Toplumsal cinsiyete duyarlı afet risk yönetimi

-
Aa
+
a
a
a

İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme fakültesi, İşletme Mühendisliği bölümü öğretim üyesi Profesör Doktor İpek Karacan'la toplumsal cinsiyette duyarlı afet yönetimini konuştuk.

Fotoğraf: Erin O'Brien, NPR
Fotoğraf: Erin O'Brien, NPR
Toplumsal cinsiyete duyarlı afet risk yönetimi
 

Toplumsal cinsiyete duyarlı afet risk yönetimi

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.) 

Gürhan Ertür: Bugün konuğumuz Profesör Doktor İpek Karacan hocamız. İpek Hocam hoş geldiniz programımıza, merhaba

İpek Karacan: Hoş bulduk. Davetiniz için teşekkürler.

G.E.: Çok teşekkürler hocam, hemen kısaca İpek Hoca'yı tanıtmak istiyorum. İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme fakültesi, İşletme Mühendisliği bölümü öğretim üyesi yine İTÜ, bilim, mühendislik ve teknolojide kadın araştırmaları ve uygulama merkezi kurucu üyesi, sivil toplumcu tarafınızı da programın içinde ele alacağız hocam ve bugün sizinle toplumsal cinsiyette duyarlı afet yönetimini konuşmak istiyoruz.  Bu konuda bir ortak makaleniz var. Profesör Doktor Nilgün Okay'la, ayrıca ayın 7’sinde, 7 Mart tarihinde de İstanbul Teknik Üniversitesi'nde yine bu konuya ilişkin bir konferansımız oldu. Ben buradan başlayarak hemen sözü size bırakmak istiyorum, toplumsal cinsiyetin duyarlı afet yönetimi dediğimiz zaman neyi kastediyoruz, hangi sorunlardan bahsediyoruz, özellikle de kırılgan gruplar olarak ele aldığımızda tabii ki kız çocukları var, hamileler var, hastalar var, yaşlılar var, göçmenler, mülteci kadınlar var, LGBTİ bireyler var. Bunlar için özellikle kadınların yeri nedir ve mevcut durumun nedir, biraz belki bölgeden de örnekler vermeyi düşünürsünüz, söz sizindir efendim, buyurun.

İ.K.: Teşekkürler, tanıtım için de bu imkanı verdiğiniz için çok mutluyum, çünkü 6 Şubat depreminden sonra benim de birlikte bir takım kadın örgütleri ve inisiyatifleriyle kadınlara yönelik özel destek girişimleri ele almaya başladığımızda ben yakın çevremden bile genelde bu konuya duyarlı olan eş dostumdan bile “depremin kadını erkeği olur mu, toplumsal cinsiyeti olur mu” diye bazı kuşkucu, eleştirel yaklaşımlar duydum, onun için bu önemli konuya biraz açıklık kazandırmakta ve bu konuda farkındalığı arttırmakta fayda var, çünkü dediğim gibi genelde duyarlı olan kesimler bile afet meselesinin “toplumsal cinsiyeti olur mu” sorusunu sorabiliyorlar. Şimdi 6 Şubat depreminde olduğu gibi afetler kuşkusuz kadın ya da erkek, yetişkin, çocuk, yaşlı, genç, herkes üzerinde çoklu bir yıkıma yol açmakta, can kaybından sağlık sorunlarına, sakatlanmalara psikolojik travmalara, yoksulluğa, barınma sorununa kadar uzanan çoklu bir yıkım, öte yandan afet deneyimleri hem geçmiş deneyimler gösteriyor, hem bilimsel araştırmalar gösteriyor hem de bu 6 Şubat depreminde de bunu görüyoruz, Sosyoekonomik sınıf, toplumsal cinsiyet, göçmen statüsü gibi özellikler temelinde de farklılaşmakta. Aslında toplumda afet öncesi normal durumda var olan yapısal birtakım eşitsizlikler afetler sırasında ve sonrasında daha da derinleşmekte, işte kuşkusuz sosyoekonomik statü bu eşitsizliklerin ve afetle etkileşim halinde eşitsizlikleri derinleştiren temel boyutlardan bir tanesi. Örneğin deprem meselesinde, satın alma gücü daha düşük grupların depreme dayanıksız yapılarda ikamet etmesi, işte bu çerçevede can kaybı, yaralanma, sakatlanma, evsiz kalma gibi zarar görme risklerinin daha fazla olması afetlerin mevcut yapısal eşitsizliklerle nasıl etkileştiğinin bir örneği ve bu eşitsizlikler sadece o grupların mağduriyeti açısından değil ama toplumun genelde afetlere karşı savunmaz savunmasızlığını arttırıcı bir rol oynuyor ve afet risklerinin yönetilmesini iyice güç hale getiriyor. Şimdi toplumsal cinsiyet ve özellikle hani afet ve kadın meselesini aslında iki boyutta değerlendirebiliriz. Birincisi, farklılaşan, toplumsal cinsiyet temelinde farklılaşan riskler, kırılganlıklar, ihtiyaçlar, ikincisi ise ki en az birincisi kadar önemli, hatta belki daha da önemli, çünkü bu konuda daha da az farkındalık var, toplumsal cinsiyet temelinde farklılaşan kapasite ve yapabilirlikler üzerinden aslında direncin oluşması, direncin güçlendirilmesi. Şimdi birinci mesele biraz daha tanışık olduğumuz bu riskler ve kırılganlıklar ve ihtiyaçların toplumsal cinsiyet temelinde farklılaşması, ben bunu birkaç başlık altında irdelemek istiyorum izin verirseniz. Birincisi, evet birincisi en temel afet esnasında can kaybı ve yaralanma meselesi mesela cinsiyete dayalı olarak burada toplumsal cinsiyete dayalı olarak bir farklılaşma var mı? İlginç bir şekilde yani ülkemizle ilgili bu konuda veriler kısıtlı veya 6 Şubat depremine ilişkin elimizde veri de yok ölümlerle ilgili ama belirli özellikler çerçevesinde ayrıştırma açısından ama geçmiş afetlere yönelik yapılan çalışmalar bazı kontekslerde kadın ölümlerinin erkek ölümlerine göre belirgin olarak daha yüksek olduğunu göstermekte. Şimdi bunun nedenleri ne olabilir? Birincisi küçük çocukların ya da bakıma muhtaç, yaşlı, hasta, engelli gibi bireylerin yanında istatistiksel olarak baktığımızda onlara yardımcı olmak için bulunan kişiler kimler, hangi cinsiyetten daha çok kadınlar, kadınların bulunma olasılığı daha yüksek, haliyle afet esnasında eğer yanınızda size muhtaç birisi varsa, sizin desteğinize kendinizi güvene almanın yanı sıra pek çok kadın açısından, bakıma muhtaç, hane üyesinin bir çocuğun ya da yaşlının, hastanın, engellinin güvene alınması da bir eş zamanlı zorunluluk olarak ortaya çıkıyor,  bir şey yani afet esnasında refleks nasıl oluşuyor, ne kadar hızlı kendini güvene alıyorsun, konusunda bu anlamda, bu cinsiyete dayalı iş bölümü bakım meselesinde bir rol oynamakta, öte yandan ikinci bir konu, şey afet esnasında can kaybı ya da yaralanma riskinin kadınlar açısından farklılaşması evden dışarı çıkmadan önce üzerine bir şey giyme, başını örtme vesaire gibi refleksler de farklılaştırıyor deneyimi, gecikmeye neden olabiliyor, ya da riski arttırabiliyor. Deprem bölgesinde çalışmaya giden arkadaşlar, gönüllü arkadaşlar çokça kadınlardan işte sen çocukları al-çık ben çıkıp giyineyim, işte öbür küçük bebeği de alıp geleyim gibi nedenlerle gecikmeli olarak kendi güvenliklerini düşündüklerine ilişkin anekdotlar paylaştılar tecrübe de bunu gösteriyor.

