Chomsky 'geleceğe baktı': Birkaç kuşak içinde insan nesli hayatta kalamayabilir!

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

National Observer’den Robert Hackett'in Noam Chomsky ile 12 Şubat 2019 tarihinde yaptığı mülakatı Finlandiya’daki Åbo Akademi University’de misafir öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. İbrahim Özdemir'in çevirisiyle paylaşıyoruz.

Fotoğraf: AFP

Çevirmenin notu: Bir bütün olarak bakıldığında, Chomsky’nin sadece iklim değişikliği ile sınırlı kalmadığı; neo-liberal politikalar, medya ve tüm bunları şekillendiren güçlü şirket ve lobileri de ele aldığı; bunların arasındaki ağı deşifre ettiği görülür. Geleneksel medya ile sosyal medyanın rolü ve etkisinin altını çizer. Bu niteliği ile de mülakat hepimizi ilgilendirmektedir. Ülkemizde son zamanlarda yaşananları anlaşılması için önemli ipuçları sunmaktadır.

Özdemir'in çevirisi ilk olarak 25 Şubat 2019'da Yeşil Gazete'de yayımlandı.

***

Birkaç düz sırtlı sandalyesi olan küçük bir yuvarlak masa ve masanın üstünde bir dizüstü bilgisayardan oluşan kampüsteki ofisinin zarif sadeliği dünyanın önde gelen kamu entelektüellerinden biri olarak kabul edilen Chomsky’nin ünü ile uyuşmuyor.

Şu anda 90 yaşında Noam Chomsky hala yazmaya devam ediyor.

Arizona Üniversitesi’nde siyaset ve küresel krizler üzerine bir dersi de ortaklaşa veriyor. Chomsky, dilbilim alanındaki paradigma oluşturan çalışmasının yanı sıra, Amerikan dış politikasının açık sözlü ve sert bir eleştirmeni. Ülkesinin dünyadaki insan hakları ihlallerini ve askeri saldırganlık ile olan ilişkisini sürekli eleştirdi.

Chomsky, vefat eden meslektaşı Ed Herman ile birlikte ekonomik ve politik elitlerin ideolojik meşruiyetlerini sürdürme yeteneğini açıklamaya yardımcı olmak için kurumsal kitle iletişim araçlarının 'propaganda modeli'ni geliştirdi.

Buna göre bir dizi 'filtre', haber medyasının seçkin gücünü pekiştiren bir propaganda sistemi olarak işlev görmesine neden olmaktadır. Bunlar: şirket mülkiyeti, reklam bağımlılığı, kuruma yönelik kaynak bulma uygulamaları, sağcı eleştirmenlerden kaynaklanan kırılganlık ve ideolojik anti-Komünizm karşıtlığı.

Son yıllarda, Chomsky müthiş aklını, nükleer savaşla eşit derecede 'insan hayatının sürdürülmesi için bir tehdit olan' küresel ısınmanın varoluşsal tehdidine çevirdi.

National Observer: Son yıllarda, iklim krizinin ciddiyeti hakkında çok şey söylediniz. Şirket medyasının bu krizin ciddiyeti konusunda ne kadar kayıtsız olduğuna dair çeşitli örnekler sundunuz. Şirket medyasının bu krizle ilgili genel rolünü nasıl değerlendirirsiniz? Sizin ve Ed Herman’ın medya propaganda modelinde tanımlanan türdeki filtreler, şirket medyasının küresel ısınma konusundaki eksikliklerini açıklamaya yardımcı oluyor mu; yoksa küresel ısınmayı gazetecilik için özellikle zor bir konu yapan diğer faktörler mi var?

Noam Chomsky: Standart bir hikâyeyi ele alalım. Ortalıkta neler olduğuna dair haberler var. Bu nedenle, bugün New York Times’a bakarsanız, örneğin, her zamanki gibi (daha önceki) tahminlerden daha sert olan kutup buzullarının erimesiyle ilgili yeni keşifler hakkında oldukça iyi bir makale var. Uzun zamandır karşılaştığımız tipik bir haber. Muhafazakâr bir bakış açısıyla da olsa, bunun deniz seviyesinin yükselmesi üzerindeki olası etkisinin bariz bir şekilde ne kadar dramatik olduğunu tartışıyor. Düzenli olarak yazılan makalelere bakılınca küresel ısınmanın göz ardı edilmediği görülür.

