"Çaresiz ve Eksik": Pandemide Dünya

-
Aa
+
a
a
a

Küresel bir salgınla mücadelede önlem ve hazırlıklarımızın ne kadar eksik olduğu ortadayken siyasiler pandemiye dair tehditlerin ortadan kalktığına ilişkin demeçlerde bulunmaya başladı. 

Selim Badur'la Korona Günleri: 24 Ocak 2022
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 24 Ocak 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

(24 Ocak 2022 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın, günaydın Özdeş!

Özdeş Özbay: Günaydın!

ÖM: Bugün biraz geciktiğimiz için özür dileriz, çok yoğun bir gündemdi.

SB: Evet, pek yorum yapmayayım ben hemen kendi konuma döneyim. Dünyada küresel olarak sabah John Hopkins Üniversitesi sitesinden aldığım bilgiyle 350 milyonu aştı, 351 milyona varmak üzere olgu sayısı, 5,6 milyon kadar da yaşamını yitiren kişi var. Geçen haftaki sayılardan çıkartıp 7’ye böldüğümüz zaman günlük ortalama yeni covid olgusu hatırlarsanız en fazla 80-900 bin bandında geziyordu, bu hafta günde 3.3 milyon olgu eklenmiş listeye. Bu çok büyük bir sayısal değer, yani geçen yılın en yüksek değerinin 2 mislinden fazla yeni olgu saptanıyor günde, bu konuda bir takım itirazlar var. Bugün 3 konuya değinmeye çalışacağım. Aslında söylemek istediğim bu örneği vererek hani 21.yüzyılda dünya, bilim nereye geldi? Çok ilerledi, teknoloji mükemmel, işte aya gidiyoruz, Mars’a iniyoruz derken bir takım konularda örneğin böyle bir pandemiyle ilgili olarak ne denli çaresiz ve ne denli eksik olduğu gittikçe daha iyi anlaşılıyor hem yöneticilerin, yönetim şekillerindeki çelişkiler, hem de bilimin nerelere evrildiği ve asıl konularda hayati konularla ilgilenmediği çok net olarak ortaya çıkıyor. Herhalde pandemiden sonra üzerinde düşünülmesi gereken önemli noktalar bunlar. Bir kere ABD başta olmak üzere bir çok ülkede başlık olarak şöyle tanımlayabiliriz. Bu ülkeler covid ile mücadeleyi terk etmekteler, covid ile yaşam, birlikte yaşama sloganlarını toplumlara empoze etmeye, bunu anlatmaya, bunu yerleştirmeye çalışmaktalar, süreç onu gösteriyor şu son  günlük demeçlerle. Nerede görüyoruz bunu? Örneğin İngiltere’de Boris Johnson, işte İspanya’da Başbakan Sanches ya da Fransa’da Sağlık Bakanı Olivie Vera’nın söyledikleri hep “bu virüsle yaşamaya alışmalıyız” şeklinde. Tabii bu gerçek, yadsınmayacak bir gerçek ama siz politikalarınızı bu arada daha farklı yönetmeniz lazım diye düşünüyor insan. Çünkü omikron varyantıyla beraber yayılım gittikçe artıyor, günde 3 milyondan fazla yeni olgu saptanıyor ve başlangıçta söylendiğinden bir şey hep “omikron daha hafif, daha hasarsız enfeksiyonlara yol açıyor” deniyordu ama bakıyorsunuz farklı gelişmeler oluyor. Örneğin Fransa’da olgu sayısı çok artarken “evet” diyor istatistiklere bakan yorumcular “yoğun bakımlardaki hasta sayısı artmıyor, sabit kalıyor ama hastanenin poliklinikleri ve hastaneye akımlar o kadar fazla arttı ki bir de buna sağlık çalışanlarının arasında enfekte olup evde kalan, izin alan, hasta oldukları için göreve gelmeyenleri düşündüğümüzde bütün bunlar hastanelerin kilitlenmesine yol açtı. Artık covid dışındaki başka hastalara yer yok, hiç gelmelerini önermiyoruz, zaten gelseler de kabul edilemiyor bu hastaları. Şimdi bu sağlık sistemlerinin çöküşüne ya da sağlık sistemlerinin çok zora girmesine neden oluyor. Bu önemli bir nokta, sadece bu değil örneğin bu artık endemik hastalık oldu, endemik toplumda var olan bir hastalıktır, biz bununla yaşamayı öğreneceğiz. Elbette bu aşamaya gelinecek ama daha o noktada değiliz. Çünkü endemik bir hastalık (örneğin Türkiye’de diyelim kızamık endemik bir hastalıktır) bir salgın oluşturmaz yani normal seyriyle her yıl belirli sayıda insanın kızamığa yakalandığı bilinir ama covid öyle değil, bu endemik hale dönüşmüş değil çünkü olgu sayısı her gün artıyor, 3 milyondan fazla olgu görülmemişti şimdiye kadar. Böyle bir durum var yetkililerin açıklamalarıyla ilgili olarak.

