Haftanın en şaşırtıcı ve güzel haberi: Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı onaylıyor!

-
Aa
+
a
a
a

Yeşil Havadis'in beşinci bölümünün gündeminde, Erdoğan'ın Paris Anlaşması'nı meclise getireceği açıklaması, 24 Eylül Küresel İklim Grevi ve Çin'in artık denizaşırı kömürlü termik santral inşaatı yapmayacağı yönündeki duyurusu var. COP26 öncesi gelen olumlu haberleri CAN Europe İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz ile, iklim grevini ise genç iklim aktivisti Duru Barbak ile konuştuk.

CAN Europe'tan Özlem Katısöz ile COP26, aktivist Duru Barbak ile iklim grevi üzerine söyleşiler
 

CAN Europe'tan Özlem Katısöz ile COP26, aktivist Duru Barbak ile iklim grevi üzerine söyleşiler

podcast servisi: iTunes / RSS

Bu hafta gündemimizde, Türkiye ve dünya açısından çok önemli iklim haberleri yer aldı. Bunlardan bizim için en önemlisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmaydı. Erdoğan bu konuşmada, “Paris İklim Anlaşması’nı, atılacak yapıcı adımlara uygun şekilde ve ulusal katkı beyanımız çerçevesinde önümüzdeki ay Meclis’imizin onayına sunmayı planlıyoruz,” dedi. Konuşmanın devamında IPCC raporlarına atıflar yaparak güncel durum tespiti yapan, 1,5 derece vurgusunda bulunan ve Glasgow’daki COP 26’dan önce karbon nötr hedefini onaylamayı düşündüklerini belirten Erdoğan, bu süreci 2053 vizyonunun ana unsurlarından biri olarak gördüklerini ekledi.

  • Erdoğan’ın duyurusunun hemen ardından, AKP Grup Başkanı Naci Bostancı, muhalefetle de görüşüp Paris İklim Anlaşması’nı en kısa sürede meclisten geçirmeyi planladıklarını söyledi. Türkiye’nin iklim krizine katkısının sınırlı olduğunu öne süren Bostancı, gelişmiş ülkelerden daha fazla katkı gelmesi gerektiğini de söyledi. 
  • CHP Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç ise anlaşmayı onaylamanın yeterli olmadığını vurguladı ve “uygulatmaya çalışacağız” dedi. AKP’nin dünyadaki ‘Yeşil Mutabakat’ dalgasından daha fazla kaçmasının mümkün olmadığına işareteden Öztunç, “Umarız mutlak emisyon azaltım hedeflerinde sahici taahhütlerde bulunurlar. Kömür santrallerini kapatma tarihlerini açıklarlar. Adil geçiş sürecini tanımlayabilirler” diye de ekledi. 

Türkiye’nin iklim politikaları açısından büyük önem taşıyan bu adım hakkında editör arkadaşımız Elif Ünal, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Semra Cerit Mazlum ile konuştu ve “Altı yılda ne değişti?” diye sordu. Cerit Mazlum, açıklananın oldukça gecikmiş bir karar olduğunu vurguladı. Türkiye’nin anlaşmayı onaylamama konusunda öne sürdüğü en büyük gerekçe, iklim rejimi içerisinde oluşturulan iklim finansmanına erişme ve bu doğrultuda Ek1 ülkeleri kategorisinden çıkarılma taleplerinin karşılanmamasıydı. Cerit Mazlum’a göre tavır değişikliğinin üç önemli nedeni var: Uluslararası konjonktürdeki değişim, ekonomi ve toplumsal talep. 

