Her şey yeni başlıyor

-
Aa
+
a
a
a

Haftanın Haber Hasatı'nda bu hafta Türkiye'nin Paris Anlaşması onay sürecini İTÜ İşletme Mühendisliği'nde Doç Dr. Ahmet Atıl Aşıcı yorumluyor. Ayrıca Anadolu’nun Ses Arşivi bölümünde Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan, Kuzey Ege'nin son sulak alanı Akçay Sulak Alanı ile ilgili son durumu aktarıyor.

Her şey yeni başlıyor
 

Her şey yeni başlıyor

podcast servisi: iTunes / RSS

İklim değişikliği, bildiğimiz anlamıyla, Türkiye’nin resmi söyleminde. Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler 76’ıncı Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yapılan açıklamada iklim değişikliği güncel bilimsel verilerle desteklenen, somut bir çerçeveye oturan bir kavram olarak yer aldı. (Söylemde krizin herkesi eşit etkilediğinin belirtilmesi, hala majör bir eksiklik olmasına rağmen, bkz: "Çünkü iklim değişikliği insanoğluna oldukça adil davranıyor." Konuşmanın tam metni için buraya gidebilirsiniz.) 

Peki bu önemli değişiklik, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı imzalamasıyla birlikte anlam kazanabilir ve ülkenin yeşil ekonomik dönüşümünü için milat olabilir mi? Bu temel soru üzerine Paris Anlaşması’nı izleyen yıllarda yeşil ekonomik dönüşüm üzerine önemli çalışmalar yapan, İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği Bölümünden ekonomi uzmanı Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı yorumlarda bulunuyor. Bundan bir bölüm:

Erdoğan'ın iki gün önceki BM Genel Kurulu'nda yaptığı açıklamayı sevinçle karşılıyorum. Tabii ki uzun yıllardan beri, bu noktaya gelmiş olmamız gerekiyordu. Önemli bir açıklama, Türkiye için de önemli olacak ama uygulamaya bakmamız lazım. Erdoğan'ın konuşmasının ana hatlarına bakarsanız aslında uzun bir zamandır gelişmekte olan yeni bir küresel rejimin anahtar kelimelerini kullanıyordu: Karbon nötr olmak, bütün ekonominin yeşil dönüşüme tabi tutulması, fosil enerjiden çıkılması gibi. Bunlar, içinde yaşadığımız dönemin anahtar kelimeleri ve Türkiye'nin de bu küresel rejimin bir unsuru haline gelme niyeti olarak ben okuyorum bu konuşmayı. Bu bir niyet ama daha oraya gelmiş değiliz. Önemli bir adım ama uygulamaya bakmamız lazım. 

…Türkiye'nin ekonomik olarak büyümesi için de ekonomik sorunlarını, toplumsal sorunlarını, işsizliği azaltabilmesi için de böyle bir dönüşüme ihtiyacı var. Çok geç kalınmış bir açıklamaydı ama her şey yeni başlıyor. 

Daha fazla vakit kaybetmememiz lazım 

Türkiye 20 yıl gibi bir vakit kaybetti. Biz bu dönüşme 20 yıl öncesinde başlayabilirdik ve şu anda bu kadar büyük sorunlarla baş etmek durumunda kalmazdık diye düşünüyorum…

Yasaya bağlanmış, bağlayıcılığı olan karbon nötr hedefinde 2053 yılı Türkiye için uygun bir tarih olarak gözüküyor. Ama bu tarihten önce de 2030'larda bizim artık fosil enerji üretiminden vazgeçmemiz gerekiyor. Bugün medyaya yansıyan bir habere göre, ithal kömür kullanan termik santraller, elektrik üretiminden yavaş yavaş vazgeçmeye başladılar. Çünkü piyasada oluşan fiyat, üretim maliyetlerinin çok altında: Yüzde 30'u. Bugün geldiğimiz noktada kömür santrallerinden elektrik üretmek hiç de karlı bir iş değil. Termik santraller bedava kurulmuyor, milyarlarca dolar para harcandı bu termik santralleri inşa etmek için ama şu anda kapısına kilit vurulmuş vaziyette. O milyar dolarları yenilenebilir enerji yatırımlarında kullanabilirdik, ekonominin yeşil dönüşüm için kullanabilirdik ve şu anda karşı karşıya kaldığımız sorunların çoğunu bertaraf etmiş olurduk…

