Ukrayna'da Covid de taaruzda

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur, Korona Günleri'nde Ukrayna'nın aşı karşıtlığının en çok rağbet gördüğü ülkelerden biri olduğunu ve nüfusunun yalnızca %1,7'sinin rapel doz aldığını hatırlatarak savaş şartlarının yanı sıra pandeminin de ülkeyi vurduğunu açıkladı. 

ukrayna'da metro durağına sığınmış insnalar
Selim Badur'la Korona Günleri: 28 Şubat 2022
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 28 Şubat 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

(28 Şubat 2022 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın, günaydın Özdeş!

Özdeş Özbay: Günaydın!

SB: Herkese iyi haftalar! Evet, Korona Günleri ve koronavirüsten, Covid-19’dan bahsedeceğim ama tabii savaş ve orada olup bitenler, bunları da göz ardı etmek mümkün değil. O nedenle hemen haftanın sayılarına biraz değinip belki de Ukrayna ve Rusya’daki Covid durumunu gözden geçirmekte yarar var. Şimdi, bu sabah itibariyle dünyada 435.229.976 olgu bildirildi, 5.948 bin de yaşamını yitiren kişi var. Yani ölenlerin sayısı altı milyona yaklaştı. Bu arada John Hopkins Üniversitesinin sitesinde son 28 günün, son 1 ayın olgularına göre bir sıralama yapılıyor; Türkiye onuncu idi, altıncı sıraya yükseldi. Türkiye’de toplam 14 milyondan fazla olgu var, 94 bini aşan ölen kişi var. Şimdi Rusya ve Ukrayna’ya bakmak istiyorum, “Ukrayna tamam da niye Rusya?” diyeceksiniz. O da bu koca ülke de etkili bu olup bitenlerde. Ukrayna bir kere Covid-19’a karşı Avrupa’da en düşük aşılama oranının olduğu bir ülke, %35 tam aşılı, yaklaşık 15 milyon kadar tam aşılı kişi sayısı. Ülkenin nüfusu 43 milyon yaklaşık, bunun 15 milyonu sadece tam aşılanmış, tam aşı deyince iki doz aşı. Yakın zamanda artık biz de öğrendik iki doz yetmiyor, bir süre sonra etki kayboluyor, üçüncü doz lazım, yani hatırlatma dozu, booster ya da rapel doz lazım. Peki Ukrayna’da rapel doz kullanım oranı nedir? %1.7, yani bir süre önce aşılanmış bile olsalar Ukrayna’da bağışıklığın çok söz konusu olmadığını görüyoruz. Yine videolardan filmlerden gördüğümüz o metro istasyonlarında, sığınaklardaki kalabalık ve çok da fazla maske kullanan insan yok. Bir yandan bu savaş koşulları ve bir yandan bu bağışıklama ve işte fiziksel önlemlere dikkat etmeme. Bütün bunlar bu arada gerçekten bir Covid sorununun çok süratle yayılmasına ve büyümesine yol açabileceği düşünülüyor. Ukrayna aynı zamanda ilginçtir %35 tam aşılı dedim, çok net olarak aşı karşıtlığının en yaygın olduğu, aşı karşıtlığının en katı rağbet gördüğü bir ülke. Bu ilginç tabii şu andaki sayılara baktığınız zaman o 43 milyonluk ülkede beş milyondan fazla Covid hastası, 112 bin kadar da yaşamını yitiren kişi var Ukrayna’da ama dediğim gibi aşılama oranları çok düşük, aşı karşıtlığı çok yüksek ve bu koşullarda yaşadıkları ortamda fiziksel mesafe, maske, hijyen filan gibi önlemlere pek rağbet etmeleri mümkün değil. O nedenle özellikle kolay bulaşan omikron varyantı gibi varyantların süratle yayılması riski var. 

ÖM: Bir de şunu eklemek istiyorum izninizle, yani Rusların saldırısından dolayı muazzam sayıda göç eden, kaçan, ülkeyi terk etmek zorunda kalan insan var, aralarında Türk öğrencilerin de bulunduğu çok sayıda insan var. Onlar kaçarlarken de yani kilometrelerce süren, 20 küsur kilometre boyunca ilerleyen trafik kuyrukları filan var. Bunlar da herhalde çok yardımcı olmayacaktır.

