OHAL'de Seçim, HDP'siz İttifak ve HDP'nin Cezaevindeki Cumhurbaşkanı Adayı Demirtaş

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin Ekonomi Politik köşesinde Ali Bilge'yle, önce Ankara'daki sel afetini ve yetkililerin altyapı konusunda bir problem olmadığına dair demeçlerini konuştuk. Daha sonra 24 Haziran seçimleri öncesinde, dört muhalefet partisinin (CHP; İyi Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti) HDP'yi dışlayarak kurduğu ittifakı, Muharrem İnce'nin CHP'nin, Selahattin Demirtaş'ın da HDP'nin adayı olarak belirlenmesini konuştuk ve bütün bunlara dair bir değerlendirme yaptık.

Ekonomi Politik: 7 Mayıs 2018
 

Ekonomi Politik: 7 Mayıs 2018

podcast servisi: iTunes / RSS

 

Ömer Madra: Günaydın Ali bey!

 

Ali Bilge: Günaydın Ömer bey! Günaydın Can? Herkese merhaba, iyi haftalar.

 

Can Tonbil: Merhaba günaydın!

 

ÖM: Öncelikle bu geçen haftalardan beri sürdürdüğümüz programlardaki temayı devam ettirelim isterseniz, bu ittifaklar meselesini. Belki önce Ankara’daki selden mi iki kelimeyle bahsetmek istersiniz? Nasıl başlayalım?

 

AB: Ankara’dan bahsedelim isterseniz?

 

ÖM: Tamam.

 

AB: Bu açıklamalar gerçekten yalan açıklamalar, yani 500 yılda gelen afet falan değil, ben doğma, büyüme Ankaralıyım, kendi tanık olduğum sel felaketleri var ki yakın döneme ilişkin de yaşadıklarımız ortada. Bu konuda da dostumuz Hasan Akyar Ankara’nın dereleri ve su sistemi konusunda çok bilgili tek kişidir. Bu konuda da bir not göndermiş, diyor ki “Ankara’nın daha önceki örnekleri 500 yılda bir filan değil” tarihini vermiş bu konuda ki benim de Ankara’ya ilişkin bir çalışma yaparken hatırladığım, gördüğüm 1957 yılında yine Hatip çayı taştığında 192 vatandaş hayatını kaybetmiş. 18-20 Haziran 61’de 18 vatandaş, 12 Haziran 1988 günü 14 can kaybı olmuş.

 

ÖM: Bunları yok sayıyorlar değil mi?

 

AB: Yok sayıyorlar.

 

ÖM: “Alt yapı sorunu değildir, 500 yılda bir olur” deyip geçip gidiyor, kimse de bir şey soramıyor “ne diyorsunuz siz allah aşkına?” diye.

 

AB: Kesinlikle. Ankara dereleri ile ünlü bir şehirdir, çok dere yatağına sahiptir ve Mamak deresi Hatip deresi ile birleşir işte eskiden beri Mamak çayını oluştururlar başka derelerle birlikte o da Sakarya’ya gider. Bu Mamak bölgesinde özellikle derenin, daha doğrusu bu bölgede su taşkınları tarih boyunca oluyor ama taşkının bir alanı söz konusu, bu da Hasanoğlan, Lalahan taraflarından gelen –Hasan Akyar’ın notundan yararlanarak okuyorum- bu tabana yayılan arazinin üzerine şehir kuruluyor. Dolayısıyla TOKİ’nin alüvyonlu yani derelerin getirdiği topraklar üzerine yeni kent alanları açıldı. İşte yüksek binalar, TOKİ binaları yapıldı, yeni asfalt yollar filan da bunun sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Zaten Ankara’da pek çok derenin geçtiği yerde ne var biliyor musunuz? Metro istasyonları! Dolayısıyla metro istasyonlarında iki günde bir su birikintisine rastlarsınız ki bu Lodumlu köyünden akan derenin geçtiği yerde Bilkent istasyonu var. Metro istasyonları arasındaki bir şeyde de bir sel felaketi geçtiğimiz yıllarda biliyorsunuz bir işçi daha açılmadan suların dolmasıyla kilometrelerce ileride nâşı bulundu. Dolayısıyla Ankara’da bu mesele geçmişte de var olan ama son yıllarda bu vahşi kentleşme ile birlikte yani mesire alanlarını, suların taşma alanlarını, siz o alüvyonlu oynak zeminleri kent dönüşümüne açtınız ve rant yarattınız. 500 yılda bir filan değil, çocukluğumdan hatırlıyorum mesela siz de belki Siyasal Bilgiler Fakültesi Cebeci Sıhhıye’yi su basardı.

