Bitkiler ve kölelik

Botanitopya
-
Aa
+
a
a
a

Natural History Museum gibi transatlantik köle ticaretinden beslenmiş kimi müzelerde korunan doğa tarihi yayınları, dergiler ve günlükler, köleler ve bitkilerin yakın ilişkilerine ait belgelerle dolu. Bu belgeler ışığında kölelik ve bitki ilişkisini konuştuk.

Plantasyonda Afrika kökenli köleler
Kölelik ve bitki ilişkisi
 

Kölelik ve bitki ilişkisi

podcast servisi: iTunes / RSS

Bitki ticareti, plantasyon ekonomileri, kuruluşlarını köleliğe borçlu. Londra'daki Natural History Museum gibi bir nevi transatlantik köle ticaretinden beslenmiş müzelerin kütüphane koleksiyonunda yer alan doğa tarihi yayınları, dergiler, günlükler bu yakın ilişkinin belgeleriyle dolu. Özellikle on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda, Avrupalı yazarlar, Afrika ve Amerika'daki bitki ve hayvan tanımlamalarına transatlantik köle ticaretiyle, kölelerin yaşamlarıyla ilgili gözlemlerini de eklemişler. 

Yüksek kârları olan bir ticaret sürüp gidiyordu yüzyıllar boyunca; mühimmat, alkol, pirinç, kumaş ve cam gibi mallar Avrupa'dan Afrika'ya taşınırken Afrikalılar plantasyonlarda çalıştırılmak üzere Atlantik üzerinden Amerika'ya götürülüyordu. Ve yine bu gemiler, köle emeğiyle yetiştirilen şeker, tütün, çivit ve diğer ürünlerle dolu olarak geri dönüyordu. Bu yüzden 'üçgen ticaret' de deniyordu bu küresel alışverişe.

çalıştırılan köleler

Portekizliler ve İspanyollar, ardından Hollandalılar, İngilizler ve Fransızların aktif olarak yer aldığı bu acımasız ve insanlık dışı ticarette en az 10-12 milyon Afrikalı'nın köleleştirildiği, 4-6 milyonunun yakalama ve taşıma sürecinde, 1,25 milyonunun ise Atlantik geçişinde öldüğü tahmin ediliyor. İnsanlar, bitkiler ve hayvanların yanı sıra fikirler, bilgi, teknolojiler, müzik ve dinler, yani kültürün tüm yönleri Atlantik boyunca değiş tokuş ediliyordu ki bu temasın mirası bugün hala görülebiliyor. 

Natural History Museum (NHM)'da sergilenen koleksiyonlar, transatlantik köle ticareti bağlamında insanlarla doğa arasındaki ilişkiyi de açıklıyor. Bu ticaretin, plantasyon tarımı ve ekonomide olduğu kadar ekolojide de hızlı değişiklikler getirdiğini; insanlar üzerinde de muazzam etki yarattığını görüyoruz. 

Natural History Museum

NHM'nin araştırmasında kullanılan kanıtlar, Amerika'ya seyahat eden Avrupalılar tarafından yazılmış kitaplardan, belgelerden ve günlüklerden alınmış. Doğayı keşfetmek, şifalı bitkiler bulmak için seyahat eden birçok doğa bilimcinin sunduğu belgelerin kiminde transatlantik köle ticaretiyle ilgili gözlemler de var. 

Köle plantasyonu illüstrasyonu

Botanik ve entomoloji bilimleri üzerine çalışan Avrupalı doğa bilimcilerinin, Afrika'da ve Amerika'daki kolonilerinde toplanan örneklerden büyük ölçüde yararlandığını biliyoruz. Amerika'nın yerli halkları ve köleleştirilmiş Afrikalılar bu örneklerin toplanmasına ve dolayısıyla bilimin gelişmesine büyük katkıda bulunmuş. Ama Carl Linnaeus'un kokarağaçgiller familyasından Quassia amara (acı ağaç) bitkisine adını verdiği Kwasi gibi birkaç istisna dışında genellikle isimleri anılmaz. 

Kwasi bitkisi  Kwasi

Kwasi, neredeyse çocuk yaştayken Gine kıyılarından Güney Amerika'daki Surinam'a getirilen bir köle. Şifacılık, büyücülük yeteneğini güç elde etmek için kullanmış, Hollandalılara kölelikten kaçan Maroonların yakalamasına yardım ederek para kazanmış tartışmalı bir figür.