Öte yandan, New York Times’ta petrol aramalarıyla ilgili standart bir makaleye bakarsanız, ABD’nin fosil yakıt üretiminde Suudi Arabistan ve Rusya’yı geçerek, enerji bağımsızlığı olarak adlandırdıkları hususta Wyoming ve Midwest gibi bölgelerde yeni alanlar açarak nasıl ilerlediği hakkında ön sayfada büyük bir makale yer alabilir.

Belki de 1000 kelimeden oluşan uzun bir makale. Aklımda belirli bir örneğim var. Çevresel etki sonuçlarından, çiftçilere zarar verebilecek şekilde yerel su kaynaklarını da etkileyeceğinden bahsedebilir.  Ancak kelimenin tam anlamıyla küresel ısınmanın etkisi üzerine tek bir kelimeye yer vermez. Ve bu, Financial Times, New York Times, tüm büyük gazetelerde birbiri ardı yayınlanan tüm makalelerde tekrar tekrar meydana gelir.

Bir yandan sanki bir tür tünel vizyonu var- bilim muhabirleri ara sıra “Bu bir felakettir” diyor, ama sonra düzenli olarak manşetler bunu göz ardı ederek “Petrol ithal etmek zorunda kalmayacağımız ve daha güçlü olacağımız harika bir haber!” olarak vermeye devam ediyorlar.

Demek ki aradaki bağlantıyı kurmuyorlar?

N. C.: Bu toplumun tam içerisinden geçen bir çeşit şizofreni. En büyük bankaları ele alalım. Örneğin JP Morgan Chase. En büyük banka ve CEO Jamie Dimon da akıllı bir adam. Küresel ısınmanın korkunç tehdidi ile ilgili temel gerçekleri bildiğinden eminim. Buna rağmen fosil yakıt çıkarma ile ilgili projelere yatırım yapıyorlar, çünkü iş modelleri bu. Yarın için kar etmek zorundalar.

Öyleyse, şirket medyasının genel rolü noktaları birleştirememek mi?

N. C.: Tabii ki, liberal medya hakkında konuşuyorum. Örneğin Fox News’i ele alırsak durum oldukça farklı. Bu kanala göre küresel ısınma meydana gelmiyor. İşin aslı ise kamuoyunu bu tür haberler oluşturuyor. Cumhuriyetçilerin yaklaşık yarısı, küresel ısınmanın meydana geldiğini inkâr ediyorlar.

Ve diğer yarının küçük bir çoğunluğu ise bundan insanların sorumlu olabileceğini düşünüyorlar.

Birkaç gün önce, kömür endüstrisi geçmişi olan biri EPA’nın (ABD Çevre Koruma Ajansı) yeni başkanı olarak kongredeki komisyona katıldı.

Bir senatör “Küresel ısınma hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordu.

“Evet, muhtemelen gerçekleşiyor, ama muhtemelen insanlardan kaynaklanıyor” diyor.

“Ne kadar acil olduğunu düşünüyorsun?” diye sorulduğunda cevabı:

“Ortada bir sorun var ancak aciliyet düzeyinde muhtemelen sekizinci ya da dokuzuncu sırada” oldu.

Ve sonuç, bu konuda hiçbir şeyin yapılmadığıdır.

Medyanın kendisi açısından bakılınca, propaganda modelinde tanımladığınız filtre türleri medyanın eksikliklerini açıklamaya yetiyor mu? Yoksa devrede olan başka etkin faktörler mi var?

NC: Evet, ama neredeyse şeffaf. Şirketler iş modeline göre çalışırlar. Bunun anlamı ise yarın kar etmek zorundasınız. Ve toplum da gelişmek zorunda.

Ne tür bir gelişme/büyüme olduğu ise umurlarında bile değil; toplumun sadece gelişmesi gerekiyor. Ve bu husus bir tür içselleştirilmiş.

Dolayısıyla, evet, reklam verenlerin bir etkisi var. Ancak onların da bir şirket oldukları gerçeğinin etkisidir bu.