 

ÖM: Gayet iyi hatırlıyorum.

 

AB: Ben evimizin su bastığını hatırlıyorum yani çocuktuk, o gece taşındık filan yani! Bahçe duvarları filan yıkıldı.

 

ÖM: Çok acayip bir durum var; 500 yılda bir olabilecek bir afet olduğunu savunan büyük şehir belediye başkanı Mustafa Tuna tamamen işkembe-i kübradan atıyor, yani yok böyle bir şey ama aynı zamanda Mamak belediye başkanı da “alt yapıyla ilgisi olduğunu düşünmüyorum” diyor. Aslında iki şeyi tamamen gözden kaçırıyorlar bu yöneticiler, bir tanesi seçilmiş değil tabii büyükşehir belediye başkanı atanmış, ne gerçek bu alt yapının felaket halde olduğunu söylüyorlar, ikincisi de küresel iklim değişikliğinin var gücüyle artık bütün bir az önce sizinle programa girmeden önce Can da çıkartmış dünyanın dört bir tarafında ve Türkiye’deki selleri, sadece geçen hafta olan selleri dünyadaki, Afrika’da, Kuzey Amerika’da, Güney Amerika’da, Avrupa’da, Güney Avrupa’da filan sınırsız sayıda sel ve büyük kayıplar var, özellikle de Afrika’da ama hiç bunlardan haberi yokmuş gibi bildik hikayeler anlatıyorlar ve seçime giderken. Yani olacak iş değil!

 

AB: Ankara valisi de şunu söylemiş “100-150 hasarlı araç varmış, aman bunlara dokunmayın, yerinden oynatmayın!” Valinin söylediğine bak!

 

CT: Sigorta kapsamında olduğu için mi öyle demiş?

 

AB: Herhalde, yerinden oynatırsanız sigorta ödemez filan diye.

 

ÖM: İyi kalsın o zaman onlar orada!

 

AB: Yani gerçekten yalanla yaşamaya devam ediyoruz, buradan isterseniz başka yalanlara geçelim. Geçen hafta çok uzunca bir süredir Ekonomi Politik’te ittifaklar konusu benim başat konulardan bir tanesi oldu, hayatımda da vardır bu konulara kafa yormuşluğum, okumuşluğum. Geçen haftadan bu yana öne çıkan bir husus var, bir de Muharrem İnce’nin adaylığı. CHP de sonunda adayını açıkladı. Diğeri de ittifak sözleşmesi oldu, özellikle millet ittifakı, yani HDP’nin dışlandığı. Buralardan başlayarak gidelim. Genelde çok uzunca bir süredir Türkiye toplumunun önemli bir kısmında bir korku egemenliği, bir pasifizm ve bir kayıtsızlık yaşanıyordu epey zamandır. Diyelim ki 2014-2015’lerden bu yana, Gezi’den bu yana artan oranda demokratik bir koridora girilmesi, galeriye girilmesi, baskı rejimi 15 Temmuz’dan sonra KHK’lar ve OHAL’le Türkiye toplumunu bir korku ve biz de programlarımızda muhalefetin ülkeye “korkma Türkiye!” demesi üzerinde duruyorduk. Şimdi bu korku toplumsal bünye içerisinde tarih boyunca çokça yaşadığımız bir unsur. Bu toplumsal korkunun cesaretle değiştiği, değiş-tokuş yapacağı bir döneme mi girdik? Böyle bir soruyu ortaya koyabiliriz çünkü tespit edilen adaylar muhalefetin ittifak kurması Türkiye’de bu baskı altında kalan toplumsal kesimlerin de bir cesarete tahvil sürecini geçen haftadan bu yana başlattığını söyleyebiliriz. Bir moral yükselmesi ve karşı tarafta da bir moral çöküntüsüne yol açtığını bugün itibariyle, şimdi itibariyle söylemek mümkün. Bunun da erken bir şekilde başarılı bir duruma girildiği konusunda da havaya girilmemesi gerektiğini söyleyebiliriz. Yani korkunun üzerinden atılması anlamında bu bir hafta da önemli, adayların belirlenmesi ve tabii cesaretle ülkenin parlamentosu, partilerinin ittifak kurması, 16 yıllık bir rejime envanterine karşı. Dolayısıyla bunun iki tarafı var, biri ülkenin bu ittifakla meydan ve sokak ve parlamento ile birlikte ele alınması gerekiyor. Tabii bir husus da ittifakın içine HDP’nin dahil edilmemesi. CHP adayının ve diğer adayların belirlenmesi, ittifak kurulması bir korkunun değiş-tokuşa girdiği süreci başlattı. Aynı zamanda HDP’nin ittifaka dahil edilmemesiyle de karşı karşıya kaldık. Bu bir eksiklik, yani gerçekten büyük bir eksiklik. Churchill ittifaklar konusunda epey külliyattır kendileri, malum geçen hafta da bahsettik, ikinci dünya savaşının hemen öncesinde İngiltere başbakanı Chamberlain, Fransız başbakanı Daladier ile dörtlü bir ittifakı yapılır Çekoslovakya’nın Sudetenland