Paris Anlaşması uluslararası bir norm haline geldi ve artık büyük güçler arasındaki çekişme de bir ölçüde bu anlaşma üzerinden gerçekleşiyor. Örneğin ABD ve Çin ilişkilerinin merkezinde “iklim diplomasisi” yatıyor. Öte yandan iş dünyası da sınırda karbon vergisi getiren AB’nin Yeşil Mutabakatı’na uygun bir politika talep ediyor. Eğer uyumlu politikalar geliştirilmezse, gelir ve istihdam kaybı yaşanabilir. Bu sebeple TOBB ve TÜSİAD, Paris Anlaşması’nın onaylanmasından yana. Profesör Cerit Mazlum son olarak iklim değişikliğine bağlı yaşanan seller, yangınlar ve kuraklığın da toplumda tepkiye yol açtığını ve toplumsal farkındalığın arttığını belirtti.  

  • Paris Anlaşması’nın meclise getirileceği açıklamasını sivil toplum kuruluşları da oldukça olumlu karşıladı. Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz, “Bu çok geç de olsa önemli bir adım. Umarız denildiği gibi Meclis’e getirilir ve onaylanır,” diyerek kararı yakından takip edeceklerini ifade etti. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Genel Müdürü Aslı Pasinli, Türkiye’nin atmış olduğu bu adımı memnuniyetle karşıladıklarını belirtti ve artık daha iddialı hedefler konulması gerektiğini söyledi. Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Projeler Lideri Burcu Ünal da, anlaşmanın imzalanmasının ardından hükümetin tüm yeni kömür santrali projelerinin durdurmasının, mevcut kömür madenciliği ekonomisinin dönüştürülmesinin beklendiğini ifade etti.

İklim için bir "güzellik" de Çin’den

İklim için bir diğer önemli gelişme ise yine BM Genel Kurulu’nda duyuruldu. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, yurtdışında yeni kömür yakıtlı enerji projeleri inşa etmeyeceklerini açıkladı. 

Çin uzun yıllardır Bangladeş, Kenya, Vietnam, Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye gibi ülkelerdeki kömürlü projelerin en büyük finansörü ve yapıcısı konumundaydı. Bu konuyu da Elif Ünal, 350.org Küresel Kampanyalar Müdürü Mahir Ilgaz ile konuştu. 

  • Ilgaz bu kararda hala belirsizliklerin olduğunu söyledi. “İnşaatın sonlandırılmasının ne zaman devreye gireceğini ve kapsamını hala bilmiyoruz. İnşaat kelimesi kullanılıyor ancak finansmanı da karşılayacak mı bilmiyoruz,” diyen Ilgaz, Çin’in pratikte 2020 yılından beri kömürlü projelere finansmanını durdurmuş durumda olduğunu hatırlattı ve açıklamanın kapsamlı bir kısıtlama doğurmasını beklediklerini söyledi. 
  • Bu açıklamanın Türkiye’ye olası en büyük etkileri, Afşin Elbistan C ve Adana Hunutlu termik santralinin geleceğiyle ilgili olacak. Hunutlu yeni bir proje değil ve inşaatı sonlanmak üzere, hatta mart ayında açılması bekleniyor. Mahir Ilgaz bu proje konusunda “Çin’in açıkladığı taahhüde uyun” şeklinde sigorta ve teminat mektubu üzerinden bir baskı kurulabileceğini söyledi.

Bu iki büyük gündem maddesine ek olarak bahsedilmesi gereken bir diğer önemli haber ise Avrupa Birliği (AB) üyesi dokuz Akdeniz ülkesinin, iklim değişikliği ile ortak mücadele için Atina Deklarasyonu’nu imzalamış olması. Fransa, İspanya, İtalya, Portekiz, Kıbrıs, Malta, Slovenya ve Hırvatistan, bir kez daha iklim krizine karşı ortak mücadele sözü vermiş oldu. Bu deklarasyonun maddelerini ayrıntılı olarak Yeşil Gazete’den okuyabilirsiniz.

Özlem Katısöz: "Yeni bir karbonsuz düzen kuruluyor, Türkiye bunun dışında kalamazdı"

Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylama ve Çin’in yurtdışında termik santraller inşa etmeme kararlarının detaylarını, CAN Europetan Özlem Katısöz ile konuştuk.

