Haliç Tersaneleri’nde ne oluyor?

-
Aa
+
a
a
a

Konuğumuz Doç. Dr. Gül Köksal ile şehrimizde sürmekte olan ”büyük” projelerden biri, Haliç Tersanelerinde yapılmak istenen dönüşüm üzerine konuştuk. 

Haliç Tersaneleri'nde neler oluyor?
 

Haliç Tersaneleri'nde neler oluyor?

podcast servisi: iTunes / RSS

11 Aralık Haliç Tersanelerinin (Tersane-i Amire) kuruluş yıldönümü idi; 565. yaşını kutladı Haliç Tersaneleri. Ancak, buruk bir kutlama bu, zira burada üç tane tersaneden bahsediyoruz ve bunlardan Camialtı ve Taşkızak tersanelerinde geriye alınamaz bir dönüşüm süreci başlatıldı. Geriye, halen aktif olan Haliç Tersanesi kaldı. Bu konuyu yıllardır takip eden ve Haliç Tersaneleri’nin korunmasına dikkati çekmek için Haliç Dayanışmasının üyesi olan Gül Köksal’la konuştuk. 

Doç. Dr. Gül Köksal bir koruma mimarı. Yüksek lisans tezinde Haliç Tersanelerinin tarihi ve teknolojik gelişim sürecini ve koruma önerilerini çalıştı. O dönemden beri, endüstriyel mirasın korunması ve yeniden kullanımı üzerine çalışıyor.

 

Gül Köksal: Öncelikle programınızı çok keyifle dinliyorum. Ve de şimdi bu konuşacaklarımız için bir mecra açtığınız için de ayrıca teşekkür ediyorum. Haliç Tersaneleri, özgün adıyla Tersane-i Amire Haliç’in kuzey kıyısındaki 2 km’lik kıyı şeridinde, bugünkü Atatürk Köprüsünden Hasköy Rahmi Koç Müzesi’ne kadar olan kıyı şeridinde konumlanıyor. İstanbul’un son derece önemli bir yerinde, neredeyse iki bin yıldır doğal liman olarak kullanılan Haliç’te yer alıyor. Tabi karşısında da UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kabul edilmiş Tarihi Yarımada var. Hemen arkasında da Beyoğlu var. Dolasıyla son derece önemli bir yerde. Tersane-i Amire bugün Haliç Tersaneleri olarak isimlendiriliyor. Haliç Tersaneleri Atatürk Köprüsünden Hasköy’e doğru sırayla Haliç Tersanesi, Camialtı ve Taşkızak Tersaneleri olarak üç ayrı isimle bilinirler. Ve hemen hızlıca günümüze gelirsek, Camialtı ve Taşkızak Tersaneleri 2013 yılında açılan bir ihale ile Haliçport projesi adı verilen bir yeniden işlevlendirme sürecine girdiler. Haliç Tersanesi dediğimiz, Atatürk Köprüsünün hemen yanındaki alanda yer alan, iki tane büyük kızağın, üç tane kuru havuzun, 18. yüzyıldan günümüze kadar süren gemi bakım, onarım, üretim faaliyetlerinin yapıldığı kısım bu kapsamın içinde değil. Haliç Tersanesi’nde halen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Şehir Hatları İşletmeleri Genel Müdürlüğü denetiminde gemi bakım onarım faaliyetleri devam ediyor. 

Tersane-i Amire devlete ait tersane demek. Tophane-i Amire, Darpane-i Amire aklımıza gelir, benzer biçimde “amire” tanımı devlet hiyerarşisi içinde kendi alanlarında en üst kurumlar olduklarını gösterir. Osmanlı’nın tersane üretim merkezi. Bizim tarih kitaplarından öğrendiğimiz bütün deniz savaşlarının ve sadece savaşların değil kentin gelişiminde ve büyümesinde çok önemli bir rolü var. Tarihi içinde başka roller de üstlenmiş; mesela kenti saran büyük kolera salgınında etüv aletlerinin üretildiği yer tersane. 6 asırlık bir tarihi var. Bizans döneminde de buranın liman olarak kullanıldığını çeşitli arkeolojik verilerden öğrenebiliyoruz. O yüzden de tarihi İstanbul gibi daha eskiye dayanıyor. Buranın kendisine özgü değerlerinin dikkate alınmadığı, tersane işlevini reddeden, yeni birtakım işlevlerin atandığı bir proje süreci görüyoruz Haliçport Projesi ile. İki tane 70 yat kapasiteli yat limanı, üç tane büyük otel, büyük bir cami, alışveriş merkezi gibi programlarla, yani tepeden bir programın atandığı ve buranın sadece toprak değerinin dikkate alındığı; burada az önce söz etmeye çalıştığım katman katman Bizans’tan, Osmanlı’dan, Cumhuriyet döneminden birikmiş olan denizcilik teknolojisinin, kent tarihinin ve diğer bilumum arşivlerde henüz araştırılmamış binlerce belgenin yazıldığı üretildiği bu yere ilişkin değerler dikkate alınmadan, buranın kullanımı için böyle bir program önerildi ve 2013 yılından itibaren de bu süreç devam ediyor. 

