Dünyadan Muhalefet Örnekleri ve Seçimlere Doğru Türkiye

Seyyare
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin Seyyare köşesinde Sezin Öney'le, seçimlere doğru dünyadan muhalefet örgütlenmeleri örneklerini üzerinden Türkiye'yi de konuştuk ve genel bir değerlendirme yaptık.

Seyyare: 18 Mayıs 2018
 

Seyyare: 18 Mayıs 2018

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Sezin.

 

Sezin Öney: Günaydın, nasılsınız?

 

Can Tonbil: Günaydın Sezin.

 

ÖM: Gayet iyiyiz, her şey yolunda, dünya da fevkalade iyi dönüyor, çevre sorunu da yok, adalet sorunu da yok, her şey çok güzel oldu! Sen ne anlatacaksın?

 

SÖ: Çok güzel batıyor dünya! Yani geçen gün BBC 5’te haberleri izlerken birden şöyle bir yazı gördüm: “göçmenler hayvan değildir” diye. Bunu BBC’nin yazıyor olması, bu gerçeği mi ne diyeyim yani

 

ÖM: Keşfetmesi müthiş yani!

 

SÖ: Evet ilan ediyor olması, öyle bir devirde yaşamaya denk geldik yani. Hakikaten de çok çok enteresan. Tabii buna sebep olan da Donald Trump’ın bir lafı gene.

 

ÖM: Evet evet öyle dedi değil mi?

 

SÖ: Meksikalı göçmenler için söyledi, ‘hayvanlar’ lafını kullandı. Dünyanın gerçekten de acıklı hali, dünya savaşı çıkmasın, dünya batmasın mı diyelim yoksa bu dönemin hakikaten de iyi tarafına mı bakmaya çalışalım bilemiyorum. Türkiye tarafına bakınca bir anda hakikaten geçen haftalarda da bundan bahsetmiştik, seçim kararı geldikten sonra birden bir OHAL havasından, o buhran yaratan havalardan çıkarak bir bahar havasına adeta giriverdik. Bir açılım yaptık. Demek ki Türkiye’nin her şeye rağmen nereye gider, ne olur, bunun ötesinde, siyasetin ötesinde, vs. çok büyük demek ki bir potansiyeli var, can çıkmamış, tam tersi bizim hakikaten birikimimize ve ülke olarak bu coğrafyada hakikaten farklı bir yer olarak, insanlar olarak belki de inanıyor olmamız lazım, değerini biliyor olmamız lazım sahip olduğumuz kadarının. Bunu daha iyi fark ediyorum ben bu seçim sürecinde. Tabii kamuoyu araştırmaları yapılıyor sürekli, bir de enteresan bir şey var, eskiden manipülasyon yapan yahut da çok güvenilmez denebilecek rakamları veren birkaç yer olurdu, şimdi o kadar çok kamuoyu araştırma şirketi var ki ben şaşırıyorum, takip etmekte de zorlanıyorum. Bunlar kimindir, neredendir, nereden çıktılar falan diye araştırınca da çoğu zaman arkasından siyasi rant elde etmeye çalışan şuradan veya buradan birileri çıkıyor. O yüzden dikkatli olmak lazım, her seçim araştırmasına da atlamamak lazım. Fakat kamuoyu araştırmaları gene de bize bir takım seçimler ötesinde de Türkiye toplumuyla ilgili ipuçları veriyor. Burada da işte bizde de sanki bir değişim açılım süreci başlamış gibi. Şöyle ki, nedir bu bahsettiğim, siyasetin tamamen değişmesi arzusu bence giderek kendini ciddi bir şekilde Türkiye’de ortaya koyuyor. Yeni partilere de, yeni oluşumlara da giderken mesela atıyorum Yunanistan’da Syriza’nın iktidara gelmesi, şimdi İtalya’da Cinque Stelle (Beş Yıldız) hareketinin birdenbire hiç sahnede yokken iktidara gelmeleri gibi durumların olacağını zannetmiyorum ben Türkiye’de, ama yine de ciddi açılımlar var. Tek bir parti, tek bir hareket değil ama bu ittifak yasası birçok şeyi muhalefetin lehine değiştirmiş gibi gözüküyor, ava giden avlanır gibi.

