Hayvan sömürüsünün boyutları

-
Aa
+
a
a
a

Sömürüsüz, çevreci ve daha sağlıklı bir dünyada yaşamak bizim elimizde.

Maalesef günümüzde hala bütün insan dışı hayvanlar teoride de pratikte de “mal ve eşya” statüsündeler. Bilinç sahibi öznelerin mal ve eşya statüsünde olmaları demek; birilerinin onların sahibi olduğu köle statülerinin olması demek.  Bu da alınıp-satılabilme; farklı amaçlarla kullanılabilme, bütünlükleri bozularak parçalanabilme, doğurtulup, yok edilebilme, özgür olma, öldürülmeme, zarar görmeme, sömürülmeme gibi tüm özlük haklarından mahrum bırakılacak şekilde muamele görme durumları ile sürekli ve sürekli karşı karşıya kalmaları demek. 

Hayvanların mal, eşya ve köle statülerini koruyan üst yapılar var. Bunlar başta hayvanların kullanıldığı tüm sektör ve alanlar, devletler ve medya gibi yapılardır. Bu yapılar mal ve eşya olan hayvanların her parçalarından, her durumlarından kar edebilme amacı taşırlar. Aslında hayvanların kullanıldığı bir sektörün; herhangi başka bir sektörden zihniyet ya da işleyiş olarak hiçbir farkı yok. Hepsinde amaç, en basit haliyle üretilen “malın” satılarak kar edilmesidir.  Hayvancılık sektörünün hiçbir yerinde, bu amacın dışında bir amaç güdülmez. Yani hayvanları sevmek, önemsemek gibi gösterilen şeyler aslında yalnızca bir satış stratejisidir. 

Hayvancılık sektörünün tamamının hayvan sömürüsü ve köleliği üzerine inşaa edildiğini gösteren illüstrasyon

Görsel: Hayvancılık sektörünün tamamının hayvan sömürüsü ve köleliği üzerine inşaa edildiğini gösteren illüstrasyon

Nasıl ki, tütün ürünleri üreten birinin amacı insanların bunları kullanarak mutlu olmaları değilse; hayvancılık sektöründe de amaç ne insanların sağlığı ne de hayvanların mutluluğudur. Amaç para kazanmaktır. Para kazanma amacı olan tüm sektörler ve bu alanlardaki küçük /büyük tüm işletmeler benzer taktikleri uygularlar. Bunlardan ilki talep yaratmaktır. Kar etmek için elbette öylece alıcıların bunu kendiliğinden keşfetmelerini ya da istemelerini beklemezler. Buna ihtiyaçları olduğualgısını yaratmak zorundadırlar. Bunu yapmanın farklı yolları vardır. İlki direkt olarak bunun reklamını yapmak ve müşterilerin bu ürünleri kullandıklarında elde edeceği sözde faydalardan bahsetmektir. Bu sözde fayda ya da ihtiyaçların gerçek ihtiyaç olması gerekmez. Siz o zamana kadar böyle bir ihtiyacınız olduğunu bilmiyorsunuzdur çünkü aslında bu yapay bir ihtiyaçtır. Örneğin kalsiyum almak için illa ki hayvansalsüt ürünleri yeme ihtiyacının yaratılması gibi. Bu hem direk reklamlarla hem de kamuoyunda otorite olarak görülen figürlerin; bunlar tıp doktorları ya da devlet kurumları olabilir, bunu medyada dile getirmeleri ile gerçekleşiyor.

Süt sektörünün insan bedeni ihtiyaçlarını tekelci, yüzeysel ve hayvan sömürüsünü karikatürize edilen hayvanlar ile maskeleyerek aktardığı bir süt reklam afişi

Görsel: Süt sektörünün insan bedeni ihtiyaçlarını tekelci, yüzeysel ve hayvan sömürüsünü karikatürize edilen hayvanlar ile maskeleyerek aktardığı bir süt reklam afişi