SB: Elbette, tabii. Rusya’ya yine kısa bir göz atmakta yarar var, Rusya’da yaklaşık -ki 146 milyon ülke- 16 milyondan fazla olgu, 343.934 kadar yaşamını yitiren kişi var Covid nedeniyle. Birçok ülkede olduğu gibi Rusya’da da bu sayının gerçeği yansıtmadığı kabul edilmekte ve ölenlerin sayısının 350 bin kadar değil 1 milyonu aştığı da belirtiliyor. Günlük olgulara bakılınca örneğin 22-25 Şubat’taki sayılara göre Rusya’da 150 bin civarında, bazen 140-145 bin, bazen 166 bin kadar, yani 150 bin civarında olgu bildiriliyor. Ukrayna'da da 28 bin kadar olgu, bunun süratle artması Ukrayna’da söz konusu. Rusya’da aşılı olanların oranı tam aşılılar %49, Ukrayna’da %35 ama bu da pek yeterli bir oran değil. Küresel boyutta, tabii bütün bu Rusya ve Ukrayna’dan bahsederken bir parantez açmama izin verin lütfen, bilgi kirliliği çok fazla; bir de ilginç, belki Özdeş’in belki ilgisini çeker, iki haber ajansının savaşla ilgili verdiği bilgi, iki Rus haber ajansının RT, yani Russian Today ve Sputnik haber ajanslarının Avrupa’da yaptığı yayınlara kısıtlama getirildi, yani engelleniyor artık. Fransızlar bu Russian Today’in, yani Rus kanallarının haberleri, bütün bu olup bitenleri nasıl verdiğine bakmış, ona ait kısa bir bilgi, savaş-vahşet fotoğrafı göstermiyormuş bu ajans. İkincisi, sürekli olarak Ukrayna ordusunun ateşli silahlarla saldırıları ve onları gösteriyor. Ayrıca hiç sivil yokmuş o az sayıda gösterdiği fotoğraflarda. Bu da böyle Russian Today’in ilginç bir yaklaşımı, çok taraflı yaklaşımı ama özellikle haberlere dikkat etmekte yarar var. Dün sanırım T24’de vardı, “Ukrayna yalanları”, bunlar burada olmadı diye. Sosyal medyada özellikle fotoğraf ve videoların büyük çoğunluğu 2014-15 yıllarında dünyanın farklı yerlerinde olup bitenlere ait görüntüler, yani her gördüğüne inanmamalı insan. 

Tüm dünyada önlemler gevşetiliyor

Şimdi Covid haberlerine bakarsak eğer; birincisi, önlemler gittikçe gevşetilmekte birçok ülkede. Örneğin Kanada’da önlemler gevşetiliyor, Avusturalya iki yıl sonunda sınırlarını açıyor dışarıdan geleceklere. Birçok ülkede bu toplanmalar, restoranlara gitmeler, spor salonlarına gitmeler, bunlara ait kısıtlamalar kaldırılmakta. Ancak iki farklı kısıtlamanın daha kalktığına biraz ayrıntılı değinmekte yarar var. Birincisi, maske kullanımı, ABD’de önlemler gevşetilirken, yumuşatılırken CDC “Sadece toplu taşıma araçlarında maske kullanmak zorunlu.” dedi ve okullarda, kapalı alanlarda maske kullanımı zorunluluğunu kaldırdığını ilan etti. Bunun peşi sıra Avrupa ülkeleri de bu yolu izliyorlar, maskenin kapalı ortamlarda zorunlu olması kaldırıldı. Örneğin Fransa’da birtakım insanlar bu zorunluğun kaldırılmasının çok da iyi da iyi sonuç vermeyeceğini, özellikle Fransa’da immün sistemi baskılanmış ya da immün sistemi baskılayıcı tedavi alan yaklaşık 300 bin kadar hasta olduğunu, bunlar risk altında ve bunların “bizi unuttular” şeklinde açıklamaları var. Amerika’da bu tip hasta sayısı bir milyon kadar ki American Medical Association açıklama yaptı bu konuda. Bu maske konusundaki tartışmalar yoğunlaştı hafta içinde fakat maske uygulamasındaki bu garip kararların zaman içinde değişmesi ülkeler arası farklılıkların yanı sıra pek dillendirilmeyen, ama benim için çok ilginç olduğunu düşündüğüm bir başka haber var; test yapılması yavaş yavaş sonlandırılıyor. Bu ne demek diyeceksiniz, örneğin İsveç dedi ki sadece sağlık çalışanları, bakım evlerinde veya yaşlı evlerinde çalışanlar ve kronik hastalığı olanlarda ve bu gruplarda semptomlar yani hastalık belirtileri olursa eğer test yapılacak, onun dışında testleri durduruyor. Hemen peşi sıra İngiltere hükümetinin bir açıklaması oldu, “1 Nisan tarihinden itibaren semptomlu veya semptomsuz, yani klinik bulgusu olsun ya da olmasın insanlara ücretsiz testi durduruyorum.” dedi. Sadece gerektiği zaman yaşlı bakım evlerindeki ve sağlık çalışanlarına yapılabilecek. Şimdi bunun çeşitli nedenleri var; İngiltere’de bu çok büyük bir rakam tabii, bu ücretsiz yapılan testler ayda iki milyar pounda mal oluyormuş. Birinci neden bu, ekonomik. İkinci neden de topluma “Bu iş artık bitiyor, bitti” mesajı vermek. Tabii çok riskli bir şey, çünkü artık böyle maskeleri takmanız gerekmez, takmayabilirsiniz, testimizi yapmıyoruz artık yani o da gerekmez, tamamen konunun sonlandığının ve pandeminin bittiğinin topluma yayılması, inandırılması, empoze edilmesi gibi bir bilgi. Bu ilginç bir durum, tabii yoğun test yapmak -ben bunu daha önce Türkiye’deki test politikaları konuşulurken de vurgulamaya çalışmıştım- yoğun test politikaları olgu sayısı az iken enfeksiyonun ya da pandeminin yayılmasının başlangıç sürecinde çok önemliydi, çünkü pozitif bulduğunuz kişiyi izlemeniz ve takibinin yapılması ondan sonra onun izole edilmesi ya da onun yakın temaslarının izolasyona alınması gerekiyordu ama bir kere enfekte olan birey sayısı toplumda çok arttığı zaman, şu anda gelinen nokta hani bu testlerle takip etmek filan bu ne mümkün ne de bir yararı var. Yine de testlerin semptomlu olgularla bile durdurulması, hani bu işin pratik ya da parasal yönünü bir kenara bırakın özellikle topluma verilmek istenen mesajın gittikçe “Bu iş bitti, sonlandı” demek gibi olduğu şeklinde yorumlanabilir. 