 

ÖM: Evet ilginç bir şey, öyle görünüyor. Aynen öyle yani Konda Araştırma genel müdürü Bekir Ağırdır da bu RS FM’den Yavuz Oğan’ın programında konuşmuş ve “Tayyip Erdoğan ikinci tura %45’in altında bir oyla kalırsa o zaman vatandaş iktidar değişikliğine karar vermiş demektir” demiş, yani “seçimin ilk turunda %47-48 civarında oy alırsa ikinci olan adayın oyu %20-21 civarında kalırsa o zaman ikinci turu çok rahat bir şekilde kazanır” demiş ama “%40 civarında bir Tayyip Erdoğan oyu görürsek toplum ondan umudu kesmiş demektir, iktidar değişikliğine karar vermiştir demektir” diyor ve o civarda yani %40 civarında görünen araştırmalara da yer veriliyor. Bilmiyorum ne çıkacak?

 

SÖ: Evet şimdi burada tabii iki seçim olması da enteresan bir durum yaratıyor çünkü bir yandan parlamento seçimlerinden bahsediyoruz her zaman olduğu gibi meclis denkleminden bahsediyoruz ki orada da bu kadar meclisin kifayetsizleştirildiği bir ortamda ve durumda bu kadar çok milletvekilliği adayının olması, İyi Parti'den bu arada rekor düzeyde varmış galiba CHP’ye, vs. oranla ve onu da aşacak şekilde, o da enteresan bir gösterge. Bunun dışında mesela HDP bu kadar baskı altındayken HDP’den de milletvekili olmak için müthiş ilgi olduğu söyleniyor. Bunlar iyi şeyler çünkü hangi partiden, hangi taraftan olursa olsun önemli olan meclisin hala adres olarak görülüyor olması. Bu bir kere çok önemli bir şey, bu da pozitif bir gösterge Türkiye’de siyaset ve demokrasi için. Bunun ötesinde de iki seçimin birden olması bir tarafta da yeni liderler figürlerini çıkarıyor, bu da çok önemli bir şey, yeni lider figürleri derken işte bu cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki adaylar, Temel Karamollaoğlu, Meral Akşener, Muharrem İnce, özellikle Temel Karamollaoğlu yeni bir aday, lider figürü. Selahattin Demirtaş da maalesef hapiste olup da arka planda kalmak zorunda kalmış ve adeta hapiste olması da kanıksanmaya başlamış bir lider. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin onu da ön plana çıkarıyor olması

 

ÖM: Evet, yeni taze bir güç verdiği, yani Cumhuriyet Pazar’da geçen hafta Ahmet Tulgar’ın ve Tayfun Atay’ın yazıları da yepyeni bir ruh hali getirdiğini hapishaneden Selahattin Demirtaş’ın bir coşkulu, esprili mizah anlayışıyla beraber getirdiğini, bunun da umut verici bir şey olduğunu yazıyorlardı her ikisi de.

 

CT:  Şöyle bir durum da benim aklıma geliyor, bu liderler, yeni liderler kısmında en temel sorulardan bir tanesi buna ihtiyacımız var mı? Yani bir liderden, tek kişinin sözünden bahsederken sürekli bir illallah etme durumundan bahsediliyor ama şimdi bu liderlik vasfını bir kişinin elinden alıp farklı kişilere yaydığımız zaman gene aynı şekilde bir kişinin ya da birden fazla kişinin liderliğinden bahsediyor olacağız. Bu konuyla alakalı herhangi bir şekilde düşündüğünüz zaman mesela Saadet Partisi'nin gençlik kolları neler yapıyor? CHP’nin gençlik kolları neler yapıyor? Seçmenin çalışmaları neler? Partinin tabanında neler olup bitiyor? İnsanlar siyasete liderler dışında nasıl hakim olmaya çalışıyor ya da lidersiz şekilde bir motivasyon kaynakları var mı? Bu soruları düşündüğünüz zaman arıyorsunuz internet üzerinden, çünkü televizyon kanallarında bunları son zamanlarda görebilmek pek mümkün değil ama pek bir şey karşınıza çıkmıyor. Gene aynı şekilde sürekli bir kişinin, tek kişinin konuşması üzerinden kurulmaya çalışılan bir siyaset dili de var gibi duruyor sanki.

