"1,5’ta da dursak, 1,7’de de dursak adaptasyona ihtiyacımız olacak"

-
Aa
+
a
a
a

Konuklarımız yeryüzü aktivistleri Yasemin Sayıbaş Akyüz ve Cansın Leylim Ilgaz ile iklim hareketinin yaratıcı hallerini ve genç kadınların açtıkları dönüştürücü yolları konuştuk.

Hikâyenin Her Hali: 5 Kasım 2021
 

Hikâyenin Her Hali: 5 Kasım 2021

podcast servisi: iTunes / RSS

(5 Kasım 2021 tarihinde Açık Radyo’da Hikayenin Her Hali programında yayınlanmıştır.)

 

Ayşe Gül Altınay: Evet, herkese merhaba, bugün Hikayenin Her Hali programında COP26 özel yayını yapıyoruz. İki muhteşem aktivistle görüşeceğiz. Programın ilk bölümünde Bodrum’dan Yasemin Sayıbaş Akyüz’e bağlanıyor olacağız. Yasemin fiziksel olarak Bodrum’da, yani Türkiye’de ama tasarımları İngiltere’nin her yerinde şu anda. O tasarımlar üzerine ve onu bu aktivist tasarımları yapmaya götüren yolculuk üzerine konuşuyor olacağız. Müzik arası verdikten sonra da Glasgow’dan bir arkadaşımıza bağlanacağız. Şimdi Yasemin’le başlayalım, Yasemin hoş geldin!

Yasemin Sayıbaş Akyüz: Merhaba, hoş bulduk, günaydın Ayşe.

AGA: Çok çok teşekkürler katıldığın için programa. Ben senin tasarımlarını gördüğüm zaman çok heyecanlandım. 

YSA: Çok teşekkürler.

AGA: Ne kadar yaratıcı bir aktivizm örneği! Şu anda İngiltere’nin sokaklarını kaplıyor ve buradan oraya nasıl gitti o tasarımlar, nasıl bu sürecin parçası oldular, onu konuşalım çok istiyorum ama oraya gelmeden biraz seni tanıyabilirsek çok iyi olur; senin iklim adaleti, iklim hareketiyle ilişkin nasıl gelişti? Nasıl girdin bu alana?

YSA: Çok teşekkürler söylediğin her şey için. Ben 2019’un 20 Eylül’ünden beri aktif olarak iklim aktivistliği yapıyorum. Grafik tasarımcıyım aynı zamanda. 2019’un 20 Eylül’ünde, cuma günü Bodrum’da bir iklim grevi düzenlenmişti, dünya çapında FFF’ın eylemlerine paralel olarak. Ben oraya çocuğumla beraber gittim ve orada arkadaşlarla karşılaştık. Onların da çocukları vardı yanlarında. O eylem sonrası biz bei kadın bir araya geldik, beş kadın ve çocuklarımız her cuma bu eylemleri devam ettirdik. Zaten 27’sinde yine dünya çapında paralel olarak devam ediyordu eylemler ama biz bir sonraki hafta da devam ettik. Bu şekilde üç ay boyunca beş kadın ve çocuklarımız her cuma devam ettik. Gitgide tabii sayımız arttı, meydanda destek verenler arttı, sonra kent konseyinde bir grup kurduk, STK’lardan çok ciddi destek aldık sağ olsunlar. 

AGA: Çocuklar kaç yaşlarındaydı. 

YSA: Benim kızım o zaman 13 yaşındaydı, şimdi 15 yaşında. Genelde bu yaşlardaydı; en küçüğümüz Ali vardı, 5-6 yaşındaydı o zaman, ilkokula gidiyor. Çok keyifli zamanlardı. Yani keyifli derken bir şey yaptığını hissetmek bu konuda, bu kadar ciddi, önemli bir konuda bir şeyler yapabildiğini hissetmek güzeldi ki biz sonrasında zaten Bodrum Belediyesinin birtakım anlaşmalara imza atmasına vesile olduk, belediyede çalışmalara başladık. 12 hafta boyunca eylemlerden sonra artık kış gelmişti, belediye iklim için kentler deklarasyonuna imza atıp birtakım faaliyetlerde bulunmaya başlamıştı. Biz bir süre ara verelim dedik o dönemde. Sonra belediye ile lise 1’lere yönelik iklim krizi konusunda bir eğitim planlamaya başladık. 1 Nisan eylemi hazırlıklarını da yapıyorduk ki pandemi patladı o dönemde. Maalesef, baharda biz bir şekilde devam ettirmeye çalıştık, en azından eğitim hazırlıklarımızı. Artık yaza geldiğimizde zaten bütün dünya kapanmıştı biliyorsunuz önceki yaz. Ben de aslında pek çok aktivist gibi kaldım evde tek başıma. Yani online bir şeyler yapıyorduk, her şey online’a geçti, hatta iklim grevleri bile online’a geçti ama ben “başka ne yapabilirim?” diye düşünürken “zaten benim profesyonel mesleğim grafik tasarım, 20 yıldır bu işi yapıyorum, bir deneyeyim” dedim; yani bu konuda çalışmalar yapan birtakım sanatçılar da var. Ben de belki sosyal medyada paylaşarak bir farkındalık uyandırabilirim bu konuda ve o şekilde önceki yaz tasarımlar yapıp sosyal medyada paylaşmaya başladım. Zaman içerisinde bunlar gelişti. Zaten çevre örgütleriyle bir takım bağlantılarım vardı, çevre konusunda çalışan, iklim krizi konusunda çalışan gruplarla bağlantılarım vardı. Onlar da sağ olsunlar destek oldular. Tasarımlarım beğenilmeye, paylaşılmaya başladı. Ben bir takım çevre konusundaki örgütlere, direniş hareketlerine gönüllü tasarımlar yapmaya başladım. İklim konusunda aynen devam ettim çalışmalarıma ve bugüne kadar geldi. En son, hatta bu yaz sonunda eylül ayında bir sergi açtım Gümüşlük’te iklim konusunda bu yaptığım tasarımlardan ama sosyal medyada paylaştığım tasarımlardan. Ona da çok güzel bir ilgi oldu ve bu beni çok mutlu etti çünkü iklim krizi gibi ağır bir konuda insanların ilgi göstermesi, fiziksel bir sergiye de ilgi göstermesi beni gerçekten aktivistlik anlamında mutlu etti. 

"Pandemide eve kapandığımızda dahi dünya için yapabileceğimiz çok şey vardı"

AGA: Evet, çok umutlandırıyor insanı gerçekten şu anda artan bu ilgi ve işte senin gibi bizi buluşturan insanlar, alanlar, sergiler, sokak eylemleri. Şimdi Gazhane’de yeni bir sergi açılıyor iklim adaleti üzerine. Cumartesi günü İstanbul’da da çeşitli eylemler olacak, dünyanın her yerinde olduğu gibi. Peki şimdi seni dinlerken bir yandan işlerine bakmak isteyenler olursa nereyi açsınlar? Instagram’dan mı baksınlar? 