Oysa ki kalsiyumun en başından beri tek kaynağının hayvansal süt ve süt ürünleri olmadığı biliniyordu. Kalsiyum her zaman yeşil yapraklı sebzelerde, badem, kaju gibi yemişlerde, incirde, susamda ve daha birçok bitkide mevcuttu. Üstelik insan vücudu için doğru kalsiyum kaynağının bitkiler olduğu da artık iyiden iyiye biliniyordu bilimsel araştırmalar doğrultusunda. Ancak elbette bu böyle yansıtılmadı; çünkü sektörel hacmi çok büyük olan hayvancılık sektörü; elinde bulundurduğu tüm enstrümanlar ve devletin üst kurumları ve  otoriteler ile olan işbirlikleri ile bu tekelcilik algısının yaratılmasını sağladı. İnsanlar da bu yönde bir algıya sahip olup; sözde ihtiyaçlarını gerçek ihtiyaç zannederek bu talep yaratma ve satın alma döngüsünün içine girdiler.

Yeşil yapraklı sebzeler ve hayvan sütünün 100 gramdaki kalsiyum oranı açısından karşılaştırması

Görsel: Yeşil yapraklı sebzeler ve hayvan sütünün 100 gramdaki kalsiyum oranı açısından karşılaştırması

Bununla beraber; hayvanlara atanan bu mal ve eşya statüsünden dolayı; hayvanlar artık üretim mekanizmalarının her yerinde her şeyleriyle alınıp satılan bir hammaddeye dönüştürüldüler. Yani bir inek; özgür olarak normal şartlarda 25 yaşına kadar yaşayacakken önce hayatı boyunca sütü için sömürüldükten ve 3 yıl gibi kısa bir sürede biten hayatında en az 2 kere hamile bırakılıp; kesimhaneye giderek bedeni parçalara ayırılıyor. “Et” olarak tanımlanan kısmı et sektörüne, kemikleri jelatin olarak bunu kullanan örneğin şekercilik sektörüne (jelibonların içindeki jelatin), yine kemikleri son zamanlarda yaratılan son moda yapay ihtiyaç olan kemik suyu ya da kemikten kollajen ürünleri satan yerlere, derisi giyim sektörüne yollanıyor. Süt makinası olarak kullanıldığı zamanlarda satılmayan / bozulmak üzere olan sütünün toz ya da sıvı formları paketli ürün sektörlerine satılıyor. Çünkü hayvanların başından tırnağına kadarher bir noktası metalaştırılıyorve her bir noktasından kar edilmek isteniyor. Kum taneleri gibi, o kadar fazla yere saçılıyor ki hayvanların parçaları; takip etmesi ve durumun vahametini anlaması zaman alıyor. 

Hayvanların metalaştırıldığı bir dünya düzenini temsil eden illüstrasyon

Görsel: Hayvanların metalaştırıldığı bir dünya düzenini temsil eden illüstrasyon

Bununla beraber, her alanda normal şartlarda bitki bazlı olan şeyleri hayvansallaştırma çabasının da olduğunu görüyoruz. Örneğin bir marketten açık olarak satılan ve tüm dünyada fiks vegan bir tarif reçetesi olan humusun içinetereyağı koyulması, sebze yemeklerine hayvan bedeni parçaları konulması, her yemeğin içine hayvanların kemiklerinin suyunun konulması gibi uygulamalarla karşılaşıyoruz. Üstelik çoğu zaman etiket koymayarak ve düzgün içerik bilgisi bile verilmeyebiliyor. Bu yüzden içerik ve etiket okumayı öğrenmek, bilinçlenmek ve hayvan köleliğini net bir şekildeboykot etmek çok önemli.

“Hayvanlar bize güveniyor. Biz onları sömürüyoruz”. Gary. L. Françione

Görsel: “Hayvanlar bize güveniyor. Biz onları sömürüyoruz”. Gary. L. Françione

Hayvanların insanlara göre “mutlu” olduklarının iddia edildiği daha küçük hayvancılık işletmelerinde ya da köy gibi yerlerde yapılan hayvan kullanımının da aynı yanlışlıkları içeriyor. Öncelikle bilinç sahibi herhangi bir öznenin, yani ister insanlar ister insan dışı hayvanlar olsun; ne şekilde yapılırsa yapılsın; sömürülmeme ve özgür olmak gibi temel haklarını ihlal etmek her koşulda yanlıştır. Bu noktada; “tavuğun bırakıp gittiği yumurtayı kullanmak”, hayvanların “iyi” şartlarda kesilmiş kıllarını ya da başka beden parçalarını kullanmak da yanlıştır. Hayvanlar açısından “bırakıp gitme”, rızasıyla verme gibi kavramlardan bahsedemeyiz. Çünkü biz hayvanların dilini bilmiyoruz onlar da bizimkini. Onların rızasını alamayız. 