Öncelikle Paris Anlaşması’nın onaylanması konusuna değinelim istiyorum. Türkiye anlaşmayı yürürlüğe koymamış tek G20 üyesi olarak eleştiriliyordu. Bu gecikmenin nedeni neydi? Bu karar neden şimdi alındı? Ve ülke politikalarına yansıması ne şekilde olacak, bize kısaca aktarabilir misiniz?

Neden şimdi güzel soru, herhalde süreç ancak olgunlaştı. Bir yandan da tabii iklim ve çevre hareketi dışında iş dünyasının, ekonomistlerin, geniş bir kesimin iklim konuşmaya başlamasının ve küresel gidişatın etkisi olduğunu düşünüyorum. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın ilanı, AB’nin mevzuatını uyarlaması, sınırda karbon düzenleme mekanizması üzerine çalışması, önemli gelişmeler. Çünkü Türkiye’nin AB ile yoğun bir politik ve ticari ortaklığı var; orada atılan her adımın burada da yansıması oluyor. Türkiye iş dünyası, yeni düzenlemelere paralel olarak Türkiye’nin bir karbon nötr kalkınma politikası izlemesinin faydalarını anlamaya ve anlatmaya başladı. 

İkinci önemli gelişme de şubat ayında ABD’nin Paris Anlaşması’na geri dönmesi. ABD’nin taraf olmamasını Türkiye gerekçe olarak gösteriyordu, artık bu da ortadan kalktı. ABD, liderliğe soyundu, bu da önemli bir gelişme. 

Artık yeni bir karbonsuz düzen kuruluyor, Türkiye de uzun zamandır finansal erişim üzerinden ayak direme halindeydi belki de bunun çok da karşılığı olmadığını gördü diye yorumlayabiliriz. Diğer yandan Cumhurbaşkanı, ‘taleplerimizde bir değişiklik yok’ diye de açıklamalar yapıyor. Dolayısıyla konu Meclis’te kabul edilene kadar da kesin konuşmamak lazım aslında.

Bu politikalara nasıl yansıyacak sorusunun yanıtını da Erdoğan verdi. Bunun yatırım, üretim, istihdam politikalarımızda köklü değişikliğe yol açacak bir süreci 2053 vizyonumuzun ana unsurlarından biri olarak kabul ediyoruz dedi. 

Aslında şu andan itibaren tüm politikalarımızın Paris’in 1,5C hedefine ve iklim nötr bir düzene uygun olarak şekillenmesini bekleyebiliriz. 

Çinin kararı da hem Türkiye hem dünya için oldukça önemli. Önce küresel olarak anlamını biraz konuşalım sonra da Türkiyedeki projeler üzerinden gidelim istiyorum. Çin, kömürlü termik santrallerin en önemli finansörü olarak biliniyor, kullanılan ağır iş makinelerinin de yarısına yakınının Çin kaynaklı olduğu biliniyor. Bugün Çinin dünyadaki kömürlü termik santrallere finansal ve inşaat desteği ne seviyede? Özellikle yoğunlaştığı ülkeler var mı? Ve bu duyuru, devam eden projeler için ne anlama geliyor, biraz açıklayabilir misiniz? 

Çin ve kömür, birbiriyle çok ilişkilendiren iki sözcük son zamanlarda. Tüm dünyada işletmede olan termik santrallerin yarısı Çin’de. Proje stoğunda olan, izin sürecinde olanların yüzde 55’i Çin’de. Hatırı sayılır ekonomiler arasında yurtdışında kömüre finansman sağlayan tek ülke olarak kalmıştı. Dolayısıyla Çin’in kömürden çıkma açıklaması çok önemli. 

