Açık Radyo'nun İlgi Alanlarından Bazıları

-
Aa
+
a
a
a

Açık Radyo'nun sonsuz diyebileceğimiz çeşitlilikteki ilgi alanlarından bazıları şöyle:

Gezegenin Geleceği: 

Gezegen ve tüm canlılar âlemi üzerindeki gelmiş geçmiş en büyük tehditlerden birini oluşturan iklim değişikliği, küresel ısınma, kuraklık, açlık, iklim göçleri, afetler, su savaşları, organik tarım vb. konusunda birçok program devam ettiği gibi, bunlara sürekli yenileri ilave oluyor. Bu konudaki bilinç yükseltici, bilgi paylaşıcı yayınlara, ayrıca yerel, ulusal, bölgesel ve ulusal eylem ve hareketlere mikrofon tutma gayretini sürdürüyoruz: Açık Gazete, Varşova Günlüğü, Ekoloji Hareketleri Gündemi, Açık Yeşil, İklim İçin, Ebedi Yokoluş, Nereye Doğru, Ekonomi ve Ekoloji, Tohumdan Hasada Ekolojik Yaşam, Bir, Yeşil Dalga, Şeytan Arabası, Traji Trafikten Beşeri Trafiğe, Toplumsal Dönüşümde Sosyal Girişimcilik, Altın Saatler, Hikâyenin Kadın Hali, Evrenin Suyuna Giden Tasarım, Gezegenin Geleceği, Kentin Tozu, Metropolitika, Açık Deniz, Açık Ama Sakin Deniz, Sudan Gelen bunlar arasında ilk akla gelenlerden bazıları...

“Gezegen Elden Gidiyor, Buna Razı Gelemeyiz” Manifestosu: Açık Radyo ve İstanbul Politikalar Merkezi – Sabancı Üniversitesi-Stiftung Mercator Girişimi’nin birlikte düzenledikleri “İklim Değişikliği Tehdidine Karşı İstanbul Manifestosu (Gezegen Elden Gidiyor, Buna Razı Gelemeyiz)” başlıklı sunum ve toplantı 23 Mart 2013 Cumartesi günü yapıldı. Aralarında toplumun önde gelen sanatçı, yazar, akademisyen, müzisyen ve girişimcilerinin de bulunduğu bir kesim aydın, iklim değişikliğinin getireceği yıkıcı sonuçları önlemek için, derhal seferber olmamız gerektiğini vurgulayan manifestoya imza attılar. Adalet Ağaoğlu, Ara Güler, Harun Tekin, Ömer Madra, Rakel Dink, Sezen Aksu, Tarkan ve Yaşar Kemal, manifestonun ilk imzacıları arasında yer aldı. Ayrıca, çevre ve ekolojiden insan haklarına, inanç temsilcilerinden demokrasi kuruluşlarına, sanat kurumlarından sağlık örgütlerine, kadın hakları kuruluşlarından çocuk hakları temsilcilerine, gençlik hareketlerinden meslek örgütleri ve sendikalara kadar, sivil toplumun geniş bir yelpazesi (54 kuruluş) manifestoya destek verdi. Change.org üzerinden yürütülen kampanyaya da 10 binin üzerinde imza atıldı.

Küresel iklim krizi: 

Açık Radyo, hayatın kaynağı olan doğaya karşı girişilen büyük tecavüze, yani küresel iklim değişikliği tehlikesine karşı uyarı çanlarını ilk günden çalmaya çalıştı. Canlılar âleminin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlikenin, bir avuç petrol, kömür ve enerji şirketinin doymak bilmez kâr ihtirasından kaynaklanan küresel ısıtma olduğu bilgisini yayına geçtiği günden itibaren, bıkmak bilmeden dinleyiciyle paylaştı. İnsanları insan mahreçli iklim değişikliğine ve bunun arkasındaki çıkar ve güç odaklarına, bilim ve medya dünyasında bunların hizmetinde çalışanlara karşı harekete geçmeye çağırdı; hareket yükselerek devam ediyor.

Yenilenebilir enerji kullanımı alanında Açık Radyo’nun -kendi çapında- iki küçük öncü çalışması oldu: 2005’te Greenpeace gemisi Anna’dan güneş enerjisiyle naklen canlı yayın yaptı. Bilebildiğimiz kadarıyla Türkiye’de alternatif enerjiyle yapılan ikinci radyo yayını idi bu. Birincisini de, yine Açık Radyo, 1998’de, bu sefer Uluslararası Greenpeace’in bir kamyonundan yapmıştı...

İklim değişikliğini yavaşlatma mücadelesi bağlamı içinde, Açık Radyo, 3 Aralık 2005’te küresel ısınmayı protesto etmek, Kyoto Protokolü’nün imzalanıp onaylanması ve Kyoto ötesi önlemlerinin alınması için, dünyanın birçok ülkesiyle birlikte İstanbul’da düzenlenen yürüyüş ve mitingin örgütlenmesinde ön planda görev aldı. Dünyada bu konuda yapılmış ilk miting olan uluslararası iklim gösterisinin İstanbul “ayağı”, birkaç bin kişinin katılımı ile Londra’nın ardından en yüksek katılıma sahne oldu.

Açık Radyo 4 Kasım 2006’da dünyanın 48 ülkesiyle birlikte aynı anda İstanbul’da gerçekleştirilen Küresel Isınma mitinginin düzenlenmesine de önayak olan kuruluşlar arasındaydı. Yılın o âna kadarki en soğuk ve tek kar yağışlı gününde yapılan “ısınma” protestosu, gene de canlı bir katılıma tanık oldu.

2007 yürüyüşünde de 25 Nisan 2008 günü 'İklim Değişikliğini Durdurun; Başka Bir Enerji Mümkün!' mitinginde de oradaydı Açık Radyo: Hem iklim değişikliğini durdurmak, hem de muhalefetin anlamı olduğunu vurgulayabilmek için Kadıköy Meydanı'ndaydı.