Bu arada aşılarla ilgili bir kaç şey söylemek istiyorum. Aşılar konusunda yeni gelişmeler var, hep vurgulamaya çalışmıştık biz Korona Günleri’nde, yeni aşılar gelecek, yeni aşılarla beraber bir dizi gelişme kaydedilecek diye. Daha önce programlarımızda sadece bulduğu aşı açısından değil patent yasasının kaldırılması, patenti kabul etmemesiyle de radyonun ilgisini çeken, hepimizin beğenisini, takdirini kazanan Peter Hotez ve arkadaşlarının aşısının yanı sıra, örneğin Klover Biofarmatika firmasının trimerik S proteini dedikleri - ayrıntısına girmeyeyim - bir aşı, Peter Hotez’in recombinan aşısı, bir başka aşı yine ABD’de dozu 1 Doların altında satılacak denilen Steven Zeichner ve Xiang Jin Meng diye iki araştırıcının, bunların geliştirdikleri aşılar var. Demek ki farklı aşılar devreye girecek gibi 2022 yılında. Aynı zamanda bir dizi araştırıcı grubu, spike ferritin nanopartiküller denilen bir aşı yaklaşımıyla pankoronavirüs aşısı geliştirmeye çalışıyorlar. İlk bulgular oldukça iyi sonuçlar alındığını gösteriyor. Nedir pankoronavirüs? Bu aşı evrensel koronavirüs aşısı yani koronavirüsün her tipine karşı uzun soluklu bağışıklık sağlayan bir aşı geliştirmekteler ki bu gelişme influenza aşısı için de, paninfluanza aşısı geliştirme çabaları da 2022’de çok ivme kazanmış durumda, orada da gelişmeler var. Şimdi bunlar iyi tarafları ama bir de kafaları karıştıran bahsettiğim bir fikir birliğine varılamadı dediğim, sadece politikacılar değil bilim dünyasını da. Nedir bunlar? Örneğin Türkiye’de dünyada da gittikçe daha yaygın olarak kabul gören rapel doz, yani üçüncü doz aşının uygulanması. Artık bu genel olarak, evrensel olarak kabul görmüş durumda. Özellikle omikron varyantı yapılan ilk 2 doz, hangi aşı olursa olsun ilk 2 dozdan çok fazla etkilenmiyor ancak 3.doz omikrona karşı nötralizan savunma, bağışıklık sağlıyor deniyor idi. Ancak 2 gün önce İsrail’den ki bu 3. Ve 4.doz aşıları yaygın uygulayan ilk ülke, İsrail’den bir takım haberler geldi. Bu haberler 19 Ocak itibariyle İsrail diyor ki “biz yaptık kitlelere, çok sayıda insana, 4.doz ilave bir koruma sağlamıyor, bu 4.doz gerekli değil” dediler. Hemen akabinde bu daha da ilginç, hani İsrail haberi bizim de çeşitli haber sitelerimizde yer aldı ülkemizde ama benim göremediğim EMA yani European Medicine Agency (Avrupa İlaç Merkezi) bu merkez Amerika’da herkesin çok iyi bildiği FDA ile bu ilaç ve gıda kuruluşu, onlara onay veren kuruluş Amerika’nın FDA’sına tekabül eden EMA Avrupa’da. Bu EMA kuruluşunun aşı stratejileri bölümü başkanı Marco Cavaleri’nin açıklaması. Marco Cavaleri’nin açıklaması, Cavaleri diyor ki “rapel doz 1 kere tamam ama ikinci rapel yani 4.defa covid aşısı olmak bunu asla şu an için düşünmememiz lazım çünkü geri tepebilir 4. ve 5. aşılar. Bunlar toleransa yol açıp ilk 2 aşının azalmakta olan etkisini tamamen ortadan kaldırabilir. Şimdi bunlar çok kafa karıştırıcı, belirli bir standardizasyonun olmadığını gösteren ve işin netlik kazanmasını engelleyen görüşler ve sıradan insanlar değil. 