 

SÖ: İdealinde Can’a cevabım kişisel olarak keşke liderlik olmasa.

 

CT: Keşke.

 

SÖ: Çok daha yatay örgütlenmelerle herkesin eşit olduğu, eşit karar alındığı ve lider figürlerinin kaybolduğu ortamlar olabilse. Fakat dünyada da bir lider arayışı var, bunun sadece Türkiye bir “liderperest”, lider seven bir toplumuz deyip geçmek istemiyorum. Bu liderperest lafı da Metropol araştırma Özer Sencar’ın lafıdır, dolayısıyla bana ait bir laf değil, ben yaratmadım fakat hakikaten bizim toplumumuzda Türkiye’de lider sevgisi ve lideri idealize etme hali var. Bunun ötesinde dünyada da işte Amerika’da da işte bunu çok görüyoruz, Avrupa’da zaten Merkel, vs. Makron Fransa’da ön plana çıkıyor. Demek ki dünyada böyle bir bence tuhaf bir arayış var 21.yüzyılın ilk çeyreğini neredeyse tamamlamaya doğru giderken. Türkiye’de bunu kabul edelim zaten kültürel olarak ve siyasi kültür olarak buna büyük bir yatkınlık var, dolayısıyla lider olmadan olmuyor Türkiye’de.

 

CT: Öyle mi?

 

SÖ: Bence maalesef öyle bilmiyorum Ömer bey siz ne dersiniz?

 

ÖM: Gerçekçi bir değerlendirme olduğu kanaatindeyim ama dünya için de geçerli yani.

 

CT: İlla bir lider lazım yani.

 

SÖ: Evet ama moralimizi bozmayalım, ama liderleri aşmış partiler, liderlerin geri planda olduğu partiler, hareketler daha nadir maalesef ama burada gene Türkiye’de gene o lider rüzgarı çok önemli. Cumhurbaşkanlığı seçimi de aslında tasarlayanların tek adama göre her şeyini tasarlamışlar. Hatta ben de hakikaten açıp tekrar okuyordum geçtiğimiz günlerde, öyle bir sistem yaratıldı ki tüm dünyadaki başkanlık sistemleri taranıp onların Türkiye’de liderliğe ne uyar, iktidara ne uyar diye oradan bir şey tutam, buradan bir şey bir tutam derken böyle tuhaf bir karışım. Üstüne bir de Türkiye’nin özellikleri eklenip iyice garip bir şey, yani Türkiye’nin özellikleri olarak düşünülen şeyler daha doğrusu diyelim eklenip bir genetik kokteyl!

 

ÖM: Gulyabani!

 

CT: Ama beni de mazur görün yani bizim jenerasyonun da ağzına ‘Wall Street’i işgal edin’ hareketinde ‘Indignados’ hareketinde, Tahrir Meydanı'nda ve aynı zamanda Gezi Parkı eylemlerinde lidersiz hareketler olarak ön plana çıkan bu hareketlerin içerisinde bir parmak bal çaldılar. Ondan sonra “hadi lideri takip edin!” denildiği zaman insan bir şey yapıyor yani.

 

ÖM: Ama eski liderleri de hatırlatmak isterim bizim 1969’da Woodstock’ta beraber olduğumuz Bernie Sanders mesela! Bernie Sanders ve Jerry, Jeremy Corbyn Britanya’dan, Bernie Sanders da ABD’den, Bernie Sanders da ciddi bir özgürlük mücadelesi veriyor ABD’de bu sırada. Şey de fena değil, kendi partisinin içinden bile hala saldırıyorlar Jeremy Corbyn’e fazla solcu olduğu gerekçesiyle. Yani öyle liderlerimiz de var, hatırlatalım.