YSA: Evet, ben Instagram’da paylaşıyorum. “yasemins.akyuz” benim Instagram hesabım, orada paylaşıyorum. Vakit bulduğum zaman bir web sitesi yapacağım ama genelde vakit bulamıyorum. Bu iyi bir şey ama bu web sitesini daha sonra yapacağım. Hepsini orada görebilirler şu anda. 

AGA: Instagram’da şu anda çok çarpıcı sokak fotoğraflarıyla birlikte senin tasarımların var. Aslında ne kadar ilham verici bir örnek. Yani önce sokaktan insanlarla tanışarak bir araya gelerek, ondan sonra pandemide eve kapandığımızda dahi dünya için yapabileceğimiz çok şey vardı.

YSA: Tabii, evet.

AGA: Hepimiz bunların yollarını keşfetmeye çalıştık ve sen de tam da o dönemde dünyaya açılmışsın. 

YSA: Evet.

AGA: Hem Türkiye’deki harekete hem dünyadaki harekete.

YSA: Aslında pandemi olmasa biz eğitim konusuna devam ediyorduk, Bodrum’da bu etkinliklere, grevlere devam ediyorduk, o da güzel bir yoldu ama bu bana farklı bir aktivizmi deneme imkanı sağladı ve bu şekilde de devam edeceğim, yani bu durumdan memnunum. Bir tasarımcı olarak da bir sanatçı bakışıyla da daha tatmin eden bir çalışma tarzı bu. Böyle de gittiği kadar gidecek.

AGA: Hepimizin kendi donanımımızla, kendi heyecan duyduğumuz şekillerde yapabileceğimiz bir şey var aslında dünya ve kendimiz için. 

YSA: Aynen.
AGA: Peki bu tasarımlar, şimdi İngiltere’nin çeşitli billboard’larında tasarımların sergileniyor, biraz ondan bahseder misin? Nasıl oldu ve neler şu anda sergileniyor?

YSA: Bu çok heyecan verici bir şey benim için. Geçtiğimiz yazın başında bir grup, Instagram hesabımdan benimle bağlantıya geçti: “Biz COP26 öncesi böyle bir protesto planlıyoruz, sen de katılmak ister misin?” dediler, “tabii memnuniyetle” dedim. İçerisinde birtakım tasarımcıların olduğu gerilla tarzı eylemler yapan, yani billboard’ları, reklam panolarını işgal ederek eylemler yapan bir grup bu İngiltere’de. Yaz başında konuşmaya başladık; iki opsiyon sundular bana “ya fosil yakıt şirketlerini, projelerini finanse eden bankaları seçebilirsin ya da karbon ofset, karbon dengeleme konusunda fosil yakıt şirketleriyle çalışan bankaları seçebilirsin” dediler. Ben karbon dengelemeyi seçmek istedim, çünkü çok çalışılmayan bir konu, bence çok da önemli bir konu bu. 

AGA: Biraz ne olduğunu açar mısın? Tabii COP26 etrafında çok tartışılıyor karbon dengeleme meselesi ama herkes aşina olmayabilir. 

"Çift taraflı protesto sağlayan bir uygulama"

YSA: Yani karbon Net 0 diye bir terim var biliyorsunuz. Net 0’ın anlamı bir ülke ya da bir şirket ne kadar karbon salımına sebep oluyorsa onun yutak alanlar tarafından emilmesini bir şekilde sağladığında, yani beş karbon salıyorsa beş karbon emilmesini sağlayacak ya da bunu telafi edecek yenilenebilir enerji yatırımları yapmış olacak. Böylece kendini temize çıkarmış sayacak. Yani şunu sağlıyor şirketlere, devletlere “sen bir taraftan kirlet ama şuradan temizliyorum de, bunun ikisini yap böylece biz seni affedelim” gibi bir sistem ki bence son derece yanlış bir sistem. Karbon vergilendirme sistemi de aslında buna benzer bir şey; yani şirketlere, devletlere bir şeklide kaçak noktası sağlayan bir konu bu karbon dengeleme konusu. Bu benim tasarım yaptığım bankalar da firmalara, fosil yakıt şirketlerine finansman sağlıyorlar. Mesela bir termik santralin yapılması için para sağlıyorlar, para veriyorlar bunlara, “siz merak etmeyin, biz sizin için şu kadar ağaç dikilmesini sağlayacağız. Böylece siz yasal olarak da bunu yapabilir bir durumda işinize devam edeceksiniz” diyorlar ve bu bankalardan biri üstüne üstlük COP26 sponsoru yani bu tasarım yaptığım bankalardan biri. Yani hem COP26’ya sponsor hem petrol ve gaz şirketlerine finansman sağlıyor hem de bu şirketlere finansman sağlarken diyor ki “sizin içiniz rahat olsun, biz bunun yolunu buluyoruz, bir şekilde uyduruyoruz. Ağaç dikeriz, üç tane rüzgar santrali yaparız, sizi temize çıkarırız” diyor. Yani komple yanlış bir uygulama bence. Bu bankaları protesto eden bir şeyler yapmamı istediler. Ben de işte bir takım örnekler hazırladım, sonra bunlardan birinin bankanın CEO’su, başındaki insanı çevirmemi istediler. Tabii yurtdışında olunca bu işler daha kolay oluyor biliyor musunuz? Ben de onun çizimini yaptım. Bu şekilde eylül ayında ancak tamamlayabildik. Tabii sürekli araya uzun zamanlar girerek gidiyor, geliyor tasarımlar ama gerçekten güzel bir süreçti. Onların aktivizm tarzı da çok etkili bence çünkü bir taraftan da hem iklim krizi konusunda çalışmış oluyorlar hem de reklam şirketlerini de bir şekilde protesto etmiş oluyorlar. Şu anda iklim krizinde bu reklam sektörünün de çok büyük etkisi var biliyorsunuz, bizi sürekli aşırı tüketime sevk eden. Böylece çift taraflı protesto sağlayan bir uygulama gibi oldu bu. 

AGA: İlk fotoğraflara baktığımda gerçekten neye bakmam gerektiğini anlamadım. Fotoğraf da şimdi, hani bu bir aktivistin fotoğrafı ve aktivist bir tasarım var ama tam olarak insan onu nerede, hani insan ancak dikkatli baktığında anlayabiliyor. O kadar başarılı bir tasarım ki.

YSA: Çok teşekkürler.

AGA: Ve gerçekten bu bir reklammış izlenimi veriyor. Yani dikkat etmezsen gerçekten bir reklamın yanından geçtiğini düşünebilirsin ama sonra o reklamı okumaya başladığımda birden bütün dünyan şaşıyor. 

YSA: Evet.

AGA: Çok etkileyici gerçekten!

YSA: Çok teşekkürler.

AGA: Bütün grafiğiyle, içeriğiyle, sözleriyle her biri birbirinden etkileyici tasarımlar. Peki nasıl bir his senin için bu tasarımların İngiltere’nin sokaklarında sergileniyor olması? Bayağı da çok büyük billboard’lara şey yapmışlar afiş etmişler yani. 

YSA: Tabii tabii.

AGA: Metrelerce.