Örneğin köyde bir evimiz var ve burada birkoyunvar. Diyelim ki bizimle adeta bir kedi-köpek gibi beraber yaşayan bir koyun olsun. Onun tüylerini kırptık. Sonrasında da bunu kazak yapıp sattık ya da giydik. Dışarıdan sorunsuz bir davranışgibi gözükse de; aslında burada tam olarak şunu yapmış ve demiş oluyoruz: “Koyunun tüyleri nesneye dönüştürülüp satılabilen / kullanılabilen bir metadır. Dolayısıyla koyun; tüylerinden bir şeyler yapılabilen bir kaynaktır.” Ve koyun artık hakları olan bir birey olmak yerinenesneye indirgenmiş oluyor. Ona ait olanlar bu sistematik kullanım zinciri içinde “ürün” ya da “yan ürün” haline dönüşüyor. Aynı şeyi neden kedi ve köpeklere kolayca yapmadığımızı düşünebilirsiniz. Neden kedi ve köpeklerin taradığımız tüylerinden bir şeyler yaparak satmıyoruz ya da giymiyoruz? Neden onların sütlerinden peynir yapmıyoruz. Neden bahçemizde bulduğumuz kumru yumurtasını hemen tavada kırıp yemek aklımıza gelmiyor? Çünkü çoğumuz; onların kendi dünyaları olan, kendi benlikleri olan, kendi hayatlarının özneleri olan ve hakları olan bireyler olduklarını düşünüyoruz. 

Köpek ile Koyun ve İnek ile Kedi

Görsel: Köpek ile Koyun ve İnek ile Kedi

Kedi ve köpek yapmayı belki artık düşünmüyoruz ama onu da düşünenler olmuş ne yazık ki, hem de Çin’de değil, tam da bu topraklarda ve bu şehirde. Tarihimizde Sivriada katliamı diye olarak bilinen bir olay var. 1910 yılında Jön Türklerin başa geçmesinden sonra İstanbul’da yaşanıyor. İstanbul’u sözde “medenileştirmek” için sokak köpeklerini katletmeye karar veriliyor ve sistematik bir soykırımla on binlerce köpek Sivriada’ya götürülüp sıcakta ölüme terk ediliyor. Bu olaya dair bir kitap var, Catherine Pinguet’in, “İstanbul’un Köpekleri” adında. Köpeklerin bedenlerinin nasıl parçalanıp, metalaştırılıp paraya çevrilebileceğinden bahsediyor. 1910 yılında İstanbul Pasteur Enstitüsü Müdürü Doktor Remlinger şöyle bir şey öneriyor:

“Derisi, kılları, kemikleri, yağı, kasları, genel olarak albüminli maddeleri hatta bağırsaklarıyla bir köpeğin maddi değeri 3 ila 4 franktır. Şehirde 60.000 ila 80.000 köpek bulunmaktadır; bu da 200-300.000 franklık bir değere tekabül eder. Köpekleri itlaf işinin ihaleyle bir vekile havale edilmesi, onun da şehrin dışındaki çeşitli noktalara deri, et ve yağın ekonomik olarak işleneceği yerler kurması kabil değil midir? Bu yerlerde hava geçirmez bir oda olur, oda bir gaz borusuna ve hayvanın kullanılabilir ürünlerini işlemek için donatılmış bir parçalama atölyesine bağlanır. Hayvanlar geceleri gizlice yakalanıp Avrupa’dakilere benzeyen kafesli arabalarla hemen nakledilebilir. On merkez kurulsa, her biri günde yüz köpeği işleyebilir. İki ay içinde itlaf biter, bu operasyon şehre de hayır işlerinde kullanılacak bir kar bırakır.” s. 14-15

Bu şu an sokak köpeklerini düşününce bize korkunç gelen bir yaklaşım. Ama eğer hayvansalları kullanmaya devam ediyorsak yani vegan değilsek ne yazık ki belli türler üzerinde tam olarak bu yaklaşımı desteklemeye devam ediyoruz demek oluyor.

