Çiğdem Toker: “İskenderun Devlet Hastanesi’nin hasarlı olduğu 11 yıldır biliniyor”

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Gazeteci Çiğdem Toker, İskenderun Devlet Hastanesi’nin çöken bölümündeki hasarın yıllardan beri bilindiğini ama onarım için 11 yıldır hiçbir adımın atılmadığını belgeler üzerinden anlattı.

Çiğdem Toker: “İskenderun Devlet Hastanesi’nin hasarlı olduğu 11 yıldır biliniyor”
 

Çiğdem Toker: “İskenderun Devlet Hastanesi’nin hasarlı olduğu 11 yıldır biliniyor”

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Çiğdem Toker'le beraberiz. Yazar, gazeteci ve aynı zamanda Açık Radyo’nun da programcılarından olan Çiğdem Toker tekrar konuğumuz oluyor. Son yazısından kalkarak deprem durumlarını değerlendireceğiz. “Hastane enkazında ölmek” başlıklı yazısını T24’te okuduk. “Tek görevi şifa dağıtmak olan bir devlet hastanesinin, depreme dayanıksız olduğu bilinerek 11 yıl boyunca açık tutulması, ihmal değil, zamana yayılmış bir cinayettir” diyen bir yazı. Hoş geldin.

Özdeş Özbay: Merhaba.

Çiğdem Toker: Merhaba. İyi yayınlar. 2011 yılında depreme dayanıklı değildir raporu veriliyor İskenderun Devlet Hastanesi'ne. Bu aslında birden çok ünitenin farklı zamanlarda farklı tarihlerde Fransızlar’dan başlayarak yapılmış birkaç hastanenin bir araya getirilmesiyle oluşmuş. İskenderun Devlet Hastanesi dediğimiz böyle bir şey. Sözcü Gazetesi’nde yoğun bakım ünitesinde, sağlık çalışanlarıyla birlikte 70 kişinin vefat ettiği belirtiliyordu. SSK hastanesi olarak yapılan ve kendi kayıtlarına göre 1968 yılında hizmete açılmış bir hastane. 2012 yılında “depreme dayanıklı değildir” raporu aldığı bizzat hastanenin kendi web sitesinde yer alıyor. Kırk küsür sayfalık bir sunum bu. O sunumun son sayfasında yıkılan birimin depreme dayanıklı olmadığı yazıyor. Bu çok dehşet verici bir şey. Bu bilgi şu anda orada yayında, internet sitesinde duruyor. 11 senedir bu durumun değişmemiş oluşu hepsi ayrı ayrı dehşet verici şeyler. Yani 11 senede 11 ihale yapardınız. Bu hastaneyi pırıl pırıl bir şekilde yenilerdiniz, teslim ederdiniz. Çok rahat yapabilirdiniz bunu. Çünkü bu arada 18 adet yüksek teknolojili şehir hastanesini yaptınız, bitirdiniz, hizmete açtınız. Ortalama bin yataklı. Bunlarla övündünüz. 81 milyar dolar borçlandırdınız bu milleti. Kaç yıllık bütçeyle, 2040’lı yıllara kadar…

Bir ara ilgilenilmiş aslında.. Bir proje ihalesi yapılıyor. “Nasıl yaparız? İhalesi” projelendirme ile ilgili. Fakat bu sonlanmamış anladığım kadarıyla. Araya pandeminin girdiğinden bahsediyor yetkililer. Hep böyle -cek’li -cak’lı birtakım ifadeler var. Sonuç olarak açık tutulan bir hastaneden bahsediyoruz. Yani depreme dayanıklı olmadığı biline biline açık tutulmuş. Yine o az önce bahsettiğim, referans gösterdiğim Sözcü Gazetesi'ndeki haberde, “o raporu bizzat ben verdim” diyen bir yetkili var. İnşaat Mühendisleri Odası Hatay İskenderun Temsilci Yardımcısı Levent Çeliktürk, “Ben verdim o raporu” diyor. Ve bu akıl alır bir şey değil. Şimdi bununla da bitmiyor. Ben bu yazı üzerine İstanbul'daki birkaç hastaneden de e-mail aldım. Kamu hastanelerinden, depreme dayanıklı olmadığı yolunda bilgiler içeren mailler. İçindeki çalışanlar korku içinde çalışıyorlar ve bunu telaffuz edemiyorlar, gündeme getiremiyorlar.