 

SÖ: Valla zaten gene Can genç kuşak, yeni nesil, jenerasyon, Ömer bey 68 kuşağı ve bütün her şey yani, zaten gerçekten özgürlükçü kuşakların ve şeylerin bileşimi, vücut bulmuş. Ben gene kaldım ortada, konservatif!

 

ÖM: Ha ha ha!

 

CT: O zaman hanımefendi yerine hanım demek daha doğru yani.

 

SÖ: Teyze! Artık bundan sonra daha ne olur; babaanne, anneanne, ne dersen de! Ümitlerim gerçekten kendimle ilgili bitti artık!

 

ÖM: Yoo ama teyzen de bir liderdi ama...

 

SÖ: Teyzem zaten o bir devrimci ve hayatını devrimci olarak geçiren bir kadın. Dedim işte ben gene kaldım ortada!

 

ÖM: Yok yok biz seni destekliyoruz.

 

CT: Merak etme Sezin!

 

SÖ: Sıkıcı kişiliğiniz olarak şimdi tekrar...

 

ÖM: Estafurullah.

 

SÖ: Sizi gerçeklere çekiyorum. CHP’nin dinlenmesi, casus yazılım olayını da konuşmak istiyorum.  

 

ÖM: Evet ya çok önemli bir şey o!

 

SÖ: Evet çok önemli ve hakikaten çağımızda benim de şapkamı uçuran bir konu; genellikle eskimiş kişiliğiniz olarak bunlara bakınca gerçekten yani öyle şeyler var ki bir önceki konumuzu toparlayalım takip edemeyenler için. Nedense CHP de bunu çok büyük bir konu haline getirip ortaya yıkmadı. Halbuki çok önemli bir şey, hepimiz için önemli. Ne olmuş? Adalet yürüyüşü sırasında bir takım Twitter hesapları yaratılmış, sosyal medya hesapları, bunlar son derece CHP’li gözüken hesaplar. Oradan “Adalet yürüyüşünü buradan takip edin arkadaşlar! Resmi hesabımız budur!” vs. diye siteye yönlendiriyor. Bu siteye tıklayıp da adalet yürüyüşünün resmi sitesi diye gidenler tam olarak ökselenme, tuzağın içine düşüyorlar. Çünkü o anda telefonlarına, bilgisayarlarına bir aplikasyon yükleniyor. Bu da bütün mesajlaşmalarını, bütün verilerini, e-mail’den tutun bütün o WhatsApp’tan, vs. yani normalde şifreli mesajlaşma sistemlerine kadar her şeyin adeta bir havuz içine toplanmasına imkan veren bir yazılım yüklemiş oluyorlar farkına varmadan. Bu şekilde hatta telefon konuşmalarına varacak kadar, görüntü alacak kadar ciddi bir şekilde sizin telefonunuzu ele geçiren bir yazılım. Böyle bir tuzağın olduğunu da nereden öğreniyoruz? Almanya’dan!

 

ÖM: Evet Alman medyasında ayrıntılı olarak çıktı. FinFisher diye bir şirket değil mi?

 

SÖ: Evet.

 

CT: Şirketin özelliği de şu; amatör bir şirket değil her isteyen bu uygulamaları o şirketten satın alamıyor ya da indiremiyor, doğrudan istihbarat örgütleriyle beraber çalışan bir şirket. Yani istihbarat örgütlerinin müşterisi olan bir şirket.

 

ÖM: Maşallah!

 

SÖ: Alman devleti de dahil, Alman devletinin bazı birimleri mesela Alman emniyeti bu şirketle çalışıyor, çünkü bu aslında teröristleri izlemek için, vs. yani hakikaten topluma güvenlik tehlikesi arz eden grupları, kişileri izlemek için yapılan yazılımlar bunlar. Fakat burada o şirketin de bu aplikasyonunu Türkiye’de yolunu bulduğunu -FinSpy adlı bir şey bu yazılım- takip eden de Access Now adlı bir sivil toplum örgütü. Bunlar tamamen bilişim üzerine çalışan bir örgüt.