COP 2008 Poznan: Yayın hayatımızın yarısını biraz geçmiştik ki, bir genç çevre muharebecisi daha hayatımıza dahil oldu. Anna Keenan adlı 24 yaşındaki Avustralyalı eylemci kız 2008 yılındaki Poznan iklim zirvesine 4 arkadaşı ile birlikte ta Avustralya’dan tren ve çeşitli yollar kullanarak –uçak kullanmadan!– 40 günde gelmiş, yaptığı konuşmayı “tek gezegen, tek gelecek!” diye bitirmişti.

Açık Radyo, “insanlığın yegâne evi olan bu gezegenle ilişkisinde belirleyici bir yıl olacağı” düşünülen 2009’da, dünyanın belki de en önemli küresel toplantısı olan Kopenhag Konferansı’ndan hemen önce, 24 Ekim Uluslararası İklim Eylemi gününde, gezegenin, herhangi bir konuda şimdiye kadar gördüğü en büyük ve en yaygın siyasi eylemin bir parçası oldu. Gökkuşağı renklerinde bir şal üzerinde kocaman bir dünya maketini Galatasaray’dan Galata’ya yuvarlaya yuvarlaya yürüdük…

2009’da Kopenhag’daki BM iklim zirvesini 13 gün boyunca yerinden takip ettik, yüzbin kişilik büyük kitlesel yürüyüşün bir parçası olduk, birçok programcının da oradan ve “buradan” katılımı ile yarısı naklen, yaklaşık 17 saat yayın gerçekleştirdik.

Derken, bundan tam 1 yıl sonra, kendisini –büyük umutlarla başlayıp müthiş hüsranla bitecek– Kopenhag Zirvesi’nde açlık grevi yaparken gördük. O da kuşaklararası adalet mücadelesinin muhariplerinden biriydi. Tuttuğumuz mikrofona şöyle dedi: “İklim adaleti açlık grevine 6 Kasım’da başladık. Kopenhag zirvesinin başlamasından önceki son görüşmeler olan Barcelona’daki Birleşmiş Milletler iklim görüşmelerinin son günleriydi. Bu da 32 gün önceydi ve bir ayı aşkın bir süredir yemek yemiyorum. Çok zor bir ay oldu. Özdisiplin, fizik ve zihin olarak çok zorlandım. Fakat, aynı zamanda, inanılmaz derecede tatmin ediciydi. Birçok kişi bu yaptığımızı desteklediklerini söyledi. Bize sevgi ve enerji veriyorlar. Bütün dünyadan gelen bu enerji ve destek gerçekten bizi yolumuzda tutuyor.

[...] Bu eylemin “Adalet Açlık Grevi” olarak adlandırılmış olmasının nedeni, tamamen adaletle ilgili olması [...] hem uluslararası, hem de kuşaklararası bir adalet eylemi. Uluslararası adaletin anlamı, zengin ülkelerde yaşayanların uzun süredir dünya kaynaklarından faydalanıyor olması. Bunun da en çok ve ilk olarak zarar gören gelişmekte olan ülkelere sorun yaratması. Kuşaklararası adaletin anlamı da şu: Bizim kuşağımız ve eski kuşaklar kaynakları çok hızlı tükettiler. Bu da gelecek kuşaklar için felaket anlamına geliyor. Benim kuşağım için de aynı şey geçerli. Ben 24 yaşındayım, 2050 yılında 65 yaşında olacağım. Sorunu çözmezsek tam da benim yaşam sürem içinde iklim değişikliğinin etkilerini yaşayacağız.”

2010’da 350.org uluslararası sivil toplum kuruluşunun önayak olduğu ve 200’e yakın ülke ve özerk bölgede gerçekleştirilen dünyanın gelmiş geçmiş en büyük kitlesel iklim hareketi olan 10/10/10’un Türkiye ayağının başını çekenler arasında yer aldık. Taksim’de biten yürüyüşün sonunda Noam Chomsky ve Richard Falk gibi dünyanın önde gelen düşünür, bilimci ve aktivistlerinin birer küçük konuşmasıyla kapanışın yapılmasını sağladık...

Durban’da yapılan 2011 iklim zirvesini de Heinrich Böll Stiftung’un katkıları ile izleme ve naklen canlı yayınlarla günü gününe dinleyicilere aktarma fırsatını bulduk. Görüşmelerin mutlak bir tıkanmaya uğraması karşısında siyasi karar vericileri protesto eden genç katılımcılarla birlikte BM konferans binasını terkedenler arasında Açık Radyo temsilcileri de vardı.

2012: Varşova İklim Zirvesi

2013 yılının Kasım ayında Polonya’nın başkenti Varşova’da düzenlenen 19. BM İklim Zirvesi, Dünya tarihinin kayıtlara geçen en şiddetli tayfunlarından bir olan Haiyan’ın gölgesinde başladı. Haiyan, enerjisini bu felaketin birincil sebebi olan fosil yakıtlar üzerine kuran Polonya’da durumun ne kadar acil ve ölümcül olduğunu gösteriyordu. Filipinler’in iklim müzakerecisi Yeb Saño’nun ilham ve umut verici konuşması, fosil yakıt şirketlerinin konferans sırasındaki türlü cambazlıklar ve bunlara karşı koyan insanların yaratıcı girişimleri Açık Radyo üzerinden aktarılmaya ve konuşulmaya devam edildi.

2013 Katar/Doha İklim Zirvesi

Somut bir sonuç konusunda pek de umut vaadetmeyen bir iklim zirvesi olarak kayıtlara geçen Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen 18. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı Açık Radyo aracılığı ile günbegün takip edildi.

