Deprem sonrası gelişmekte olan Ermenistan-Türkiye ilişkileri üzerine

-
Aa
+
a
a
a

Agos Genel Yayın Yönetmeni ve Radyo Agos programcısı Yetvart Danzikyan ile deprem sonrası değişen Ermenistan Türkiye ilişkileri konuşuldu.

Fotoğraf: AA
Deprem sonrası gelişmekte olan Ermenistan-Türkiye ilişkileri üzerine
 

Deprem sonrası gelişmekte olan Ermenistan-Türkiye ilişkileri üzerine

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Merhaba Yetvart. Hoş geldin. Agos'un son sayısında “Kapalı sınırı dayanışma açtı” diye bir başlık atmışsınız. Bu önemli ve Ohannes’in karikatürü olağanüstü. Nasıl bir değerlendirme yapıyoruz son durum hakkında?

Yetvart Danzikyan: Türkiye-Ermenistan ilişkileri aslında depreme kadar iki adım ileri bir adım geri gibi gidiyordu. “Normalleşme” süreci bir yılı geçti aslında. Geçen yılın Ocak ayında başlamıştı diyebiliriz. Umutlu başlamıştı. Özel Temsilciler atandı iki taraftan da. Ermenistan'da parlamento başkanı Ruben Rubinyan, Türkiye'de ise eski Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç atanmıştı özel temsilciler olarak. Bir dizi görüşme yaptılar. Diplomasi Forumu’na Ermenistan Dışişleri Bakanı geldi.

Özdeş Özbay: Özel Temsilci atanmasının sebebi diplomatik ilişkilerin şu ana kadar var olmaması. Yani büyükelçilikler iki ülkede değil mi?

Y.D.: Büyükelçilikler yok. Türkiye'de bir şey var İstanbul'da, Karadeniz Ekonomik İşbirliği nezdinde Ermenistan temsilcisi var. Görüşmeleri hızlandırmak açısından iki taraf da böyle bir adım atmıştı. Bu görüşmeler yapıldı. Hatta en son şu noktaya varılmıştı; “kara sınırını üçüncü ülke vatandaşlarına açalım” denmişti. Diplomatik pasaportu olanlara sınırı açalım ve Türkiye’nin koyduğu hava kargo ambargosu da kalksın kararına varılmıştı. Ancak Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri iyi gitmediği için kaldı.

“Azerbaycan’la anlaşın. Öyle daha rahat ilerleriz” diyordu Türkiye. “Azerbaycan’la anlaşın”dan kasıt da iki yıl öncesindeki savaşı bitiren ateşkes vardı ama bir barış anlaşması yoktu. “O barış antlaşması ile her şey daha kolaylaşır” diyordu Türkiye. Fakat bir taraftan da Nahçıvan ile Azerbaycan'ı birbirine bağlayacak bir koridor için ısrarlı oluyordu Türkiye. Ermenistan topraklarından geçecek ve Ermenistan'ın da kontrolünde olmayacak bir koridorda ısrarlıydı Türkiye ve Azerbaycan. Ermenistan da bunu reddediyordu. Çünkü “ateşkes antlaşmasında böyle bir madde yok” diyordu. Bir yandan da tekrar çatışmalar vardı. Dolayısıyla Ermenistan-Azerbaycan arasında işler yolunda gitmiyor. Görüşmeler aslında biraz tıkanmış gibiydi. Yani Ermenistan kamera önünde her zaman “biz istekliyiz” diyordu. Türkiye'de “evet” diyordu ama özel temsilcilerin görüşmeleri mesela durmuştu beş altı aydır. Şimdi depremden sonra tabii her şey değişti. Bir insani kriz var ortada. Tıkanan yumuşama, normalleşme süreci bir anlamda hızlanmış oldu diyebiliriz. Buradaki en sembolik gelişme elbette Ermenistan Dışişleri Bakanı ve Özel Temsilciliği'nin Türkiye'ye gelmesi kadar bundan birkaç gün önce 11 Şubat’ta 30 yıldır kapalı olan kara sınırının açılması ve yardım konvoylarının sınırdan geçmesiydi. O görüntüler gerçekten benim açımdan çok etkileyiciydi.

Ö.M.: Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan’ın gelmesi ile ortak basın toplantısı yapıldı. Ani'deki İpek Yolu Köprüsü'nün onarılması için iki ülkenin birlikte çalışacağı Agos Gazetesi'nde vurgulandı. O çok sembolik tabii değil mi?