G.E.: Uluslararası tecrübe de bunu gösteriyor örnekler de bunu gösteriyor sanıyorum hocam çocukların bütün sorumluluğu kadınlar üzerinde onlar ilk aklarına gelen ve herhangi bir afetle karşılaştıklarında bir an evvel çocuğunu toparlayacaklar, onu kurtaracaklar fakat bu aynı zamanda onların hayatlarını kaybetmelerinin de gerekçesi haline gelebiliyor.

İ.K.: Gelebiliyor. Evet. Evet. Aynen ya da işte örtünme, giyinip de çıkma gibi söz konusu olabiliyor. Ben İstanbul olası bir İstanbul depremine karşı İstanbullular olarak da hazırlanırken ben kendim de dahil olmak üzere pek çok etrafımdaki kadın arkadaşımdan şeyi duydum artık tam giyinerek yatıyorum yatağa, geceleri, diye böyle bir farklılaşma var, başka bir fiziksel ve sosyal kırılganlık meselesi kadınlara özgü hani başında demiştim ki öncesinden olan eşitsizlikler ve sorunlar afetler sırasında daha da ek risk faktörü oluşturabiliyor. Kadına karşı şiddet ve taciz meselesi afet ortamında bu açıdan kadınlar için ek riskler de ortaya çıkmakta, örneğin şu anda bizim deprem bölgesinde çalışan feminist inisiyatifler altında gönüllü arkadaşlardan sıkça duyduğumuz konulardan bir tanesi tuvalet ve duşların, çadırların dışında ortak kullanım alanları olarak yapılandırılması ve bazen de hem mesafeden dolayı uzak bir yere kurulmasından dolayı hem ışıklandırmadan dolayı özellikle örneğin gece tuvalete giderken orası güvenli bir bölgede değilse tacize uğrama riskinin artması, ayrıca çocukları örneğin tuvalete götürme görevi de genelde kadınların üzerinde gene gönüllü arkadaşlardan bir tanesi bizimle şunu paylaşmıştı. Dört çocuğu olan bir kadınla konuşurken, bu anne diyor ki dört çocuğum var, yarım saatte bir çocuklardan birisinin tuvaleti geliyor ve onu tuvalete götürmek zorunda kalıyorum, işte yani tuvalete olan mesafe, çadırdan olan mesafe ve tuvaletteki bekleme sırasıyla birlikte düşünüldüğünde kadın günün önemli bir kısmını tuvalete erişmek için geçiriyor örneğin. Bunlar kadınlara özgü hani şiddet ve taciz risklerini de beraberinde getirdiği için farklı tasarımlanması gereken konular, ayrıca şöyle hikayeler var, gene deprem bölgesinden, kocasından boşanma aşamasında olan ya da şiddete uğradığı için uzaklaştırma emri almış olan kadınlarla ilgili hizmetler ve merkezler yıkıldı, hizmetler durma noktasına geldi. Boşanma aşamasındaki bir kadın örneğin, kocasına karşı dava açtı ve boşanma aşamasında olmalarına rağmen henüz boşanma gerçekleşmediği için ona kocasından ayrı çadır verilmediğini ve ayrılmak üzere dava açtığı kocasıyla aynı çadırda zorunda kaldığını ifade ediyor. Bu da gene şiddet riskini arttırıcı unsurların düşünülmesi gerektiğine işaret etmekte Benzer bir sorun da,

G.E.: Pardon hocam araya girdim. Benzer bir sorun da yalnız yaşayan kadınlarla ilgili ortaya çıkan tablo. Özellikle bu son iki depremden sonra bölgede yaşanan önemli olaylardan birisi de bu ve bu kadınlar çadır kentlerden uzaklaştırılıyor, ilk uzaklaştırılanlar da onlar oluyor.

