer karikatür çizeri Ali Ulvi ile pişti olduğunu söylemesi üzerine Tan Oral şunları söyledi:

Birkaç defa çizdiğimizi geri aldığımız oldu aynı şekilde yaklaşmışız. Ama birbirimizi fark etmeden aynı gün içerisinde gönderdiğimiz şeyler de aynı gün içerisinde yayınlandı. Tabii, hoş bir duygu bu çünkü karikatürü ben bir sanat olmaktan önce hep bir tepki biçimi olarak algıladım ve dolayısıyla bir düşünce yapısından çok bir refleks olarak görüyorum. Ha düsünce yapısı o karikatürü yapan kişinin daha önceki veya daha sonraki faaliyetinin adı olabilir yoksa çizim düşünceyle ilgili değil diye hissediyorum her zaman.

Sanatsal karikatür var mı?

İzel Rozental’in “sanatsal bir karikatür var mı? Basın karikatürünü bundan ayrı tutabilir miyiz?” sorusu üzerine şöyle yanıtladı Tan Oral:

Tabii, şöyle var. Sanatın en yaygın olan ya da en zor yayılan ama tartışmasız tanımı “sanat hiç bir işe yaramaz.” Eğer hiç bir işe yaramayan bir ürün varsa ortada o sanat eseridir. Bir işe yaramaya başladığı anda zanaat haline döner. Yani karikatür de, hiç bir işe yaramayan, insanı adeta ezen eserler yapanlar var. Bir de o gün sadece belli bir yönetici kadroyu rahatsız etmek gibi bir fonksiyonu olan rahatsız edilenlerin biraz teselli bulması gibi bir fonksiyon taşıyan yani bir faydası olan işler var. Bir sanat eseri yapılmazsa bir kayıp olmaz ama bu yapılmazsa yöneticiler daha azabilir. Orada şöyle bir şey düşünürdüm eskiden artık pek düşünemiyorum onu. Bir insana çok büyük yetkiler verirsen bir süre sonra kendisi hakkında yanlış kanaatlere sahip olabilir. Sabah kalktığı zaman aldığı gazetede hem kendisi hem diğer yönettiği insanlar aldıkları gazetelerde o yöneticinin cüceye çıkmış bir portresiyle karşılaştıkları zaman o yöneticinin tehlikeli otoritesinin biraz dizginlenme ihtimali taşır artık. O zaman sanatla başka türlü bir ilgisi var o da şu: “kolay anlaşılır olmak. Anlaşılırken de o çizgiden bir tat almak, bir zevk almak, kendini iyi hissetmek” gibi bazı işlevleri de eklemek lazım ki onlar hiç bir işe yaramadığı iddia edilen diğer sanat eserleriyle ortak yanları. Karikatürün böyle bir mucizesi var. Hem sanat hem değil.

Serginin zamansız karikatürleri

Özdeş Özbay’ın sergideki karikatürlerin hangi yılları kapsadığı sorusuna ise şu şekilde yanıt verdi Tan Oral:

Gazeteciliğe başladığım yıllarda çizdiğim şeylere tarih atayım mı diye düşünürken şöyle bir fikir gelişti aklımda. Ya aradan uzun yıllar geçince diyelim ki bunlar da insanın önüne bir şekilde geldi, bunlar ne zamanın diye bakıldığında şöyle bir yargıda bulunulabilir: “Ha bunlar 20. yüzyılın işte. Eh bu kadar. Yoksa bu karikatür Temmuz ayının üçüncü günü Perşembe yayımlanmıştır, bu kimseyi ilgilendirmez diye düşünüyordum. O yüzden tarih atmadım çizdiğim şeylere. Bugün dosyamdaki karikatürlerin çok azında var o da faks çıktıktan sonra gönderirken kenarına yazıyordum hangi gün yayınlanacak diye. Onun dışında bu sergidekiler de çeşitli zamanlarda yine basınla ilgili, gazetecilikle ilgili konulardan seçtiğim, birbirine yakıştırdığım şeyleri koydum. Bunun için bir şey söyleyemeyeceğim yani şu döneme ait, bu döneme ait diye. Sorunlar aslında hep devam ediyor. Bir taraftan da öyle görüyorum.

İzel Rozental de Tan Oral’ın karikatürlerinin zamansız olduğunu vurguladıktan sonra bir röportajında söylediği şu sözleri hatırlattı: “Karikatürde mükemmellik, resmin aksine aleyhinedir. Çünkü ikna etmeye başlar karşısındakini. Ben ikna etmek değil tartışmak istiyorum…” 

Tan Oral: Tartışmak istiyorum yanlış olmuş aslında. Tartışmaya sebep olmak istiyorum.  

İzel Rozental: Ama sen de tartışıyorsun.

Tan Oral: E tartışırım tabii ben. Gazeteler o kadar mükemmel bir teknikle okuyucunun önüne geliyor ki çok inandırıcı! Herkes şöyle: “ya, gazetede söylüyor” dediğiniz zaman tartışma biter, inandırıcıdır. Gazetenin bir köşesinde de kırık dökük, beceriksizce yapılmış bir karikatür bunun tam tersini söyler. Orada yalan daha azdır. Tartışmaya heder olmak daha çoktur. Böyle bir fonksiyonu vardır.