Açık Radyo programcılarının Açık Gazete aracılığı ile aktardığı izlenimleri küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerden bir olan Katar’daki tartışmaların ve zaman zaman yükselen tansiyonun Türkiye’den de duyulmasını sağladı.

2014: Halkların İklim Yürüyüşü

Tarihte yapılan en büyük iklim eylemi 21 eylül 2014 günü New York’ta 400 bin kişinin yürüyüşü ve dünyanın 4 bir yanından 2,600 şehirdeki destek eylemleriyle gerçekleşti. Açık Radyo’dan Ömer Madra ve Gökşen Şahin, Eylül ortasından itibaren 1 hafta boyunca “İklim Elçileri” olarak dev eyleme katıldılar: sendika merkez binalarında, üniversitelerde, kiliselerde, kimi destek veren şirket binalarında, gençlik ve sanat kuruluşlarının binalarında, radyo programlarında, konferanslarda, atölye çalışmalarında vb. konuşmacı, moderatör, konuk, katılımcı vb. olarak yer aldılar ve Halkların İklim Yürüyüşü konusunda bir hafta boyunca gene günbegün Açık Radyo’da yayın yapıldı.

Bu yayın yelpazesinin kapsadığı en heyecan verici “moment”lerden biri, şüphesiz, 2014 yılında New York şehrinde yapılmış tarihî iklim yürüyüşü idi. Dünyanın dört bir yanından gelen 400 bin kişilik dev bir kitlenin Manhattan’ı doldurup taşırması, gerçekten unutulmaz bir olay olarak kayda geçti. Aynı derecede unutulmaz olan şeylerden biri de çocukların ve gençlerin duruma “vaziyet etme”si oldu. Çocuk çevre “muharipleri”nin iklim adaleti konusundaki bilgi, duygu düzeyi, belagat yeteneği, yaratıcılık düzeyi, insanı yerden yere vurabilecek nitelikteydi! Çok aktiflerdi, örgütlenmenin doğrudan içinde yer alıyorlardı ve ne yaptıklarının tamamen bilincindelerdi... İlkokul 3. ve 4. sınıf öğrencileri okul gazeteleri için muhabirlik yapıyor, notlar alıyor, “siz neden buradasınız?” diye sorular soruyorlardı. 9-10 yaşında bir çocuk son derece yalın bir mantıkla şöyle diyordu mesela: “Buradayım, yürüyüşe geldim, çünkü iklim değişikliğini durdurmazsanız ben büyüdüğümde öleceğim!”

“Ben büyüyünce de, yaşamak istiyorum!” Gençlerin kesintisiz mücadele hattının halkalarından biri buydu. 2014 yılında 10 yaşındaki eylemci ilkokul çocuğunun dile getirdiği bu temel ve sarsılmnaz mantık önermesi, başta Belçika olmak üzere Avrupa’dan Avustralya’ya kadar uzanan sonsuz bir ufuk hattında gerçekleştirilen okul kırma/ders asma grevlerinden birinde 10 yaşlarında bir çocuğun elindeki pankartta aynı yaratıcı üslupla tekrarlanmaktaydı: “Ben büyüyünce de, yaşamak istiyorum!”

Programcılar, döndükten sonra da Türkiye’de izlenim, görüş ve projeksiyonlarını çeşitli platformlarda ve elbette Açık Radyo’da paylaşmaya devam ettiler. Açık Radyo programcı ve çalışanlarının bir kısmı, bu bağlamda, 2015 Aralık ayında Paris’te yapılacak COP 21 İklim Zirvesi’ne Türkiye’den geniş bir aktivist grubunun katılımını sağlamak üzere çalışmalarını sürdürdü.

Ayrıca, Paris iklim zirvesinden önceki “son durak” Lima (Peru) toplantısını hem resmî boyutuyla kosnferans salonlarından, hem de aktivistlerin alternatif zirvesi boyutuyla sokaklardan izledik. Programcılarımızdan Ümit Şahin zirve boyunca yerinden izledi ve çeşitli programlarda günü gününe yansıttı...

2015 Paris İklim Zirvesi, COP21:

Açık Radyo, Paris İklim Zirvesi'ni ilk günden itibaren yerinde izledi ve günü gününe aktardı. 

İklim İçin: Tarihin gördüğü en büyük iklim hareketinin ardından, gezegen için “ya tamam ya devam“ kararının verileceği tarih olan 2015 yılının çalışmaları 2014 yılından başladı.

Açık Radyo programcıları Ömer Madra ve Gökşen Şahin’in New York izlenimlerini aktardığı New York'tan Paris'e İklim Mücadelesi I ve II konuşmalarının ardından düzenlenen atölye çalışmaları ile Türkiye’de 2015 yılında düzenlenecek olan iklim hareketliliğinin yol haritası da çizilmiş oldu.

Sanatçılar, öğrenciler, aktivistler, doktorlar, gazeteciler, kadınlar ve daha birçok toplumsal kategorinin içerisinden gelen insanların birlikteliği ile “İklim İçin” adı verilen hareket ortaya çıktı.

28 Şubat 2015’te düzenlenen basın toplantısı ile başlayan hareketlilik Paris’te yapılacak olan Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı'nda (COP 21) Türkiye’deki iklim hareketinin öncülüğünü yaptı.

12 ve 13 Kasım tarihleri arasında Türkiye’nin 59 oturum ve yüzlerce katılımcıyla gerçekleştirilen Türkiye’nin ilk “İklim Forumu”na öncülüğü İklim İçin Hareketi yaptı.

Çalışmaların bir sonucu, İklim İçin adını taşıyan ağın kurulması ve 12-13 Kasım 2015 tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi’nde 2 günlük dev bir forumda (Türkiye’nin ilk iklim forumu) toplumun ve uluslararası toplumun binbir kesimininve yerel hareket temsilcilerinin katılımı ile 60’a yakın oturum yapılması ve çıkan ortak bildirgenin 3. gün, 300 üzerinde dev bir koronun iklim için şarkılar söylemesi eşliğinde kamu oyuna yansıtılması oldu.