İ.K.: Evet. Evet, çok doğru ve ayrıca yalnız yaşayan kadınlar ve göçmen kadınlarla da ilgili, yani kesişimsel olarak yani kadın olmanın ötesinde yalnız yaşayan kadın olmak ikinci bir faktör olarak etkileniyor, kesişimsel bir durum var orada, çifte mağduriyet ya da kadın olmanın, ötesinde göçmen kadın olmak, göçmen ve yalnız yaşayan kadın olmak gibi böyle bu kesişimsel mağduriyetler katlanarak artabiliyor. Başka bir konu gene riskler ve kırılganlıklar açısından farklılaşan kadınlarda siz de açılışta aslında değindiniz, doğurganlık ve cinsel sağlık açısından farklı gereksinimlerde kırılganlıklar söz konusu, örneğin siz de söylediniz, afet sırasında hamile kadınların farklı gereksinimleri ve kırılganlıkları söz konusu, kadınların üreme sağlığı hizmetlerine, jinekolojik muayeneye ya da jinekolojik hastalıklarla ilgili hizmetlere gebeliği önleyici yöntemlere ulaşma gibi konuları, sorunları var. Bu depremde çok sık duyduğumuz ilk başlarda konulardan bir tanesi, işte çadır kentlerde, konteyner kentlerde, ihtiyaç listeleri oluşturuluyor, tüm ihtiyaçlar detaylı bir şekilde yazılıyor, işte ıslak mendilinden tutun, çamaşır suyuna vesaireye kadar ama bu listelere ped mesela, çok temel bir ihtiyaç, ped gibi çok temel bir ihtiyaç yazılmıyor ve depremzede kadınlar gidip orada eğer depoda kadın gönüllüler varsa onların kulaklarına fısıldıyor fısıldamak durumunda kalıyorlar ve depodaki çalışanlar ya da ihtiyaç listelerini yapanlar sadece erkek gönüllülerden oluştuğu bir ortamda kadınlar bu ihtiyaçlarını söylemeye çekiniyorlar ki biz mesela bu yardımları organize ederken şöyle şeyler de duyduk, “deprem olmuş şimdi ped mi konuşulur” gibi. Tabii ki konuşulur çünkü çok temel bir ihtiyaç, başka bir şey, mesele de aslında değindik bile şimdi siz de söylediniz, bu toplumsal cinsiyete dayalı bir iş bölümü var yani afetlerden bağımsız olarak kadınların genelde bakım işlerinden sorumlu olması, erkeklerin ev dışındaki işlerden, para kazandıkları işlerden sorumlu olmaları gibi bir şey yapısal bir eşitsizlik kaynağı bu. Şimdi afetler sırasında bakıma yönelik gereksinimler ciddi bir artış gösteriyor, hastalanmalar, yaralanmalar, travmalar barınma sorunları nedeniyle ayrıca bu bakım hizmetlerinin üretim koşulları hani normal zamanda ev içerisinde ücretsiz emekle üretilen hizmetlerden tutun, ücretli bakım hizmetleri, sağlık, eğitim, sosyal hizmetler gibi ücretli bakım hizmetlerine kadar üretimin koşulları da zorlaşıyor. Çünkü barınaksızlık söz konusu, hijyeni sağlamaya yönelik bir altyapının bulunmaması, işte çok şeyi duyduk değil mi, suya ulaşım ciddi bir sorun, bitlenme başladı çocuklarda vesaire gibi, gene deprem bölgesindeki çalışan arkadaşlarımızın bildirilerine göre geneldeki iş bölümü şöyleydi ilk başlarda, erkekler enkaz başında beklerken, kadınlar, çocuklar, yaşlar, hastalar ile çadırlara, çadır kentlere yönlendiriliyorlar onlar da tabii bulabilirlerse ve depremden sonra hayatı yeniden kurarken kadınlar çok daha büyük bir emek harcıyorlar ve bu burada bakım yükü neredeyse tamamıyla kadınların omuzlarında, işte çocukların bakımından çadırların temizliğine hastalara bakılmasına, yaşlılara bakım ve ihtiyaçlarının karşılanmasına kadar genelde kadınlar sorumlu ve şey gene deprem bölgesinde çalışan gönüllü arkadaşlarımdan biri şey demişti bir kadın, işte gününün nasıl geçtiğini “çocukları tuvalete götürüyorum, temizlik yapıyorum, başlarındaki bitleri ayıklıyorum” falan vesaire diye anlatırken deprem sonrası tipik bir gününü “peki kocan ne yapıyor” diye soruyorlar, “o oturuyor” diye yanıt vermiş,  örneğin. Haliyle ki aslında o sırada eli tutan işin bir ucundan tutabilecek herkese ihtiyaç varken o şey yapısal eşitsizlik depreme karşı direnci yeniden kurgulamada çocukların, yaşlıların, hastaların ihtiyaçlarını karşılamada, bu yükü sadece kadının emeği üzerine yıktığında orada aslında fazladan biri emek gücü var ama onu kullanmamızı engelliyor o eşitsizlik.

Yağmur Yıldırım: İpek Hocam, ben hemen bununla ilgili de bir şey eklemek istiyorum araya girerek, bir başka programda da bahsetmiş Bir Artı Birde çadır kentlerde neler olduğuna dair bir söyleşi yapıyorlar, bir kadın şöyle ifade ediyor, “çadırın içinde erkekler oturuyor, bizler kadınlar yemeğin, ortalığın temizliğinin derdine düşmüşüz”, tutamadım kendimi, “bu deprem bir bizim mi başımıza geldi, olağanüstü bir durum var herkes kendi işini yapacak, kendinize gelin” dedim, yani bu çok çarpıcı bir alıntı bence neler olduğuna yani nasıl bir aslında bakım krizini yeniden üretim krizinin içinde çok çarpıcı bir şekilde ifade ediyor. Ben şunu sormak istiyorum bununla ilgili size de biraz o sebepten araya girdim. Şimdi bu ev içi bakımın bir karşılığı yok ve bu zaten 50-60 yıldan beri hep bir feminist mücadele konusu olagelmiştir şimdi biliyorsunuz yardımlar yapılıyor hükümet tarafından. Hane başı 10.000 TL'ydi, işte depremde evini kaybeden vesaire böyle nakdi yardımlar yapılıyor. Şimdi bunların her birinin de bir aile rejimi içinde, bir hane söylemi içinde verilmesi de bir yandan bir problemli durum yaratıyor aslında baktığınızda, çünkü genelde daha işte konvansiyonel bu tür ailede ailenin reisi erkek bu desteği alıyor, kadın zaten üzerinde bir bakım yükü var, işte inanılmaz bir engellilik durumu arttı, mesela afetten sonra bakım vermekle yükümlü olduğu çocuklar var vesaire, hani bu nakdi yardımdan da faydalanamama gibi aslında pratikte de problemler çıkıyor olsa gerek, değil mi? Hani bununla ilgili neler aktarabilirsiniz?