ÖM: Pardon şunu soracağım, bu rapelle ilgili olarak bu oldukça yeni ve farklı bir açıklama değil mi?

SB: Şöyle, rapelle ilgili olarak hatırlarsanız eğer biz Ekim, Kasım aylarında bir Avrupa İmmünoloji Kongresi sonrası oradaki iki konuşmacı bu kongreden sonra FDA’da görev almışlardı, FDA’daki görevlerinden istifa ettiler, ediyorlar. Bu istifanın nedeni de aslında Amerika’da onay veren kuruluş olan FDA’da yetkili konumdaki bu iki kişinin bu “üçüncü doz uygulaması, rapel doz uygulaması saçmalıktır” itirazları üzerine görevlerinden ayrılmışlardı. İşin ilginç yani bu görüşü savunan kişiler var ama bunlar hep kuramsal bir tartışma zemininde ilerliyordu. İsrail birdenbire “ben 4.dozun çok etkili olmadığını saptadım omikrona karşı” açıklaması yaptı. Bu ilginç, üzerinde durulması gereken bir nokta. Daha sonra EMA’dan bu haber geldi, 3.dozun sadece riskli gruplara uygulanması gerektiğini söyleyen bizim de üzerinde durduğumuz kişi Peter Otes de bu hafta sonu bu tarz bir açıklama yaptı. Yani iş biraz karışmış vaziyette, henüz bir netlik kazanılmamış ve bilim dünyasında da bir fikir birliği oluşmamış olduğu görülüyor, bu ilginç. Bir diğer önemli nokta genel anlamıyla baktığımızda kişinin durumu. Şimdi genel kanı bütün batı dünyasında sadece batı tıp dünyasında değil batı kamuoyunda da hani Çin’den gelen haberlere pek güvenilmez denir, bizim ülkemizde de var. Nereden bakarsanız bakın 1,5 milyarlık bir ülke ve 100 bin civarında hasta, 10 binin altında ölüm meydana geldi Çin’de covidden. Daha önceki programlarımızda da belirttik, örneğin 1,5 milyonluk bir yerleşim birimi, bir şehirde 20 tane covid olgusu saptanınca 3 haftalık tam kapanmaya gidiyorlar, evinizden çıkıp ihtiyacınız olan bir ilacı bile eczaneden almanıza izin vermiyorlar ve 1,5 milyonu eve gelip taramalar yaparak bütün enfekte bireyleri saptıyorlar, öyle bir kaçak-göçek olmuyor bu Çin’in uygulamasında. Çok sert ve çok radikal bir uygulama ancak bu şekilde sayıları bu şekilde bu kadar aşağıda tuttular. Şimdi ya şöyle değerlendiririz, ya Çin’den gelen bu sayısal değerlere biz güvenmiyoruz, tabii bu bir yaklaşım buna bir şey demek mümkün değil ama bir yerde de böyle bir 21.yüzyılda dünyanın bu kadar iletişimin rahat yapıldığı bir tarihte hani gerçekler bunun üzerinde ise bunu pek saklamanın mümkün olduğunu düşünmüyorum. O nedenle Çin’in aldığı bu çok sert, çok radikal kararlar ışığında en başarılı ülkelerin biri olduğu söylenebilir. Bir Çin’e ait örnek, şimdi bu karantinaya gelen yabancıların, uçakla gelen yabancıların karantinaya alınmasıyla ilgili hani farklı ülkeler otellerde ağırlıyorlar gelen ve karantinaya girecek kişileri, Çin “böyle olmuyor” demiş zaten büyük ülke, çok gelip giden de var herhalde. 18-39 metrekarelik -değişiyor- 5074 odalı büyük bir birim inşa ediyor. Hatırlarsanız pandeminin başında da böyle videoları görüldü, ülkemizde de çok kısa sürede hastaneyi, gece gündüz çalışarak tek kanlı bir hastane oluşturmuşlardı covid hastaları için. Benzer bir yaklaşım da karantina merkezi kuruyorlar, 260 milyon Dolara mal olmuş ama bu karantina merkezi olacak tabii bu geçici oteli kullanmıyorlar. Burada işte havaalanından gelenler özel otobüslerle bu merkezde robotlar yemek servisi yapıyor, termometreler yapay zeka üzerinden ateşleri ölçüyorlar, kameralar eşliğinde konuşma yapılıyor idarecilerle. Böyle 250 metrekarelik bir merkez yani bu tarz önlemler alıp bu tarz geniş boyutta önlemler sonucunda sayıları çok daha aşağıda, batı ülkelerine oranla çok daha aşağıda tutma imkanı buluyorlar, bu önemli.