Açık Radyo 2019 yılında, The Nation ve Columbia Journalism Review adlı yayın organlarının ortak sponsorluğunda gerçekleştirilen ‘İklim Krizini Ele Almak, Hemen’ (‘Covering Climate Now’) projesinin bir parçası oldu. The Guardian dahil 200'ün üzerinde basın kuruluşunun katıldığı proje, medya gazetecilerini ve haber kanallarını biraraya getirerek, medyanın bir bütün olarak iklim krizini ve getirilen çözümleri kamuoyuna duyurmak için daha etkili yollar bulmasını amaçlıyor.

Homeros’vari Destansı Bir Yayın Macerası: Bu 26 yılda yaptığımız onbinlerce saatlik binbir programda hem Türkiye’den, hem de dünyadan kuzey kutbundan güney kutbuna, tropikte sürekli % 100 nemli ortamda sabitlenmiş yağmur ormanlarından –şimdilik hâlâ– karla kaplı dağların zirvelerine, oradan en derin denizlerin en dip yerlerine kadar uzanan destansı bir yayın yolculuğu gerçekleştirmeye çalıştık.

Rengârenk bir Palet: Teorisi, teorisyenleri, pratiği, pratisyenleri, aktivistleri, muharipleri, ekonomistleri, meteorologları, afet kurtarma gönüllüleri, siyasetçileri, hukukçuları, seyyahları, hikâye anlatıcıları, rock’çıları, rap’çileri, sanatçıları, sinemacıları, belgeselcileri, hayatlarını doğaya adayanları, gündönümü âyininde güneşi doğduranları, kızılderilileri, karaderilileri, Afrikalıları, Asyalıları, Avustralyalıları, doğa için hayatını ortaya koyanları, bit kadar kanolarıyla dev petrol platformunun yolunu kesip onu durduran Pasifik adası yerlileri, her kilometrede biraz daha açılarak Anadolu’da binlerce kilometre yürüyenleri, doğu Karadeniz ormanlarında gece-gündüz günlerce, hatta haftalarca nöbet tutanları, nükleer santral yapını engellemek için birkaç saat içinde dokuz kez güvenlik kontrolundan geçenleri, altın madenlerine, kömür madenlerine, nikel madenlerine, uranyum madenlerine, plütonyum cevherlerine, taş ocaklarına karşı direnenleri, gezegende yeşeren hayatı korumak için dayak yiyenleri, bu uğurda gözaltına alınanları, hapse girenleri, BM karargâhında yetkililerin gözü önünde sınırsız süreyle açlık grevi yapanları, kısacık bir protesto eylemi yapan ve fakat bu yüzden derhal “rütbesizleştirilip” BM polisi nezaretinde BM iklim zirvesinden atılanları, taşocağına karşı çevreyi korudukları için kiralık katillere katlettirilenleri, buz denizinde üzerlerine tazyikli soğuk su sıkılırken gemilerinin direğinde asılı durmakta direnenleri, orada dururken bir yandan radyoyla konuşup olan biteni anlatanları, bütün bunları yazanları, çizenleri, besteleyenleri, dinibütün uzun yürüyüşçüleri, dinsiz ya da ateist doğa düşkünleri, su koruyucu yerlileri, münzevileri, ağaçta yaşayanları, tarzan gibi yaşayanları, uçan toylarla kaçan karacaları, Anadolu leoparları, vaşakları, kuşların göçlerini gözleyenleri, gezegeni koruyup kollama konusunda ahdetmiş olan, bunun için yılmadan karınca gibi çalışan, tevazuyla uğraşıp didinenleri, doksanlık kadın direnişçileri ve daha niceleri bu rengârenk program paletinin üstünde kendine yer buldu...

Ahlakî Protesto Hakkı: Anna işte o hayatî “haberci” rolünü tamamen benimsemişti ve protesto onun için “ahlaki bir hak” idi: “Ahlaki protesto hakkımızı Birleşmiş Milletler delegelerinin buluştuğu güç koridorlarında kullanıyoruz. Medya ile konuşuyoruz. Bütün önemli ülkelerin delegeleri ile görüşüp onlara ne düşündüğümüzü ve ne olması gerektiğini söyleyeceğiz. Mesajımızı hissettireceğiz.”

İklim Krizinin Tek Yumurta İkizi: Biyolojik Hayatın Çöküşü: Açık Radyo programlarında yazılarını, konşmalarını ve eylemlerini büyük bir dikkatle yansıtmaya çalıştığımız gazeteci, yazar ve aktivist Dahr Jamail, 2019 başında yayımlanan The End of Ice adlı, bilgece kaleme alınmış benzersiz kitabında “biyolojik çeşitliliğin babası” diye adlandırılan Dr. Thomas Lovejoy’un biyolojik çeşitliliğin canalıcı önemini ve bu çeşitliliğin bir yerinden bozulması halinde gezegende neler olabileceğini anlatan şu sözlerini naklediyordu: “Herşey ... birkaç türün hassaslığına bağlı. Onlar giderse bütün yapıyı götürürler ve hiçbir bilimsel modelleme bunu toparlayamaz... Ekolojik sistemler, çalıştıkları sürece harikadırlar, ama fünyelerin nerede olduğunu tam olarak anlayabilmiş değiliz.”

“Çağımızın en temel meselesi”: Lovejoy, neredeyse 40 yıl önce, 1980’de de şöyle yazmıştı: “Yüzbinlerce tür telef olacak, ve Yeryüzü’nün canlılar kütlesinde (biota) yüzde 10 – 20 oranındaki bu azalma yaklaşık olarak bir insan ömrünün yarısı kadar bir zamanda meydana gelecek ... Gezegenin biyolojik çeşitliliğindeki bu azalma, çağımızın en temel meselesidir.”