İ.K.: Evet bu çok güzel bir soru aslında, yardımlara gelmeden önce şey ayni yani parasal yardıma gelmeden önce bu ayni yardımlarla da ilgili dağıtım için listeler oluşturulurken genelde alınan telefon numarası her hane bazında erkeğin telefon numarası, benim de duyduğum kadarıyla sahadan aldığımız bildirimlere göre ve şey bu dağıtımlar yapılırken erkeğe ulaşılıyor, örneğin şöyle sorular, kaç çocuğum var, yaşları kaç diye sorulduğunda ya da işte çocukların ayak numaraları, örneğin ayakkabı ihtiyacı var, ayak numaraları nedir, ne tip gıdaya ihtiyacınız var diye sorulara pek çok durumda erkeklerin, kimi erkeklerin doğru ve düzgün yanıtlar veremediğini, eşlerine telefonla, eşlerinin yanına gidip, telefonu eşlerine vermek durumunda kaldıkları gibi duyumları da aldık. Haliyle o nakdi yardımların gene benzer dağıtım listeleri üzerinden ayni yardımlar gibi hane reisi olarak adlandırılan erkek üyeye verilmesi ve harcamaların onun kontrolünde, tek başına onun kontrolünde olması büyük olasılıkla şey gene ihtiyaçların kadınların ve çocukların ve bakıma muhtaç duyan hane bireylerinin öncelikli gereksinimleri doğrultusunda yapılmayacağının bir öncüsü olabilir, bu açıdan bu da gene o ayni yardımların, nakdi yardımların erkeklere değil kadınlara ya da en azından paylaştırılarak yapılması önem taşıyan konulardan bir tanesi.

Y.Y.: Evet çok çarpıcı bu örnek. Bir yandan da siz bunları aktarırken şunu düşünüyorum. depremzedelik halleri de bir değil, nasıl ki depremzede kadınlık halleri bir değilse, işte bir bölüm, acil barınma alanlarında halen zorluklarla barınmaya çalışıyor, çok büyük bir bölümü de bu insanların, başka kentlere göç ettiler, işte resmi rakamlara göre, 250 bin resmi olmayan rakamlara göre 300 bin kişinin yalnız Ankara'ya gittiğini geçtiğimiz günlerde bir konuğumuz aktarmıştı yine Altın Saatlerde, şimdi bir yandan da başka şehirlere göç eden kadınların durumlarını düşündüm siz bunları aktarırken, işte bir yandan bir iş bulma meselesi, barınacak bir yer bulma meselesi, barınacak yer bulma meselesi, bakımıyla yükümlü olduğu insanlar olabilir aile içinde, hane içinde, çevresinde, hani bu durumla ilgili neler aktarabilirsiniz?

İ.K.: Evet. Ya diğer şehirlere göç eden depremzede kadınları diyorsunuz. Evet vallahi şey daha çok şu ana kadar ne kadar zaman olduğu takriben bir buçuk ay oldu değil mi, bu dönemde feminist girişimler, kadın örgütlerinin girişimi daha çok deprem bölgesine odaklandı. Sanırım henüz deprem bölgesinden göç eden başka yerlere göç eden kadınların durumuna ilişkin çok da organize çalışma var mı, ben bilmiyorum ama o da ayrı bir konu olarak karşımıza çıkıyor.

G.E.: Aslında tabii burada hemen şunu da belirtmek yararlı olacak, depreme en hızlı müdahale eden gruplar da kadın kuruluşları, kadın oluşumları oldu. Türkiye enteresan, yani bir taraftan bölgedeki kadınların içinde bulundukları koşullar, özellikle de afetlerde kadınların karşılaştıkları durumlar bunları konuşuyoruz fakat bir yandan da son derece olumlu bir gelişme ki 99’da da bu bir ölçüde olmuştu, fakat şimdi bölgeye en hızlı bir şekilde müdahale edenler kadın örgütleri oldu. Bu da önümüzdeki dönem açısından son derece yararlı bir gelişme diye düşünüyorum.

İ.K.: Evet umut verici, gelişmelerden bir tanesi Gürhan Bey ve gerçekten 99 depreminden farklı olarak yani 99 depreminde bir elin parmağını geçmeyecek kadar kadın inisiyatifi bölgeye gitmişti. Ama tabii ki doksan dokuz depreminin kapsamı ve kapsadığı bölge şimdi bu 6 Şubat depremine göre çok daha kısıtlıydı, şimdi o bölgede yani sadece deprem bölgesi dışından oraya giden kadın inisiyatifleri ve örgütleri değil, o bölgenin kendi içerisinde zaten örgütlü bir kadın hareketi de vardı yerelde kadın örgütleri var, onların çalışmalarıyla birlikte yani onlarla dayanışmaya gitti, bölge dışından giden kadın inisiyatifleri de haliyle bu direnci arttırıcı yani Türkiye'deki kadın hareketinin bu kadar şey yaygınlaşmış olması, örgütlenmesinin yaygınlaşmış olması aslında depreme karşı direnci arttırıcı unsurlardan biri oldu. Şimdi izin verirseniz ben şeye de buradan girişle bir tek riskler ve kırılganlıklar açısından değil aslında toplumsal cinsiyete dayalı farklılıkları kapasiteler ve yetenekler açısından da değerlendirmek gerekiyor demiştim başında, bir tanesi kadın örgütlerinin bölgedeki deprem sonrası yeniden yapılanmadaki rolleri diğeri arama kurtarmada da kadın gönüllülerin örneğin sahada