Ancak bundan daha derin olanı ise George Orwell’in vurguladığı ancak ehemmiyetinin anlaşılmadığını düşündüğüm bir nokta. ('Rızanın İmalatı' kitabımızda da aslında tartışmadığımız bir nokta.)

Hayvan Çiftliği‘nin girişini okuyup- okumadığınız bilmiyorum. Muhtemelen, okumamışsınızdır. Zira yayınlanması sansürlendi. 30 yıl sonra Orwell’in evrakları arasında keşfedildikten sonra ortaya çıktı ve ilginç bir giriş oldu.

Kitap İngiltere halkına hitap ediyor ve bu kitabın elbette, totaliter düşman hakkında bir hiciv olduğunu söylüyor. Ancak hemen kendimizi haklı çıkarmayalım diyor çünkü- şimdi alıntı yapıyorum- özgür İngiltere’de de fikirler güç kullanılmadan bastırılabilir.

Orwell iki cümle ile verdiği örnekle durumu özetliyor:

Birincisi, basının belirli fikirlerin ifade edilmesini istemeyen zengin erkeklere ait olması, diğeri ise sadece iyi bir eğitimdir.

En iyi okullara gidersiniz, Oxford ve Cambridge’den mezun olursunuz ve kafanıza söyleyemeyeceğiniz belirli şeylerin olduğu anlayışı sokulur. Artık bunları bir daha düşünmüyorsunuz bile.

Bu Gramsci’nin 'hegemonik sağduyu' dediği şey haline gelir ve bunun hakkında sadece konuşmazsınız. Bu da bazı şeylerin nasıl içselleştirildiği ile ilgili olarak büyük bir faktör. Bunları dile getiren insanlar ise çılgın gibi görülür.

Sizce gazeteciliğin alternatifi ne olurdu? İklim değişikliğini ele almada nasıl çalışması gerekirdi?

N. C.: Her bir dergide, her gün toplam bir felakete doğru yöneldiğimizi söyleyen bir çığlık manşet olmalı. Birkaç kuşak içinde insan nesli hayatta kalamayabilir. Bu sürekli insanların kafalarına sokulmak zorunda. Ne de olsa, tüm insanlık tarihinde böyle bir şey daha önceleri meydana gelmedi.

Mevcut nesil, insanlık birkaç kuşaktan daha uzun süre hayatta kalıp-kalamayacağına dair bir karar vermek zorunda. Bunun da hızlıca yapılması gerekiyor, çok fazla zaman yok. Yani, tereddüt etmek ve lafı dolandırmak için zaman yok. (Gerçeği olduğu gibi söylemeliyiz). Paris müzakerelerinden çekilmek, tarihin en kötü suçlarından biri olarak kabul edilmelidir.

Ancak, insanlara sadece kötü haberleri vererek adeta felaket tellallığı yaparak onları güçsüzleştirme/morallerini bozma riski yok mu?

N. C.: Var.

Kötü haberler, yapılabilecek olumlu şeyler ve hali hazırda yapılmakta olanlarla birlikte harmanlanarak verilmelidir.

Örneğin, çok iyi bir ekonomist olan Dean Baker, birkaç hafta önce Çin’in ne yaptığını kendi sütununda tartıştı. Çin hala dünyanın en büyük kirleticisi. Bununla beraber yenilenebilir enerjilere geçme konusunda dünyadaki en büyük programları yürütüyorlar.

ABD’deki eyaletler bunu yapıyor ya da yapmıyor.

Burada Arizona’yı ele alalım. Bu eyaleti gezin. Güneş yılın büyük bir diliminde her zaman gök yüzünde parlıyor.  Etrafınıza bir bakın ve kaç tane güneş paneli göreceksiniz.

Banliyödeki evimiz panellere yakın olan tek ev.

İnsanlar yazları klima için ayda bin dolarlık elektrik faturası ödediklerinden şikâyet ediyorlar; ancak bir güneş paneli kurmuyorlar

Aslında Tucson elektrik şirketi bunu yapmayı zorlaştırıyor. Örneğin, güneş enerjisi sistemimizde bazı paneller eksik çünkü daha çok elektrik üretmenize izin verilmiyor.

Bu talihsizlik. Aciliyeti, ne yapılabileceği duygusuyla birleştiren bir tür gazeteciliği nerede görürsünüz? Bunu medya sistemimizde nerede görüyorsunuz?