 bölgesinin işgaline izin verirler. Churchill o zamana şöyle bir şey söylüyor, “En son kendisini yiyeceğini düşünen timsaha verilen ödündür,” diyor. Bazen ittifaklar böyle kendisinin sonunun neye varacağını bilmeksizin bazı ödünler verilir. Bu bağlamda da HDP’nin ittifak dışında bırakılması önümüzdeki haftalar içerisinde de üzerinde duracağımız konulardan biri oluyor. Yine Churchill’den bir şeyle devam edelim, bunu çok eleştirir Churchill ve daha sonra başbakan olduğunda ve savaş devam ederken bu arada savaştan yani Polonya işgalinden bir hafta önce Ribentrop’la Molotov arasında yani Stalin’le Hitler arasında bir ittifak kurulur saldırmazlık paktı. Tabii bir süre sonra bu saldırmazlığı 1941 yılında Rusya’ya saldırı planları yaparken Hitler’in oyununa karşı Churchill şöyle yaklaşımda bulunur “Hitler Britanya ve Amerika’daki sağcıların Rusya’ya komünistlere Hitler’in saldırmasını destekleyeceğini düşünerek bu harekata girişiyor ama bunda yanılıyor” der. Bir antikomünisttir Churchill, yani feriştahıdır, bütün İngiltere ve en yakınları bu konuda derler ki “ne yapıyorsunuz? Komünistleri mi destekleyeceğiz, onlara mı yardım edeceğiz?” Churchill’in lafı şudur “evet Hitler’in oyununu bozacağız, Stalin’i destekleyeceğiz, eğer Hitler bir gün cehennemi bir gün işgal ederse şeytan için de çok iyi şeyler söyleyeceğim avam kamarasında” der.

 

ÖM: Evet ilginçmiş!

 

