Barenboim ile Said'in Doğu-Batı Divanı Orkestrası

-
Aa
+
a
a
a

Geraldine Bedell17 Ağustos, 2003

İspanya'nın sıcaktan kavrulan kızıl ovalarında normalde birbirleriyle tanışık olmamaları gereken genç müzikçiler birlikte Beethoven çalıyorlar, Filistinli, Suriyeli, Mısırlı, Ürdünlü ve Lübnanlı çalgıcılar, nota sehpalarını, suç ortağı bakışmaları ve patlayan kahkahaları, İsrailli gençlerle paylaşıyorlar. 

Bu Daniel Barenboim tarafından kurulan ve Filistinli yazar(ve piyanist) Edward Said tarafından desteklenen Doğu-Batı Divan Orkestrası. Beşinci yılını dolduran orkestra, cuma günü Royal Albert Hall'da verilecek ve biletleri tükenmiş  konser için hazırlık yapıyor.

"Yo, yo, hayır" diye kesiyor Barenboim, aksanlı İngilizcesiyle. Sesinde kızgınlık yok. "Ya katkıda bulunursunuz ya da bulunmazsınız, bunun ortası yoktur" diyor öğrencilerine. "Bir orkestranın muhteşem bir kendine özgülük kazanabilmesi için, her bireyin ötekiler kadar iyi olması gerekir. Böylece bütünün içinde bireyselliği yakalarsınız."

Çalanların çoğu için Barenboim ile çalışabilmek inanılması güç bir fırsat. 23 yaşındaki İsrailli violacı Ayelet Kabillo "bizi yönetirken özel bir enerjisi var" diyor. "Hiçbir şeyin ucunu bırakmıyor. Gerçekten de bize iyi, daha iyi çalmasını öğretiyor."  Yakın arkadaşı Mısırlı obuacı Mohamed Saleh, "her yıl buraya gelip bu anı, onunla çalmayı bekliyorum. Hepimizin arasında müthiş bir kimya var" diyor.

Çalanlar ona Maestro diyorlar, yardımcıları ise Mr. Barenboim. Etrafinı çevreleyen büyük şef atmosferini aşıp yanına yaklaşmak zor. Açık Mercedes'i ile dolaşıyor. Çalanları çalıştıran Berlin Staatsoper Opera Orkestrası üyeleri yarım saat uzaklıktaki bir otelde kalıyorlar. Ama o başka biryerde kalıyor. ("Yolun ilerisinde" diyor esrarengiz bir şekilde). Kısa boyu, kusursuz giyimi (ince beyaz keten pantolon ve çizgili polo gömlek) ile dinamik bir varlık sergiliyor.  Canlı ve enerjik. Açık büfe öğle yemeğinde onun yemeği bir şekilde önünde beliriveriyor. Enerjik bir şekilde karıştırdığı Sangria'sı da. Diğerlerine verilen kola ve suyu beğenmiyor. Sabah provası bitip podyumdan inerken söyleşimizi erteleyebilir miyiz diye soruyor. "Bu işi günde 12 saat yapıyorum ve bugün öğle uykusuna ihtiyacım var."

Sonunda akşamın erken saatlerinde konuşuyoruz. Öğleden sonra provadan artakalan birkaç saat içinde orkestra üyeleri için bireysel ve grup halinde çalışmalar düzenlemiş, oda müzüği dinlemiş (bir oda müziği programı da hazırlanıyor), yöresel basından birisi ile çabucak görüşme yapmış ve Suriyeli çellocunun, Ramallah'ta kullanılmak için keman yapımcılarının keman bağışlaması işini örgütleyen Amerikalı tanıdığı ile konuşmuş. Asistanı "her zaman böyle" diyor. "Her zaman telaşlı. Staatsoper'de (şef Barenboim ) Tristan'ı yönetecek ve her iki arada da politikacılarla, medyayla ve sendikacılarla görüşecek…"  Bir şekilde gün boyunca benimle teması kesmemeyi başarıyor. Ben bugünkü programın kesinlikle en hoş bölümüyüm, şu öbür işlerini bir bitirsin, hemen benimle konuşacak. Sonunda Havana purosuyla oturduğunda, tepeden tırnağa dikkat kesilmiş durumda. Önemli adam atmosferinin üstü, cazibeyle sıkıca örtülmüş. 

Daniel Barenboim dünyanın en büyük müzisyenlerinden biri olarak yadsınamaz ününü ve kovalar dolusu uluslararası çelebiliğini, çok zor, cesaret işi ve hayranlık uyandıran bir şey başarmak için kullanmış. Projeye bağlılığında da hiçbir azalma emaresi yok. Birkaç hafta önce Ramallah'ta konser verirken (olağanüstü bir konserdi) Filistin'deki Birzeid Üniversitesi'ne enstrüman ve eğitim yardımı planını açıkladı. "Onlara beş yıl içinde bir Filistin gençlik orkestrası kurma sözü verdim, umarım beş yıla kalmaz."