YSA: Evet, aynen, orada olup görebilmeyi çok isterdim tabii ama fotoğraflarını görmek de çok etkileyici. Bir de bunları değişik yerlerdeki billboard’lara ya da otobüs duraklarındaki reklam panolarına yerleştiriyorlar ve fotoğraflar geliyor. Her birini görmek çok ilginçti, orada da olmak isterdim açıkçası. Gerçekten güzel, yani başta da dediğim gibi bir şey yaptığını hissetmek, ufak da olsa bir şey yaptığını hissetmek güzel.
AGA: Evet, gerçekten ne kadar yaratıcı bir küresel aktivizm ağı var şu anda; insanlar birbirlerini buluyorlar ve her türlü yaratıcılığı harekete geçirerek bizi uyandırmaya çalışıyorlar, bütün dünyayı uyandırmaya çalışıyorlar. 

YSA: Evet, gençler inanılmaz o konuda özellikle. Ben şu anda 20’li yaşlarımda olmayı isterdim açıkçası. Ben 20’li yaşlarımda iklim krizi konusunda çalışmıyordum, şu anda 25-30 sene öncesinden bahsediyoruz. O dönem öyle bir ruhla ki şu anki genç aktivistlere de inanılmaz derecede hayranlık duyuyorum. Çok yaratıcılar, çok enerjikler ve bizim kafamızdaki bazı sınırlamalar onlarda yok. Çok daha özgür düşünüyorlar.

AGA: Ne kadar netler değil mi? 

"Beni ilk uyandıran Ömer Madra’dır!"

YSA: Evet, evet kesinlikle netler ve onlar için yapılabilir. Yani bu yapılabilir kelimesi çok kıymetli. Bizim için, yani ben kendim için söylüyorum, artık bazı şeyler olamayabilir. Biz bunu maalesef öğrenmiş durumdayız, öğretilmiş durumda ama onlarda yapılabilir, olabilir ve bunun heyecanıyla, bunun enerjisiyle hareket ediyorlar. Bunun özgürlüğüyle düşünüp yaratıcı şeyler ortaya çıkarıyorlar, eylemler ortaya çıkarıyorlar, yani yaratıcı pek çok şey yapıyorlar. Sokaklardaki çalışmalarında da görüyoruz, ben sosyal medyada da takip ettiğimde görüyorum. Onun dışında düzenledikleri paneller, konserler, her şey, benim bu İngiltere’de birlikte çalıştığım grup da zaten genç bir tasarımcı grubu. Çok güzel bir şey yani.

AGA: Onlar seni nasıl bulmuşlar?

YSA: Instagram’dan mesaj attılar.

AGA: Dünyanın farklı yerlerindeki tasarımcıları buluyorlar, sonra o tasarımcılarla çalışarak...
YSA: Tabii tabii, hatta ilk beni buldular. Daha öncesinde duymamıştım, Instagram’da da çok takipçileri yok ama Twitter’da çok aktifler, daha sonra Twitter’da baktığımda gördüm. Twitter’da bağlantıları çok daha fazla geniş. Sonrasında tanıdım çünkü pek çok mesaj geliyor. Araştırdığımda, evet, gerçekten güzel çalışmalar yaptıklarını gördükten sonra “tamam, gayet memnun olurum” dedim. 

AGA: Seni bu konuya ilk uyandıran ne olmuştu? Yani FFF için seni sokağa çıkaran ne oldu?

YSA: Ben aslında yıllardır Açık Radyo dinliyorum, beni ilk uyandıran Ömer Madra’dır! Onu daha önce de bir programda söylemiştim. Yani Açık Radyo dinleyip uyanmamak mümkün değil; sağ olun Ömer Madra. Zaten bu konuda yıllar içerisinde her şeyi, gelişmeleri sürekli dinleyerek, maalesef kötüye doğru gidişi, sürekli dinleyerek geçirdim yıllarımı. Ben tasarımcı olduğum için bilgisayar başında çok zaman geçiriyorum, çok radyo dinliyorum, çok müzik dinliyorum ama benim ilk o sokaktaki eyleme gitmem yine bir Açık Radyo programcısı sebebiyle oldu. 

AGA: Ne kadar güzel!

YSA: Bir balkon masasına ihtiyacımız vardı ve internette bir ilan gördüm, Bodrum’dan İstanbul’a taşınıp eşyalarını dağıtan bir bayan. Sonra onunla yazıştık falan, Açık Radyo programcısı olduğunu öğrendim. İstanbul’a taşınıyordu geri. Sonra gittik masayı görmeye falan, tabii inanılmaz hoş sohbet, konularımız aynı, ilgi alanlarımız çok benziyor. O söyledi işte, ertesi gün de kamyon yükleniyor, eşyalar İstanbul’a gidiyor “yarın ben Bodrum meydana gidiyorum, grev var, geliyor musunuz?” İşte “bilmiyorum” falan dedim. “Hayır gidiyoruz, Ömer abiye söz verdim ben!” dedi. Ondan sonra tabii biz kızımla pankartlarımızı hazırladık, o akşam geldik. Ertesi gün onunla birlikte, o da gelmişti tabii eyleme, o gün bugündür…

AGA: Peki kızının bu arada ekim hareketiyle ilişkisi nasıl gelişti? 

YSA: İşte birlikte gitmiştik meydana. Sonrasında 12 hafta zaten sürekli beraberdik. Onun için, tabii bütün çocuklar için aslında farklı bir deneyim çünkü bu zor hazmedilebilir bir konu maalesef. Hani biz biraz daha farklı yaklaşıyoruz ama onlara bırakacağımız dünyanın ne hale geleceğini bir çocuk olarak hazmetmek gerçekten zor. Onun çözümleri de bana göre çok daha radikal maalesef. Yani kimi çocuklarda vardır, bu sorunun çok kolay çözülemeyeceğini düşünüyor. Biz sokak eylemlerini bıraktıktan sonra, bitirdikten sonra, daha doğrusu pandemi başladıktan sonra o devam etmek istemediğini söyledi. O da çok çizim yapar, çizer, daha çok onlara zaman ayırıyor ama sürekli konuyu takip ediyor tabii. İleride tercih ederse son derece bilinçli bu konuda, bu konuda çalışmak isterse devam edecektir.

"İklim aktivizmine gerçekten gönül verdiğinde yapılacak pek çok şey var"

AGA: Yani bu çok ağır bir konu tabii ki ve hani gençlerin de sırtına o kadar ağır bir yük bindirmiş vaziyetteyiz ki bizler eylem almadıkça onlar eyleme geçme ihtiyacı duyuyorlar. Halbuki o yaşta, aslında neler oluyor onların dünyasında, hani kimliklerini keşfetmek anlamında. Hani önlerinde koca bir ufuk olması lazım, bir sürü farklı şeyleri denemeleri lazım vs. Hani dünyanın geleceği için endişelenmek onlara düşmemeli ama büyükler yeterince, bizim yaş grubumuzun ötesi yeterince ilgilenmediği için onlara da çok yük bindirmiş oluyoruz. 