Avrupalılar, Afrika ve Amerika'yı, kâr için sömürülecek bitkiler açısından zengin yerler olarak görürken doğa tarihçileri elbette bilime sunabileceği katkıları düşünüyordu. 1600'lerde doğa tarihi örnekleri toplamak ve merak kabinleri oluşturmak popüler hale geldi ve birçoğunun ticari olduğu kadar bilimsel değeri de vardı. 

Merak kabini

Hans Sloane, kölelik bağlamında çok sembolik bir isim. George Floyd bir polis tarafından boğazına bastırılarak öldürüldüğünde, Black Lives Matter hareketi yükselmiş ve British Museum onun heykelini gözden ırak bir yere kaldırma kararı almıştı. Sloane, 27 yaşındayken adanın valisinin doktorluğunu yapmak üzere Jamaika'ya gitmiş ve oradayken 800'den fazla bitki örneğinin yanı sıra canlı hayvanlar, deniz kabukları ve kayalar toplamıştı. Yerel bitkiler, hayvanlar ve insanların gelenekleri, yaşam biçimlerinin yanı sıra köleliği, köle tüccarlarının Batı Afrika'dan Jamaika'ya yaptığı bitki transferini de anlatmış yazılarında. 

Kölelikle ilgili kişisel düşüncesi çok açık değil ama yazılarında Barbados ve Jamaika'daki farklı Afrikalılarla igili şöyle ifadeler var: "En iyi köleler Gine'nin çeşitli yerlerinden, Doğu Hint Adaları'ndan veya Madagaskin'den gelenler ama onlar et yemeye alışkın. Burada da et vb. iyi olmadığından sık sık ölen oluyor. Adada doğan ya da İspanyollardan alınan ve adaya mevsimlik gelen Creolyalılar, diğerlerinden daha değerli sayılırlar.” 

Hans Sloane

71.000'den fazla bitki, hayvan, değerli taş, madeni para ve antika ile evini baştan aşağı dolduran Hans Sloane'un koleksiyonları ve yazıları, Natural History Museum'u transatlantik köle ticareti tarihine bağlayan önemli unsurlardan biri sayılıyor.

NHM'de Sloane'un portresi

Amatör doğa tarihçisi ve Anglikan rahibi William Smith, A Natural History of Nevis / Nevis'in Doğa Tarihi eserinde Gold Coast'tan gelen Afrikalıları neden tercih ettiklerini anlatırken ülkelerindeki erzak kıtlığı nedeniyle en değerli ve dayanıklı köleler olduğunu, Kongo ve Angola gibi daha ılıman ülkelerdeki bolluğun insanları tembelleştirdiği için oradan gelen kölelerin çalışmaya ve yorgunluğa dayanamayacağını anlatıyor. 

Şeker kamışı hasat eden köleler

Bir kaşif ve doğa bilimci olan Sir Joseph Banks (1743-1820), Kaptan James Cook'un 1768'den 1771'e kadar dünya çapındaki ilk büyük yolculuğuna katılmış, Güney Pasifik'ten birçok egzotik tür getirmişti. Bitkileri hem İngiltere'de hem de kolonilerde tarımı karlı hale getirmenin anahtarı olarak görmüştü. Kaptan Bligh'e köleleştirilmiş insanları beslemenin ucuz bir yolu olarak Tahiti'den Karayipler'e ekmek ağacı ithal etmesi talimatını veren Banks olmuştu.

ekmek ağacı bitkisi  ekmek ağacı bitkisi 2

Bir sanatçı olduğu kadar bir doğa bilimci olan Maria Sibylla Merian (1647-1717)'ın yazılarında da köleliğe dair notlar var. Surinam seyahatinden sonra tropik çiçekler ve meyveler, her türlü böcek, özellikle kelebekler, güveler ve tırtıllar açısından zengin Metamorphosis Insectorum Surinamensium (1705) adlı 60 resimli başarılı bir kitap çıkmıştı. Kitabında tarif ettiği bitkiler arasında hem Amerika'nın yerli halkları tarafından hem de köleleştirilmiş Afrikalılar tarafından köleliğe ve cinsel sömürüye doğrudan bir yanıt olarak kürtaj ya da intihar için kullanılan Flos pavonis adını verdiği tavus kuşu çiçeği Caesalpinia pulcherrima da vardı. 