İnsan Medeniyeti Sallantıda: Ama Lovejoy çoğu insanın biyoçeşitliliği hâlâ küçümsediğine inanıyordu: “Oysa biyolojik çeşitlilik denen olgu, Yeryüzü biyoküresinin hayat tabanının tamamını biçimlendirmek ve onu ayakta tutmak suretiyle insan medeniyetinin de varolmasını sağlamıştır. Gezegendeki varlığımız bir dengeye bağlı ama şu anda bu denge durumu iğreti duruyor ve sallantıda.”

Tehlikeli ve kaotik geleceğe – hızla! Açık Radyo yayın hayatının 25. yılına girerken gezegendeki hayatın, dünyanın milyonlarca yıldan beri gördüğü en tehlikeli ve kaotik durumlardan birinin içine doğru hızla kaydığını gösteren sayısız araştırma ve haberle haşır neşir olmaktaydık maalesef. İklim değişikliğinden, böceklerin tümünün yokolmasına, Rusya’da kutup ayılarının kasaba sokaklarına doluşup evlere girmesine, ada ülkelerinde martıların toptan yokoluşa gitmeye başlamasına, balıkların milyonlarcasının nehirlerde sıcaktan boğulmasına, denizlerin yükselmesinden, ekolojik yıkım görüntülerine, birbirini izleyen aşırı sıcak, aşırı soğuk hava olaylarına ve gittikçe kabaran zorunlu göç dalgalarına, savaş ve hatta nükleer savaş tehlikesinin yükselişe geçmesine kadar birçok haber neredeyse her gün gözümüze çarpmaktaydı.

Hangi Çağda Yaşıyoruz? Fosil yakıtların yakılması başta olmak üzere binbir türlü “insan” faaliyeti sonucunda her Allah’ın günü 150 ilâ 200 canlı türünün bir daha asla geri gelmemek üzere yok olduğu Antroposen (insan) çağında kıyamete doğru pupa yelken yol alıyoruz. Buna insan çağı demenin gene de haksızlık olacağını, Antroposen yerine “Kapitalosen” demenin çok daha isabetli olacağını söyleyen düşünürlerin sayısı da az değil. Tarih ve dünya-ekolojisi tarihi çalışmalarıyla tanınan Jason W. Moore, bu kavramı geliştirip önerenlerden biri.

Dünyanın Sonu mu, Kapitalizmin Sonu mu? Guardian köşe yazarı, aktivist George Monbiot da bu bağlamda net hükmünü veriyor: “Ekolojik olarak da, ekonomik olarak da, politik olarak da kapitalizm, komünizm kadar feci şekilde çuvallamakta. Devlet komünizmi gibi o da kabullenilmeyen ölümcül çelişkilerle malûl. Ne var ki ... ünlü özdeyişteki gibi: ‘Dünyanın sonunu tahayyül etmek, kapitalizmin sonunu tahayyül etmekten daha kolay!’”

“Yapılanı yapılmamış yapmak” mümkün mü? Savaş muhabiri ve çevre muharibi Dahr Jamail de okyanuslara ve atmosfere bunca yıl boyunca boca edilen onca ısının oralardan çıkarılmasının imkânsızlığını dile getiriyor ve Lady Macbeth’in cinayetten sonraki geceyarısı sayıklamalarını hatırlatır şekilde “yapılanı yapılmamış yapamayız” diyordu. Durum gerçekten berbat görünüyordu.

Ama – durun bakalım! Belki bir şans!

İşte yeni kuşak dünya şehirlerinin sokaklarında, caddelerinde ve meydanlarında kendini göstermeye başladı. Kitleler halinde geliyorlar! Yüzbinler halinde yürümekte, “İlan-ı İsyan” etmekteler. Onlar, günümüzün çevre muharipleri!..

“Bütün hayatın haysiyet ve onurunu korumak için, kendilerini dünya çapındaki ekoloji krizini önlemeye adamış” çocuklar şimdi ve buradaydılar.

Gaia, Havva, Rosa, LaDonna, Tokata, Greta, Gail, Luisa, Carola, Amy, Naomi, Sharan, Jane ve diğerleri – kadınlarımız: Yani, Herşeyin anası Gaia’dan 130 bin yıl önceki “aborijin” Havva anamıza, oradan Yokoluş İsyanı öncülüğünde Britanya’da birkaç aylık bebekleriyle “emzirme eylemi” yapan genç analarla mülakat yapan efsanevi radyocu Amy Goodman’a; 6 sene önce Dikilen Kaya’da petrol boru hattına bedenini koyan 12 yaşındaki su koruyucusu yerli direnişçi Tokata Demir Gözler’in, şimdi 18 yaşına gelince, yaşıtı Greta’yı kabilesinde konuk etmesine; 120 bin yıl önce Avustralya’ya yelken-kürek giden yerlilerden, savaştan kaçmaya çalışan göçmenlere kucak açan, faşist bakanın yasağını delip izinsiz İtalya’ya giren ve tutuklanan kahraman kadın kaptan Carola Rackete’nin, genel grev kavramı öncüsü Rosa Luxemburg’un katledilip nehre atıldığı Berlin’de bu sefer Yokoluş İsyancıları’yla birlikte kendini tekrar tutuklatma girişimine, oradan – Roger Hallam’la birlikte – XR isyanını kurup örgütleyenlerden genç kadın akademisyen Gail Bradbrook’un sesini yansıtan yayınlar yaptık.