 

ÖM: Bunu bize göndermişsin accessnow.org’un çıkardığı raporu ‘Gözetleme teknikleri satışa çıkarıldı’ diye son derece ilginç buldum. Bak çalışıyorsun işte! Bu Access Now’u bilmiyorduk, öğrendik, teşekkür ederiz.

 

CT: Nadiren de çıkıyor işte!

 

ÖM: Çok ilginç gerçekten, gayet derinlikli, Cambridge Analytica’dan sonra bütün dünyada nasıl hayatımızı derinlemesine etkileyen, bütün özel ilişkilerimizi, istihbaratımızı, yani 1984 distopyasını da aşabilecek kapasitede bir durumdan bahsediyoruz.

 

CT: Bu şirketin herhangi bir şekilde hesap verilebilirlikle alakalı olarak politikası yok mu? Yani Alman hükümeti sorsa “bu uygulamayı kime sattın?” dese cevap veremeyecek bir şirket mi? Böyle şirketler var mı, devletler ve hükümetler sorduğu takdirde müşterisini açıklayamayacak kadar gizli işler yapan?

 

SÖ: Zaten şöyle bir şey Can, bu aslında Alman medyasına konu olmasının ve Access Now’ın bunu konu etmesinin en başta sebebi biz burada zavallı Türkiye’deki bir takım insanların izlenmiş veya tuzağa düşürülmüş olması, işte milletvekilleri, vb. siyasetçilerin veya aktivistlerin değil, bunun Alman hükümetine hesap soruyorlar, diyorlar ki “senin Alman hükümeti olarak bunun dışarıya satışından haberin yok mu?” veya “sen buna nasıl izin verdin?” diye bunun zaten Access Now en başta bunu FinFisher adlı şirkete şey yapıyor, Münih merkezli bir şirket bu, ona sorular yöneltiyor “bunu nasıl yaptınız?” “Alman hükümetiyle temasa geçtiniz mi, bilgi verdiniz mi?” “Bunun bu şekilde kullanılacağını biliyor muydu?” gibi. Bunun ardından da Alman gazeteleri ve kamu kanalları yapıyor bu haberi zaten, Deutschewelle yapıyor aynı zamanda. Alman kamu kanallarının da bunun gündeme getiriyor olmasının sebebi de işte dediğim gibi devletten hesap soruyor olmak. Bizde kimden, nereden hesap soracak, onu bilemiyorum ama bunun ötesinde daha önce de haberler vardı bu konuda. Hatırlarsanız Türk Telekom’un bir yazılımla böyle bir şeyi ortaya çıkmıştı.

 

ÖM: Evet aynen öyle, onu da hatırlıyoruz. Çok önemli bir gelişme bu.

 

SÖ: Çok derin bir konu.

 

ÖM: CHP’nin daha kuvvetli bir atak geliştirmesi de beklenebilir.

 

CT: Skandal.

 

ÖM: Çünkü bu bayağı dünya çapında bir skandal. Man adasını takip etmişlerdi, Man adasındaki gizli cumhurbaşkanının, akrabalarının, dostlarının ve başkalarının da hesapları bulunduğuna dair. “Bunun peşini bırakmayacağız!” demişti Kılıçdaroğlu, aynı şekilde bunun da yani bu FinFish dedikler şeyin, taktik de değiştirdi, tava getirmek için başka şeyler de yapıyor, yeni taktikler kullanıyor diye kocaman 26 sayfalık bir araştırma da yayınlamış, onu da sen gönderdin bize.

 

SÖ: Evet.

 

CT: Bu bir skandal ve her skandalın olduğu gibi bir isminin olması lazım; programcılarımızdan da öneriler var, mesela Evrim Altuğ’un dediğine göre bunu ‘indirgate’ olarak nitelendirebilecek bir şeye koyabilirmişiz!