ÖM: Britanya Başbakanı Boris Johnson “Bununla yaşamasını öğreneceğiz artık.” demiş net olarak. 

SB: Evet oraya gidiyor.

ÖM: Bunu net olarak söylemiş ilk defa olarak. 

Reenfeksiyonlar artıyor

SB: Reenfeksiyonlar, bu hastalığı geçirenlerin bir daha yakalanmaları artmakta. Aralık-şubat döneminde saptanan olguların %3.6’sı reenfeksiyon, eskiye oranla 4,5 misli arttı Fransa’da. Eskiden %0.8 idi. Özellikle sağlık çalışanları ve genç erişkinler arasında reenfeksiyonlar yayılıyor. İngiltere’deki sayılara baktığımızda, İngiltere’de yaklaşık 14,5 milyon primer enfeksiyon yani ilk Covid enfeksiyonunun 620 bin kadarı reenfesiyon, yani yeniden enfekte olan olguların %50’si de 1 Aralık 2021’den sonra ortaya çıkmış. Bu da özellikle bu dönemde omikronun yaygın olması, omikronun ortamda dolaşımda yoğun ve ağırlıklı olarak bulunması ile birlikte şu değerlendirmeyi beraberinde getiriyor; demek ki omikron daha önce geçirilmiş Covid’e karşı bağışıklıktan korunmuyor. Omikron dolaşımda olursa eğer daha önce Covid geçirenler de hastalığa yakalanıyorlar. Aynı şey aşılılar için de geçerli; aşılı da olsanız omikron sizi hasta edebiliyor. Bu da ilginç bir durum, üzerinde durulması gereken bir nokta. Koenfeksiyonlar bildirildi, ne demek koenfeksiyon? Delta ve omikron varyantlarıyla aynı anda enfekte olan bireyler bu işi biraz karıştırıyorlar. Sevinilecek tek taraf de çok fazla olmaması. Bunun dışında İngiltere’de Bristol Üniversitesinin bir çalışması yayınlandı, SARS-CoV-2 enfeksiyonu geçirenlerde kardiyolojik sorunlarla ilgili şunu gösterdi araştırma ekibi; bir kere önce kalp ve kalp damarlarındaki virüse ait reseptörü bloke etmişler farklı yaklaşımlarla. Böylece o bölgenin enfekte olmasını engellemişler ama bu tip deneysel çalışmalarda, bu tip olgularda, bu tip modellerde yine de kalp sistemi, kardiyolojik sistem etkileniyor mu diye bakmışlar. Evet, etkileniyor; yani virüs gidip kalp damarları ve kalbe yapışmasa, enfekte etmese de, direkt olarak doğrudan yapışmasa da yarattığı ortam özellikle sitokin fırtınasının bütün kardiyolojik sorunlara yol açtığını gösterdiler. Bu önemli bir bulgu, bu da bir kenarda dursun. Bu arada iki yeni aşı artık tamamen devreye girecek; bir tanesi Novavacs aşısı, ikincisi de Fransız dev aşı üreticisi Sanofi’nin aşısı, adı biraz garip vitprenitin. Vitprenitin ve Novavacs, bu ikisi de rekombinant protein bazlı aşılar. Şimdiye dek Covid için kullandığımız aşılardan farklı aşılar. 2022 yılında bu iki aşı devreye girecek, artık faz3 çalışmaları tamamlandı ve ona ilişkin başvuruda bulundular hem FDA hem de EMA’ya. Özellikle bu Sanofi’nin vitprenitin aşısı ağır olgularda %100, semptomatik olgularda yani çok hafi olgularda korumada 57.9% oranında etkili. Biliyorsunuz Sanofi firmasının, üretecinin çalışmalarını -ki erken çalışmalara başlayan bir kuruluştu- aldılar, yürüttüler ve faz 1-2 çalışmaları yayınlandığında bir şey fark edildi, antijen dozaj hatası yapmışlar deneylerde, o yüzden her şeyi baştan aldılar. Ancak bu aşamaya geldiklerinde de gönüllüler arasında toplumda virüsle temas etmemiş naif olgu ya da gönüllü bulamadıkları için iş uzadı. Sonuçta iş 2022 yılında bu iki aşı devreye girecek.