Özel sektörün de fosil temelli ekonomiye finansman sağlaması daha zor olacak

Temmuz ayında açıklanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı var, burada daha çok Avrupa Yeşil Düzeni ve onun Türk ekonomisine etkisini nasıl bertaraf edeceğimiz, buna nasıl uyum sağlayacağımız gibi bir bakış açısı var. Ben bu bakış açısının dar olduğunu düşünüyorum. Bu iş sadece Avrupa Birliği ile ilgili değil. Çin, gelişmekte olan ülkelerdeki kömürlü termik santrallere finansmanını durduracağını açıkladı. Bu çok önemli bir gelişme. Çin büyük güçler arasında kömürlü termik santrallere finans sağlayan yegane ülkeydi artık o da safını değiştirmiş durumda. Bu mutlaka özel sektöre de yansıyacak. Bundan sonra özel sektörün de fosil temelli ekonomiye finansman sağlaması daha zor olacağını düşünüyorum. 

Dönüşümün adil bir biçimde yapılması için mekanizmalar tasarlamamız gerekiyor

Dolayısıyla önümüzdeki dönem için bizim de dünyanın geldiği noktaya uygun politikalar üretmemiz, buna uygun stratejiler hazırlamanız gerekiyor. Dediğim gibi fosil enerjiden ne zaman çıkacağımızı, ne zaman karbon nötr olacağımızı ve bunun için gereken mali kaynakları nasıl sağlayacağımızı iyi planlamamız lazım. Tabii ki bu dönüşüm neticesinde zarar görecek olan toplumsal kesimler olacaktır. Özellikle termik santral çalışanları, kömür madenciliği ve kirli üretim yapan sektörlerde bir takım hak kayıpları yaşanacaktır. Bu geçişin, bu dönüşümün adil bir biçimde yapılması için de mekanizmalar tasarlamamız gerekiyor. Bu bağlamda bu dönüşüm paketinin içerisinde adil geçiş mekanizmasının da önemli bir yer tutması gerektiğini düşünüyorum. 

Hasat’ın diğer haberleri

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Hava Kirliliği Kılavuz değerlerini, milyonlarca hayatı kurtarmak amacıyla, aşağı yönde güncelledi. Çevre, İklim ve Sağlık için İş Birliği Projesi (ÇİSİP) çatısı altında bir araya gelen STK’lar ve kurumlar, Türkiye’nin de bu değerleri sınır değer olarak benimsemesi çağrısında bulundu.

"Yeni açıklanan değerlere göre ülkemizde hiçbir yerde hava kalitesi sağlıklı düzeylerde değil"

DSÖ, bu değerleri son olarak 2005 yılında revize etmişti. Konuyla ilgili basın açıklamasında Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden (HASUDER) Dr. Melike Yavuz "PM2.5 için DSÖ’nün önerdiği yıllık seviyeye ulaşırsa, dünyadaki PM2.5 maruziyetine atfedilen ölümlerin yaklaşık yüzde 80'i önlenebilir. Bu heyecan verici ve gerçekleşmesi mümkün" diyor. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’nda görevli Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan ise şunları söylüyor:

"Temiz hava solumak hem bir insan hakkı hem de sağlık için en temel gereklilik. DSÖ’nün kapsamlı bilimsel kanıtlara dayanarak belirlediği yeni sınır değerler, tüm dünyada halk sağlığının korunması için gerekli olan hava kalitesi düzeyleri. Ne yazık ki özellikle düşük ve orta gelirli ülkeler başta olmak üzere 2019'da küresel nüfusun yüzde 90'ından fazlası PM2.5 için belirlenen sınır değerlerin aşıldığı bölgelerde yaşıyordu. Yeni açıklanan DSÖ hava kalitesi sınır değerlerine göre, ülkemizde hiçbir yerde hava kalitesi sağlıklı düzeylerde değil. Bu nedenle bir an önce yeni sınır değerleri dikkate alarak hava kirliliği ile mücadele etmemiz gerekiyor."