G.E.: Evet. Çok önemliydi,

İ.K.: şimdi orada da gene benim sahada o ilk o altın saatlerde oraya ulaşmayı, ulaşmaya çalışan, kimisi de başaran arkadaşlardan dinlediğim birtakım anekdotlardan bahsetmek istiyorum, orada da bu arama kurtarmadaki kadın gönüllülere karşı bir ayrımcılık yani şöyle bir ayrımcılık örneğin kadınlar neyi yapabilir ya da yapamaz meselesi, şöyle bir şey paylaştılar, deneyim paylaştılar bir arama kurtarma ekibi bir de arama kurtarmanın yürüdüğü bölgenin dışında ekipmanın olduğu bir depo var, o deponun başında da sorumlu da bir kadın var, bir grup erkek depodan jeneratör almaya gidiyor ve jeneratörü alıyorlar veren depo sorumlusu kadın da diyor ki “size yani ben gösterebilirim” demeye kalmadan erkekler jeneratörün etrafında “bu nasıl çalışıyor“ diye birbirlerine sorup bir şeyler denemeye başlıyorlar, depo sorumlusu olan kadın da onları yararak zar zor ya “bir saniye ben biliyorum size göstereceğim” diye giriyor, en sonunda sözünü dinletiyor ve jeneratörün nasıl çalışacağını onlara gösteriyor, yani işte o arama kurtarmada da kadınların daha çok işte malzeme başında beklemesi, mutfak işi yapması gibi hani temizlik yapması erkeklerin daha çok enkaz başında arama kurtarmaya katılması gibi böyle bir görev dağılımına yönelik bir eğilim olmuş, halbuki işte şey jeneratör kullanmayı kadın bilen kadınlar olabildiği gibi hayatında jeneratör kullanmamış erkekler de var onun için bu şey arama kurtarmada toplumsal cinsiyet ayrımcılığını hani ondan arındırılmış olarak yaklaşmak aslında hayat kurtaran bir mesele. Yani belki o jeneratörün nasıl çalışacağına dair o uzayan beş ya da on dakika gereksiz bir uzama o, belki bir hayat kurtarılabilecek haliyle şey bu tip toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılıklar sonra yani afet sırasında ve sonradan bu eğitimli gönüllülük sisteminde direnci sağlamada da karşımıza çıkmakta ve işte biraz önce vurguladığımız gibi şey bakım meselesinde aslında afet sonrasında yeniden kurguları kurgularken yaşamı kadınlar o kapasite ve yetenekleriyle ön plana çıkıyorlar. O kapasite ve yeteneğin erkeklerde de olması bakıma yönelik kapasite ve yeteneğin, know-how’ın ve refleksin erkeklerde de olması, kadın erkek, çoluk çocuk herkes için şey afetlerde direnci yükseltecek bir aslında önlem olarak ele alınması gerekmekte.

G.E.: Evet bu örnekler özellikle programımızın konusunu çok netleştiriyor. Enteresan tabii ki özellikle erkeklerin de bilmediklerinin ortaya çıkması açısından gerçekten önemli örnekler. Şimdi bir küçük ara vereceğiz. Bugün biliyorsunuz Nevroz bereketin beklentilerin, huzurun ifadesi olan Nevroz hepimize kutlu olsun. Bütün dinleyicilerimize, bütün Türkiye'ye ve dünyaya kutlu olsun. Zaten Birleşmiş Milletlerin de ilan ettiği bir gün. Nevroz günü ve müziğimizle nevrozla ilgili olacak tabii ki. Dinliyoruz şimdi.

Müziğimiz Nevroz kutlamasıyla ilgiliydi. Hemen bir küçük duyurum var, bir konser var, Dayanışma konseri yarın Fişekhane ana sahnesinde saat 20:30’da 22 Mart Çarşamba günü 20:30’da Fişekhane ana sahnesinde, İstanbul Oda Orkestrası, Genç Oda Orkestrası, anlatıcı Hamdi Alkan, Orkestra şefleri Hakan Şensoy, Murat Akçem Orhan, Oğuzhan Balcı, Solist Sanatçılar Berna Bilgin Başaran, Burak Bilgili, Burcu Hancı, Burçin Büke, Cihat Aşkın, Çağ Erçağ, Çimen Yalçın, Erhan Tekin, Ezgi Köker, Güvenç Dağüstün, Jülide Özçelik, Muhammed Yıldırır, Oytun Çetin, Sezgin Suna, Sinan Erşahin, Şeniz Çiçekçioğlu, Zeynep Halvaşi yarın Fişekhane ana sahnede. Bu konserin gelirlerinin tamamı Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, Antakya Devlet Konservatuarı ve Antakya Güzel Sanatlar Lisesi'nin öğrencileri, öğretmenleri ve ailelerine bağışlanacak. Evet Açık Radyoda Altın Saatler programı Deprem Özel yayınındayız. Konuğumuz Profesör Doktor İpek İlkkaracan hocamızla birlikte toplumsal cinsiyete duyarlı afet yönetimini konuşuyoruz. Evet Yağmur, söz sende.

Y.Y.: Evet çok önemli bir konuyu vurgulayarak araya girmiştik. Bunu tekrar hatırlatalım hem farklı grupların farklı afetzedelik hallerinin ihtiyaç farklı ama bir yandan da farklı grupların farklı kişilerin kapasiteleri farklı bu afetle mücadele etmek için toplumsal cinsiyet bu anlamda çok temel mesele olarak öne çıkıyor. Bunu konuşalım. Bununla ilgili strateji önerileriniz var. Bunları da konuşalım istiyoruz. Ama buna geçmeden önce sevgili İpek Hoca'm biraz bu geçici barınma meselesinde durumu ve buna dair görüşlerinizi sormak istiyoruz. Çünkü biz şu an acil barınma konuşuyoruz çadır kentler konuşuyoruz ama bir yandan da geçici barınma alanlarına artık geçilmeye başlandı ki bunlar aslında yalnız böyle bir ay, altı ay, işte bizde bir sene sonra, iki sene sonra kalıcı yerleşimlerin anahtarları tespit edilecek gibi konuşuluyor ama yıllarca gerekirse farklı gruplara hizmet verecek. Geçici barınma alanları kurulacak bu kadar geniş bir alanda. Toplumsal cinsiyeti duyarlı olarak tüm bu konuştuğumuz bu ihtiyaçlar çerçevesinde nasıl planlanmalı bu geçici barınma alanları? Yani sosyal donatıları ne olmalı? Bir bakım krizine bu bakım yükünün dönüştüğünü afet sonrasında konuştuk. Bunu nasıl hafifletmedi? Nasıl e bir aradalıklara ve o travmayı iyileştirmeye yönelik geçiş barınma alanları olmalı? Biraz feminist bir perspektiften nasıl olmalı? Aktarabilirseniz biz de merakla dinlemek isteriz.