Covid'den dolayı ebeveynlerini kaybeden çocuk sayısı 5 milyonu aştı

Bir de bu patent yasasıyla ilgili gelişmeleri takip ediyorduk; patent yasasında herhangi bir değişiklik asla söz konusu değil ama Biontech firması tarafından mobil messenger RNA aşı üretimi konteynerleri oluşturdu. Bunlar Afrika’ya gönderilecek ve Afrika’da bu küçük modüllerde mRNA aşısını üretebilecek. Bu da DSÖ tarafından alkışlanan önemli bir nokta. Önemli bir sayısal değer Lancet Children Adolesant’ta çıktı; pandemi sürecinde anne, baba ya da kendilerine bakan aile bireylerinden birini ya da ikisini yitiren çocuk sayısı beş milyonu aşmış durumda. Mart 2020 - Nisan 2021 döneminde 2.7 milyon çocuk bu durumdaydı. Ancak Nisan 2020 – Kasım 2021’de sayı 5 milyon 200 bine çıkmış durumda. Tabii ülkeler arasında böyle öksüz, yetim kalan çocukların sayısal oranları çok değişik; Almanya’da 2400 çocuğa karşı Hindistan’da 1917 çocuk, iki milyon kadar çocuk ebeveynlerinden birini ya da akrabalarından birisini kaybetmiş durumda. En çok Peru’da kayıp varmış; 1000 çocuktan sekizi, Güney Afrika’da 1000 çocuktan yedisi ebeveynlerini yitirmişler, önemli bir nokta. Bu sabahki bir bilgi -bu da bilimde bazı değişikliklerin zaman içinde gerçekleşebileceğini, ‘a bu ne çelişki?’ gibi karşılanmaması, böyle yorum yapılmaması gerektiğinin göstergesi- hatırlarsanız aşılar uygulanmaya başlandığında “İki doz arasındaki süre ne kadar olmalı?” tartışmaları vardı. “Üç hafta mı olsun, dört hafta mı olsun?’ ama CDC dün aldığı kararla ister Pfizer ister Moderna aşısı olsun  mRNA aşılarının arasındaki iki doz arasındaki süreyi sekiz haftaya çıkarttı. Bu ne yaman çelişkidir diye düşünmemeli, bu da bir gerçek, arayı açarsanız daha yüksek daha güçlü antikor yanıtı alırsınız ama pandemi gibi olağanüstü dönümlerde de bir an önce düşük düzeyde de olsa vücutta antikor üretmek istiyorsanız arayı kısa tutarsınız. Son bir haber de bu hafta içinde Nobel ödüllü Japon bilim insanı Dr. Tasuku Honjo “Bu virüs yapaydır, artifisiyeldir, yapay olarak üretilmiştir.” deyip hani Nobel ödüllü birinin açıklaması vardı ama hemen bu yalanlandı. Özellikle iki çalışma -Jonathan Pekar ve Michael Worobey’in çalışmaları- Amerika’dan virüsün Kasım 2019’da Wuhan’daki bu deniz ürünleri açık pazarından yayıldığını gösterdi ve yapay olarak insan eliyle üretilmiş bir virüs olmadığını gösterdi. Bütün bu haberler tabii Covid’de artık sorunların bitmediğini, yeni aşılarla, yeni önlemlerle hani üstesinden gelinebileceğini ama henüz oraya gelmediğimizi göstermekte. Buna karşılık ekonomik kaygıları önceleyen birtakım yöneticiler testleri ya da maske kullanımını durdurarak, hafifleterek, azaltarak bir mesaj vermekteler o da “Artık bitti bu iş” gibi bir mesaj. Bu pek doğru değil, onun için sizin hep söylediğiniz maske, fiziksel mesafe