Bu gelişmenin 20 ülkede 40’tan fazla projeyi etkileyeceği öngörülüyor. Kesin de konuşamıyoruz çünkü Çin’in açıklamasında netlik yok. ‘İnşa etmeyeceğiz’ sözünden kasıt ne? Ekipman temin etmeyeceğiz mi, yatırımcı mı olmayacağız, finansman mı sağlamayacağız? Kömür işinde olmanın pek çok yolu var ve hangisinden bahsedildiğini bilmiyoruz. Diğer yandan ‘inşa etmeyeceğim’ demesi, kapsamlı bir kömürü bırakma olarak da yorumlanıyor. Daha geniş bir çerçeveyi kapsadığı düşünülüyor. 

En çok etkilenecek ülkeler, Kuşak ve Yol İnisiyatifi kapsamındaki ülkeler. Vietnam, Endonezya gibi Asya ülkeleri, Zimbabwe gibi Afrika ülkeleri ve Balkan ülkelerinde projeler vardı. Türkiye de bu yatırımlar için elverişli bir ülke, kömürü merkeze alan enerji politikası nedeniyle. 

Türkiye de planlanan, izin aşamasında ve inşaatı devam eden kömürlü termik santraller açısından maalesef önemli bir yer tutuyor. Çinin de devam eden projelere hem finansman hem inşaat ve teknoloji anlamında desteği var. Bu projelerin nasıl etkileneceğini öngörüyorsunuz? 

Hunutlu’ya baktığımızda evet, inşaat tamamlanmak üzere. Ama bu yatırımın 20-25 senede kendini geri ödemeyeceğini zaten çalışmada gördük. Dolayısıyla bu inşaatı başka bir şeye dönüştürmek, Çin’in faydasına olacak. Bence hala ortada kaybedilmiş bir durum yok.

Afşin C’ye baktığımızda ise bu açıklamanın yansımasını biraz daha net görebiliriz. Türkiye Varlık Fonu, Afşin C’ye yatırımcı arıyordu. Ortaklık için de Çinli şirketlerle görüşüyordu. Dolayısıyla Afşin C gibi bir projenin Çin Devlet Başkanı’nın açıklamasının kapsamında olması, bence kesin. Bu nedenle Afşin C projesinin rafa kalktığını da söyleyebiliriz.

Ekoloji

Haftanın Ekoloji gündeminin en önemli maddelerinden biri, İstanbul Üsküdar’daki Validebağ Korusu’nda devam eden direnişti. Burası 1. Derece doğal ve tarihi sit alanı statüsünde olmasına karşın hafta başında kepçe ve kamyonlar polis eşliğinde koruya girdiler. 

  • Validebağ Korusu, İstanbul’un göbeğinde yer alan gerçekten çok özel bir yer. Cihan Erdönmez’in 11 Eylül’de Yeşil Gazete’de anlattığına göre, Koru'nun tarihi 1800lerin başına dayanıyor. Sultan III. Selim, annesi Mihrişah Sultan için buraya bir bağ evi inşa ediyor. Ardından tahta geçen Abdülmecit ise bu evi Valide Sultan’a hediye ediyor. Burada Valide Sultan’ın yetiştirdiği çeşit çeşit üzümler, meyveler, bitkiler nedeniyle gel zaman git zaman, burası Validebağ olarak anılmaya başlanıyor ve aradan geçen 200 sene zarfında da şehrin kalanının yaşadığı tahribata rağmen bu alan korunmayı başarıyor. Koruda 4 bin ağaç ve ağaççık olduğu, İstanbul’da sayısı azalan sakız ağaçlarının 250-300 yaşında örneklerinin bulunduğu, 130 kuş ve 31 kelebek türüne ev sahipliği yaptığı biliniyor. 
  • Üsküdar Belediyesi koruda uzun süredir bir Bakım ve Rehabilitasyon Projesi yapmak istiyor ancak halk, bu projenin ekosisteme vereceği zarar nedeniyle karşı çıkıyor ve koruda nöbet tutmaya devam ediyor.