Yarım düzine 12-13 yaşındaki çocuk bu amaçla Endülüs'te bulunuyor. "Bu çocuklar bunun için buradalar." Çoğu ömründe hiç orkestra dinlememiş; ama şimdi provalarda eğitim görüyorlar. Edward Said ile birlikte kotardıkları Filistin öğretim sistemine müziği katmak planından bahsediyor. "Müzik eğitimi her yerde çok bozuldu. Berlin, Paris veya New York'ta bu konuda birşey yapmak zor, o toplumların kendi yöntemleri var. Ama paradoksal olarak, Filistin toplumu henüz tam anlamıyla var olmadığı için, onların önünde bu fırsat var."

Ahenk İçinde: Barenboim ve Said

 

Suzie Mackenzie 

Orkestra şefi ve piyanist Daniel Barenboim, 1990'ların ortalarında Columbia Üniversitesi'nde edebiyat profesörü olan Filistinli Edward Said ile bir Londra otelinde tesadüfen tanıştıktan sonra Filistin'e gidip "bir yahudi ve İsrail vatandaşı" olarak Filitinlilerin içinde bulunduğu kötü durumu görmeye karar vermiş.

 

Ona göre "kuvvetli ahlak" Yahudi tarihinin temelidir.  Buna karşılık "Hıristiyan geleneği sevgiye dayanır". O da Yahudi geleneğine bağlı kalarak ilk gidişinden sonra iki kere daha, (önce 1999 ve sonra 2002'de konser vermek Ramallah'a) Filistin'e gitti. Ölüm tehditleri aldı, Jerusalem Post hakkında, "Barenboim gibi dostlarımız varken düşmana ihtiyacımız yok" şeklinde manşet attı.

 

Barenboim dünyada iki tür insan vardır diyor: "Sadece kendileri gibi düşünenlerle konuşmaktan hoşlanan, kendini ancak böyle güvende hisseden insanlar. Bir de değişik görüşleri öğrenmeye meraklı insanlar vardır." Orkestra şefliğini sevmesinin nedeni de bu. "Çünkü bir orkestrada birçok iyi çalan üye vardır. Hepsi yaratıcıdır, hepsinin kendilerine ait açık ve kesin düşünceleri vardır." Bu anlamda diyor, orkestra demokrasinin bir modelidir. "Diğerleri için yer bırakmak zorunda olduğunuz için, kendiniz için de yer istemekten çekinmezsiniz"

 

Barenboim Ramallah'ta adaletin yanında kendisi için bir yer istedi. "Hayatımda ilk kez dost olmayan bir seyirciyle karşılaşacağımı düşündüm".  Ama korku bilgisizlikten kaynaklanır diyor.  Onu ayakta alkışladılar. Bunu "el uzatan bir İsrailli" olduğu kadar "büyük bir müzisyen olmasına" bağlamak istiyor. Daniel konuşkan bir insan.

 

Alman filozof Hannah Arendt hüzün değil sevinç konuşkandır demişti. "İnsanlar arasındaki gerçek  diyalog basit konuşmadan farklıdır, çünkü diğer kişiden ve onun söylediklerinden keyif almayı içerir. Keyif anahtarına akortludur. " Bu çok hoş bir fikir ve sanırım Said ve Barenboim'ın yeni yayınladıkları, beş yıl boyunca yaptıkları konuşmaları içeren  Paralellikler ve Paradokslar (Parallels and Paradoxes) kitabı bu görüşten yola çıkarak hazırlanmış. Kaydettikleri konuşmaların ana konusu ikisinin de sevinç kaynağı olan müzik.

 

The Guardian'da 5 Nisan 2003'te yayınlanan 'In Harmony' adlı yazıdan derlenmiştir. 

 

"İnsanlar bazen müziğimizi karanlık, yumuşak veya Almansı buluyorlar"Kültürel ve siyasal açıdan bu orkestrayı yaratmanın ne kadar kahramanca bir iş olduğunu anlayabilmek için geriye dönüp 1991'e bakmak yeterli. Otobiyografisinde şöyle yazmış: "Gerçek, içten ve etkin bir Yahudi - Orta Doğu Arapları işbirliğinden neler doğacağını insanın havsalası almıyor. Pekala ikinci bir Aydınlanma Çağı görebiliriz. Anthony Burgess küstahça şu sonuca varmış: 'Barenboim daha iyi bilir. İsraillilerin hepsi felafel ve humus yiyebilirler ama Araplar Beethoven çalmayacaklar."

Eh kusura bakmayın, aradan oniki yıl geçti ve Araplar İsraillilerle birlikte Royal Albert Hall'da Eroika'yı çalacaklar. Barenboim konserin en önemli konu olmadığının altını çiziyor. "Amacım öğrendiklerimi başkalarıyla paylaşmak. Bu süreç sırasında bir de program hazırladık. Eğer asıl amacım bir program hazırlamak olsaydı bunu başka türlü ve çok daha çabuk sonuç alacak şekilde yapardım." 