İstanbul’da yaşanan köpek katliamı

Görsel: İstanbul’da yaşanan köpek katliamı

İçine hayvansal maddeler katılmış ürünler her yanımızı sarmış olsa da bundan kaçınmak ve hayvan sömürüsüne destek vermeyi bırakmak mümkün. 

Öncelikle bir ürünün vegan olup olmadığını anlamak için ilk yapabileceğiniz şey, etiket ve logo okumak. Bu hem gıda hem tekstil, hem de kozmetik ve bakım ürünleri için yapabileceğimiz bir şey. Gıda konusunda; vegan olduğunu düşünebileceğiniz birçok paketli ürün içinde örneğin süt tozu veya peynir altı suyu gibi içerikler görünce şaşırabilirsiniz. Patates cipsinde, tatlı ve tuzlu krakerlerde, atıştırmalıklarda, peynir aromalı olmasa bile bu hayvansal içerikler ne yazık ki bulunabiliyor. 

Tabii gıda etiketlerinde bir de ne olduğunu sadece gıda mühendislerinin anlayabileceği içerikler oluyor, E ile başlayan katkı maddeleri bunlar ve bazıları da hayvansal olabiliyor. Hayvanlardan elde edildiğini çoğumuzun bilmediği örneğin jelatin, sistein, şellak, karmin, lanolin gibi maddeler var.

Bunların hayvansal olanlarının bir listesini şu bağlantıyı tıklayarak görebilirsiniz: https://abolisyonistveganhareket.org/katkimaddeleri

Etiketinde hayvansal bulunmadığını tespit ettiğiniz ama üzerinde vegan amblemi olmayan ürünler olduğunda ne yapabiliriz? Ürün gerçekten vegan olabilir, ama yerel ve küçük bir markadır ve vegan logosu almamış olabilir. Bundan emin olmanın bir yolu o firmaya veya üreticiye email atıp sormak. Firmadan gelen yanıta göre hareket edebilirsiniz. Diğer bir yol ise diğer veganlarla iletişime geçip sorabilirsiniz, bunun için de en güzel platformlardan biri Facebook grupları. Facebook’ta binlerce üyesi olan “Çalışan Vegan” ve “Gezen Vegan” gruplarını öneririz. Çalışan Vegan’da ürünlerle ilgili, Gezen Vegan’da da mekanlarla ilgili birçok pratik bilgiye ulaşmak mümkün. 

Tekstil konusuna gelecek olursak; hayvanlara ait olan şeyler alınarak elde edilen hiçbir kumaş vegan değildir. Bunlardan en bilinenleri; Kuşların tüyleri (kaz tüyü), hayvanların kıllarından ya da kozalarından elde edilen ipler; (angora, kaşmir, tiftik, ipek, yün, keçe) hayvanların tenleri (kürk, deri, nubuk, süet) hayvanların kumaş dışında giyimde kullanılan diğer beden parçaları (inci, kemik, boynuz).

Ve bunlarla beraber hayvanların beden parçaları /salgılarını içeren malzeme ya da yapıştırıcıların kullanıldığı giyim ürünleri de vegan değildir. Hepsi hayvanlara zulüm içerir ve etik dışıdır.

Yün, seri, kürk ve kaz tüyü gerçekleri

Görsel: Yün, seri, kürk ve kaz tüyü gerçekleri

Bu alanda da çözüm yinex bitkilerden faydalanmak yani bitki bazlı kumaşları kullanmak. Bunlardan bazıları; Pamuk, keten, kenevir, bambu ve suni kumaşlar. Aynı zamanda aldığımız kumaşların çevresel etkilerini de hesaplamak gerektiğinden öncelikle elimizde olanları kullanılmaz duruma gelinceye kadar kullanmak ve yeni bir şeye ihtiyacımız gerçekten olana kadar almamak gerekli. Eğer yeni bir şey alıyorsak; doğada çözünen kumaştan olmasına ve tercihen ikinci el olmasına dikkat etmek, suni kumaştan bir şey almak gerekiyorsa yine ikinci el alarak ya da takas ederek yeni bir talep yaratmama yoluna gitmek doğru bir seçenek olacaktır.