İ.K.: Hı hı, şimdi bu geçici barınma alanlarını toplumsal cinsiyete duyarlı bir perspektiften planlarken tabii ki en önemli giriş noktalarından bir tanesi kaliteli bakım hizmetlerinin erişilebilirliğini sağlamak biraz önce dediniz bu afetin bir aynı zamanda bakım krizine dönüşmesini engellemek üzere neler yapılabilir? Özellikle çocukların küçük çocukların bakım ve destek alabilecekleri kreşlerin anaokullarının düzenlenmesi, merkezlerin düzenlenmesi yaşlıların ve engellilerin destek alabileceği aktif yaşam merkezleri gibi merkezlerin düzenlenmesi aslında hem bakım sorumluluğu olan, bakımı vermekle sorumlu olan kadınların üzerinden ve yetişkinlerin üzerinden bu yükü dağıtacak kısmen aynı zamanda çocukların, yaşlıların, engellilerin yaşam kalitesini de arttırıcı. Yani onlar çünkü bir tek bakımı veren değil, bakımı almak bakıma ihtiyacı olanlar açısından da bir kriz bu. Bakım krizinin iki tarafı var. Hem hizmeti veren, hem de hizmeti alanlar açısından bütün kesimlerin yaşam kalitesini arttıracak bir unsura dönüşecektir ve sonradan yapılanma, afet sonrası yapılanma süreçlerinde aslında sağlıklı yetişkinlerin bu yükü zaman üzerindeki kısıtları kısmen hafiflettikten sonra tekrar hayatlarını kurgulama, istihdama geri dönmeye, entegre olmalarını da teşvik edecek bir hizmet olacaktır bu merkezlerde aslında depremzedeler de eğitimler eğitimden geçerek belirli sertifika eğitimleri kısa dönemde sertifika eğitimleri olarak hizmetli olarak istihdam edilmeleri sağlanabilir Böylece yani çift yönlü bir getirisi olabilir. Hem bir yandan bu hizmetleri sağlayıp bakım sorumluluğu olanlar üzerindeki zaman kısıtları hafifletilirken bir yandan da aynı kişilere istihdam olanaklarının sağlanması da bir ek fayda olarak ortaya çıkabilir. Kendi iç ekonomisini yaratabilir bu hizmetlerin. Hizmetleri veren merkezlerin oluşturulması öte yandan yani mevcut durumda geçici barınmaya geçerken gerek geçici barınmada ama şimdi halihazırda çadır kentlerde ve konteyner kentlerde acil bir şekilde hani güvenliğin sağlanması şiddet ve tacizi engellemeye yönelik belki hızlı yönergelerin oluşturularak bu konuda bilincin arttırılması ve kuralların konması kadınların doğurganlık ve cinsel sağlığa ilişkin şiddetten korunmaya ilişkin hizmetlere erişiminin sağlanması da çok önemli ve hala pek çok yerde yapılmayı bekleyen öncelikle ihtiyaçlar olarak ortaya çıkmakta

Y.Y.: Evet çok çok önemli ve çok acil ihtiyaçlardan söz ediyoruz ve bunların afet risk yönetimi planlamasında çok merkezi bir noktada durmasının ne kadar önemli olduğunu da maalesef bir buçuk aydan beri yaşananlarda görmüş olduk. Şimdi biraz süremiz azalıyor ama İpek Hocam bir toplumsal cinsiyete duyarlı afet risk yönetimine dair neler dahil edilmeli böyle bir plana? Böyle bir stratejiye biraz aktarmış oldunuz ama bunların yanı sıra neler olmalı? Biraz planlama perspektifine de geçmek istiyorum.

İ.K.: Hı hı. Evet. Tabii mevcut çadır kentler konteyner, kentler ya da geçici barınmanın ötesinde aslında genel bir şeyde ki İstanbul'da da biliyorsunuz olası bir deprem riskine karşı hazırlıklar yapılıyor yapılmaya başlandı sonunda her ne kadar yeterli olmasa da halihazırda. Afet risk yönetimi bir kere her şeyden önce halkın tüm kesimlerinin katılması gereken bir süreç. Yani sadece AFAD ya da Kızılay gibi merkezi örgütlenmeler değil iyi işleseler bile yeterli değil afet öncesinde zarar azaltma ve hazırlıktan herkes sorumlu olmadıkça ve o merkezi planlara yerelden katılım olmadıkça sahiplenme olmadıkça aslında o plan da afet uygulamada yeterli olmuyor. İşte bu halkın katılımı sürecinde AFAD'dan, Kızılay'ından tutun en yerel yönetimler temelindeki örgütlenmelerde, yereldeki örgütleme, mahalle bazındaki örgütlenmelerde kadınların katılımını sağlamak çok önemli bildiğim kadarıyla örneğini AFAD ya da Kızılay yönetiminde kadınlar yok denecek kadar az hani yüzeysel olarak bir şey afetlere karşı merkezi yönetimde ne var ne yok diye nasıl bir profil var diye baktığımızda kadın katılımının yok denecek kadar ya da temsiliyetinin az olduğunu görüyoruz ikinci önemli konu da bir kez daha vurgulayalım bu hazırlık süreçlerinde kadınları sadece kırılgan kesim olarak tanımlayan eski yaklaşımlar yerine bakım meselesindeki örneğin bilgilerini, deneyimlerini, know how’larınıs osyal dayanışma ağlarını, kadın örgütlerini kaynak olarak tanımlayan kapasitelilerin bu kapasiteyi de göz önüne alan daha bir proaktif bir yaklaşım edinmek gerekiyor bu açıdan şey yani toplumsal cinsiyete dayalı bir afete hazırlık süreci aslında toplumsal olarak direnci arttırıyor bunu şey temel motto olarak benimsemek lazım.