YSA: Evet, ben de kendimi çok sorumlu hissediyorum. 48 yaşındayım ve iklim kriziyle ilgili konuları takip ederken özellikle son 30 yıl, son 40 yıl dünyadaki bu karbon emisyonlarındaki artış, doğadaki ekolojik yıkım falan bunları gördüğüm zaman bu benim hayatımın bir dönemi yani ben bu dünyadayken olan şeyler bunlar ve ben bu dünyayı çocuğuma bırakıp gideceğim, onun doğmamış çocuklarına bırakıp gideceğim ve maalesef çok zamanımız da kalmadı. Yani biz ne yaptıysak yaptık. Sonrasında onların çok fazla şansı da olmayacak bunu geri döndürmek için ve buna bu açıdan baktığımda benim için inanılmaz bir sorumluluk bu omuzlarımdaki. Elimden ne geliyorsa yapmaya çalışıyorum. Benim kızım da maalesef biraz annesi bu kadar yoğun bir şekilde iklim kriziyle ilgilendiği için çok açık bir şekilde karşılaştı bu konuyla. Aslında biz eğitim planlamaları yaparken liseye yönelik düşünüyorduk ama o dönemde daha küçük yaştaki çocuklarla ilgili de “nasıl eğitime hazırlanır?” konusunda, bu konudaki uzmanlarla da görüştük. Tabii ki biraz daha farklı bir anlatım tarzı seçiliyor o zaman; daha dünyayı tam olarak anlayamamış daha küçük yaştaki çocuklara anlatırken bir ekoanksiyete yaratmamak için daha farklı bir şekilde anlatılıyor.

AGA: Tabii.

YSA: Ama benim kızım her şeyiyle açık açık...

AGA: her şeye maruz kaldı. 

YSA: Evet. 

AGA: Bütün çıplaklığıyla gerçeği görüyor.

YSA: Belgeseller, her şey.

AGA: Ama ne kadar ilham verici bir hikaye; yani bu konuyla ilgilenmeniz için hiçbir zaman geç değil ve şu anda öyle bir aciliyeti var ki her birimizin de durduğumuz yerden yapabileceğimiz bir şey var. Senin hikayen de buna çok güzel bir örnek. 

YSA: Çok teşekkürler.

AGA: İlk önce sokağa adım atarak başlayıp ondan sonra da eve kapandığınızda bu sefer tasarım üzerinden devam etmek ve şimdi de dünyaya açılmak ve İngiltere’deki billboard’larda tasarımlarınızın sergilenmesi… Bu da insana çok umut veriyor; bütün bu bağlantıların kuruluyor olması, dönüşümlerin yaşanıyor olması 

YSA: Evet, kesinlikle. Yani 20 Eylül’de eyleme giderken, Bodrum meydana giderken bugün bunları yapacağımı düşünemezdim. Gerçekten bir şey yapmış olmak anlamında söylemiyorum. İklim aktivizmine gerçekten gönül verdiğinde yapılacak pek çok şey var. Ben bu kadar çok yapılabilecek şey olduğunun farkında değildim. Bizim için o zaman çok güzel bir şeydi, elimize pankartlarımızı alıp çocuklarımızla beraber sesimizi duyurmaya çalışıyorduk ama şu anda, dediğim gibi yani İngiltere’deki o billboard’larda o tasarımları görmek “evet yani bir şeyler yapabilirim” hissini yaratıyor bende. Bir insan, iki insan, üç insan daha görsün, o yazıları okusun ve “acaba mı?” diye düşünsün “a, evet böyle!” desin. 

AGA: Böyle başladık, o ‘acaba’larla başladık.

YSA: Evet, evet, aynen, aynen kesinlikle!

AGA: Peki sen şu anda hem Türkiye’deki hem dünyadaki hareketi nasıl görüyorsun? İleriye dönük neler olmasını umut ediyorsun?

“Ne COP’lu ne COP’suz”

YSA: Şu anda COP26 var.

AGA: Evet.

YSA: Yani “ne COP’lu ne COP’suz” diyeyim ben o konuda. Takip etmeye çalışıyorum; yani çok fazla şey oluyor tabii bütün bu toplantılar sırasında. Ben yakalayabildiğim kadarını takip ediyorum. Bir süre de herhalde bunun okumaları falan devam edecek. Ümitsizim demek istemiyorum, ümitliyim. Yani en azından matematiksel olarak birtakım ihtimaller var gibi görünüyor. Yani bu 1,5 derece konusunda, her ne kadar IPCC’nin o hususta yayınlanmış, işte bütün önlemler alınsa dahi 2040’da 1,5 dereceyi geçeceğimiz gerçeği ortada da olsa, iyi niyetle bir şekilde gerçekten dünyayı düşünerek birileri hareket ederse, gezegeni düşünerek, insanları, hayvanları, dünya üzerindeki bütün canlıları, cansızları düşünerek hareket ederse, hâlâ matematiksel olarak bir ümit var. O konu beni biraz ümitlendiriyor ama öte yandan bunların pek yapılacağını zannetmiyorum. Yani şu anda COP26’daki gidişat da zaten onu gösteriyor. Sonrasında da bakalım yani elimizde bir şey kalacak mı? En azından bizler varız, sizler varsınız yani!

AGA: İyi ki Açık Radyo var hepimizi uyandıran!

YSA: Aynen yani mücadele ediyoruz, bu mücadelede birileriyle beraber olmak, aynı mücadeleyi vermek, aynı konuları dert eden insanları görmek ümit veriyor bana açıkçası, ümit veren kısmı bu. Ümit veren kısmı şu anda devletlerin yaptıkları değil. 

AGA: Ama bir yandan da gerçekten çok çarpıcı bir uyanış var, birliktelik var, işte senin tasarımlarının Bodrum’dan İngiltere’nin billboard’larına taşınması gibi kurulan çok şaşırtıcı ağlar var. Gençler tabii ki hepimizin önünü açıyorlar, ufkunu açıyorlar, hepsine teşekkürler. Çok çok teşekkürler Yasemin, çok eline sağlık, yüreğine sağlık.

YSA: Ben çok teşekkür ederim davet ettiniz, sağ olun! Tanıştım, çok memnun oldum, çok teşekkürler.

AGA: Aynı şekilde hem sen Açık Radyo’ya aşinasın hem Açık Radyo sana aşina. Daha önce de Atlas’ın programına ve birkaç programa çıkmışsın anladığım kadarıyla. İnşallah hep birlikte daha güzel bir dünya için yürümeye devam edeceğiz adım adım.

YSA: Evet, adım adım hep birlikte! Çok teşekkürler.

AGA: Çok teşekkürler. Yasemin Sayıbaş Akyüz’le sohbet ettik, Instagram’dan yasemins.akyuz adresinden ulaşabilirsiniz Yasemin’in olağanüstü çarpıcı tasarımlarına. Şu anda bir aktivist grup tarafından, tasarım grubu tarafından İngiltere’nin sokaklarında, billboard’larda o tasarımlara rastlamak mümkün. Buradan COP26’nın içine giremeyip ama dışında sesini çıkaran herkese senin gibi uzaklardan hepimizi uyandıran çalışmalar yapan herkese ve bütün gençlere teşekkürler. Şimdi bir müzik arası vereceğiz, Charlotte Day Wilson’dan “Work” parçasını dinleyeceğiz. Yasemin seçti bu parçayı. Çok teşekkürler Yasemin. 