Asu Aksoy:Aslında şöyle bir şey diyebilir miyiz Gül? Avrupa’daki benzeri tersanelere baktığımızda Haliç Tersaneleri çok önemli bir üretim kapasitesine işaret ediyor. Haliç Tersaneleri, evet tarihi bir miras, ama aslında bu tersaneler çok yakın zamana kadar aktifler, yaşayan miras diyebiliriz. Avrupa’daki örneklerinden farklı olarak çalışmaya devam ediyorlar ve sürdürülmemeleri için de aslında bir neden yok. Yani aslında güncellenerek çalışamayacak, İstanbul’un ihtiyacı olan tür gemileri yapamayacak gibi bir durum söz konusu değil.

Burçin Altınsay: Haliç Dayanışması da aslında bu nedenle ortaya çıktı, değil mi? Tersanelerin yaşatılarak korunması için 2013’ten beri uğraşıyorsunuz Dayanışma olarak. Nasıl ortaya çıktı ve ana fikir nedir Haliç Dayanışmasının mücadelesinde?

Gül Köksal: Evet. Haliç Tersaneleri ile aynı dönemde kurulmuş Venedik Tersanesi var. Bugün tersane olarak kullanılmıyor. Haliç Tersaneleri derken dünyada işlev sürekliliğini, üretim değerini, emek değerini, çeşitli tür değerlerini yaşayan, barındıran tek yerden söz ediyoruz. Bir zamanlar Haliç Tersanelerinin “çevreyi kirlettiği”, o yüzden kapanmaları gerektiği gibi gerekçelerin Gemi Mühendisleri Odası’nın çeşitli raporlarında da yazıldığı gibi doğru olmadığını biliyoruz. Kaldı ki Haliç’te çevre kirliliği yaratan başka bir sanayileşme süreci vardı denetimsiz olan. Haliç Dayanışması az önce söz ettiğim Haliçport ihalesinin duyulduğu zaman bir araya gelen, çeşitli kişi, kurum, oluşumlardan meydana geliyor. 2013 Temmuz’unda tam da gezi direnişinin olduğu zamanda Haliçport ihalesini duymuştuk ve tersaneler benim zaten yüksek lisans tezimi yazarken çalıştığım bir konuydu. Gemi Mühendisleri Odası’ndan meslektaşlarımızla çokça temas ediyorduk. Yani bir şekilde tesadüfen de bir araya geldik denemez. Meslek örgütleri, sendikalar, mahaller, Bedrettin Mahallesi, Kasımpaşa, Okmeydanı İlçeleri sakinleri buluştuk. Nitekim o zamanki Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan Haliçport Projesi için Okmeydanı’nın denize açılan kapısı demişti. Okmeydanı’nın kentsel dönüşümüyle de bağlantılandırmıştı tersanelerdeki dönüşümü. O yüzden de biz bu süreçten, yani kamuya ait bu yerin, bu şekilde niteliksiz bir müdahale ile yok edilmek istenmesi karşısında bir araya gelen farklı meslek gruplarından, mahallelilerden, ilgililerden, uzmanlardan kentlilerden oluşan bir grup olarak o günden bu yana bu sürece ilişkin bilgi, belge üretmeye, bunları kamuoyu ile paylaşmaya, çalışıyoruz. Haliçport Projesinde çoğu süreç gizli yürüyor, zaten en büyük sorun da bu, projeler şeffaf değil. Kamunun sahip olduğu bir değer konusunda kamuya kapalı kararlar alınıyor, uygulamalar yapılıyor. Haliç Dayanışması olarak yasal süreçleri takip etmeye çalışıyoruz bir taraftan. Burası bir endüstri arkeolojisi SİT alanı. 1995 yılında, ben yüksek lisans tezini yaparken, dönemin koruma kurulu tarafından endüstri arkeolojisi olarak tescil edildi. Aynı zamanda o günden bugüne 60’a yakın yapı tek yapı ölçeğinde tarihi eser olarak tescil edildi. Haliçport proje alanının kapsadığı Camialtı ve Taşkızak Tersanelerinin 1/5000 ölçekli koruma amaçlı imar planı var. Havuzların olduğu Haliç Tersanesi de Beyoğlu koruma amaçlı imar sınırları içerisinde. Yani iki ayrı koruma amaçlı imar planı olan bir yerde yapılacak bütün planlama, karar ve uygulama süreçlerinin kamu yararına, açık, şeffaf, onaylı ve denetimli şekilde yapılması gerekiyor.