N. C.: Pekala, küçük dergilerde bulabilirsiniz. Mesele şu: Küresel ısınma vurgulanmalıdır. Sürekli olarak insanlara kötü haberleri vermeyle insanların arkalarını döneceğine dair söylediklerinizde tamamen haklısınız. Ancak, kötü haberleri atılabilecek olumlu adımlarla ve bu adımları atmanın aciliyeti ile harmanlayarak verirseniz, bunun bir etkisinin olabileceğini düşünüyorum.

Daha çok, alternatif bağımsız medyanın iklim krizini ele alışını mı kriz olarak görüyorsunuz?

N. C.: Sadece bu kriz de değil, diğer krizlerde de bunu alternatif medyada yapabilirsiniz; ancak kamuoyuna yeterince ulaşamazsınız.

Benzer bir kriz nükleer savaş tehdididir.

24 Ocak’ta, Atom Bilim İnsanları Bülteni’nin kıyamet saatinin bir sonraki ayarını açıklayacakları güne bakmak iyi bir fikir olurdu. [24 Ocak günü, bilim insanları, insanlığı 'yeni anormal' durumla ilgili rehavete düşmemeleri konusunda uyarmak için, kıyamet saatini gece yarısına iki dakika var şeklinde ayarladılar.]

Zaten gece yarısına iki dakika kalmış.

Bir dahaki sefere ne yapacaklarını bilemiyorum, belki de gece yarısını geçtik diyecekler!

Temelde giderek dehşet saçan iki konu var: Nükleer savaş ve küresel ısınma.

Fakat dahası var. Bir salgın tehdidini ele alın. Endüstriyel et üretimi her şeyden önce insanlık dışıdır. İkinci olarak, küresel ısınmaya önemli bir katkıda bulunuyor ve ayrıca antibiyotiklerin etkinliğini de yok ediyor.

Çılgın ve aşırı antibiyotik kullanımlarına sahipler ve bu da herhangi bir antibiyotiğe dirençli değişim geçirmiş bakteriler oluşturuyor.

Hastanelerde görülmeye başlayan vakalar tıpkı bir asır önce on milyonlarca insanı öldüren grip salgını gibi büyük bir salgına yol açabilir.

İnsanlar göçmen krizinden bahsediyorlar.

Bangladeş sular altında kaldığında yüz milyonlarca insanın kaçması gerektiğinde ne olacak? Güney Asya’da [içilebilecek] sular tükeniyor. Zaten zar zor suya sahip yüz milyonlarca insan var.  Buzullar erimeye devam ediyor. Tüm bunların sonucu olarak su kaynaklarını kaybedebilirler.

O zaman dünyaya ne olacak? Muazzam sorunlar meydana gelecek. Bunlar da çok uzakta değiller.

Alternatif veya bağımsız sektörde ya da başka yerlerde kendi bilginizi edindiğiniz ve yararlı olabileceğini düşündüğünüz belirli medya kuruluşları var mı?

N. C.: Belli başlı medyayı okuyorum. Ama gerçekten sizi güncel tutan bilim dergileridir. Elbette, bu bilimsel makaleler normalde okumayacağınız teknik şeyler. Ancak Washington Post, New York Times ve tabii ki birçok alternatif medyada bunlarla ilgili çok iyi raporlar yayınlanıyor.

ABD veya diğer demokratik toplumlarda, medya sistemini bu tür gazeteciliğin hayatta kalmasını daha kolaylaştıracak şekilde düzeltmenin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

N. C.: Bunun bir yolu, demokratik toplumlar olmaları. Ondan çok uzaklar. Seçimleri ele alalım. ABD’deki seçimlerin temel olarak satın alındığını gösteren ikna edici çalışmalar ana akım siyaset biliminde yayınlandı. Kampanya harcamalarının tek bir değişkenine bakarak Kongre veya Senato seçiminin sonucunu olağanüstü bir hassasiyetle tahmin edebilirsiniz. Bu nedenle, biri Temsilciler Meclisi’ne seçildiğinde daha göreve başladığı ilk gün, bir sonraki seçim için bağış desteği almaya başlaması gerekiyor. Bu arada, mevzuat ise lobilerin temsilcileri ile birlikte hazırlanıyor. Aslında mevzuat bu kurumlar tarafından yazılıyor. Bu bir çeşit demokrasi, ama çok sınırlı bir demokrasi.