Bakım ürünleri ve kozmetik konusunda da logolar önem taşıyor. Farklı Cruelty-Free logoları ve Vegan ibareleri var. Bir kere ürünün üzerinde yazıyla “cruelty-free” yani “deneysiz” veya yazıyla “vegan” veya “hayvansal içermez” yazması, eğer onaylı olan ilgili logoyu taşımıyorsa güvenilir olmayabilir. Çünkü teknik olarak her ürünün ambalajına bu yazılar yazılabilir, aynı doğal olmadığını bildiğimiz ama üzerinde %100 doğal yazan meşrubatlar gibi. Onaylı logolarda en güvenilir olanı Vegan logosu çünkü The Vegan Society tarafından onaylandığı anlamına geliyor ve bir üründe vegan logosu varsa, o ürün aynı zamanda hayvanlar üzerinde test edilmemiş anlamına da geliyor. 

En sık kullanılan ve sertifikaya tabi “Vegan” logoları.

Görsel: En sık kullanılan ve sertifikaya tabi “Vegan” logoları.

Bir ürünün cruelty-free yani hayvanlarda test edilmemiş olduğunu gösteren ise birden fazla logo var, farklı kurumlar tarafından veriliyor. Örneğin pembe kulaklı “Cruelty-Free” logosu, uluslararası hayvan hakları örgütü PETA tarafından veriliyor. Siyah tavşanlı “Not Tested On Animals” logosu ise Choose Cruelty Free (CCF) tarafından veriliyor. Bir de zıplayan tavşanlı logo var, Leaping Bunny adındaki kuruluş tarafından veriliyor.

En sık kullanılan ve sertifikaya tabi “Cruelty Free” yani “ Hayvanlar üzerinde denenmemiş” logoları.

Ancak bir ürünün cruelty free olması aynı zamanda vegan olduğu anlamına gelmiyor; içinde hayvansal ürün barındırabiliyor. Deneysiz ürünler konuda güzel bir uygulama var. Deneye Hayır Derneği’nin geliştirdiği bir uygulama, “Deneysiz” adında. Bu uygulamada Türkiye’de en sık gidilen altı mağaza/marketteki deneysiz ürünleri bulabiliyorsunuz. Bu yerler dışında bulabileceğiniz deneysiz ürünlerin listesi için derneğin websitesini ziyaret edebilirsiniz:https://www.deneysiz.org 

Deneysiz uygulaması şimdilik sadece Android telefonlar için Google Store’da ücretsiz olarak indirilebiliyor. Umarız yakın zamanda App Store’a da gelir. 

Bunun dışında yine veganoluyorum.com da Vegan Kozmetik-Hijyen-Temizlik ürünlerilistesi 2020 adında bir liste var. Buradaki ürünler vegan olduğu için aynı zamanda da deneysiz anlamına geliyor. Listeye bu bağlantıyı tıklayarak ulaşabilirsiniz: https://docs.google.com/document/d/1Nx8r8ursuIcfzJJkEzlzHVvk4bJ8WR0w1KS8jgZ2ejM/edit

Son olarak; bazen duyabildiğimiz “Vegan olmak ne zor, her şeye dikkat etmeniz gerekiyor” cümlesini şöyle düzeltmek gerekiyor: “Hayvan sömürüsünün boyutları ne kadar dehşet verici.” Ve neyse ki bitki bazlı alternatifler de, bu yükselen bilinç sayesinde giderek artıyor. Umarız en kısa zamanda insanlık olarak her alanda bitki bazlı sisteme geçiş yaparız. Sömürüsüz, çevreci ve daha sağlıklı bir dünyada yaşamak bizim elimizde.