Proje hakkında üç tane yürütmeyi durdurma kararı var buna rağmen 2 Eylül’de iş makineleri yürüyüş yolları yapmak için koruya girip kum dökmüştü. Şimdi yaklaşık bir ay sonra benzer bir durum yaşandı. Hafta başında, saatler henüz sabah 5’i gösterirken Üsküdar Belediyesi çalışanları kepçe ve kamyonlarla polis eliğinde koruya gelip moloz ve kum dökmeye çalıştı. Ancak nöbet tutan gönüllülerin tepkisiyle karşılaştı. Validebağ Gönüllüleri Twitter üzerinden de destek çağrısında bulundu. Bunun üzerine hem Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen hem belediye Twitter’dan açıklamalar yaptı. Gönüllülerin ‘algı operasyonu’ yaptığını, projenin halkın talebi olduğunu iddia etti. 

  • Konuya İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün de müdahil oldu. Üsküdar Belediyesi’nin şafak vakti yaptığı işlemin hukuka aykırı olduğunu söyledi. Suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. 
  • Birçok yurttaş da Koru’ya giderek insan zinciri oluşturdu ve Üsküdar Belediyesi’nin döktüğü molozları poşetlerle toplayarak koru dışına çıkardı. 

Bir sonraki haberimiz de aslında Validebağ’da yapılmak istenenle oldukça yakından ilişkili. Bu, Yeşil Gazete’de Derya Göregen imzasıyla yayınlanan, ‘En temel hak ihlali: iklim krizi-ekokırım’ başlıklı dosya-haber. Çok kapsamlı bir haber, çok sayıda uzmandan görüş alınmış, dolayısıyla tamamını değil ancak ana hatlarını aktarmaya çalışalım. Dilerseniz Yeşil Gazete’den tüm metni de okuyabilirsiniz. 

  • Haberde, tüm ekokırım faaliyetlerinin -ama özellikle yerel halkın onayı ve katılımı olmadan yapılanların- ve bu faaliyetlerin ‘doğalmış gibi’ sunulan sonuçlarının: yani bu yaz bizim de sıklıkla tanık olduğumuz yangınların, sellerin, sıcak hava dalgalarının kuraklığın, esasen temel haklar ve çevre hakkı ihlali olduğuna dikkat çekiliyor. Tüm bu yaşananların kaynağından, toprak gibi, su gibi doğal kaynakların metalaştırılarak kâr nesnesine dönüştürülmesinin yattığı vurgulanıyor. Haberde görüş alınan uzmanlardan biri, Almanya’daki Fredrich Alexander Üniversitesi’nin insan hakları bölümünden Necmettin Türk. 
  • Türk, öncelikle iklim krizini tanımlamak için sıklıkla başvurulan iki tabiri, küresel ısınma ve iklim değişikliği isimlerini eleştiriyor. Meseleyi önce doğru adlandırıp kriz tanısını koymak gerektiğini söylemiş Türk. Ancak sorunun doğal değil de toplumsal bir kriz olduğu kabulünden sonra çözüme ulaşılabileceğini söylüyor. 
  • Haberde görüşülen bir diğer isim, Bahçeşehir Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı öğretim görevlisi Serkan Köybaşı dabu konudaki bilimsel ve hukuki uluslararası mekanizmaların yetersizliğine dikkat çekiyor ve ülkelerin anayasal önlem almaları gerektiğini savunuyor. 
  • Haberde verilen bir örnek, 2008 yılında kabul edilen Ekvador Anayasası. Buna göre doğanın hakları, anayasal güvence altına alınmış ve doğa, bir hak öznesi olarak kabul edilmiş. 

Doğanın metalaştırılması, her şeyin kaynak olarak görülmesi ve sömürülmesi demişken söz kendiliğinden Sapanca Gölü’ne gelmiş oldu. Ufuk Çeri imzalı özel habere göre Sapanca’da bulunan sekiz su fabrikası, Sapanca Gölü’nü besleyen derelerin çoğunu ruhsatlamış durumda. Haber için T54 gazetesi genel yayın yönetmeni Sezai Matur ile görüşülmüş. Matur bu konuyu uzun yıllardır takip eden bir isim ve buradaki şirketlerin izin verilenden daha fazla su çekerek Sapanca’yı besleyen dereleri kuruttukları uyarısında bulunuyor. Bu durumu denetlemesi gereken yetkililerin de gereken duyarlılığı göstermediğini söylemiş. 