Burçin Altınsay: Ve de koruyarak. 

Gül Köksal: Evet tabi. Koruyarak ve de yaşatarak bu değerleri. Yani mevcut değerleri yaşatarak ve onun üzerine bir değer ekleyerek, yapmak gerekiyor. Yani otel olarak, müze olarak, yat limanı olarak tüketim amaçlı kullanmayı öngören tepeden inme kararlarla değil. Birtakım yıkımlar oluyor mesela, bunlar da izinsiz, Koruma Kurulu’na da haber vermeden. Bu tür uygulamalara ilişkin Mimarlar Odası, Şehir Plancıları Odası gibi meslek örgütleri dava açtılar. Biz dilekçeler topladık. Çevre Şehircilik Bakanlığı projesi askıda olduğu süreçte ıslak imzalar topladık. Süreci takip ettik. Kent hakkı olarak, biz de burada olan biteni öğrenme yolunda çabalar sarf ettik. Bütün bu süreci bir şekilde görünür kılmaya, gündemde tutmaya çalıştık.

Asu Aksoy: Son durum nedir Gül? Yani bu Camialtı ve Taşkızak Tersaneleri senin dediğin gibi Haliçport Projesi ile darmadağın oldular gibi görünüyor?

Gül Köksal: 18 Haziran 2020’de bir basın açıklaması yaptık. Yapma gerekçemiz de Beyoğlu Belediye Başkanı’nın bir drone çekimi ile projeyi anlatan açıklamasıydı. Orada gördük ki Haliçport alanında kontrolsüzce çok ciddi yıkımlar söz konusu. Eski fotoğrafları ve planları mevcut durum ile üst üstte çakıştırdığımızda tescilli yapıların yıkıldığı, dört duvar halinde bırakıldığını gördük. Bu binalar tescilli olduğundan bu yıkımlar bundan sonra rekonstrüksiyonları yapılacak anlamına geliyor. Bir koruma projesi olmadığı ortada. Proje süreci pandemi koşullarına rağmen, hız kesmeden devam ediyor. Ve tabi en problemli şeylerden bir tanesi de denetimlere tabi olmaması. Asbestin ortaya çıkması. Geçen seneki kaçak yıkımlarda da etrafa asbest saçılmıştı. Hatta o yüzden de İstanbul Bianeli buradan çekilmişti. Bunun resmi açıklamasını da yaptılar. Bu tür sanayi yapılarında kontrolsüz yıkımlar yapılamaz. Asbest söküm işlemlerinin denetimli bir şekilde yapılması gerekiyor. Burası bir de açık hava koridoru aynı zamanda, yani Haliç üzerinden bütün hava kentte yayılıyor açığa çıkan bu asbest her yere taşınıyor. Dolasıyla halk sağlığını, kent sağlığını, çevre sağlığını dikkate almayan bir süreç hali hazırda devam ediyor. Haliç vapuru ile gezdiğimizde de bu süreci takip etmek mümkün. Denizden de görülebilir.