AB: Bu dünya tarihinde ittifaklar konusunda iyi algılarsanız rejiminizin tehlikeye gittiği dönemlerde ittifaklara daha berrak bakabilirsiniz. Bugün millet ittifakında bu konuda eksiklikler olduğunu görüyoruz ama önümüzdeki dönemde yani eğer Erdoğan rejiminin yenilmesi ve aradaki farkın büyümesi isteniyorsa bu bir örtük ittifakın HDP ile sağlanması gerekir. Eğer örtük ya da açık bir ittifak olmaz ve sadece yani HDP’nin bu şeyde büyük bir risk taşıdığının herkes altını çiziyor, önümüzdeki haftalarda bu konuya ilişkin değerlendirmeler de devam edecektir. Çünkü ortada Churchill “ben kötüyü yenmek, kötüyle radikal kötü arasında” diyor o dönemde tercihte bulunuyor. Biz burada tahrip olmuş bir ülkeden bahsediyoruz ve bu tahrip olmuş ülkenin yeniden demokrasinin inşasına ilişkin bir ittifak arayışı içerisinde olmak durumunda. Tabii çok şey bir yaklaşım sergiliyor, işte AKP’den çözülen muhafazakar Kürt oyları üzerine bir değerlendirme partilerde yapılıyor. Genelde Kürtlerin muhafazakar, AKP Kürt kesiminden %8-10 civarında bir Kürt seçmen oyu alıyordu şimdi bu oyda bir değişim söz konusu. Bunun temel şeyi MHP ile ittifakı muhafazakar, dini eğilimleri güçlü Kürt kesiminde, AKP oy veren Kürt kesiminde bir tercihi zorluyor. Aynı zamanda Afrin, Barzani’nin kuzey Irak’taki, Barzani’ye karşı takınılan tutum biliyorsunuz bölgede o kesimin etkinliği Türkiye içerisindeki Kürtlerde önemli bir etkinliği var. Kürt illerinin tasfiye olması, yerle bir olması ve bunun gibi pek çok husus muhafazakar Kürtlerin, AKP’ye oy veren Kürtlerin çözülmesine sebebiyet veriyor. Dışarıya karşı, Suriye ve Irak Kürtlerine karşı izlenen politikalar dolayısıyla bu muhafazakar Kürtlerin bir kısmının Saadet ve İyi parti ile görüştüğümüz kişiler bunu gözlemlediklerini söylüyorlardı; bu tarafa yöneleceği hesap ediliyor. Halbuki burada şöyle bir şey de var, bu bölüm aynı zamanda etnik kimlik nedeniyle, dinsel kimlikleri nedeniyle buralara giden oylar olduğu gibi etnik kimlik nedeniyle muhafazakarların HDP’ye de katıldığını biliyoruz, böyle yönelimler içerisinde olunduğu da ortada. Dolayısıyla kritik bir muhafazakar Kürt seçmen kitlesinin yöneliminin öneminin altını çizmek istiyorum.

 

ÖM: Yani Türkiye’deki Kürtlerin oranından bahsedersek de en kötü ihtimalle 1/5’i Kürt değil mi Türkiye nüfusunun?

 

AB: Tabii.

 

ÖM: Yani 15-20 milyon arasında bir nüfustan bahsediyoruz, onların tamamen dışarıda tutularak bir çözüme gidilmesi hem akla ve sağduyuya hem de vicdana aykırı bir şey olacağı aşikar.

 

AB: Abes bir durum çünkü biliyorsunuz büyük parti parlamentoda grup olarak. Sadece İstanbul’da 4,5 milyon Kürt nüfus var, dolayısıyla

 

ÖM: Danimarka kadar filan yani?

 

AB: Evet, ayrıca Kürtlerin bu coğrafyada en fazla nüfusu 4 ülkede İran, Suriye ve Türkiye’de var, burada en büyük nüfus Türkiye içerisinde ve aynı zamanda bu coğrafyanın da Fransa büyüklüğünde olduğunun altını çizmek lazım. Yani devletsiz halklar diye Filistinlilerle Kürtler bu bölgede, bu kadar nüfusa ve bu kadar geniş bir alanda yaşamalarına karşın 4 ülkede bölünmüş durumdalar.

 

CT: Ben de bir soru sorabilir miyim? Bu Molotov- Ribentrop Anlaşması’nda iki durumdan bahsederek giriş yaptık, mesela dün de cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı konuşmasında kazan-kazan olarak nitelendirilen bir durum vardı. 1916 öncesine döndürülmesi Polonya sınırlarının, her iki ülke tarafından da 1 Eylül’de başlatılan savaşla beraber yarısını Sovyetler yarısının da Nazi Almanyası tarafından ilhak edilerek, işgal edilerek ortadan kaldırılmasıydı Polonya devletinin ve bu şekilde de oldu bu durum. Ama bu kazan-kazan durumu aynı zamanda şu andaki seçimlere baktığımız zaman tekrar aynı metafor üzerinden gidebileceksek, HDP’ye zamanında oy vermiş ama artık oy vermeyecek seçmenle MHP’ye oy verecek olan seçmenin aynı ittifakta buluşmasıyla ortak kazançları ne olabilir? Her ikisi de ne kazanabilir?