Daha geniş sosyal ve politik dönüşümlerin dışında medya reformu için bir imkân görüyor musunuz? Çünkü bildiğiniz gibi, özellikle medya reformu için Robert McChesney ve diğerleri ile birlikte hareket edenler var.

N. C.: Yapılabilecek çok şey var. Sistem birçok yönden önemli ölçüde değiştirilmeli, hatta radikal biçimde değiştirilmelidir. Medya reformu bunlardan biridir. Bob McChesney’in önemli çalışması bir modeldir. Yapılabilecek şeyler var. Ana medyanın tekelleşmesinin artması, bildiğiniz gibi ciddi bir meseledir. Ben Bagdikian’ın 1980’li yıllardaki medya tekeline ilişkin kitabına bakarsanız, o zamanlar belki 50 kadar farklı haber kaynağı vardı. Bugün ise bir düzinenin yarısına indi. 

Medyanın reklam-kâr modeli gazeteciliği zayıflattı. ABD’nin ilk günlerine geri dönerseniz hükümet daha o zamanda özgür ve bağımsız bir basına sahip olmanın önemini kabul etmişti. Bağımsız bir basın oluşturmanın araçları olarak ücretsiz posta gibi sübvanseler vardı.

Kısa bir süre önce Michael Klarman’ın The Framers Coup (Çiftçilerin Darbesi) adlı çok ilginç bir kitabını okudum. Şimdilerde Anayasanın oluşmasında adeta altın değerinde bir standarttı. Şu anda devam etmekte olan tartışmalar hakkında çok fazla ayrıntıya giriyor ve oldukça etkileyici.

Bir broşür literatürü vardı, bağımsız bir basın literatürü vardı. İnsanlar katkıda bulundular; çiftçiler, zanaatkarlar ve herkes bu model tartışmaya katıldı ve katkı yaptılar.

19. yüzyılın ortalarında, çok ilginç şeyler yapan çok canlı bir emek ve etnik basın vardı. Sermaye ve reklam modelinin merkezileşmesi ile hemen hemen çöktü. İngiltere’de 1960’lara kadar daha uzun bir süre sürse de, İngiltere’de de aynısı oldu.

İnternet ve sosyal medyada bir alternatif için çok umut görüyor musunuz?

N. C.: Umut var ama sosyal medya iki tarafı da çok keskin bir kılıç gibi. Açıkça bir tür yankı odası, bir baloncuk sistemi yaratıyorlar. Hepimiz yapıyoruz bunu. İnsanlar inandıkları şeyleri takip ediyorlar ve başka görüşleri duymuyorlar. Böylece sadece kendi görüşünüz güçlendiriliyor. Neredeyse etkileşimin imkansızlığına yol açıyor.

Bunların bazıları oldukça şok edici.

Son zamanlarda bazı istatistikleri okudum. Son anketlere göre, ana medyayı ana bilgi kaynağı olarak kullanan Amerikalıların sayısının tek haneli olduğu, yani yaklaşık yüzde altı olduğu ortaya çıktı.

Birçok Amerikalı, haber üretmeyen, filtreleyen, sahada gazetecilere sahip olmayan sosyal medyaya gidiyor.

Bir de yeni olan Talk Radio ve Fox gibi yenilikleriniz var. Bunlar başka bir şey gibi görünmeyen gerçekten kısır bir propaganda sistemi.

Bu karanlık taraf. İyi tarafı, (sosyal medya) örgütlenme şeklinin devam etmesidir. İnsanlara ulaşmanız ve bir araya gelmeniz için çok etkili bir araç. Neredeyse tüm organizasyonlar bu şekilde çalışıyor.

Eğitimde bile, öğretmenler öğrencilerle sosyal medya aracılığıyla iletişim kuruyorlar. Bu herkesin yaptığı tek şey. Kampüste dolaşırsanız, herkes (bir cihazda).

Sanırım Duke Üniversitesi, kaldırımlara “Dikkatli olun!” diye uyarı işaretleri koymaya başladı. Zira herkes etrafta elinde bir cihazla dolaşıyor.