Asu Aksoy: Yani dolasıyla şöyle bir durum var galiba. Camialtı ve Taşkızak’taki bu Haliçport projesi bütün itirazlara, yasal süreçlerin işletilmesine rağmen devam ediyor. Öyle anlaşılıyor. Ki bu söylediğin, tescilli binaların yıkılması, asbest sorununun ele alınış biçimi gibi durumlar, çok ciddi şeyler. Bu konuda belki yeni yasal süreçler devreye girebilir. Şimdi elimizde kala kala Haliç Tersanesi dediğimiz, köprünün hemen dibindeki tersane kalmış oluyor. Şimdi bu tersane oldukça özel bir tersane. Çünkü hakikaten üretime bugün bile devam ediyor. Orada bir takım gemi tamiratları yapılıyor değil mi? Yani aktif bir üretim sahası Haliç Tersanesi. Haliç Tersanesinin geleceğini nasıl görüyorsun? Yani tersane olarak korunmasının nasıl mümkün olacağını düşünüyorsun? 

Gül Köksal: Öncelikle Haliçport Projesini Haliç Dayanışması olarak hala gündemde tutmayı önemsiyoruz. Çünkü çok yakınlarda, İstanbul yerel seçimlerinden önce, Cumhurbaşkanı’nın doğrudan bu konuda bir açıklaması oldu. Kendi ağızıyla Haliçport’un adı Tersane İstanbul olarak değiştirildi. Bence bu önemli bir müdahaleydi. Çünkü biliyorsunuz bütün port projeleri patladı. Galataport, Haydarpaşaport. Her birinin ne kadar problemli olduğu, kruvaziyer liman meselesinin, hele de bugünkü dünya ticaretinin durumunu düşünürsek, son derece tüketime dayalı ve bulunduğu her yeri mahveden işler olduğu ortaya çıktı. Haliçport’ta da bir sürü sorun yaşanıyor. Ve bu projenin adını Tersane İstanbul yapma nedenleri bir tür imaj tazeleme idi. Hatta biz de 18 Haziran’daki (2020) basın açıklamasında projeyi “Tersanesiz İstanbul” olarak isimlendirdik. Projeyi artık bu şekilde ifade ediyoruz. Çünkü bu projede tersane yok artık. Yani, somut olmayan değerlerinin dahi gösterilmediği bir alana bu şekilde tersane demek doğru değil. Onu söylüyoruz ve de tersane oradan fiilen kaldırılmış olsa bile bu alanın kamu yararına kullanılmasını, buradaki kamu kaynaklarının kime, nasıl harcandığının açık ve şeffaf bir şekilde bilgilendirmesinin yapılması gerektiğini, buranın herkesin gezip göreceği ve buradaki değerlerin yaşatılacağı bir projelendirmenin yapılması gerektiğini ve yapılabileceğini savunuyoruz. Ve bunun da takipçisiyiz. 

Haliç Tersanesi kısmına gelirsek, evet üretimin sürme olasılığı taşıdığı önemli bir yer. Çok etkileyici bir yer. Bir su kentidir İstanbul. Ve maalesef gemi mühendisi dostlarımızın işaret ettiği gibi, İstanbul’da deniz yolu ile ulaşım %2’ye düşmüş durumda. Cumhurbaşkanlığı’nın bir ulaşım raporu var. Karayoluyla başlıyor ulaşım raporu. Ardından demir yolu geliyor iki üç sayfa, sonra hava yolu geliyor, ama deniz yolu bile denmiyor. Oysa ki 850 km’lik kıyısı olan bir ülkedeyiz. Türkiye’yi tanıtırken, üç tarafı denizlerle çevirili deriz. Ve İstanbul zaten içinden su geçen bir kent, ama deniz ulaşımının da %2’ye düşürüldüğü bir kent aynı zamanda. 

Burçin Altınsay: Haliç Dayanışması’nın özellikle söylediği Haliç Tersanesinde üretimin sürmesi suretiyle bu tarihi tersanenin yaşatılarak korunması değil mi? Üretimin sürmesi konusunda ısrar ediyorsunuz. Dünyada başka yerlerde de tersaneler var; mesela Venedik’in “Arsenale”si Venedik bienali için kullanılıyor, bir bölümünde gemileri de görüyoruz, Barselona’da ise müzeleşmiş bir örnek görüyoruz.  Bu bakımdan farklılaşıyor sizin yaklaşımınız. Haliç Tersanesinde üretimin sürdürülmesinin taşıdığı değerin anlamı çok büyük. Vapurlar da İstanbul’un kültürünün, tarihinin ve bugününün de vazgeçilemez bir parçası, deniz ulaşımı çok önemli. Bu değerin korunması demek aslında İstanbul kent kimliğinin özgün kimlik elemanlarından birisi olan vapurla seyahat ve ulaşım kültürünün yaşatılarak korunması için de çok önemli bir destek. Haliç Tersanesinde üretiliyor ve tamir ediliyordu vapurlar. Yani vapurlar olmadan bir Haliç Tersanesi düşünülemiyor. İkisini beraber düşünmek gerekiyor değil mi? 