 

AB: Son cümleyi tekrar alabilir miyim?

 

CT: MHP’ye oy verecek olan kitleyle, yani bu ittifakta MHP’den gelecek olan kitleyle HDP’ye zamanında oy vermiş, ona barajı aştırmış ama şimdi vazgeçmiş HDP’nin bu tavrından ötürü ve tekrar ona oy vermeyecek ama bu cumhur ittifakına oy verecek olanların ortak kazanabilecekleri şey ne olabilir?

 

AB: Cumhur ittifakına oy verecek daha önce HDP’ye oy vermiş olanlarla MHP’ye oy vermiş olanlar?

 

CT: Evet MHP’nin seçmeni ne kazanabilir, ortak noktası ne olabilir?

 

AB: Ortak noktası bir tek şu var, yani biliyorsun Naziler yenildikten sonra sorumluları bulma şeyine girince 20 milyon insanın yargılanacağı ortaya çıkmış ve vazgeçmişler, zincirleme! Biz de kabaca bunu Türkiye için yani bir imar affı, bir idari uygulama, yargı uygulaması hesapladığımızda herhangi bir ortaokulun müdürüne kadar uzanıyorsun, bayağı bir silsile var yani. Anayasa suçu işlemekten Türkiye’de mal varlığına el konulan kesimler, KHK’larla baktığında bu silsile uzun. Dolayısıyla suça ortaklık meselesi karşı karşıya kalabiliyorsun ve bu toplumun iç bünyelerine kadar gidebiliyor. Bir de şöyle bir şey var, bu ittifakın ve Erdoğan’ın büyümesi, yani istediği gibi bir büyüme sağlayamadı, erime söz konusu ama bu erime de çok radikal bir erime, dramatik bir erime değil. Dolayısıyla bu büyü devam ediyor belli gruplarda, zaten seçimin erkene alınması da bu ittifakın sonuç vermemesi ve erime sürecinin de devam edeceğinin görülmesine üzerine 1,5 yıl erkene alındı. Dolayısıyla şöyle bir durum var, ben daha çok analizi cumhur ittifakına karşı kurulan ittifak üzerinden bakıyorum, öbür taraf çünkü yani orada illüzyon devam ediyor, o illüzyonun bir süre daha devam etmesi mümkün ama o illüzyonun dağılması için karşı tarafın ittifakının daha yaratıcı olması gerekiyor. O ittifakın bileşenlerinde de toplam fayda asgari demokrasiye geçiş olmalı. Dolayısıyla yani ben soruyorum İyi partili yetkililere “sizin MHP’den farkınız ne?” Çok şaşırdılar “Biz yine Alparslan Türkeş’in devamıyız” dedi. Peki farkın ne meselelere bakışta? Mesela Kürt meselesinde farkın ne? 60 maddeye oy verdiniz. İyi parti aslında 2. tura geçerken ya da bundan sonraki örtük ittifak dediğim şu, siz Selahattin Demirtaş’ı ya da HDP’de herhangi bir öne çıkan ismi cumhurbaşkanı yardımcısı adaylığına koyun örtük bir ittifak sağlamış olursunuz değil mi? Yani bunun gibi şeyler önümüzde, eğer bu ittifak sağlanmazsa, çünkü HDP oyları anahtar rol oynuyor hem meclis için hem de cumhurbaşkanlığı için. Dolayısıyla bunun dışlanması yani matematik olarak da ters bir durum. Hesap şu, yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun da hesap şu, biz dergici olarak zayiatı nereden alabilirim diye bakıyor anladığım kadarıyla, yani bu Kürt muhafazakar oyların dağılımından ittifak yararlanacağını düşünüyor ki yararlanabilir ama bundan HDP de yararlanabilir. Yani HDP’nin parlamentoda grup oluşturması ve %10 barajını aşması ittifak için de önemli. İttifak HDP’yi kendi içine dahil etmemekle riske atıyor. Bilmiyorum senin sorunu tam kavrayamadım belki ama

 

CT: Benim sorum aslında cevabı belli olan bir soruydu, böyle bir şeyin olup olmayacağına dair çeşitli spekülasyonlar var, yani seçimlerden sonra, daha doğrusu ilk seçimden sonra ne olacağına dair. HDP’nin tavrının ne olacağın dair, yani ben ortada bir ortaklık göremediğim için, bu kazan-kazan durumuyla alakalı bir şey göremediğim için aslında biraz burayı eleştirmeye çalıştım. Partiler tarafından, ittifaklar tarafından dışarıda bırakılıyor HDP ama aynı zamanda seçmen tarafından da kuşkuyla karşılanmaya devam ediyor. Bu kuşkuyla karşılanan zeminin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum sadece.