Kaynak: ÇİSİP

Evden çalışmanın hava kirliliği üzerindeki etkisini inceleyen yeni bir araştırma, Barselona’da ofise yapılan yolculukların olmadığı gün sayısının haftada 2,3 ve 4 güne çıkarılması durumunda, trafik salımlarının ana kirleticisi olan Azot Dioksit (NO2) gazının sırasıyla yüzde 4, 8 ve 10 oranında azaldığını buldu.

Yeni bir MIT araştırması, akciğer kanserine sebep olan Polisiklik aromatik hidrokarbonların (PAH’lar) bileşenlerinin büyük çoğunluğunun yeterince düzenlenmediğini ortaya çıkardı. Buna göre yasal düzenlemeler kanserojen etkisi nedeniyle benzo(a)piren bileşenini kapsıyor ancak bu bileşenin kanser geliştirme riski yüzde 11. Buna karşın kanser geliştirme riskinin yüzde 89’u diğer PAH bileşenlerinden kaynaklanıyor ve bunların çoğunluğu ile ilgili doğrudan bir düzenleme yok.

Küçük bebekler ve yetişkinlerin vücutlarının mikroplastiklere maruziyetini ölçen yeni bir araştırma, bebeklerin dışkılarında yetişkinlere göre daha fazla mikroplastik buldu. New York’ta yapılan küçük çaplı araştırma, dışkılardaki Polietilen terefitalat (PET) ve polikarbonat (PC) miktarlarını kıyaslıyor. Buna göre PC oranları benzer düzeylerde olmasına rağmen, bebeklerin dışkılarındaki PET yoğunluğu yetişkinlerinkinin 10 katından daha fazla. Araştırmacılar bebeklerin biberon, diş kaşıyıcı ve oyuncaklar nedeniyle daha fazla plastiğe maruz kalabildiğini not ediyorlar.

Avrupalı 30 enstitüden 120’den fazla bilimsel uzmanın analizleriyle ve bir referans kaynak olarak başvurulan Copernicus Okyanusun Durumu Raporu, iklim değişikliğini daha önce görülmemiş düzeyde etkisinin altını çiziyor. Rapora göre son iki yılda kaydedilen Arktik buz seviyeleri kaydedilen en düşük seviyeye -1979-2020 arasında her onyıllık dönemde yaklaşık yüzde 13- geriledi. 

NASA, 16 Eylül’de en düşük boyutuna gerilediğini belirttiği Arktik yaz deniz buzuyla ilgili bu yılki ölçümün kayıtlara geçen 12’inci en düşük deniz buzu boyutu olduğunu paylaştı. 

Haftanın Haber Hasatı radyo programına özel Anadolu’nun Ses Arşivi bölümünde bu hafta Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan, Kuzey Ege'nin son sulak alanı Akçay Sulak Alanı ile ilgili son durumu aktarıyor. 

Söz bitmeden… 

İklim aktivistleri, Covid-19 süresince uzak kaldıktan sonra yeniden sokaklardaydı. 

80 ülkeden genç iklim aktivistlerinin öncülük ettiği küresel iklim grevi protestolarında Almanya, 100 bine yakını Berlin’de olmak üzere 620 bin gencin katıldığı oldukça renkli eylemlere ev sahipliği yaptı. 

Kaynak: Ozan Köse/AFP

Türkiye’de gençlerin liderlik ettiği Fridays for Future Türkiye, Youth for Climate Türkiye ve Roots & Shoots Türkiye’nin çağrı yaptığı eylemlere, aralarında 350.org Türkiye, Anadolu Meraları, Change.org İklim, Extinction Rebellion Türkiye, Good4Trust, İkizköy İnsanca Yaşam İçin Direniyor, Kazdağları Kardeşliği, Kuzey Ormanları Savunması, Sürdürülebilirlik Adımları Derneği, TEMA, WWF Türkiye, Yeni İnsan Yayınevi, Yeşiller Partisi, Yeşil Düşünce Derneği, Yeşil Sol Parti, Yuvam Dünya’nın olduğu çok sayıda kuruluş, parti, dernek, girişim, topluluk ve inisiyatif de katıldı.