YSA: Görüşmek üzere.

AGA: Bir müzik arasından sonra Glasgow’a bağlanacağız. 


AGA: Evet, herkese tekrar merhaba, şimdi Hikayenin Her Hali programının COP26 özel yayınının ikinci bölümündeyiz ve Glasgow’a bağlanıyoruz. Cansın Leylim Ilgaz’la beraberiz. Cansın çok çok teşekkürler, sokaktan içeriye girip bize bağlandığın için. 

Cansın Leylim Ilgaz: Ben çok teşekkür ederim beni davet ettiğiniz için. Türkçe konuşmama da fırsat vermiş oluyorsunuz böylece!

AGA: Evet, orada herhalde yoğun bir İngilizce mesai içerisindesin ya da belki kim bilir kaç dilde?

CLI: Evet, evet yoğunlukla İngilizce bir mesai söz konusu. 

AGA: Aslında şuradan başlamak istiyorum; sen neredeyse 10 yıldır bu iklim zirvelerini izliyorsun. Senin yolculuğun nasıl oldu? Yani ilk nasıl girdin iklim hareketine? Hem sen nasıl dönüştün bu süreç içinde, hem zirveler nasıl dönüştü? Buraya gelene kadar, Glasgow’a gelene kadar nasıl bir yolculuktan geçti hem iklim hareketi hem sen? Oradan başlarsak çok güzel olur bence.

“Çevreci'diye bir meslek yok"

CLI: Tabii. 2009’da bu iklim zirvesi COP Kopenhag’da oldu ve en meşhur COP’lardan, iklim zirvelerinden biriydi Kopenhag çünkü çok büyük bir başarısızlık örneğiydi aslında. Gerek sivil toplum gerek iklim değişikliği demeyeyim de küresel ısıtma diyeyim mevzusunu izleyen insanlar açısından büyük hayal kırıklığı ve umutsuzluğa kapılma haline yol açtı. Sivil toplumdan çok fazla insan işte tutuklandı vs. hani eylemlere izin verilmedi ve Kopenhag COP’ların yüzkarası olarak zaten herkes tarafından kabul edilmiş bir durumdu. Tam olarak da benim iklim mevzularıyla ilgilenmeye başladığım döneme denk geldi aslında. Arkasından başlayan umutsuzluk benim için şöyle değişti; takip eden senede ben insan hakları üzerine yüksek lisansımı yapıyordum ve nesiller arası adalet konusu çok ilgimi çekti ve tezimi onun üstüne yazmak istedim. Zamanında “Çevresel etik ve nesiller arası adalet” diye bir tez yazdım, hatta yazarken arkadaşlarım benimle dalga geçiyordu; kendileri çok fazla pratik, hani reel şeyler yazdıkları için benimki “bir dahaki sefere de zombilerin etiğini yazarsın” falan diye dalga konusu olmuştum zamanında. Fakat şu anda tabii o tez oldukça, şu anda zaman aşımına uğradığı halde çok fazla ‘tık’ alıyor. Bunun nedeni de aslında Greta Thunberg’in başlattığı FFF hareketi ve çocukların ve gençlerin iklim hareketinde ön saflara geçmiş olması. Bu hakları gelecek üzerinden düşünmek çok yeni bir şeydi herhalde 10 yıl önce. Şimdi biraz daha yaygınlaşmaya başladı ama insan hakları daha bugün, şu anda olan yakıcı şeylere bakmak gibi anlaşılıyordu. Sen o noktada nasıl bir vizyonla görmüşsün? Hani bizim geleceğe dair, gelecek üzerinden de hakları düşünmemiz lazım. Çok güzel bir yol açmışsın. Aslında çok yeni bir şey değil yani ilk yapan ben değilim tabii ki, hani bir doktora tezi de değildi, bir master teziydi bu. 1970’lerden itibaren bu konuyla yani “gelecek nesillere haklar atfedilebilir mi?” üzerinden bir tartışma, teorik bir tartışmaydı aslında, çok felsefikti yani yazdığım şey. Açıkçası şu anda olsa, ben pişmanım tezimden! Şu an olsa çok daha farklı yazardım, çok daha pratik olarak bakardım. İsterdim ki şu anda birazcık vakit bulsam aslında hani bu konuyu biraz daha okuyabilip mevzularla ilgili biraz daha, böyle hakikaten önceden bildiğim teorik bilgileri pratikte nasıl gözlemliyoruz şu anda? Onu yazmak isterdim, çünkü tez o kadar teorikti ki 100 sene sonra yaşayacak insanlar üzerinden bahsediyordu aslında. Vizyonum o yüzden o kadar. Benim için birazcık utanç kaynağı çünkü hani 10 sene sonrasını görememiş gibi hissediyorum o tezi yazarken. Çok daha farklı olabilirdi. 

AGA: Ama aynı zamanda gözümüzü 100 yıl sonraya çevirmenin ihtiyacını anlatan bir tez anladığım kadarıyla. Şu anda o göze çok ihtiyacımız var. 

CLI: Evet kesinlikle, ben o şekilde açıkçası iyice bir içine girdim. Hani bu sadece küresel ısıtma değil aynı zamanda işte nükleer atıklar olarak, çevresel atık vs. çevresel etik üzerinden girdim mevzuya. Fakat o sırada birazcık, sadece tez yazmakla kalmayıp sokaklarla da tanışınca eylemler vs. mevzuya yoğun olarak bir giriş yapmış oldum. Arkasından iklimle ilgili, çevreyle ilgili konularla çalışmaya başladım. İnsan hakları üzerinden değil, biraz daha çevre üzerinden giden bir şey oldu ama daha o zamanlar Açık Radyo’ya bir yazı yazmıştım; balıkları koruma kampanyası yapıyorduk o zaman, işte “balıkları sadece çevreciler mi korur?” ve o çevreci tanımına karşı çıkıyordum çok fazla. Hâlâ da en çok sinirimi bozan şeylerden biri işte, bizim adlarımızın önüne “çevreci”, “çevreciler şunu talep etti”, “çevreciler protesto yaptı” denmesi. Çünkü “çevreci” diye bir meslek yok, hepimizin çevresi aynı, biz çevrenin bir parçasıyız. O yüzden kendim için çok başka bir işle meşgul olduğumu bu kadar fazla düşünemiyorum. O şekilde girdim. Daha sonra 2015’de Paris, gene en meşhur COP iklim zirvesi ve en başarılı COP olarak oldu. O COP’ta ben yoktum. Bizim 350’den çok fazla arkadaş vardı ve bayağı büyük eylemler gerçekleşti ki hemen öncesinde bir terör eylemi olmuştu Paris’te. O yüzden ciddi bir güvenlik olmasına rağmen işte “kırımızı çizgimiz” diye eylemler yapıldı ve Paris Anlaşması imzalandı. Paris Anlaşması’nın imzalanması aslında birçok şeyi değiştirdi iklim diplomasisinde. Şu anda baktığımızda da değişen şeylerin nedeni aslında biraz Paris Anlaşması. Paris Anlaşması…

AGA: En önemli referansımız yani Paris anlaşması hâlâ.