Bunun etkilerinin ne olacağını söylemek kesinlikle zor. Herhangi bir McDonalds’da bir masanın etrafında oturan genç çocukları görürsünüz. Aynı anda iki sohbetin sürdüğünü görürsünüz. Biri masadaki grupla, diğeri ise her biri kendileriyle telefonda konuşan birileriyle konuşuyor. Bu da açık ve net bir şekilde anlamlı sosyal ilişkileri bozuyor.

Belki potansiyel bir kaynak olabilir. En azından interneti iklim iletişimi için kullanan alternatif medya...

N. C.: Bloglar, Truthout, Truthdig, Common Dreams, Demokrasi Now ve diğerleri. Televizyonlardan elde edemeyeceğiniz her türlü bilgiyi üretiyorlar.

Bu nedenle, potansiyel olarak olağanüstü faydalılar.  Ancak olumsuz bir yönü de var. Bu da Silikon Vadisi devleri tarafından zorla dayatılan reklamcılık modelidir.  Bu model sürekli olarak size dayatılıyor.

Google’da bir şey arıyorsunuz. Birden istemeniz muhtemel şeylerin reklam sağanağına uğruyorsunuz. Bu da büyük şirketlerin reklam poltikalarının bir etkisi.

İklim krizine etkili bir cevap verebilmek için hangi koşulların sağlanması gerekiyor?

N. C.: Bence, yaşadığımız krizleri ele almaya zorlayacak şekilde medyayı sürekli baskı altında tutacak kitlesel halk hareketine ihtiyaç var.  Ya da bilgi piyasasına hükmedilebilecek alternatifleri oluşturmak gerektiğini düşünüyorum. Ve boşa harcayacak çok zamanımız da yok. Dolayısıyla, bağımsız medyayı sübvanse etmek gibi ütopik bir fikir olmayan, Amerika Birleşik Devletleri’nin ilk günlerinde yapılan şeyler olabilir. Ya da Bob McChesney ve diğerlerinin gelişmesi için baskı yaptığı tabandan gelen medya hareketleri olabilir.

Bu acil bir gereksinimdir. Son birkaç yıldır derslerime, öğrencilerime insanlık tarihinde hiç kimsenin yapmadığı bir seçim yapmak zorunda olduklarına işaret ederek başlıyorum. İnsanın gelecekte hayatta olup olmayacağına karar vermek zorundalar. Naziler en kuduruk halindeyken bile, bu soruyla yüzleşmek zorunda kalmadınız. Ama şimdi yapmak zorundasınız.

Medyanın ötesinde, iklim krizinden kurtulmak için karşılanması gereken başka genel koşullar var mı?

N. C.: Bir dizi eylem planlayan 'Earth Strike' gibi büyük ölçekli aktivizm örgütleyen birkaç grup var. Birçok şehirde büyük bir gösteri yaptılar ve kitlesel bir genel grev inşa etmeye çalışıyorlar. The 'Extinction Rebellion', İngiltere’den, buraya taşınarak aynı şeyi yapmaya çalışıyor.

Ancak bu dramatik eylemler, genel olarak gösteriler gibi, izole edilmiş olaylar olarak kalırsa hiçbir etkileri olmaz. Günden güne sürekli devam etmesi gereken sürekli örgütlenme ve eğitim için teşvik edici olmaları gerekir.

Ve yine, daha önce konuştuğumuz Tucson güneş panellerini ele alalım. İnsanlar süratle bunu yapmanın onlara zarar vermediğini ve yaşamlarını iyileştireceğini anlamalı. Örneğin, para tasarrufu da sağlar. Ancak “Buna bakamayacağım, ayrıca sağduyuya uymam gerekir; dahası bu radikal bir şey ve korkmam gerekir” gibi psikolojik engellerin üstesinden sürekli eğitim ve örgütsel faaliyetler ile başa çıkılabilir.

Sivil haklar hareketi, savaş karşıtı hareket, feminist hareket gibi tüm popüler hareketlerin gelişmesi, sadece sabit ve genellikle de çok küçük grupların aktivizminin daha büyük gruplara dönüşmesi şeklinde olmuştur.

Bazen bir gösteri gibi dramatik bir eylemde de bulunurlar.

Ama amaç devam eden faaliyeti teşvik etmektir.

Ve bu geciktirilemez.