Gül Köksal: Evet, katılıyorum. İstanbul Şehir Hatlarının elinde 26’mı, 28’mi tam hatırlayamadım ama kesin 30’un altında sayıda vapur var. Yani düşünün İstanbul gibi koca bir kentte bu kadarcık bir rakamdan bahsediyoruz. Ve biz İstanbullular maalesef motorlara mahkum kalmış durumdayız. Çok kötü, tasarım olarak da, kullanım olarak da niteliksiz, saatleriyle, vesaire kullanışsız motorları kullanıyoruz. Ve biz salgında da gördük. En sağlıklı ulaşım aracı, deniz yolu ile yapılan ulaşım, karayolu değil. Mesafeyi koruyabiliyoruz, istersek açık havadayız. Bir de İstanbul gibi bir kentte denizi yaşayarak, martıları görerek, Adalara giderken, Boğaz’da, Haliç hattında o kadar keyifli bir yolculuk ki. Bugün maalesef olmayan hatların iskeleleri ve vapurlarıyla birlikte yeniden hayata geçirileceği, güçleneceği ve bütün hatlar ve diğer ulaşım kanalları arasında da entegrasyonun sağlandığı bir kent içi deniz yolu ulaşım vizyonu tarifliyoruz. Bu vizyonda Haliç Tersanesinde üretiminin sürmesi, İstanbul için nitelikli, güzel yeni tasarımların hayata geçirilmesi söz konusu. İstanbul’da müthiş bir gemi mühendisliği birikimi var. Emek, bilgi birikimi var burada. 

Bir de şu önemli. Deprem kentindeyiz biz. Karayolunun iflas ettiği bir yerde deniz yolu üzerinden bir şekilde sağlık hizmeti sağlanabilir ve tersane alanı bütün depremlerde de lojistik destek olmuş ve güvenilirliği ispatlanmış bir yer, hem de Haliç gibi bir dolgu alanında. 

Diğer taraftan, Haliç Tersanesi bir okul, bir eğitim odağı. İTÜ’nün kuruluş yeri burası. Aynı zamanda da emek tarihi açısından müthiş bir birikimi var. Bütün bunların üst üstte çakıştığı bir yer şu anda maalesef, havuzların olduğu Haliç Tersanesine daraltılmış durumda. Halbuki bütün o kıyıda eskiden olduğu gibi yaşatılarak, gezdirilerek, öğretilerek, bütün o tarihi kitaptan değil, yerinde tanıtılarak yapılabileceği gibi, üretim de sürdüğü kamuya ait bir alan olarak kalması gerekiyor. Bunu yapabilecek uzmanlık birikimi de bu kentte var. Biz de zaten onun için bir aradayız. 

Burçin Altınsay: Aslında Büyükşehir Belediyesi’nin Şehir Hatları işletmesinin yönetiminde değil mi havuzlar kısmı? 

Gül Köksal: Evet. Fakat biz Haliç Tersanesi’nin güçlendirilmesini, iyileştirilmesini, geliştirilmesini talep ediyoruz. Tabi merkezi yönetimin katkısı olmaksızın sadece yerel yönetimin kanalıyla bunu başarmak zor. Haliç Tersanesi’nde deniz taksisi üretilecek deniliyor. Deniz ulaşımının yüzdesini arttırmak istiyorsak başlayacağımız nokta deniz taksileri olmasa gerek, kamu yararına toplu taşıma için farklı büyüklüklerde vapurların imal edilerek hizmete alınmasını sağlamak gerekiyor. Bir işletme mantığı olarak da kamu yararına bir hizmetin yapılmasını istiyoruz ve bunun için de bir taban hareketi olarak, kent hareketi olarak, biz de elimizden gelen çabayı sarf ediyoruz. 