ÖM: Çok acayip bir şey gibi, biraz böyle bilim kurgu gibi yani ‘2022’ diyelim buna da adını bu bilim kurgu kitabının, distopya kitabına!

SB: Evet, bu arada programın başında söylediğim gibi batıda işler iyi gidiyor gibi görünüyor ama çok çelişkili bir takım açıklamalar ya da hani çok sık kısa sürelerle değişen kararlar var. Örneğin Fransa’ya baktığınız zaman Fransa bu Our World in Data isimli web sitesi ki herkes Türkiye’de ve yurt dışında aşılama oranlarını, aşılamanın nasıl gittiğini, her ülkede ne kadar aşı yapıldığını, tek doz, iki doz, işte üç doz, bunları bu siteden izliyorlar, takip ediyorlar. Oldukça güvenilir, herkesin o veriler üzerinden konuşmalarında kullandığı verileri sağlayan bir site. Ancak bu sitede rakamlara baktığımız zaman örneğin Fransa 500 binin üzerinde görünüyor, olgu sayısı çok fazla. O zaman en fazla salgın çok yaygın olarak Fransa’da var deniyor. İşte Almanya’da 112 bin, geçtiğimiz hafta sonu rakamları, Brezilya’da 137 bin, Avustralya’da oldukça fazla, işte günlük rekor olgular saptanıyor ama baktığımızda bu olgu sayıları gerçeği yansıtmıyor yani bütün bu 500 bini üzerinde Fransa’da saptanırken Almanya’da ya da İngiltere’de 100 bin civarında kalırken Fransa’da niye 5 misli oldu? E daha fazla test yapıyorlar da onun için. O zaman işte milyonda ya da yüz binde kaç olgu olduğuna bakmak lazım. Şimdi öyle bakanlar var, bunu yapmadan düz sayıyı verenler var, ‘Fransa’da hastalık çok yaygındır’ diyenler var. Bütün bunlar henüz bir standardizasyonu erişilmediğini gösteriyor ki aradan 2 yıl geçti. Bunlar basit konular üzerinden çabucak hemfikir olunabilecek tek bir değerlendirme kriteri ile ilerlenebilecek olgular ama buna rağmen bu bir türlü gerçekleşmiyor. Zorunlu aşı kararları var, örneğin İtalya 50 yaşın üzerindeki zorunlu uygulamaya soktu ki 189 bin gibi bir yeni olgu enfeksiyon bildirildi günlük olarak İtalya’dan. Yunanistan zorunlu aşıyı 60 yaş üzerine yazdı. ABD’de Başkan Biden pandemi hem seçim öncesi kampanyasında hem de başkan olduktan sonraki ilk aylarda öncelik konusu ilan etmişti. Aşı karşıtlarıyla mücadele edeceğini söylemişti ama aşı karşıtları sorununun üstesinden gelemedi bir türlü. 20 Ocak 2020’de 424 bin ölüm varken 1 yıl sonra ölenlerin sayısı 850 bine çıktı Amerika’da yani az buz bir sayı değil. Enfekte kişi sayısı da 24,5 milyondan 62,2 milyona çıktı. Toplumun 67%’si “şu anda başkan pandemiyi idare edemiyor” dedi. Hatırlayacaksınız Donald Trump’ın seçimi kaybetmesinden pandemi sürecinde söyledikleri, pandemiye yaklaşımı, aldığı önlemler, kararlar çok eleştirilmiş ve ona seçim kaybettirdiği nedenler arasında ön plandaydı pandemiyi yönetim biçimi. Biden daha da ‘beceriksiz çıktı’ şeklinde değerlendiriliyor, 67%’si “iyi idare edemiyor” diye başladı. 