önlemlerini ihmal etmeden sürdürmemiz lazım. Aşılı olalım ya da olmayalım bu önlemler önemini koruyor. Eğer vaktimiz varsa iki dakikanızı isteyeceğim ve bütün bu karamsar ortamda izninizle hem sizi hem dinleyicileri en azından tebessüm ettireyim; diye düşündüm. Biliyorsunuz Fransa’da başkanlık seçimleri yaklaşıyor ve Fransa’da orta sağ Les Républicains dedikleri LR partisinin, merkez sağ partisinin başkanlık adayı Valérie Pécresse isimli bir kadın politikacı. Eğer seçilirse ilk defa kadın cumhurbaşkanı olacak Fransa’da. Şimdi uzatmayayım, aralık ayı başında, 4 Aralık günü parti bir ön seçim yaptı, bu ön seçimde çeşitli adaylar arasından Valérie Pécresse seçildi ve o partinin cumhurbaşkanı adayı oldu. Ancak 23 Şubat tarihli Libération gazetesi bu ön seçim sırasında olup bitenlere ait inanılmaz bir rapor yayınladı. Raporda ön seçimde oy kullanacak parti üyelerinin özelliklerine değindi. Bunlar arasında ölmüş birtakım kişiler, işte var olmayan bireyler ve o bölgede oturmayan insanlar, hiç Fransızca bilmeyen yabancılar filan varmış. Yani partinin örgütü tarafından böyle yapay bir ön seçimde oy kullanacak adaylar belirlenmiş, bunlara oy kullandırılmış. En ilginci “Douglasgate” dediler, çünkü bir kişi Douglas isimli köpeğini de kaydettirmiş. O da oy kullanmış gibi görünüyor, “Douglasgate” adı verildi. Bilmiyorum Ömer bey, siz hatırlarsınız herhalde, Demokrat Parti’nin son yıllarında Vatan Cephesi diye bir kuruluşu vardı, hayal meyal hatırlıyorum, Vatan Cephesi’ne insanlar kendilerini kaydettirirken kedisini, köpeğini de kaydettirirlerdi. O zamanlarki adıyla haberler değil de ajansta önce onların listesi okunurdu: Vatan Cephesi’ne kaydolanlar. İnsanlar kedilerini, köpeklerini kaydettirirlerdi. Aradan neredeyse 60 yıl geçmiş, Fransa ön seçimlerinde köpeğine oy kullandırma gibi ya da köpeğini insan gibi gösterip onun üzerinden sahte oy kullanma skandalı ortaya çıktı. 

ÖM: Michael Moore da epey zaman önce şey yapmıştı, Benjamin diye bir aday göstermişti, Benjamin bitkisini aday göstermişti saksısıyla beraber. Engel yokmuş, oy kullandırmıştı!

SB: Şimdi Fransa’da olup bitenlerde de kart gidiyor, o karttaki bilgileri kullanarak siz oyunuzu telefon üzerinden SMS mesajıyla yapıyorsunuz. Parti yetkilisi Philippe Bass bana kalırsa çok şanssız bir açıklamada bulundu; diyor ki “Telefon mesajını köpek okuyamaz ki!” böyle de bir savunma. Yani “Köpek oy kullanmadı canım okuyamaz ki mesajı.” diye de bir açıklama yaptı parti yetkilileri. 

ÖM: Harikaymış!

SB: İşte bu da ne olup bittiğine ait biraz ironik, üzerinde düşünülmesi gereken haftanın olayı idi. Ben burada durayım ve merakla Ali Bilge’nin yorumlarını dinlemek istiyorum olup bitenler hakkında.

ÖM: Çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.

ÖÖ: Görüşmek üzere.

SB: Sağ olun!