 

ÖM: Ben de ufak bir ekleme yapayım, ilginç bir şey var BBC Türkçe’de Mahmut Hamsici sorular yöneltmiş ve HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Demirtaş da cevap vermiş. HDP’nin Türkiye partisi olması konusunda geçmişten daha iddialı olduklarını söylemiş eski eş genel başkan Demirtaş “ikinci tura gidilmesi halinde cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İnce, Akşener ve Karamollaoğlu’na kendisini destekleme çağrısını yapmış. İki sağ ittifakla gidiliyor, tek sol adayın kendisi olduğunu söylemiş ve diyor ki kampanyada hangi konuların ön plana çıkacağını anlatırken 5 konu söylemiş. Sizin de biraz önce söylediğinize yakın “demokrasi, ekonomi, adalet, eşitlik ve barış. Çünkü Türkiye’de bütün bu başlıklarda derin bir kriz var, devlette ve toplumda tam demokrasi, ekonomide üretime dayalı kalkınma ve adil bölüşüm, işsizliğin, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve yargı başta olmak üzere bütün devlet kurumlarında adaletin tesisi ve ülke içinde ve dışında barış politikalarına dair çözüm projelerimizi kampanya süresince anlatacağız” demiş. Mizah da had safhada tabii “neyine güvenerek cezaevinden aday oldun?” diyenlere “cezaevinde yaptığım ankette hep %100 ben çıktım! Şaka şaka! Bir defasında kendime kızıp oy vermeyince %50 çıkmıştım!” diyor. Aydın Engin de onu devam ettirmiş “Yalova’da süper lüks villamızda oturuyorduk bir gün Muharrem İnce’yi aradım “sayın vekilim sularımız akmıyor” dedim, kapattı ve on dakika sonra aradı “doğru söylüyorsun, bizim evde de akmıyor!” dedi. Bir twit daha var son olarak söyleyeyim “recep gidiyor muharrem geliyor, önümüz bayram” demiş.

 

AB: İşte bu korkunun geçen haftadan bu yana cesarete tahvil olması, bu daha da yansıdır, bu adayların, bir ittifakın olması, tek seslilikten ki medya araçları filan yok, Türkiye’de muazzam bir yani Sezai Temelli’nin bir genel eş başkanın pasaportuna el kondu.

 

ÖM: Evet akıl alır gibi değil!

 

AB: Biz böyle OHAL’de seçime gidiyoruz, geçen hafta da, 25 Haziran’da da OHAL var, 9 Temmuz’da da OHAL var, bu kadar ve Times yazıyor yeni ortaya koymuş “böyle güvenlik olmayan bir seçime gidiliyor ve her şeyi iktidar belirliyor” onun için ittifakın çok güçlü teşekkül etmesi gerekiyor. Yani HDP 15 Haziran 2015 seçimlerine benzer bir sonuç alabilir, Selahattin Demirtaş faktörü önemli. Şunu da söyleyeyim, yani hiç umulmayan kesimlerde de HDP’nin dahil edilmemesinden duyulan izaha muhtaç bir durum olduğu ifade ediliyor.

 

ÖM: Evet bir adaletsizlik duygusu var.

 

AB: Bunu görmek lazım. Tabii önümüzde çok kısa bir süre var ve müthiş seçim gayrimeşru yani şu anda ittifak oylarının sayımı hayatımızda ilk defa olacak, biliyor muyuz ittifak oyları nasıl dağılacak, sayılacak? Sandık kamunun elinde, polis sandığın önünde, böyle bir seçime gidiyoruz. O yüzden ben bu millet ittifakçılarına yahu HDP’yi dışarıda bırakıyorsun ama kardeşim sen seçim güvenliği için önce bir düşün. Seçim güvenliği çok önemli.