Hayvan hakları

Sırada hayvanlarla ilgili bir iyi bir de kötü haberimiz var.

  • İyi haber Avrupa Parlamentosu’ndan.. Parlamento, hayvan deneylerini aşamalı olarak sona erdirecek bir kararı onayladı ve Avrupa Komisyonu’nu, tüm deneyleri sonlandırmaya yönelik bir eylem planı başlatmaya çağırdı. Hayvan içermeyen bilimsel yöntemlere geçmeye ve hayvansız araştırma metotlarına daha fazla fon aktarmaya da önem veriliyor. 

Human Society International’a gore şu an yalnızca AB üyesi ülke laboratuvarlarında her yıl yaklaşık 10 milyon hayvan üzerinde deneyler yapılıyor. Ancak ABD Gıda ve İlaç Dairesi ile Çağdaş Bilimler Merkezi’ne göre, hayvanlar üzerinde test edilen ilaç ve aşıların yüzde 90’ından fazlası, insanlar üzerinde yapılan klinik deneylerde başarısız oluyor. Yani hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, insan vücudunun tepkilerini öngörmekte başarılı değil. 

  • Kötü haberimiz ise Avusturalya’dan. Avusturalya Koala Vakfı’nın açıklamasına göre son üç yılda ülkenin koala nüfusu üçte bir oranda azaldı. Gerekçe olarak kuraklık, sıcak hava dalgaları ve orman yangınları gösterildi. 2018’de ülkede 80 bin koala olduğu düşünülürken, bugün en fazla 58 bin koala kaldığı tahmin ediliyor. 

     

    Son olarak Yeşiller Partisi’nden bir haberimiz var. Geçtiğimiz hafta da bahsetmiştik, Yeşiller Partisi’nin parti kurmak için gerekli belgeleri İçişleri Bakanlığına teslim etmesinin üzerinden bir sene geçti. Belgelerini çok daha sonra teslim eden partiler kuruldu bu sürede, fakat Yeşiller’in belgeleri hala bakanlıkta bekletiliyor. Konuyla ilgili partiden yapılan açıklamada, ‘zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlüsü yoktur’ denildi.

     Çocuklar ve gençler, iklim grevi için yine sokaklardaydı 

    Geçen cuma günü, Dünya’nın dört bir yanında yüz binlerce iklim aktivistinin yer aldığı iklim grevi için Türkiye’de de birçok farklı ilde etkinlik düzenlendi. Grevde tabii ki genç iklim aktivistleri öne çıkıyor, ancak Gelecek için Ebeveynler de grev öncesinde bir video yayınlayarak gençlere minnettar olduklarını duyurdular. ‘Kim olduğumuz veya nerede yaşadığımız önemli değil, çocuklarımızın geleceği tehlikede,’ diyen ebeveynler, ‘Bu yüzden iklim grevcilerini desteklememiz, birlikte hareket etmemiz ve liderlerden gerçek sistem değişiklikleri talep etmemiz gerekiyor.’ demişler. 

    İklim grevine dair Friday's for Future'dan Duru Barbak ile konuştuk.

    Ne zamandır Fridays for Future ekibindesin, kendini biraz tanıtabilir misin?

    Ben Duru, 18 yaşında bir iklim aktivistiyim. İki buçuk yıldır FFF-İstanbul ekibindeyim ve iklim grevlerinin organize edilmesine destek oluyorum. İki yıldır da online imza kampanyaları ve çevre kampanyaları organize ediyorum. Bu sene çok heyecanlıyım çünkü iki sene sonunda ilk kez çok kişi olarak sokağa çıkacağız.