Ö.Ö.: Ben bir ufak bir ekleme yapayım. Bahsettiğiniz hastanelerden bir tanesinin boşaltıldığı geçen hafta gazetelerde yer aldı. İstanbul Haseki Kardiyoloji Enstitüsü Hastanesi binaların güvenli olmadığının tespit edilmesi üzerine hasta kabulünü durdurmuş. Cerrahpaşa Rektörlüğü açıklamış.

Ç.T.: Bu da bir şey.

Ö.M.: Senin de yazında belirttiğin gibi yalnız hasta kabul edilmemesiyle halledilebilecek bir iş olmadığı apaçık çünkü burada çalışanlar var. Doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar.

Ç.T.: Tabii bakın “Diyarbakır Gazi Yaşargil Kadın Doğum Hastanesi'nde çalışıyorum” diyen bir sağlık çalışanından bir mesaj var. Diyarbakır Çocuk Hastanesi de benzer durumda. Bu herkes tarafından bilinen ama ihmal edilen bir gerçek diyor. Bir başka sağlık çalışanı “biz Cerrahpaşa’da çalışmaktayız maalesef. Hastane yıkıldı yıkılacak. 2012’den beri yenilenecek diyorlar. Ama maalesef hiçbir çalışma yok. Lütfen biz de ölmeden sesimizi duyurmamıza yardımcı olun” diyor. Görsellerini de göndermiş. Çatlaklarla dolu görseller.

Şimdi, yatırım programı hazırlama rehberi vardır. Her sene yatırım programı yayınlanır Resmî Gazete’de. Çok kalındır o. Şimdi dijitale aktarıldı. Böyle yüzlerce sayfa arasında gezersiniz “hangi bakanlığın, hangi kamu kuruluşunun, hangi yatırımı var, hangi aşamada ne kadar ödenek ayrılmış, ne kadarı tamamlanmış, ne zaman başlanacak?” vesaire gibi bilgiler vardır. Şimdi burada kamu yatırımlarının önceliklerinin saptanması lazım. Yatırım Programı Hazırlama Rehberi bunun için hazırlanır. Şunu demek istiyorum. Eğer bir yapı, bir kamu yatırımı, İskenderun Devlet Hastanesi mesela depreme dayanıklı değilse bunların yatırımı önceliklidir. Öncelikli olması gerekir. Bunların kayıtlara geçilmesi ve böyle başlanması gerekir. Şimdi İskenderun için bu yapılmamış. Dolayısıyla bunun mutlaka bir hukuksal sorumluluğu var. Olmak zorunda. Yani hizmet kusuru denen bir şey var idare hukukunda. Geriye dönük olarak Sağlık Bakanlığı görev yapan kişilerin bürokrasinin politik ve bürokratik sorumlulukları var ve vatandaşların hak sahiplerinin acı çekenlerin, mağdur olanların bu haklarını talep etmeleri, peşine düşmeleri gerekiyor. Tek tek bunu yapmaya takatleri, güçleri yoksa da meslek örgütleri üzerinden, sivil toplum kuruluşları üzerinden bu haklarını aramaları gerekiyor.

Ö.M.: Senin de dediğin gibi Çiğdem aslında zamana yayılmış bir taammüden cinayet diye nitelendirilebilir bu durum.

Ö.Ö.: Şimdi önümde 2021 Mart ayında Açık Radyo sitesi için çevirdiğimiz bir metin var. Engels’in bir sözü var 1845 tarihli İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu metninden. Yaşananları toplumsal cinayet kavramıyla açıklıyordu. Belki buraya da uyarlamak mümkün. “Suç bir şeyi yapmaktan çok yapmamanın sonucudur. Ama cinayettir.” diyerek geniş yığınların ölümüne sebep olan koşullara dair bir vurgu yapıyormuş.