Yokoluş İsyanı (XR) hareketi: Britanya’da büyük isyan eyleminde olan Doktor Bradbrook inanılmaz bir hızla büyüyen bu hareketi kurmadan önce sosyal hareketleri incelediklerini, sosyal bilimlerde araştırmalara daldıklarını, üçüncü olarak da kendi kalplerinin sesine kulak verdiklerini söylüyor. Sonra da sivil itaatsizlik üzerine bol bol tatbikat yaptıklarını, yeis ve kederi ve bir de gelecek felaketin korkusunu yakıt olarak kullandıktan sonra artık sokakları, caddeleri, meydanları, köprüleri tutmak üzere yola çıktıklarını anlatıyordu Goodman’a.

“İklimi Değil, Sistemi Değiştir!” Gail Bradbrook, kendimize ve gezegenimize karşı işlediğimiz bu bağışlanması güç suçu durdurup, zararı azaltmak için nasıl bir sistem değişikliğine gitmemiz gerektiği hakkında etraflı-olgun bir muhabbet kurulması gerektiğini söylüyordu. Bu gülünç, aptal ve iğrenç zararı bir an önce durduracak siyasi, hukuki, kültürel ve ekonomik sistemi kurmamız gerektiğine karar verilmeli diyordu. Ve ekliyordu: Kuşaklararası adaleti nasıl yeniden tesis edeceğimiz, ondan sonra da zararı nasıl tamir edeceğimizi bilmemiz lazım. Ekokırım suçları temel uluslararası hukuk normları haline gelmeli, Sanık şirketler Roma Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi bir mahkemede yargılanmalı. İkinci olarak da iklim krizinden ve biyolojik yokoluştan dolayı suçlu bulunanlar tazminat cezalarına çarptırılmalı diyor.

Kolektif İsyan: Son safha olarak da açlık, kıtlık, “çoklu ekmek sepeti” krizleri ve göç dalgaları karşısında herkesin bir araya gelip büyük bir kitle halinde hareket etmesi, şu harika gezegeni geri getirebilmek için vargücüyle birlikte (kolektif olarak) çalışması gerektiğini ekliyordu. 2019 Ekim ayına girilirken kitlelerin isyan dalgası hemen her yerde, Açık Radyo’nun yayınları da onlarla birlikteydi.

Mayıs 68’den Eylül 2019’a: 1968 Mayıs’ında dünyanın her yerinde öğrenciler siyasi düzenin adaletsizliğine ve kibrine karşı ayaklanmışlar ve her yerde sokaklara dökülmüşlerdi. Ardından işçiler de onlara katılmıştı. Şimdi bu ayaklanmadan 53 yıl sonra öğrenciler yine ayakta ve sokaklardaydı: Bu sefer iklim adaleti için. Uluslararası İşçi Konfederasyonları, Sosyal Hizmet sendikaları, kamu okulları, belediyeler, eyalet meclisleri, şehir meclisleri, hekim birlikleri, bilim insanları, din insanları, emekliler, bastonlu ihtiyarlar ve diğerleri...

“Bu Bir Yangın Tatbikatıdır”: 68 Günlerinden beri barış için, ırk adaleti için, feminizm için ve çevre için durmak bilmez aktivizmiyle tanıdığımız ünlü Hollywood oyuncusu Jane Fonda, ABD başkenti Washington’da hükümet binasının önünde “Bu Bir Yangın Tatbikatıdır” adı altında İklim Acil ilanı için girişilen sivil itaatsizlik eylemine katılarak kendini göz altına aldırıyor, kendisini destekleyenlere kelepçelerini kaldırarak selam veriyor, meseleyi şöyle özetleyiveriyordu: “İsveçli öğrenci Greta Thunberg’den, grevci öğrencilerden, Naomi Klein’ın On Fire (Yanıyoruz) kitabından esinlenerek, hayatımı baştan başa değiştirmeye, konfor bölgemin dışına çıkmaya ve iklim değişikliğine odaklanmak için 4 aylığına Washington, DC’ye taşınmaya karar verdim.”

Yüzyılda Bir Ele Geçebilecek Fırsat: Ünlüleri, ünsüzleri, uzmanları, iklim olaylarından zarar görmüş beldelerin sakinlerini üç ay boyunca her Cuma yapılacak düzenli eylemlere katılmaya davet eden Fonda sözünü şöyle bitiriyordu: “Bu, gezegenimizin geleceğine yönelik en büyük tehdide karşı çıkabilmek için yüzyılda bir elimize geçen bir fırsat. Ben her Cuma günü, yağmur çamur demeden Hükümet Binasının Doğu Çimenliği’nde olacağım, katılmanız bana onur verecek.”

Çocuktan Al Haberi ve Takipte Kal: Elbette Açık Radyo programcı ve çalışanları da iklim adaleti peşinde koşuyordu. Ne zaman? Şimdi! Yani, Açık Radyo çocuktan alıyordu haberi. Ve takipte kalıyordu.

Yayın açısından bakmaya devam edersek, durumun özeti şöyle: Gezegen ve tüm canlılar âlemi üzerindeki gelmiş geçmiş en büyük tehditlerden birini oluşturan iklim değişikliği, küresel ısınma, kuraklık, açlık, iklim göçleri, afetler, su savaşları, böcekıyamet, biyoçeşitliliğin yokoluşu, organik tarım vb. konusunda birçok program devam ettiği gibi, bunlara sürekli yenileri ilave oluyor. Bu konudaki bilinç yükseltici, bilgi paylaşıcı yayınlara ek olarak yerel, ulusal, bölgesel ve küresel eylem ve hareketlere mümkün olan en geniş kapsamda mikrofon tutma gayretini sürdürüyoruz: Açık Gazete, Açık Yeşil, Açık Bilinç, İklim İçin, Seyyare, Nereye Doğru, Bildiğimiz Ekonominin Sonu, Ekonomi Ekoloji, Halk Takvimi, Haftanın Karikatürleri, Babil'den Sonra, Biofilia, Biomimikri, Trapez Kadro, Diğerkâm, Hemen Şimdi, Botanitopya, Gezegenin Geleceği, Su Hakkı, Sudan Gelen, Su Müştereği, Ekonomi ve Ekoloji, Altın Saatler, Kentin Tozu, Hikayenin Her Hali, İklimAcil!, Radyo Agos, Dünya Mirası Adalar, Son Buzul Erimeden, Dikilen Kaya, Türlerin Yaşam Hakkı, Evrenin Suyuna Giden Tasarım, Tohumdan Hasada Ekolojik Yaşam, Yeşil Dalga, Şeytan Arabası, Toplumsal Dönüşümde Sosyal Girişimcilik, Hikâyenin Kadın Hali, Metropolitika, Tohumdan Hasada Ekolojik Yaşam, Açık Deniz, Hemen Şimdi! ... bunlardan ilk akla gelenlerinden bazıları.