G.E.: Evet özellikle kadın hareketinin bölgede deprem geçirmiş olan kentlerde aktif çalışması önümüzdeki dönemde bazı alışılmış olan hareketleri, davranışları, kavrayışları da değiştirecek umudu içindeyim hocam ve tahmin ediyorum bunun da bir ölçüde gerçekleştiğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Çünkü kadınların gerek arama kurtarmacı olarak gerek lojistik faaliyetlerde aktif olarak çalışmaları gerekse çocukları ve kadınları koruma altına alan faaliyetler yürütmeleri bölgede depremzedeler arasında da çok ciddi bir şekilde kadınlara ilişkin kanaatlerin hem değiştiğini hem de birer örnek rol model olmalarını sağladığını bölgede çalışan arkadaşlarımız kanalıyla öğreniyoruz, bu arkadaşlarımızın önemli bir kısmının da erkek olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum yani onların gözlemleri olduğunu özellikle vurgulamak istiyorum. Buradan hemen siz aynı zamanda İstanbul'da Boğaziçi Arnavutköylüler derneği üyesisiniz, hatta dernekte belli sorumlulukları da üstlenmiş durumdasınız. Biraz da oradan bahsedebilir miyiz? Mahalle örgütlenmesi, Semt örgütlenmesi önümüzdeki dönemde özellikle depremi bekleyen İstanbullular açısından son derece önemli, yıllardan beri çalışıyorsunuz ve İstanbul'da birçok mahallede bu tür çalışmalar, faaliyetler yürütülüyor biraz da lütfen programımızın son bölümünde hem vermek istediğiniz mesajları almak istiyoruz hem de Boğaziçi Arnavutköylüler Derneği ne yapıyor, depreme karşı hazırlıkları nelerdir, var mıdır? Ve bunlardan bahsedelim lütfen.

İ.K.: Evet. Boğaziçi Arnavutköylüler Derneği yıllar önce Arnavutköy üçüncü köprü yapılmasına ilişkin tartışmalar olduğunda Arnavutköy'de, Beşiktaş, Arnavutköy Mahallesi'nde ki örgütlenmeden ortaya çıkan bir dernek o zamandan beri de mahalleye sahip çıkmak, mahalle içi dayanışmayı sağlamak, Arnavutköy'ün o mahalle kültürünü korumak üzere aktif olarak çalışmaya devam etmiş ben de son yıllarda yani Arnavutköy'e taşındığımdan beri yıllardan beri üye ama son yıllarda derneğin yönetim kuruluna girdim. Onun için daha aktif olarak çalışmaya başladım deprem öncesi daha çok Beşiktaş Belediyesi ve kaymakamlıkla Arnavutköy'de gelişmekte olan hızlı bir dönüşüm süreci var iş yerlerinin sayısı hızla artmakta ve mahalle mahalle olmaktan giderek böyle bir açık hava alışveriş merkezi, ticarethane gibi bir şeye forma dönüşmekte bu çerçevede hem belediyeyle hem kaymakamlıkla bunun önünün alınması bir regülasyona sokulması ve artık şey bir yönetim bu dönüşüme yönelik bir plan oluşturarak oluşturana kadar daha fazla iş yeri ruhsa  verilmemesi Arnavutköy'de üzerine bir takım taleplerimiz vardı ve o çerçevede de rant değil yaşam rant değil mahalle gibi bir sloganının altında mahalleli olarak birleşmiştik. Derken deprem oldu ve aslında rant değil yaşam rant değil mahalle sloganımızın ne kadar doğru olduğunu depremle bir kez daha anlamış olduk şimdi bir aydan beri dernek, mahalle içerisinde depreme hazırlık hazırlıklı olmak ve mahalle içerisinde bir koordinasyon yapmak ve dayanışmayı sağlamak amacıyla bir inisiyatif ele aldı buna yönelik önce mahalle içinde bir anket çalışması yaptık bu ankette herkesin oturduğu binayla ilgili bir raporu olup olmadığı bir denetleme yaptırıp yaptırmadığı, yaptırmaya niyeti olup olmadığı bu konuda ek bir Bilgiye ya da desteğe ihtiyacı olup olmadığı, afet durumunda hangi kapasitede katkıda bulunabileceği, bu konuda nasıl eğitimi ya da arka planı olduğu ya da ne tip eğitimler almak istediğine dair sorular sorduk o ankete katılımdan iki yüze yakın kişi yanıtladı. Mahalle içerisinden ve oradan güçlü bir bu konuda mahalle içi bir koordinasyon yapılması ve dayanışma sağlanması yönünde güçlü bir istek olduğu ortaya çıktı. İşte bu anket sonuçlarına dayanarak da geçtiğimiz hafta Cuma günü 17 Mart'ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı var onların katılımıyla oradan afet bilinci eğitmenlerinin katılımıyla mahalleliyle bir eğitim yaptık. Aynı zamanda mahallelinin özellikle bina kontrollerine işte risk etütlerine, Arnavutköy'e dair sorularını yanıtladı. İBB'den gelen arkadaşlar şimdi bugün bir yönetim kurulu toplantımız olacak ve bir sonraki aşamayı planlayacağız ve bir sonraki aşamada da siz de biliyorsunuz mahalle afet gönüllüleri derneği var, vakfı vardı siz geçmişini daha iyi biliyorsunuz onlarla da irtibata geçtik ve mahalle bazında afete hazırlık için ilk yardım eğitimi, basit arama kurtarma eğitimi, işte gerekiyorsa yerelde konteynerlerin olması gibi konularda bir çalışma planı oluşturarak böyle bir koordinasyon yapmayı hedefliyoruz.