ÖM: Çok yüksek bir oran değil mi?

SB: Çok tabii. Biraz önce söylediğim gibi artık biz yavaş yavaş beraber yaşamaya başlayacağız. ABD’de, bu çok yaygınlaşıyor. New York Belediye Başkanı Eric Adams  “omikrona karşı savaşı kazandık” açıklamasını yaptı, kentte 4,5 milyon hızlı test dağıtıldı. Aslında bugün itibariyle hem hızlı test hem de N95 maskeleri 400 milyon kadar maske dağıtımına Amerika başlamış durumda. 

ÖM: Afedersiniz araya girdim, kazandık dediği 900 bine yakın ölüyle!

SB: Evet “bu kadar kayıp verdik ama kazandık, şu anda galibiz” filan diyor ama pek öyle göstermiyor gidişat, pek o tarz bir gelişme yok. Aslında sayısal değerler, istatistik, sürveyans sonuçları bunu gösteriyor. 

ÖM: Ve 72 milyon civarında vaka ile beraber. Yani bunu kazanmak, eh pek!

SB: Evet. Hafta sonu Brüksel’de bir protesto gösteriyi yapıldı, her hafta sonu Avrupa’nın başkentlerinde, büyük kentlerde bu tarz toplantılar yapılıyor ama bu hafta Brüksel’de yapılan ilginçti çünkü polis kayıtlarına göre 50 bin civarında düzenleyici organizatörlere göre bunun 10 misli 500 bine kadar insan protestoya katıldı. Sadece Belçikalılar değil Fransa’dan, Almanya’dan, Hollanda’dan ve İngiltere’den de aşı karşıtları ama şöyle birazcık çok hetorojen her grup. Bir kere sloganları ‘kapitalin Avrupa’sına karşı yaşasın enternasyonalizm’ ya da ‘Soros’a hayır’. Bu iki slogan çok yaygın, iki büyük kuruluş çağrı yaptı World Wide Demostration ve European Union For Freedom Avrupa’da işte özgürlük çağrısı yapan kuruluşları gibi. Kimler var? Şimdi bu passe-code dedikleri bizdeki HES kodu benzeri uygulamasına karşı çıkanlar var. Fransa’dan gelen sarı yelekliler lejyon grupları var, ultra nasyonalist Flamanlar katılmış, dini gruplar var, farklı farklı sloganlar ve bayraklarla yürüyorlar. Özgürlüklerinin kısıtlandığını söyleyen sadece bu konuyu özgürlükler açısından bir sorun olarak gören ve katılanlar var, neonaziler var ve Hollandalı veteranlar var, eski gaziler diyeyim Hollandalı. Bütün bunlar yürüdüler ama sonuçta bir kaç video da izleme olanağı buldum, herkes görebilir bunları internette. İşte metro istasyonunda Brüksel’de polisi sıkıştırıp polisin üzerine polisin üzerine demir bariyerler atarak polisi püskürtmeleri falan ya da böyle sert çatışmaların da olduğu bir yürüyüş olmuş. Bu ilginç bir nokta hafta sonu yaşanan. Bu arada hızlı testlerden bahsettim ABD’de dağıtılan ülkemizde de çeşitli meslek odaları bu hızlı testlerin neden dağıtılmadığını, kullanılmadığını, kullanılması gerektiğini vurguluyorlar ama bu konuda dikkatli olmak lazım çünkü hafta sonu çıkan bir yayın British Medical Journal’da çıktı, Fujita Rohverder ve arkadaşları, onun grubu. Özellikle çocuklarda hızlı test kullanımı yaygın Avrupa’da, örneğin okula gidenlerde haftada 3 defa filan yapılıyor. Evde aileler yapıyor, çocukları gönderiyor ya da göndermiyorlar, örneğin Fransa’da, Belçika’da bu tarz uygulama var. Bunun sakıncalarından bahsediyorlar, çünkü birincisi çocuklarda hızlı testler genelde yalancı negatif sonuç verebiliyormuş, ikincisi PCR’a oranla daha geç pozitifleşiyor. Yani yapılması gereken, alınması gereken önlemlerden biri ama bu önlemi aldığınız zaman