Asu Aksoy: İstanbul’da kamu yararına hareket etmek demek aslında sırtını denize dönmemek, tam tersine denizi temel ulaşım aracı haline getirmeye çalışmak demek. Demin bahsettiğin bu deniz ulaşımının toplam ulaşımdaki payının %2 olduğu bilgisi gerçekten çok üzücü ve çok acil bir şekilde aslında bu %2’yi %12’ye çıkartmak hedeflenmeli.  Bu bağlamda da Haliç Tersanesinin korunması ve tekrar çağdaş üretim teknikleriyle buluşarak, yani İstanbul’un tam da bu suyu kucaklamasının aracı olacak, yeni gemileri üretecek bir kapasiteye kavuşturulması çok önemli. Çalışacak insanlar var, bilgi var, İstanbulluların bu yönde beklentisi var. Bunu vurgulamak lazım, bu tersanelerin bulundukları yerde korunarak tersane olarak yaşatılmaları İstanbul’un kimliği için de çok önemli. Değil mi? 

Burçin Altınsay: İstanbul kent kültürünün çok önemli bir parçası. Hafızasının bir parçası. Ne kadar çok hikayeler vardır. Orada üretime katılan işçilerin, ustaların, vapurlarda çalışanların, yani gözleri dolarak, anlatırlar. Hakikaten çok önemli bir parçası İstanbul’un. Değil mi? 

Gül Köksal: Evet. Asu, Burçin çok güzel söylediniz. Tamamen katılıyorum dediklerinize. Ve yolumuz uzun ama. Biz de bu yönde çalışmaya devam ediyoruz. Katkı koymak isteyen herkese de bu vesile ile söylemiş olalım son sözler olarak. Haliç Dayanışması’nın web sayfası var. Youtube hesabı var. Mail grubu var. Erişip, katkı vermelerini de bekleriz. 

Asu Aksoy: Evet Haliç Dayanışması çok önemli bir ufuk açıyor. Bütün farklı disiplinleri, sendikaları, gemi mühendislerini, akademisyenleri bir araya getiriyor. Çok önemli, örnek alınabilecek bir kent hareketi. Çünkü İstanbul’da büyük projeler yapılıyor, İstanbul kenti rant odaklı bir dönüşüm süreci yaşıyor dedik. Yani her noktasında İstanbul’un kimliğini tamamen değiştiren, aslında sırtımızı bildiğimiz İstanbul’a dönen, şehri tamamen bir toprak parçası, boş sayfa gibi gören inşa projeleri ile karşı karşıyayız. Haliç Dayanışması gibi kent hakkı hareketleri aslında kentin kimliğinin korunarak yaşatılmasının önemine işaret ediyorlar. Çok teşekkür ederiz Gül, süreci ve Haliç Dayanışmasının mücadelesini anlattığın için. 

Burçin Altınsay: Böyle “büyük” projeler, Haliç Tersanesi gibi yerlerin kenti zenginleştiren unsurlarını işin içine katmadan, tepeden inme kararlarla üretilince bu gelişim de olmuyor aslında. Her bir yerin kendine özgü ve oraya ait değerleri gözetilmeyince herhangi bir yerde de olabilecek kişiliksiz sonuçlar çıkıyor ortaya. Evet Haliç dayanışmasının mücadelesi çok değerli. Çok teşekkür ederiz Gül hem dayanışmaya çabaları için hem sana geldiğin ve anlattığın için. Gelecek programlarda biz de bu konuyu takip etmeye devam edeceğiz.

Gül Köksal: Ben teşekkür ediyorum. Programınızın başlığında sorduğunuz gibi, hakikaten koruma kim için? Ne için? Biz de bunları soruyoruz ve sorgulamaya edeceğiz. Çok sağ olun.

 

Haliç Tersaneleri’nde yaşananlarla ve Haliç Dayanışması’nın çalışmaları ile ilgili bilgiler için aşağıdaki linklerden faydalanılabilir.

https://birartibir.org/kent-hakki/344-alti-asirlik-mirasin-yagmasi

Haliç Dayanışması ile iletişim için:

Web: http://www.halicdayanismasi.org/

Blog: https://halicdayanismasi.blogspot.com/

Email: [email protected]

Twitter: https://twitter.com/HalicDayan2015

Facebook: https://www.facebook.com/halic.dayanismasi

Facebook grup: https://www.facebook.com/groups/halicdayanismasi/

Instagram: https://www.instagram.com/halicdayanismasi/

Youtube: https://www.youtube.com/channel/UCTAUnD3wsJlspaDEBxygNMg