G.E.: Evet siz aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi'nde de afet yönetim merkezinde de çalışıyor musunuz hocam? Oradaki faaliyetleriniz,

İ.K.: evet ben Evet ben ben İTÜ İşletme Fakültesi işletme mühendisliği bölümü öğretim üyesiyim, İktisatçıyım çalışma alanlarımdan bir tanesi de toplumsal cinsiyet ve iktisat ve bunun alt alanı olarak bakım ekonomisi, bakım ekonomisine kamu finansmanı yaratılması, bu bakım ekonomisine, kamu yatırımlarının ekonomik rasyoneli ve getirileri üzerine uygulamalı araştırmalarım var ama bunun yanı sıra İTÜ'de afet yönetimi yüksek lisans programı, 99 depreminden sonra oluştur Afet Yönetimi Merkezi kuruldu. Afet yönetimi yüksek lisans programı başlatıldı. o programda programdan sorumlu olan Nilgün Okay, Profesör Doktor Nilgün Okay'ın davetiyle toplumsal cinsiyete duyarlı afet yönetimi diye bir ders oluşturduk Nilgün hocayla birlikte veriyoruz bu dersi, seçimli derslerden bir tanesi, ama bir sonraki aşamada onun da zorunlu bir ders olarak programda dahil edilmesi ve yerinin güçlendirilmesi için de bir düşüncemiz var bir yandan da orada ders veriyorum.

G.E.: Evet, çok güzel hocam. Programımızın sonuna yaklaştık. Özellikle önümüzdeki döneme ilişkin hem kadınlarla ilgili olarak hem öğrencilerle ilgili olarak vermek istediğiniz mesajları almak isteriz. Ondan sonra programımızı kapatacağız

İ.K.: Evet her şeyden önce 99 depreminden sonra yaptığımız hatayı yapmayacağımızı umuyorum unutma ve göz ardı etme meselesini bu konunun hak ettiği ciddiyetle üzerine düşerek hepimizin üstümüze düşen sorumluluğu yerine getir gerekiyor. Hem birey olarak kendi içimizde afet hazırlıklarımızı aile içi hane içi planlarımızı yaparak hem de elimizden geldiğince mahallemizde, sokağımızda, kendi yaşadığımız blokta, kendi yaşadığımız mahalledeki dayanışmayı ve koordinasyonu sağlayacak bir örgütlenmeyle onun ötesinde hepimiz kendi iş yerlerimizde, üniversitelerimize, okuduğumuz kurumlarda ki afet hazırlık planları konusunda inisiyatif ele alabiliriz. Yani hep yöneticilerden beklemek değil. Bunu talep etmek ve o inisiyatifi ele almak aslında mümkün. ancak öte yandan şunu da görüyoruz ki olası bir İstanbul depremine karşı tabii ki en önemli adım içinde ikamet ettiğimiz yaşadığımız ya da işte çalıştığımız zaman geçirdiğimiz binaların depreme karşı güçlendirilmesi, gerekiyorsa yıkılarak yeniden yapılması fakat İstanbul ölçeğindeki büyük bir kentte ve bu kadar çarpık bir kentleşmeyle ve regülasyonun iyi işlemediği bir ortamda işte 2018 yönetmeliği sonrasında bile yapılan binalara güvenemediğimiz bir ortamda aslında bu sorunun nasıl çözüleceği yani herkes kendi binasına dair bir ya da yıkılıp yeniden yapılmasına dair bir rapor alsa bile bir sonraki adımda ne yapacağını bilemez durumda. Ciddi bir çaresizlik söz konusu çünkü bunun maliyetleri var., bu konudaki finansman kaynakları yetersiz işte geçici kira yardımı olarak. 3.500 lira gibi bir şeye yükseltildi yakın zamanda bu yeterli değil. Yeterli olmanın çok ötesinde çok altında. Bir üst akıla ve bir üst planlamaya da ihtiyaç var bunu güçlü bir şekilde talep etmeliyiz şu anda Türkiye'nin önceliğinin buna yönelik bir planlama ve bir koordinasyon onun ötesinde de kaynak aktarımı, yani kaynak sağlanması ve kaynak alokasyonu olması gerekiyor bunu da yüksek sesle vatandaş olarak sorumlu vatandaşlar olarak talep etmemiz gerekiyor

G.E.: Evet hocam belirttiğiniz son derece önemli çünkü yani sadece merkezi hükümet, yerel yönetimler değil aynı zamanda bizler de yirmi dört yıl gibi uzun bir dönemi kaybettik. Buradaki sorumluluklarımızı da gerçekten görmemiz lazım. Ama benim görebildiğim kadarıyla bu kez biraz daha farklı bir yaklaşım var, özellikle mahallelerde, semtlerde örgütlenmeler, bu örgütlenmelerin birbirleriyle bilgi alışverişinde bulunmasının da son derece önemli olduğunu vurgulayarak programı kapatmak istiyorum katıldığınız için programımıza çok çok teşekkürler, sağ olunuz verdiğiniz bilgiler son derece önemli ve tekrar size teşekkür ediyoruz ve kolaylıklar diliyoruz. Hem üniversitedeki çalışmalarınızda hem de Mahallenizde, semtinizde yürüttüğünüz faaliyetlerde. Çok teşekkürler.

İ.K.: Ben de Açık Radyo olarak bu konuyu unutturmadığınız için bu programla, 99’dan beri unutmayan nadir aktörlerden biri olduğunuz için size teşekkür ediyorum. Sağ olun.

G.E.: Çok teşekkürler hocam. Evet bugün Altın Saatler programı deprem özel yayınında da konuğumuz Profesör Doktor İpek İlkkaraçan programın ilk bölümünde toplumsal cinsiyete duyarlı afet yönetimini konuştuk, arkasından mahallelerde semtlerde neler yapıldığına ilişkin özellikle Boğaziçi Arnavutköylüler Derneği örneğinden hareketli bilgiler aldık. Bugün akşamleyin on sekizde tekrar görüşmek dileğiyle orada da bir saatlik bir programımız olacak evet 18:00’de görüşmek dileğiyle.