ya da bu uygulamayı devreye sokacağınız zaman bunun sakıncaları ya da eksik taraflarını da tartışmak, dillendirmekte yarar var. Üstelik ben Avrupa’da olduğu gibi ailelerin yapabileceği bir hızlı test uygulamasının ülkemizde pek yürüyeceğini düşünmeyenlerdenim hatta sakıncalarına daha önce de değindim. Tanıdığım bazı sağlık çalışanları pozitif çıktıkları halde çalışmaya devam ediyorlar ve bunu bildirmiyorlar. Bu tabii çok bireysel bir karar, hani insanın vicdanına kalmış bir şey, bunun böyle olmaması lazım. Tabii pozitifliklerini bildirmedikleri için bunlar sisteme ve sayısal değerlere de yansımıyor. Bu tarz bir takım sakıncaları var yani biz bunu AIDS’te ya da kuş gribi sırasında da yaşadık. Böyle bireysel testler eğer bildirilmezse pozitif saptandığı zaman kişiler tarafından kendilerine bir pozitiflik belirlendiğinde bunu sisteme kaydettirmezlerse ya da bildirmez, gizlerlerse o zaman bu işle nasıl mücadele edilecek? Yani merdiven altı bir yaklaşım oluyor, bunun tabii sakıncaları var, böyle olmaması lazım. Tabii omikrondan sonra ne olur, bu sabah izledim DSÖ’nün hafta sonu oluşturduğu videoda omikrondan sonra olabilecek çeşitli olasılıklar tartışılıyordu. Bu varyantların oluşumu durur mu artık, durmaz mı? Tabii nerede durup nerede yenisinin çıkacağını bilmek, öngörmek mümkün değil. Ancak omikronun nereden çıktığına baktığımız zaman farklı görüşler var. Bir tanesi bütün varyantlar için geçerli, kronik hastalarda süregelen uzun soluklu immün sistemi baskılanmış ya da baskılayıcı tedavi gören hastalarda vücutta uzun süre sarscov2’nin kalması aynı vücutta sürekli olarak değişime uğramasını mümkün kılıyor, sonuçta yeni varyantlar ortaya çıkıyor. Bir diğeri fare modelinde gösterildi, fareden insana bulaşmış olabileceği, önce insandan fareye, farede değişime uğrayıp tekrar insana bulaşması. Rekombinasyon dediğimiz bir olasılık var, farklı virüslerin aynı hücrede harmanlanarak yeni bir virüs tipi halinde değim yerindeyse ‘çocuklar’ dünyaya getirmesi. Bütün bunlar, bütün bu olasılıklar omikronun ortaya çıkış nedenleri olarak gösterilmekte. Hangisi gerçek neden bunu tam bilemiyoruz ama bütün bu olasılıklar, bütün bu mekanizmalar şu anda da yeni varyantların ortaya çıkmasına zemin hazırlayan durumlar. Süremi aştım, Ali bey bana kızmasın ama bir yayına değinerek bitireyim, Türkiye’den bir yayın ‘Clinical Cytometry’ dergisinde çıktı hafta sonu. Emel Ekşioğlu Demirel ve arkadaşları İstanbul Şişli’deki Memorial hastanesinden Emel Ekşioğlu Demiralp Marmara üniversitesinde uzun yıllar hizmet veren çok değerli bir immünolog meslektaşımız. Kendisinin 9 kişilik bir ekiple yaptığı çalışma Clinical Cytrometry’de çıktı. Bu çalışma covid19 olgularında kan hücrelerinin hangilerinin arttığını, hangilerinin azaldığını yani immün sistemin nasıl çalışacağına bir rehberlik eden bulgular sağlayan bir çalışma. Bu açıdan önemliydi, kendilerini tebrik etmek lazım çok iyi bir çalışma Clinical Cytrometry dergisinde yayınlanmış önemli bir çalışma. Ben burada durayım isterseniz.

ÖM: Çok teşekkür ederiz.

SB: Ben teşekkür ederim efendim, iyi yayınlar, iyi haftalar.

ÖÖ: Görüşmek üzere. 

ÖM: Görüşmek üzere, hoşça kalın!