"İklim hareketi olarak aslında kazandığımız zaferleri çok fazla kutlayamıyoruz"

CLI: Kesinlikle öyle. Tek sıkıntı şu anda hâlâ nasıl uygulanacağını konuşuyor olmamız ve zorunlu olarak uygulaması olsa da herhangi bir cezai yaptırımı yok, yani Paris Anlaşması’nda söz verilen şeyleri devletler yapmasa da. Dolayısıyla biraz ulus devlet limitleri içerisinde kalan bir şey tabii ki iklim diplomasisi çünkü iklim zirvelerinin olayı o. Ulus devletlerin çerçevesinde ilerleyen bir durum. Paris’te anlaştıktan sonra çok büyük bir sevinç oldu tabii ki. Yani Paris’i tabii kötüleyenler, işte yetersiz diyenler, “yetmez ama evet” diyenler vs. oldu ama Paris gene de iklim hareketinin başardığı en önemli şeylerden biri, şu anda buraya gelmemizin önünü açan şeylerden biri. Biz iklim hareketi olarak aslında kazandığımız zaferleri çok fazla kutlayamıyoruz çünkü sorun o kadar büyük ve o kadar acil ki atılan önemli adımlar, alınan başarılar asla gereken kutlamayı alamıyor karşılığında. Bu da aslında bayağı insanları yakan, ne deniyordu ona, ‘Burn out’un Türkçesi, Tükenmişlik durumu.

AGA: Aynen.

CLI: Tükenmişlik sendromuna yönlendiren şeylerden biri oluyor aslında. Dolayısıyla ben Paris’i kutlayanlardanım diyebilirim. Fakat Paris’ten bu yana ne yazık ki pek bir gelişme olamadı. Yani market mekanizmalarıyla aslında çeşitli değişiklikler oldu; ne bileyim kömüre yatırım yapmanın artık pek ekonomik olarak bir faydasının olmaması vs. gibi şeylerle aslında birazcık geri adım atıldı. Oradan aslında şu anki COP’a bağlanabiliriz. Araları atlıyorum çok sıkmamak için herkesi. Şu anda Glasgow’da ne oluyor? Bu COP’a finans COP’u deniyordu, daha doğrusu gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanı, yani zenginlerin en çok iklim krizinden etkilenenlere tarihi sorumlulukları çerçevesinde ödeme yapmaları. Bunun da hem şu anda yaşanan iklim krizinin etkilerine adaptasyon hem de 1,5 derece hedefine, yani bu da hayatta kalmak için 1,5 derece sloganı vardı, bunu gerçekleştirmek için yapmaları gereken finansman üzerineydi. Öğrendik ki söz verdikleri, gerçekten fındık, fıstık kadar bir miktara tekabül eden 100 milyar Dolar’ı bile söz verdikleri tarihte toparlayamadılar. Bu da güven açısından sembolik bir rakamdı aslında, çünkü gereken rakam yılda trilyonlarca Dolar iken 100 milyar Dolar’ı toplayamaması bu en zengin ülkelerin gerçekten utanç kaynağı aslında. Fakat şu an burada ne oluyor? Paris’in imzalanmasıyla aslında iklim diplomasisi birazcık değişti. O da şu anlama geldi, iklim zirvelerini beklemesine gerek yok aslında ulus devletlerin, kendileri çeşitli adımlar atıp kararlar alabiliyorlar bu süreçte. Dolayısıyla zaten iklim zirvesine gelmeden önce çoğu şeyi tahmin ediyorduk, bekliyorduk. Bazılarının haberini almıştık bile. Birkaç tane çok önemli gelişme oldu aslında burada; son iki günde olan önemli gelişmeler üzerine uluslararası bir duyuru yapıldı ve işte 20’den fazla ülkenin artık daha fazla fosil yakıtlara finansman vermeyeceğini açıklaması oldu. Burada tabii ki çok fazla şeyler var, yani nasıl uygulanacak, tam olarak neleri kapsıyor? Ya da domestik olan fosil yakıt yatırımları gibi… Bir diğer önemli gelişme de 190 taraf diye duyurdular ama aslında orada ufak bir skandal var; kömürden çıkışın 43 devlet tarafından imzaladığı. Dolayısıyla o iyi bir gelişme. Gene de orada da bulunabilecek ‘zayıf taraflara nereden sızarız da bunun arasından geçerizci’lere dikkat etmek gerekiyor fakat önemli bir gelişme çünkü bu demektir ki artık kömürden doğrudan etkilenen yerel topluluklar dışında herhangi biri bu ülkelere ve hatta sadece bu ülkelere değil bunun yaratmış olduğu momentumla genel olarak bir karşı çıkış yaşanabilecek ve kömürün ölümünü görüyoruz şu anda. Yani kömür yavaş yavaş artık, yavaş yavaş da değil hızla ortadan kalkacak. Bu noktada tabii Türkiye’nin de göz önünde bulundurması gereken şeyler var. Dünyada en fazla kömür santrali planı olan üçüncü ülke olarak bir planları baştan gözden geçirmesi gerekiyor diyerek şu güne bağlayayım. 

"Liderlik sokaklarda gerçekten"

AGA: Evet, peki bunlar, yani hani hâlâ devam ediyor oradaki tartışmalar, içerideki tartışmalar. Aktivist alanını nasıl görüyorsun burada ve nasıl deneyimliyorsun? Şunu da sormak istiyorum yani son yıllarda değişen şeylerden bir tanesi iklim hareketinin yüzlerinin daha çok genç kadınlar olması. Yani daha yakın zamanda işte dört genç kadının yayınladığı bir dilekçe şu anda milyonlarca imza topluyor. Senin de Twitter’dan paylaştığını gördüm; 350 Pasifik’ten çok etkileyici bir aktivist Brianna Fruean’nın olağanüstü bir konuşması var kullandığımız dile dikkat çeken. Fark ediyorum, sen de diline çok dikkat ediyorsun, her bir kelimeyi böyle seçerek şaşırtıcı şekilde yeniden kullanarak, artık “küresel ısınma” değil “küresel ısıtma” diye mesela vurguladın birkaç defa. Yani genç kadınların çok ön planda olduğu, dünyanın her yerinden, işte Afrika’dan Pasifik’e ve tabii ki Greta’ya ve bu FFF hareketi içerisindeki onlarca gence bir hareket söz konusu. Sen de genç bir kadın olarak girmiştin bu harekete, hâlâ da gençsin ama genç kadınlar orada…

CLI: Tam olarak artık ben demografiye oturmuyorum galiba ama gene de o genç kadınlarla omuz omuza durmaktan gerçekten çok büyük gurur duyuyorum. Çoğuna da şu anda arkadaşım olarak hitap edebiliyorum. Brianna benim için çok özel, onu birkaç senedir tanıyorum, ben onun konuşmalarına daha önce de şahit olduğum için ne kadar iyi bir hitabeti olduğunu ve derdini ne kadar güzel anlattığına daha önce şahit olduğum için Brianna’nın hep daha fazla platformda yer almasını isteyip bunun olması için çabalayan bir ekibin parçasıyım aslında ve çok mutluyum Brianna’nın konuşmasının bu kadar ses getirmesinden dolayı. Çünkü bu mevzuyu…

AGA: Çok etkileyici bir konuşma gerçekten.