Y.D.: O köprünün fotoğrafları Google'da bulunur. Yıkılmış bir köprü aslında. Tarihî bir köprü. Dolayısıyla bu köprünün yapımı için de iki ülkenin ortaklaşa faaliyet yürüteceği açıklandı. Bir de sınır kapısında odaklanacağız dendi.

Ö.Ö.: Karabağ'daki gelişmeler sizin de bahsettiğiniz gibi tabii ki sürekli olarak Ermenistan-Türkiye arasındaki ilişkilerini belirliyor. Fakat bu deprem sürecinde hem Ermenistan hem Azerbaycan yardım göndermiş olmasına rağmen sanırım Karabağ'a yönelik Laçin koridorundaki abluka devam ediyor. Temel bir gerginlik sebebi bir yandan bu durum görüşmeler açısından ya da normalleşme süreci açısından. Abluka devam ediyor değil mi?  Azerbaycan bu konuda herhangi bir geri adım atmış değil

Y.D.: Ermenistan kamuoyunda daha çok bu konu soru işareti yaratıyor zaten. Yani kamuoyu Türkiye'yle normalleşme sürecine taraf büyük oranda. Fakat iki yıl önceki savaşta Türkiye Azerbaycan'ın bir blok olarak hareket etmesi, savaştan sonra da çatışmaların sürmesi ve son olarak da 12 Aralık'ta başlayan ve Karabağ Ermenilerini çevreleyen bir blokaj var. Daha doğrusu Karabağ Ermenileri ile Ermenistan'ı birbirine bağlayan tek koridor olan Laçin Koridoru hakkında 2020’deki kinci Karabağ Savaşı'ndan sonraki anlaşmada şöyle denilmişti: Bu koridor devre dışı kalsın. Yeni bir koridor oluşturulsun. Fakat yeni bir koridor oluşturulmadan Karabağ’ı Ermenistan'a ve dünyaya bağlayan tek yol olan Laçin Koridoru, Azerbaycanlı bir grup sivil tarafından bloke edilmiş dolu. Fakat bunların çok da sivil olmadığı söyleniyor. Karabağ Ermenilerini böyle bir abluka içerisinde bırakmak çok anlaşılır bir şey değil.

Ö.Ö.: Ablukanın sonuçları görebildiğimiz kadarıyla gıda, sağlık, ilaç vesaire gibi desteğin gidemiyor olması.

Y.D.: Bir de aslında Rus Barış Güçleri kontrolünde orası. Rus Barış Güçleri de şu an bir şey yapmıyorlar. Sadece orada duruyorlar. Gıda sevkiyatı çok zorlaştı. Ekonomik faaliyet durma noktasına geldi. Ermenistan ve Karabağ’daki aileler parçalanmış oldu. İnsanî bir kriz var.

Biz şunu yayınlarımızda da söylüyoruz. İkinci Ermenistan-Azerbaycan Savaşı veyahut da Karabağ Savaşı'nda Azerbaycan bir galibiyet elde etti Türkiye'yle birlikte. Fakat genel hava şu Türkiye ve Azerbaycan, Ermenistan'dan daha fazla, daha büyük tavizler istiyorlar. Ermenistan verebileceği tavizleri vermiş durumda. Zaten vermesi gereken reyonları [bölgeleri] teslim etmiş durumda savaş nedeniyle. “Artık bundan daha fazla koridor ya da buna benzer tavizler verecek durumda değiliz” diyorlar ve “ablukalarla Ermenistan'ı daha da köşeye sıkıştırma politikası yürütülüyor” diyorlar. Bu durum açıkçası Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde bir gölge olmayı sürdürecek gibi gözüküyor. Ama Ermenistan hükümetinin mesajlarına baktığımız zaman “Biz istekliyiz” diyor.

Ermenistan için sınırların açılması ekonomik olarak bir rahatlama getirecek. Fakat Ermenistan kamuoyundaki şüpheler de hala varlığını sürdürüyor. “Sınırı açalım, ekonomi işlesin ama Türkiye'nin ekonomisiyle Ermenistan ekonomisi kıyas kabul edilebilir değil” deniyor. Yani “Türkiye'deki ürün girişinin bizim buradaki sektörleri sıkıntıya sokmasından korkuyoruz” diyenler vardı. Hükümet ise “hayır, biz kaldırabilecek durumdayız. Bize yeni imkanlar da açılacaktır.” diyor.