 

Orkestra üyelerinin yaş ve yetişme düzeylerindeki farklılıklar nedeniyle kaçınılmaz olarak düzgün bir başlangıç yapılamıyor. Barenboim bunun workshop çalışmalarıyla sağlanacak homojen tarzla giderileceği kanısında. Seviyesi, nasıl diyelim, daha düşük olanlar, daha az katkıda bulunacak. Bu tanımlanması güç tarz, Staatsoper orkestrasının tarzı. "İnsanlar bazen bizim müziğimizi karanlık, yumuşak veya Almansı buluyorlar. Ama ben bu yorumda, bazı diğer orkestraların notalara sert bir şekilde saldırarak yaptıkları yorumlardan daha fazla şey buluyorum." Barenboim Doğu-Batı Divan orkestrasının politik bir proje almadığını söylemekten hoşlanıyor. Bununla kastettiği, prova odalarına girildiğinde kimsenin müzikten başka bir şey düşünmediği. Hata bulurken de millet ayırımı yapmıyor. (Ama Arapların bunu öğrenmesinin biraz zaman aldığını kabul ediyor. Said'in bu işin içinde olması önemli. "Aksi halde bu orkestra, yahudi bir şef tarafından yönetilen bir orkestra olurdu" diyor.) Çalanların politik görüşleri birbirinden farklı, Said geldiğinde daha fazla tartışma oluyor ama tartışmalar her zaman siyasi değil. Ama workshop enikonu politik. Bunun tek nedeni Barenboim'ın söylediği gibi: "Bu orkestra, üyelerinin geldiği ülkelerin hepsinde konser verebilinceye dek gelişmesini tamamlayamayacak. Şu anda bunu yapamıyoruz, İsrail'e ve Suriye'ye gidemiyoruz."

Üç yıl önce Tel Aviv'de bis olarak Wagner'i çalıp herkesi kızdıran şef şöyle yakınıyor: "İnsanlar herşeyi aynı sepete koyduğumu söylüyorlar, Wagner'i ve Filistinlileri. Ama onlar benim için aynı bütünün parçaları. İsrail birçok yönden örnek bir demokrasi. Ama bazı tabuları hoşgörüyor ve dokunmuyor. Bunlardan biri Wagner ise, diğeri Öteki'ni yok sayma. Bunun nedeni de İsrail'de azınlık psikolojisinden, güçlü ve kendine güveni olan devlet psikolojisine geçişte başarı sağlayamayışımız." 

Daniel Barenboim & Edward Said

Buenos Aires'te doğan Barenboim ailesinin tek çocuğu. On yaşındayken (ilk konserini yedi yaşında verdi) İsrail'e göçtü. Annesi Siyonist bir aileden geliyordu. Öğretmen olan babası, "eğer çoğunluğun bir parçası olarak büyürsem, daha normal bir çocukluk geçireceğimi düşünüyordu." Baba Barenboim oğlunu, ellerine aşırı titizlik göstermesin diye, boksa bile teşvik etti. 

Yirmili yaşlarında Britanya'ya göç etti. Burada başka şeyler kadar, Jacqueline du Pré'yle yaptığı evlilikle de meşhur. Kudüs'te 1967 savaşının bitiminde Ağlama Duvarı'nda evlendiler ve Pré'ye MS (multiple skleroz)teşhisi konuncaya kadar birlikte altı parlak yıl geçirdiler. Karısı ilerleyen hastalığı yüzünden ölüme doğru giderken, ilk devamlı şefliği için Paris'e göçtü. Burada Elena Bashkirova ile birlikte yaşadı, ve karısının ölümünden sonra onunla evlendi. Elena ve kemancı olan oğullarından biri Sevilla'da yaşıyor, diğer oğlu hip hop kariyeri düşünüyor.

Barenboim kesinlikle göründüğünden çok daha kaygılı olmalı. Başarılarıyla birlikte kariyerinde önemli hayal kırıklıkları da yaşadı.

Paris Bastil Operası'nda politik görüşleri yüzünden işine son verildi. Berlin Filarmoni'nin şefliğini iki kere kaçırdı. Halen de Staatsoper'e verilen devlet yardımlarının kesilmemesi ve orkestranın yaşamaya devam edebilmesi için politik bir savaş veriyor. 

Gençken, dahi karısı yavaş yavaş ölürken, halkın gözü önünde olmanın duygusal ve ahlaki travmalarını yaşadı. Müziği ve idealleri konusunda tutkulu. Ama tatlı diliyle vurguladığı görünen kişiliği, neredeyse dokunulmaz bir varlık gibi (kelime anlamıyla değil; fiziksel olarak son derece sıcak ve yakın). 

Ve kim onu suçlayabilir? Altmışlarında bütün şan ve şöhretiyle giriştiği iş konusunda onunla kavga edemezsiniz. Projesinin mütevazi kapsamından ne kadar dem vurursa vursun, bu insanların düşünce yapısını değiştirecek güçte, son derece iddialı bir proje. Ha bu arada orkestra enfes çalıyor. Bileti olanları bir şölen bekliyor. 

 

* Daniel Barenboim yönetimindeki Doğu-Batı Divan Orkestrası, 22 Ağustos 2003 Cuma günü Royal Albert Hall'da bir konser veriyor.

 

Çeviren: İnci Ötügen

 

Daniel's codes of conduct