CLI: Evet, çünkü orada aslında çok önemli bir nokta var; bu mevzuları ilk dile getiren kişi Greta Thunberg değildi aslında, Brianna 11 yaşından beri iklim kriziyle ilgili çalışıyor ve konuşuyor, iklim krizini birinci elden yaşıyor. Dolayısıyla onun gibi gerçekten farklı bakış açısına ve bizim duymamız gereken bakış açısına sahip olan genç kadınların şu anda ön plana çıkabilmesinden dolayı ben çok memnunum. Bir diğeri Mitzi Jonelle Tan, Filipinler’den, gene o da inanılmaz iyi bir hitabet sahibi ve yaşadıklarını oldukça iyi ifade edebilen bir kişi. Söylediği şeylerden biri hep “ben büyürken odamda boğulacağımdan korkarak yaşadım ki ben oldukça ayrıcalıklı taraftan bir insanım” diyerek sözüne başlayan biri. Bir yandan çok mutluyum onların bu platformu bulduğu için, bir yandan gazetecilerin onları görüp işte çok fazla ablukaya alıp aslında bize “sana ne umut veriyor, başka neler seni etkiledi, sizin oralarda nasıl iklim krizi vuruyor?” diye arka arkaya sorması bazen beni, böyle gözlerimi bir kısıp üzüyor. Çünkü her şeyi baştan yaşadıklarını görüyorum. Öte yandan o kadar dirençli genç kadınlar ki bunlar, sokaklarda, liderlik sokaklarda gerçekten çünkü COP alanında baktığında bu ulus devletlerin liderleri işte podyuma çıkıp hep beraber poz veriyorlar. Bir bakıyorsunuz hepsi yaşlı beyaz adamlar. Yani aralarında doğru dürüst kadın yok. Zaten kadınların yönettiği ülkelerde iklim hareketiyle ilgili çok daha fazla şeyin yapıldığını gördüğünüzde o farkı görebiliyorsunuz. Dolayısıyla şu anda mesela işte ne bileyim FFF’nin bir toplantısı olduğunda yanlarından geçerken gördüğümde bakıyorum %90’ı genç kadınlar ve inanılmaz ilham vericiler ve onların da hep söylediği “hareket içeride değil dışarıda ve liderlik içeride değil dışarıda”, Glasgow’dan tam olarak bunu söyleyebilirim. Bunun üzerine de şunu eklemek istiyorum; yarın burada iklim grevi sokaklarda olacak, Brianna, Greta Thunberg, Mitzi, hepsi çıkıp…

"İçeride beyaz yaşlı adamlar birbirlerinin sırtını sıvazlarken dışarıda genç kadınlar omuz omuza duruyor"

AGA: Bir de Vanessa Nakate var değil mi Uganda’dan? 

CLI: Vanessa da çok iyi, yeni kitabı yayınlandı. Tavsiye ediyorum. Ben daha okumadım ama Vanessa da çok iyi bir aktivisti. Kitapta ne dediğini bilmiyorum ama yani dile getirmesi, derdini anlatması gerçekten çok etkileyici bir kişi. Dolayısıyla kitabı inşallah bize de nasip olur, Türkçe’ye de çevrilir umarım diye söyleyeyim. Onlarla beraber yarın sokaklarda olacağız. Onunla ilgili bir diğer hoşuma giden şeyi de paylaşmak istiyorum; burada şu anda bir grev devam ediyor, hijyen işçilerinin, temizlik işçilerinin yaptığı. FFF’nin yaptığı, onlara “gelin beraber grev yapalım cuma günü” çağrısına cevap verdiler ve “geliyoruz” dediler. 

AGA: Muhteşem!

CLI: Dolayısıyla yarın emek hareketiyle iklim hareketi olması gerektiği üzere bir araya gelecek diye düşünüyorum, çok heyecanlıyım. Ben de birazcık daha işlerin boş olduğu pazar günü gidip emek hareketinin direnişine katılmak istiyorum açıkçası. Onun dışında cumartesi günü hem Glasgow’da hem de dünyanın birçok yerinde eylemler gerçekleşecek. 

AGA: İstanbul da dahil.

CLI: Türkiye de dahil, Türkiye’de birçok şehir de dahil olmak üzere. İnsanlar iklim adaleti talep edecek. Küresel bir çağrı yapıldı bu COP koalisyonu tarafından “iklim adaleti için herkes sokaklara!” diye. Covid çerçevesinde hepimiz böyle zoom’lara mahkum olmuştuk, durmadan bir eylem yapılsa da dijital oluyordu. Dolayısıyla burada bir yandan ciddi bir zorluk söz konusu Covid regülasyonlarının ve biraz Birleşik Krallık’ın iki yüzlülüğünün getirdiklerinden dolayı. Fakat gene de ben çok heyecanlıyım. Ben cumartesi’den beri buradayım ve heyecanla yarını ve cumartesi’yi bekliyorum. Çünkü benim için bu COP’un zirve noktası açıkçası oralar, içerisi değil. Evet, dediğim gibi içeride beyaz yaşlı adamlar birbirlerinin sırtını sıvazlarken dışarıda genç kadınlar omuz omuza duruyor ve gerçekten ihtiyacımız olan eylemi gösteriyor ve talep ediyor. 

AGA: İklim hareketi tam da anlattığın gibi bütün hareketlerle ne kadar iç içe ve ne kadar kapsayıcı bir şekilde ilerliyor. Yani pek çok konu bağlamında bunu gördük, işte feminist, LGBT, işçi hakları, sakatlık veya işte her türlü ötekileştirmeye karşı çok güçlü bir bakış açısı getiriyor son zamanlarda iklim hareketi, aktivistleri özellikle. Hani o kapsayıcılık bağlamında da hem genç bir hareket olması hem çok kapsayıcı -doğal olarak kapsayıcı yani kapsayıcılığı böyle bir çabayla bile değil kendiliğinden olan bir şey- olarak yansıtıyor olması gerçekten çok çok ilham verici. Müthiş, yani bütün hareketler için çok büyük bir ilham kaynağı diye düşünüyorum. Sen peki Türkiye’deki hareketi nasıl algılıyorsun bu bağlamda ve geleceğini nasıl görüyorsun diyeyim ya da ne tür umutların var bu hareketin gelişiminden?

“Daha fazla palavra atmayın, eyleme bakın!”

CLI: Ben açıkçası iklim hareketi yakın zamana kadar aslında küresel kuzeyde çok beyaz algılanan bir hareketti. Dolayısıyla benim için Mitzi’nin, Brianna’nın, Vanessa’nın öne çıkmasının öyle bir etkisi var. İklim hareketi artık zaten bir varoluş hareketi olduğu için kapsayıcı olmaya başladı. Özellikle Türkiye’de de yaşanan bu yaz ki iklim krizinin etkileri artık kimsenin yadsıyamayacağı bir noktaya geldiği için şu anda artık kimse zaten “iklim değişikliği diye bir şey yok” demiyor, şu anda artık olay “ya var ama aslında öyle de, böyle de” diye biraz erteleme üzerinden gidiyor bu iklim konusuyla ilgili geri adım atmaya çalışmalar. Türkiye’de bence alacağımız daha yol var açıkçası iklim hareketi olarak. Ben şeyi hatırlıyorum, Soma’daki felaketten sonra, cinayetten sonra, oraya gitmiştim o sırada orada çocuk işçi var mı orada çalışıyor mu diye çalıştığım yerle bir analiz yapmak üzere…

AGA: O yıllarda çocuk işçi üzerine de çalışıyodsun değil mi? O da çok zor ve çok önemli bir konu.