Ö.M.: HDP Diyarbakır milletvekili Garo Paylan ile Nur Kaya tarafından yapılmış bir mülakat var. Bu gelişmelerin Türkiye-Ermenistan ilişkileri açısından önemi nedir sorusuna Paylan “uzun zamandır Türkiye, Ermenistan ilişkilerini normalleştirmeye çalışıyoruz” diyor. “Bazen felaketler hem toplumları hem ülkeleri hem de halkları birbirine yakınlaştırır. Bu gibi kurumlar halklar arasındaki önyargıları kıran konulardır. Çünkü Ermeni hep öteki düşman olarak anlatılmış. Ermeni kimliği hakkındaki bu algıyı kıran insani yakınlaşmaları yaşıyoruz” diyor.

Y.D.: Ben buna bir ekleme yapmak isterim. Bazen hükümetler arasında ilişkiler gelişir, ilerler ama toplumların bir kısmında şüpheler kalır. Bunu aslında onarmak da lazım bir taraftan. Türkiye toplumunun önemli bir kısmında Ermenistan'la ilişkilerin normalleşmesi isteniyor aslında. Çünkü bilhassa Ermeni komşuları olan Rum komşuları olanlar, bir zamanlar Türkiye'nin bu çok kültürlü özelliğini bilenler böyle bir düşmanlığı yok Ermenistan'a karşı. Daha çok milliyetçi argümanlarla doldurulmuş kuşaklar Ermenistan deyince havaya zıplıyor. Şimdi onlar için de bir artık bir gerekçe kalmayacak gibi gözüküyor. Çünkü en sıkıntılı günlerde Ermenistan'ın yardımı geldi.

“Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, ilaç, hekim yok. Diyalog tek reçete.”

Ö.M.: Murat Sabuncu'nun bir yazısı vardı T24'te. Uzun süreden beri bölgede Sabuncu, deprem bölgesinden gözlemlerini aktarıyor. “Adıyaman Üniversitesi'ne gidiyorum” diyor. “Bahçesi yurt dışından gelen kurtarma ekiplerinin çadırları ile dolu. İç kısımlar depremzedelere açılmış. Düzenli bir durum gözüküyor. Kurtarma ekiplerinin arasında bir bayrak dikkatimi çekiyor. Ermenistan bayrağı. Kurtarma ekipleriyle 8 Şubat’ta gelmişler o günden beri enkazdan 3 kişiyi canlı çıkarmışlar. Konuşuyoruz. Kurtarma ekibinden kişilerle ortak tanıdıklardan mesela HDP Milletvekili Garo Paylan’dan bahsediyoruz. Hem Adıyaman’da hem Diyarbakır’da alanda çalışan isim. Telefon ediyorum hemen. Biraz beklersen kısa bir süre sonra oraya Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan ile Ermenistan Özel Temsilcisi Serdar Kılıç da gelecek diyor. 15 dakika sonra bakan, kurtarma ekibinin yanına geliyor. Konuşuyorlar, bilgi alıyor, acısını anlatıyor. O çadırların içine geçtiğinde ben Serdar Kılıç ile konuşuyorum: Bugünlerdeki dayanışma unutulmaz, Ermenistan’ın bu dayanışması iki ülke arasında önemli bir yansıma gösterecektir. Biraz geri çekilip acının bir araya getirdiği iki memleketin insanlarına bakıyorum. Aklımda 1915’ten bugüne yaşananlar. Ve tabii Hrant Dink. Onun unutamadığım cümleleri: "Kim reçeteyi verecek, kim bizim doktorumuz? Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, ilaç, hekim yok. Diyalog tek reçete. Bu toprakların evladı Hrant Dink’i ve onun gazeteciliğini, insanlığını çok özlediğimi hissediyorum.” demiş

Y.D.: Bir not da ben ekleyeyim. Elbette Hrant Dink'in çok istediği bir şeydi sınırın açılması,  halkların kucaklaşması. Hep sanki Ermenistanlı Ermeniler ama Türkiyeli Ermeniler başka türlü algılanır Türkiye kamuoyunda. Hiç öyle değil aslına bakarsanız. Çünkü bizim arkadaşımız Murat Ezer de bölgeye gitti geçen hafta. Bu hafta da yazısı var Agos’ta. Adıyaman'da Ermenistan arama kurtarma ekibiyle sohbet etti ve hemşeri çıktılar. Nasıl hemşeri çıktılar? Bizim Murat Sasonlu. Oradakilerin de dedeleri Sasonluymuş. Yani Ermenistan'a gittiğinizde dedeleri, anneanneleri ya Sasonlu çıkar, ya Maraşlı çıkar, ya Diyarbakırlı çıkar, ya Vanlı çıkar, büyük bir kısmı için söylüyorum. Böyle zaten aynı topraklardan gelmiş olmanın verdiği ayrı bir bağ var.