Ç.T.: Ceza hukukunda karşılığı da vardı ihmalen icra diye. Ben de babamı bir sağlık kuruluşunda ihmal sonucu kaybettim. 12 saat boyunca acil servis hediyesinde tutuldu ve o gece icapçı olan hekimler, uzman doktorlar görmedi kendisini. Ve vefat etti. Şimdi bu da bunun bir örneği. İhmal edilerek yani zamana yayılarak yapılması gereken şeyi yapmayarak… Kamu burada sorumlu, idari ve cezai anlamda sorumlu.

Şehirlerin inşası

Ç.T.: Üzerinde durmak istediğim bir diğer konu da şu, bir sene içinde bu şehirleri eski haline getirmekten söz ediyor karar vericiler. Böyle bir yıl içinde bu olacak, bitecek bir şey değil. Onu söylemek gerekiyor. Kendi ruhu, karakteri olan Hatay başta olmak üzere Antakya başta olmak üzere kentlerin TOKİleştirilmemesi gerekiyor. Buna da itiraz etmek gerekiyor. Şunu kastediyorum: İnşaat sektörü lokomotif sektördür. Birçok sektörü beraberinde hareketlendirir. Kaynak aktarım mekanizmalarıyla işte bunu siyasetle bağını kuran bir pragmatik anlayış varsa olmasın. Bölgede hâlâ çadır sorunu var. Yani insanlar doğru düzgün çadır ulaştırılmayan yerlerde yaşıyorlar. Yani önce bir bunlar çözülsün. Tuvalet götürülsün önce.

Ö.Ö.: Ama öte yandan A Haber'de bambaşka bir tablo çizmişler. Bu çadırlar çok büyükmüş, antresi varmış. Salonu varmış. Hatta üç öğün yemek bir de yanında çay bile veriliyormuş.

Ç.T.: Antre ifadesini kullanmak bile zaten başka bir eşik, başka bir seviye yani. Bir de eğer doğruysa o çadırlara her gazeteci giremiyormuş böyle röportaj yapmak için.

Ö.M.: Deprem bölgesinde mesela bizzat Sağlık Bakanı'nın açıkladığı 6 bin 447 bebeğin dünyaya geldiği haberi var. Şimdi Sağlık Bakanı'na tabii hem bu bebeklerin nasıl bir bakımla hayatlarını sürdürebileceklerinin sorulması gerekiyor.

Ç.T.: Aynı zamanda da çocuklar var. Refakatsiz ve eşliksiz. Yanlarında bir aile büyüğünün olmadığı, dört bir yana yayılmış, çok çok endişe verici, çok kaygı uyandırıcı haberler okuyoruz çocuklarla ilgili. Onların, o çocukların güvende, sağlıklı, emin, istismar edilmeyecekleri ortamlarda olmalarını sağlaması gerekiyor. Devlet bunun için var. Yani bunun için yoksa ne için var? Önceliklerimizden biri bu olmalı.

Bütün meselenin dönüp dolaşıp düğümlendiği yer yine çözüm üretme kapasitesi. Kurumların içinin ne yazık ki boşalmış olduğu gerçeğinden geçiyor. Bu gerçekle çok ağır bir şekilde yüzleşiyoruz. Bunu onaracak, yeniden yapılandıracak hızlı eylemlere ihtiyacımız var aslında. Yani siyasal ve hukuksal anlamda bir eylemlilik, hızlı hareket etmek.

Ö.M.: Mesela enkaz altından belgeleri aldıran avukatın inadının mesela bize önemli bir örnek olması gerekiyor. Günler boyu orada kaldı ve önledi. Avukat Ömer Meşe diye birisi. Hiç kimse onu buna zorlamamışken yaptı bunu.

Ö.Ö.: Evet, Şehircilik İl Müdürlüğü binasında oradaki yapıların denetim raporları vesaireler var. Bu bina için acil yıkım kararı alındı depremden hemen sonra. Daha bir hafta bile olmamıştı. Hem de iki kat bina.

Ö.M.: Orada yapılan binaların depreme uygun olup olmadığı, gerekli yasal koşulları taşıyıp taşımadığına ilişkin belgeler var. Depremlerdeki can kayıplarından dolayı bir de bir başka avukat Hüseyin Cimşit de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bakanlar hakkında suç duyurusunda bulunmuş.

Çok teşekkür ederiz Çiğdem katıldığın için.

Ç.T.: Görüşmek üzere.