    Geçen sene iklim grevi online düzenlenmişti. Uzun bir aradan sonra ilk kez sokakta olacaksınız. Bu durum sana nasıl hissettiriyor? Bugünden beklentin nedir?

    20 Eylül 2019’da ben yeni katılmıştım ve organizasyonun parçası değildim. Bu sefer daha heyecanlıyım çünkü uzun süredir izinleri almaya çalışıyoruz, sanatçılarla konuşuyoruz. Her şeyin planlamasını yapmak oldukça emek istiyormuş, o yüzden bu sefer daha heyecanlıyım. Özellikle yürüyüşte ve basın açıklamasında çok kişinin katılmasını umuyorum çünkü ne kadar kalabalık olursak o kadar ses getiriyor.  Birkaç bin kişi olmamızı umuyorum, ben de çevremdeki ulaşabildiğim herkesi davet ettim. Umarım kalabalık bir iklim grevi olur. Ben öyle olacağını düşünüyorum.

    İklim grevini kimler olarak organize ettiniz?

    Bu sene tam bir birlik olabilmek için çok fazla ekip vardı. FFF, Roots&Shoots, Youths for Climate ve Change.org ekibi organizasyonda esas yer alan oluşumlardı ama başka sivil toplum kuruluşları da destek verdi. 

    Programdan da kısaca bahsedebilir misin?

    Öncelikle 12:00-14:00 arası Kalamış Parkı’nda vegan piknik olacak. Biz grev yaptığımız için okulu kırıyoruz. Okul saatlerinde olduğu için daha az kişi parkta olacağız. Daha sonra saat 17:00’da Kadıköy İskele’de basın açıklaması olacak. Burada üç ana gençlik örgütlerinden temsilciler basın açıklaması okuyacak. Ardından Müze Gazhane’ye yürüyeceğiz. Orada stantlarda bazı çevre örgütleri olacak. Forumlar, konuşmalar ve iklim için konserler olacak. Sırasıyla Nilipek., Can Kazaz, Nova Norda ve Can Bonomo sahne alacak. Dopdolu bir program olduğunu düşünüyorum umarım herkesin hoşuna gider.

    Önceki grevlerde Paris Anlaşması’nın onaylanması, iklim acil durumu ilan edilmesi gibi talepler vardı. Sence bu talepler ne kadar yerine geliyor? Biliyoruz ki bu hafta Parisin onaylanacağı duyruldu. Bundan sonra FFFin talepleri nasıl değişecek?

    Paris Anlaşması’nın onaylanması için bir change.org imza kampanyası oluşturulmuştu, biz de FFF olarak bunu talep ediyorduk. Onaylandıktan sonra 1,5 derece ile uyumlu, bilimi dinleyen bir emisyon azaltım hedefi belirlenmesini talep edeceğiz. Çünkü Türkiye’nin şu anki hedefi hiç yeterli değil. Böyle olması iyi oldu. Yurtdışındaki arkadaşlara baktığımızda onların talebi daha iyi bir emisyon azaltım taahhüdü oluyordu. Biz daha “taahhüt verin” diyebiliyorduk. Artık Anlaşma imzalanınca yol kat etmiş olacağız ve azaltım hedefinin iyileştirilmesi talebinde bulunacağız. 

    Yeşil Havadis’in bu haftaki bölüm için iki kısa duyurumuz var. İlki, bu yıl 10’uncusu düzenlenen olan ve Ankara’daki LGBTİ etkinlik yasağının kalkmasıyla başkente dönen Kuir Fest. Kuir Fest 23-26 Eylül tarihleri arasında Ankara’da, 30 Eylül - 3 Ekim tarihlerinde de İstanbul’da olacak. 

    24- 26 Eylül tarihlerinde ise Yoğurtçu Parkı’nda Kadıköy Çizgi Festivali düzenlenecek.