Toplam 41 programın halihazırda 27'si yayında. 

Savaş ve Barış: 

Açık Radyo, yayına geçtiği gün, Bosna-Hersek’teki savaş devam ediyordu; o da sözü ve müziği ile altta kalanların yanında oldu. Aylarca Saraybosna’ya bağlanarak “Bosna Günlüğü”nü sürdürdü... Bir tuhaf küreselleşme mantığının doğal sonucu olan şiddeti, sahneye konduğu andan itibaren “izlemeye” koyuldu.

Irak’ın ahlâk ve hukuk dışı işgaline belki de dünyada ilk “uyanan” ve karşı çıkan mecralardan biri oldu. Savaş tamtamlarını daha 17 ay öncesinden “okuyup” anlatmaya başladı, “kitle imha silâhları” dosyasındaki tehdidin “imkânsız” olduğu, daha dünya ahalisi raporları öğrenmeden önce bu radyoda söylendi, gelişmeler “Barış Bandı” programı üzerinden izlendi ve direnişin sesi yayında yansıtılmaya çalışıldı...

Bu radyo insanlık tarihinin gördüğü en büyük barış gösterilerinde Londra ve New York’la bağlantıdaydı. Türkiye Cumhuriyet tarihinin en önemli Meclis kararlarından birinin alındığı gün Ankara’da yapılan tarihî kitle gösterisi sırasında Sıhhiye Meydanı’ndaydı: “Tezkere”nin reddine giden süreci “naklen canlı yayın”la o meydandan aktardı.

Irak Dünya Mahkemesi’nin İstanbul Nihai Oturumu’nda tarihî Darphane-i Âmire binasındaydı; tanıklıkları ve Vicdan Jürisi’nin tarihi kararını, üç gün boyunca, belli periyodlarla naklen canlı yayında aktardı.

Demokrasi, Hak, Hukuk ve Aktivizm:

Ayrıca, global, ulusal, yerel aktivizm, yurttaş hakları, hak ve özgürlük temelli haber ve yorum programlarına da gittike artan sayıda yer verme gayreti içindeyiz: Hemen Şimdi, Ekoloji Hareketleri Gündemi, Yeşil Bülten, Su Hakkı, Yasaların Ruhu, Ayın 13’ü: Soma Nöbeti, Hamişten Sesler, Adaletin Bu Mu Dünya, Açık Sofra, Testi Kırılmadan, Emeğin Gündemi, Bizsiz Olmaz, Metropolitika, Açık Mimarlık, Traji Trafikten Beşeri Trafiğe, Toplumsal Dönemde Sosyal Girişimcilik vb de bu kategoriye sokulacak programların ilk ağızda akla gelenlerinden bazları...  

Açık Radyo, dünya barış hareketini, dünya adalet hareketlerini, Dünya Ticaret Örgütü Seattle toplantısındaki protesto ve mücadeleleri (“Battle in Seattle”), Cancún toplantısını, Dünya Sosyal Forumu Porto Alegre, Mumbai toplantılarını, Avrupa Sosyal Forumu Cenova, Cenevre toplantılarını, Amerika Halklar Zirvesi’ni, vb. mümkün olduğu oranda “içeriden” ve “gömülü” (embedded) medyanın dışından izlemeye çalıştı. Halen de, sessizliğin koyulaşan perdesini aralamaya çalışarak, izlemesini sürdürmeye uğraşıyor.

Dünyadaki Demokrasi, Adalet ve Haysiyet Ayaklanmaları:

Dünyanın gidişatını izlemek için daima büyük bir gayret içinde olduğumuz halde, itiraf etmek gerekir ki, Ahmet İnsel, 2011 yılının hemen başlarında Açık Gazete içindeki kendi “Ufuk Turu” köşesinde bu konuyu gündeme getirmeseydi, başdöndürücü bir hızla değişen dünyanın gerçeklerine “ayılmamız” için biraz daha zaman geçmesi gerekebilecekti.

Arap dünyasında yükselen müthiş isyan dalgasından, daha doğrusu, onun fitilini ateşleyen Tunus’taki başarılı halk ayaklanmasından söz ediyoruz. Tunus gençliği, uzak bir kasabada üniversite mezunu ama işsiz “işportacı” delikanlının polis devletinin hakaretine uğradıktan sonra incinen haysiyetini korumak için kendini yakması üzerine, onun tutuşan bedeninden oluşturduğu özgürlük meş’alesiyle ABD ve Batı destekli zalim ve yoz diktatörlüğün hırsızlık rejimini hayret verici bir süratle alaşağı etti.

Aynı ateş, 1968 Devrimi kuşağının çok iyi hatırladığı bir deyimle bir “bozkır yangını” gibi, büyük bir hızla yayıldı ve Açık Radyo da o tarihten itibaren, bu sefer ipin ucunu hiç kaçırmadan, meşalenin ışığını izlemeyi sürdürdü.