CLI: Evet, yani dolayısıyla hani galiba benim için o çocuk ve iklim eksenindeki çakışma gerçekten kalbime yakın bir yerde duruyor, beni etkileyen şeylerden biri o. Soma’da yaşadığım o deneyimi unutmuyorum, unutamıyorum, kimse unutamaz, hani orada olmayanların da unutabileceği bir şey değil. Ondan üç sene sonra Soma’ya yakın Aliağa’da biz bir eylem yapmıştık “fosil yakıtlardan kurtul” diye. Bu hareketin de önemi yerel hareketlerin bir araya gelmesiydi. Yani normalde işte bir büyük STK bir şey düzenleyebilir vs. ama orada yaptığımız şey aslında çok önemliydi. Çünkü Türkiye’nin her yerinden yerel hareketler bir araya geldi, ekolojik hareketler bir araya geldi ve Soma’ya da bir grup temsilci gösterip “amma da işte bir arada durduk!” fakat bence “şu anda yeterli derecede bir birlik var mı?” derseniz, yok. Aslında biraz daha madeni işçileriyle iklim hareketinin bir araya gelmesini, biraz daha omuz omuza durabilmeyi, adil geçiş için hep beraber çalışmayı ben çok isterdim. Bununla ilgili çalışan arkadaşlarımız var zaten, devam ediyor bununla ilgili çalışmalar da ama hani tam olarak oraya vardık mı dersen tam olarak varamadık bence. Gene de şu anda artık iklim hareketi küresel kuzeyde var olan ve işte yok ‘vegan ol ve araba kullanma, led ampulünü değiştir’den ziyade doğrudan fosil yakıtlardan etkilenen hareketleri kendi çevresinde, kendi evini korumaya çalışan insanların daha ön planda olduğu, liderlik ettiği bir hareket olmaya doğru hızla gidiyor. Oldu mu tam? Tam olmadı sanırım ama oraya doğru gidiyor, iyi adımlar atılıyor bence bunun üzerine. Dolayısıyla ben mesela konuşurken Greta Thunberg’den ziyade daha çok diğer arkadaşları konuşmayı tercih ediyorum çünkü Greta’nın artık bir platforma ihtiyacı yok, kendisinin platformu harika ki geçtiğimiz pazartesi onların işte gene bir eylemi vardı. Orada ben kendimi güvenlik yaparken buldum gazetecilerle eylemciler arasında. Greta, artık 18 yaşına da gelmesiyle beraber dili de oldukça daha da sertleşti. Çok net olarak hepsi beraber aynı şeyi söylüyorlar aslında “daha fazla palavra atmayın, eyleme bakın!” diye. Ben de kendim çok fazla COP’a gerek yok, eyleme gerek var diye düşünüyorum, çünkü artık COP’lar zaten tek başına bu iklim eyleminin gerçekleştiği zirveler değil. COP’u beklemeye artık hiçbir ülkenin ihtiyacı yok, hiçbir şirketin ihtiyacı yok, hiçbir kurumun ihtiyacı yok ve vaktimiz de yok. Şu anda 1.1 derece ısınmış durumdayız ve biz Türkiye’de gördük bu yaz bizi nelerin beklediğini. Bu çaresizliği yaşamamak için bir an önce hem emisyon salımının azaltımı hem de adaptasyona yönelik çalışmaya başlamamız gerekiyor. Çünkü 1,5’ta da dursak, 1,7’de de dursak adaptasyona çok ciddi bir ihtiyacımız olacak. Bu şekilde söyleyebilirim.

"Bu gerçekten tek başına olacak bir şey değil, her şeyi değiştirmek için herkese ihtiyacımız var"

AGA: Çok çok teşekkürler Cansın zamanımız doldu ama yani çok sağ olasın, bir orada olduğun için hepimiz adına, yıllardır bu hareketin içinde yaptığın her şey için, bu zirveleri, zirvelerin ötesindeki dönüşümleri takip ettiğin için, bize yeni bir vizyon sunduğun için, geleceğin haklarına da, geleceğe yönelik, gözümüzü geleceğe yönelik, yönelterek bugünden dönüşmek için, yeni bir vizyon sunduğun için ve tam da biraz önce anlattığın gibi sen konuşurken bu feminist eylemlerde çok söylediğimiz “dünya yerinden oynar kadınlar özgür olsa” şeyi vardır, çok severim ben onu. Büyük bir güçle ve şeyle söylenir, böyle enerjiyle söylenir. 

CLI: Bildiğim az sayıdaki yaygın olsa da “hıı hıh, hı hı hı” dediğimiz, bayılırım ve gerçekten öyle.

AGA: Gerçekten de zıplayarak yerin oynadığını hissederek hep birlikte söylediğimiz bir slogan. Tam da iklim hareketinde bunu görüyoruz şu anda. Yani özellikle genç kadınlar ve gençler dünyayı yerinden oynatıyorlar, oynatıyorsunuz.
CLI: Hep beraber.

AGA: Evet, o zaman hep birlikte dünyayı yerinden oynatmaya devam!

CLI: Ben çok teşekkür ederim size ve şunu söyleyebilirim belki, hani bu gerçekten tek başına olacak bir şey değil, her şeyi değiştirmek için herkese ihtiyacımız var diyerek bitireyim.

AGA: Kesinlikle! Biraz önce de Yasemin’le onu konuştuk; hepimizin olduğumuz yerden, elimizden ne geliyorsa yapabileceğimiz çok şey var aslında ve attığımız her bir küçük adım, halka halka başkalarına ulaşıyor ve birlikte dünyayı yerinden oynatıyoruz. Daha da güzel oynatacağız inşallah!

CLI: Umarım. Çok teşekkür ederim beni ağırladığınız için, çok keyifli bir sohbetti. 

AGA: Kesinlikle benim için de. Devamını getirmek üzere döndükten sonra... Şimdi Glasgow’a çok çok sevgiler.

CLI: Glasgow’dan size sevgiler.

AGA: Çıkış parçamızı sen anons eder misin? 

CLI: Tabii. Burada dinleme şansı bulduğum iklim eyleminin en önemli sanatçılarından Patti Smith’in “People got the power” şarkısı. 

AGA: Evet, güç bizde, güç hepimizde. Cansın Leylim Ilgaz çok teşekkürler, Glasgow’a ve oradaki bütün cesur yüreklere çok sevgiler. Bizim için de kendine ve herkese sarıl lütfen. İstanbul’a döndükten sonra görüşmek üzere. 

CLI: Teşekkürler. 

AGA: Patti Smith’le bitiriyoruz programı ve herkese iyi haftalar!