 

ÖM: Evet öyle de bir öneri gelmiş zaten HDP’den, yani “güvenlik için eksik kalan yerlerde de diğer partilerle görüşeceğiz” demiş Hülya Karabağlı’ya T24’ten verilen bir demeçte eş genel başkan Selahattin Demirtaş.

 

AB: İyi parti standı dağıtıldı dün, yani Temelli’nin pasaportuna el konuluyor, uluslararası basın “meşru bir seçim olmayacak” diyor, Avrupa konseyi “bu seçim meşru bir seçim, adil bir seçim olmayacak” diyor. Biz burada birlik kurduk, birlikte Kürtlerin yoğun olarak oy verdiği Türkiye partisi olduğunu iddia eden 3. Grup olan parlamentodaki partiyi dışladık “nasıl olsa mecbur ikinci turda bize oy verir” böyle büyük bir risk aldık, 80 milletvekilinin barajı geçememesine aldık. Bu anlamda seçim güvenliğine ilişkin problem var, gerçekten teknik olarak Türkiye seçmeni ilk defa böyle bir şeyle karşı karşıya iki seçim olacak, ittifaka oy verecek, içindeki bir kutucuğu işaretleyecek, öbürü bilmem ne, oy dağılım, vs. yani bunlar muazzam bir hazırlığı gerektiriyor ve bizim 1,5 aylık bir vaktimiz var. İşte sonuçta Türkiye’nin önünde gerçekten şunun da altını çizmek gerekiyor, daha önceki seçimlere göre AKP’ye oy veren kesimlerin daha yani Mamak deresinin taşması gibi, alüvyonların kıpırdaması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Bunu iyi değerlendirmesi gerekiyor. Daha çok konu var, devam edeceğiz ama seçimin bir de ramazan ayına denk gelmesinin altını çizmekte fayda var. O yüzden dini söylemi ittifak tarafında kullanacak partilerin olması önemli, İyi parti ve Saadet bu konuda AKP’nin söylemini elinden alacaklar tabii muhafazakar hareketler olarak. Sonuçta geçen haftadan bu yana evet moral değer olarak Türkiye daha yükseldi. Bu önemli ama erken de havaya girmeyelim, herkesin özellikle HDP konusunu gündeme getirmesi, bu konuda bir şekilde açık ya da kapalı ittifaka riayet edilmesi lazım.

 

ÖM: Bitirirken ben de şunu söyleyeyim, Aydın Engin’in ‘Pazar keyfini kaçıracak bir soru’ diye dün başlıkla yazdığı yazıda “herkes mizahın tadını çıkarırken benim kadim ve kopuk arkadaşım manav Sabri ıska geçer mi? Güya karşı kaldırımda gördüğü bana sesleniyor ama aslında çarşıya mesac veriyor  ‘gazeteci, cevap ver cevap! Başkan seçiminde 2.tura AKP reisi ile Muharrem İnce kalırlarsa mesele yok, peki ya Muharrem İnce ile Selahattin Demirtaş kalırsa ne halt edeceğiz?’ O kopuktan geri kalacak değilim ya karşı kaldırımdan cevaplayıp yürüdüm ‘hiiç, bayram edeceğiz!’” diye yazmış. Bundan sonrası sizin tam dediğiniz gibi çok önemli, “haydi gelin ‘AKP’ye ve reisine zahmetsiz 60 milletvekili armağan etmenin önüne nasıl geçilir?’ sorusuna acilen cevap aramaya devam edelim” diyor.

 

AB: Bunun için kafa yorulması gerekir çünkü gerçekten bu ittifak eksik bir ittifak, yani İyi parti üzerinde de bu konunun üzerinde durulması gerektiğini düşünenler olduğunu biliyorum. Yani Saadet daha rahat bu konuda ama CHP’nin adayı galiba Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edecekmiş. Bu da bir önemli bir ifade.

 

ÖM: Evet önemli. Çok teşekkür ederiz Ali bey, görüşmek üzere.

 

AB: Hoşça kalın!

 

CT: Görüşmek üzere.

 

AB: İyi yayınlar size.