Metamorphosis Insectorum Surinamensium'dan böceklerin olduğu bitkili bir illüstrasyon

Cape Verde ve Madeira gibi Atlantik adaları ile Orta ve Güney Amerika'daki İspanyol ve Portekiz kolonilerinde tropikal ürünler ticari olarak yetiştirilebiliyordu. Avrupa'da rağbet gören şekerin elde edildiği şeker kamışı en değerli bitkiler arasındaydı. Şekere talep arttıkça plantasyonlarda da daha fazla iş gücü gerekiyordu. Bu yüzden Afrikalılar tarlalarda çalışmak için köleleştirilmişti. "Beyaz altın" şeker (Saccharum officinarum), özellikle Karayipler'de en başarılı plantasyon ürünlerinden biriydi. Colomb, 1492'de Karayipler'e şeker kamışını (ve elbette kölelik fikrini) de taşımış oldu. 

Kolomb, Karayiplere adım atıyor

Şekeri sağlıklı bir gıda ve ilaç olduğunu da düşünmüşler. Bir doğa bilimci ve kölelik destekçisi olan William Wright, şöyle yazıyor belgelerde: "Ekim zamanında tarlalardaki her siyah ve her hayvan, hatta köpekler bile şişmanlar. Bu, şekerin besleyici ve sağlıklı özelliklerini yeterince gösterir. Şeker yemenin dişlerin rengini bozduğu ve dişleri bozduğu iddia edildi, ancak bu, bir hata olduğunu kanıtlıyor, çünkü dünyadaki hiçbir insan Jamaika'daki siyahlardan daha iyi dişlere sahip değil..."

Tütün (Nicotiana tabacum), İngilizlerin kâr amacıyla büyük ölçekte ürettiği ilk üründü; Amerika'daki kolonilerinden para kazandıran, büyük ölçekte üretilen ilk mahsuldü. Amerika'nın yerli halkları zaten tütün yetiştiriyordu. Kristof Kolomb, Karayipler'deki Arawak halkının tobago adı verilen bir tüp aracılığıyla tütün içtiğini gözlemlemişti; tütün anlamına gelen tobacco sözcüğü de buradan geliyor. Amerika'nın yerli halklarından gaspedilen bilginin de bilime önemli katkısı var. Bilgi ve bitki alışverişinde bulunarak Kuzey ve Güney Amerika kıtaları ile Karayip adaları arasında hareket eden Arawaklar da o yerli halklardan. 

Tüp aracılığıyla tütün içen Amerikan yerlisi

Avrupalıların getirdiği hastalıklar, aşırı çalışma ve savaşlar birçok yerlinin ölümüne yol açtığından dolayı İngilizler, 1619'dan itibaren tütün yetiştirmek için Afrika'dan köle getirmeye yönelmişler. Tütün, Avrupa'da çok popüler olur. Mide ağrısından ateşli silah yaralarına, yılan ısırıklarından ağız kokusuna kadar her şeyi iyileştiren mucizevi bir ilaç olarak görülüyordu.

Amerika'nın yerli halkları, ekşi otu (Annona muricata), solucan otu (Spigelia antelmia) ve hatta pamuk (Gossypium barbadense) gibi birçok başka bitkiyi de bitkisel ilaçlar için kullanıyorlardı. 

Kwasi'nin adını almış acı ağaç, Quassia amara gibi bazı bitkiler, kolonilerde önemli tedaviler sağlamış ve Avrupa için değerli bir ihracat ürünü olmuş. 

Belirli örnekleri bulmak isteyen doğa bilimcileri, bazen zor veya tehlikeli olabilen toplama işi için yerel kaynakları da kullanmak zorundaydı. Neredeyse tümü örnekleri toplarken yerel rehberlere güvenmiş.

 Alexander von Humboldt  Von Humboldt, Güney Amerika'da

Bitkileri tanıdıklarından şüphe duyanlar da var. Alexander von Humboldt (bir Alman doğa bilimci ve kaşif) örneğin Güney Amerika'daki rehberlerinin ağaçları yalnızca kanoları için kereste malzemesi olarak gördüğünden, yapraklarına hiç dikkat etmediğinden şikayet etmiş. 

Yerlilerin bitki bilgisinden korkan Avrupalılar da var elbette. Bir doktor ve doğa tarihçisi olan Henry Barham, savan çiçeği (Echites umbellata) hakkında şunları yazmış: "Zehirli olduğu biliniyor, Afrikalı ve yerli kölelerin de bunu biliyor olması üzücü."

savan çiçeği (Echites umbellata)