 

SÖ: O indirgate oluyor bindirgate yani hakikaten hepimize, bir kısmımız da eğer dediğin gibi Türk Telekom’la ilgili ağır iddialar da var ortada bildiğiniz gibi, çok daha kapsamlı dinleme, izleme ve harekat şeklinde. Dolayısıyla bu çağda bir yandan paranoyak olmamak lazım, insanlar ürküp de bütün aktivitelerini, her şeylerini kapatıyor olmamaları lazım. Bir yandan da hakikaten bu çok konuşmamız gereken bir konu. Ben de araştırınca şapkam uçtu; öyle bir çağdayız ki telefonunuzu başıboş bıraktığınız an ve birisinin eline geçtiği an o telefon, mesela ebeveynlerin çocuklarını izlemesi için bir takım programlar var çok açıkta satılan, herkesin ulaşabileceği ki onları hakikaten herhangi biri elini atıp yükleyip de bütün hareketlerini izliyor hale gelebilir baskıcı bir ebeveyn tarzında. Dolayısıyla günümüzde işte özellikle bu insan hakları aktivistleri, gazeteciler ve sivil toplumdaki birçok figüre, siyasetçilere, vs. yönelik kullanılıyor. Yani bizim o eski kafamızdaki böcekler, 24 saat teknik takip falan onlar zaten çok aslında pahalı ve hem insan maliyeti hem hakikaten teknolojik olarak pahalı hikayeler. Fakat öte yandan bakıyorum kendi vergilerimizle eğer birileri bir takım casus programlar alıp bir de bizi izliyorlarsa pes yani, buna da bir “aaa dur!” demek lazım galiba.

 

ÖM: Evet, Cambridge Analitica şeyi hiç kimsenin bilmediği gizli kapaklı bir şirket gibi gözüküyor Kanada’da ama dünyanın en önemli iki demokrasilerinden ikisinin, yani biri ABD biri de Britanya İngiltere diyelim, her ikisinde de bütün hayatlarını derinlemesine etkileyecek, olabilecek en önemli kararların alınmasında böyle gizli-kapaklı indirgate numaraları var işte Evrim’in terimini kullanacak olursak.

 

SÖ: Çok güzel dedi, kendisini tebrik ediyorum hakikaten çok güzel yakalamış.

 

ÖM: Biri Brexit’ti işte Avrupa Birliği’nden çıkması ki bunun sonuçlarının nelere yol açacağı daha hiç bilinmiyor bile Britanya’nın, öbür taraftan da Donald Trump’ın getirilmesinde çok önemli rol oynamış o seçmenler üzerinde, bütün oy verenleri araştırmışlar filan. Onun da neler getireceği ve bundan sonra neler getireceği çok tartışılan son derece önemli bir durumdan bahsediyoruz yani.

 

SÖ: Evet bir yandan da demek ki insanlardan bu kadar korkuluyor, insanların da kendi gücünün farkına varması lazım. Bu kadar demek ki sıradan insanların düzeyinde bir casusluk faaliyeti yürütülmesi ihtiyacı hissediliyor. Aslında biz çok güçlüyüz insanlar olarak biraraya gelirsek!

 

ÖM: Evet. Ben de o zaman ölüm yıldönümünü dün andığımız Ziya Paşa’nın terkib-i bendinden bir şeyle bitireyim istersen, “bir gün gelecek sen de perişan olacaksın, ey gonca bu cemiyeti her dem mi sanırsın?” diyor. Yani bu topluluk hep böyle yanında mı olacak sanıyorsun demiş.

 

CT: Yaa!

 

SÖ: Evet ki o bir çöküş döneminin tanığı.

 

ÖM: Evet aynen öyle, peki çok teşekkür ederiz Sezin.

 

SÖ: Görüşmek üzere.

 

CT: Görüşmek üzere.

 

ÖM: Görüşmek üzere.