Arap Baharı: 

"Arap Baharı" adı verilen Mısır Devrimi’ni, Bahreyn isyanlarını, Libya, Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerindeki isyanları, İspanya’daki “indignados” hareketini, ABD’deki Occupy Wall Street ve her yana yayılan diğer 'occupy' (%99) hareketlerini, Şili’deki öğrenci gösteri ve isyanlarını, Kanada’da Quebec öğrenci-gençlik yürüyüş ve protestolarını, Yunanistan’da kemer sıkma politikalarına karşı isyan hareketlerini, Wikileaks gibi oyunbozanları (whistleblower) susturma ve bastırma girişimlerine karşı yürütülen ifade ve basın özgürlüğü mücadelesini, dünyada ve Türkiye’de ezilen, baskılanan insanların bilumum mücadelelerini izlemeye ve dinleyicisiyle paylaşmaya devam etti; ediyor.

Bağımsız Medya: 

Açık Radyo 2006 yılında “Medya Konuşmaları”adlı proje kapsamında 38 saatlik zengin bir program dizisi gerçekleştirdi. Türkiye’nin önde gelen yazar, gazeteci, gazete ve dergi yöneticisi, radyo ve tv yayıncısı, hukukçu, iletişimci, felsefeci, araştırmacı ve basın meslek temsilcilerinden yaklaşık 40 kişi, medya ve etikten reklamlara, bilgi edinme hakkından ombudsmanlık pozisyonuna, gazetecilik eğitiminden çevre gazeteciliği sorunlarına kadar medyanın çok çeşitli meseleleri üzerinde görüşlerini aktardılar. Ayrıca, AC Nielsen, Açık Radyo için kapsamlı bir “Medya Güven Araştırması” gerçekleştirdi. Türkiye’de medya ve kurumlara güven ölçümleri konusunda, herhalde beklenebilir olan, ama yine de oldukça çarpıcı tespitleri içeren, biri kantitatif, biri de kalitatif olmak üzere iki araştırma, Açık Radyo’da birbirini izleyen iki “Medya Konuşmaları” programında tartışılıp sunuldu. “Medya Konuşmaları”, Hollanda hükümetinin desteğiyle gerçekleştirildi.

Açık Radyo olarak 2018'in son günlerinde, Türkiye'nin en önemli araştırma şirketlerinden KONDA ile beraber bir dinleyici anketi gerçekleştirdik

3850 katılımcılı anketi dolduranların yüzde 51'i kadın, yüzde 49'u ise erkekti. Katılmcıların yüzde 17'si 18-23 yaş arası, yüzde 43'ü 33-48 yaş arası, yüzde 40'ı ise 49 yaş ve üzeri olarak belirlendi. Yüzde 7'sinin ilkokul, ortaokul ve lise mezunu olduğu anket katılımcılarının yüzde 54'ü üniversite, yüzde 26'sı yüksek lisans, yüzde 12'si doktora mezunu. 

KONDA araştırma direkötü Bekir Ağırdır'ın, "Gerçekten özel, yani ülke ortalamasından farklı ve hayata müdahale etme konusunda çok daha aktif, eylemliliğe dönük bir kitle" olarak tariflediği Açık Radyo dinleyicisinin büyük çoğunluğu radyosunu şöyle tanımlıyor: "Dünya ve Türkiye gündemine , yeniliklere açık, modern, sıcak ve eğlenceli”

"Anket sonuçları gösteriyor ki" diyor Ağırdır "Açık Radyo kendi izleyicileri, özellikle sadık izleyicileri gözünde yoldaş."

Deprem: 

17 Ağustos 1999’daki Gölcük depreminden itibaren Deprem İletişim Merkezi (ARDİM) olarak yoğun bir faaliyet gösterdi. 60 gün süreyle tüm formatını değiştirip radyoyu kesintisiz bir “telsiz çevrimi”ne dönüştürdü ve ihtiyaçlarla imkânları buluşturan bir köprü olmaya çalıştı. Özellikle bu etkinliği ile aralarında The New York Times, La Repubblica, Le Figaro, Journal de Genève ve Süddeutsche Zeitung’un da bulunduğu yaklaşık 12 uluslararası gazetede, BBC radyolarında ve Discovery Channel televizyon kanalında 'haber' oldu. Açık Radyo’nun deprem ve afetlere hazırlıklılık konusundaki Altın Saatler programı da 1999’dan bugüne kesintisiz ve düzenli olarak devam ediyor: Haziran 2019 tarihinde 1000'inci programını yaptı. Büyük Deprem, 10. yıldönümünde bir dizi özel programla anıldı.

23 Ekim 2011 ve 9 Kasım 2011 Van depremlerinden sonra 21 Kasım’dan itibaren 5,5 ay boyunca arasında hafta içi her gün yapılan 131 programla “Van Depremi Günlüğü” tutuldu; olayın sosyal, ekonomik, insanî boyutları hakkında, çoğunluğu yerel 91 farklı insanla görüşmeler yapıldı; izlenimler, gözlemler kamuoyu ile paylaşıldı.

6 Şubat 2023'te gerçekleşen ve 11 ili etkileyen, oldukça sarsıcı kayıplara sebep olan Kahramanmaraş depremlerinin ardından Açık Radyo'nun Açık Dergi kuşağındaki programlar yerini Deprem Özel yayınlarında bıraktı. 1999'da gerçekleşen depremin ardından olduğu gibi Altın Saatler programı, bu kuşaktaki yayınların çoğunluğunu oluşturdu. Aynı zamanda farklı programlarda bölgeden pek çok konuk ağırlandı. 

6 Şubat depremleri sonrasında, alanda ve çevresinde ortaya çıkan örgütlenmeler, sivil inisiyatifler ve dayanışmalara kulak kabarttığımız Dayanışma Kuşağı programı da yayın programımıza eklendi. Toplumsal hafızamıza kayıtlar düşerek dayanışmaya dayalı yeni bir kuşağın geleceğini konuştuk.