Bir bakışta Irak meselesi

-
Aa
+
a
a
a

Rüstem Batum

 

Bu değerlendirme, konunun gelişimini etkileyen mümkün olduğunca çok sayıda ve farklı faktörü, kısa maddeler halinde hatırlatmak ve yorumlayabilmek amacıyla yazılmıştır.

“İNSAN” OLMAK ULUSAL ÇIKARLARA AYKIRI MIDIR?

Son günlerde arkasına sığınılan “Ulusal çıkarlarımız ABD’nin yanında yer almamızı gerektiriyor” diyen herkesin hemen sözünü kesip sormamız gereken tek şey şudur:

-          Neden bahsettiğini biliyor musun? Dur sana kısaca hatırlatayım...

-          ABD Eski Adalet Bakanı Ramsey Clark, Körfez Savaşı’ndan sonra 1992’de Soruşturma Komisyonu önünde şu ifadeyi verdi:

o        Körfez Savaşı’nda 42 gün içinde 11.000 sorti yapıldı, 88.000 ton bomba atıldı; bunlardan sadece % 7’si güdümlü, % 93’ü ise RASGELE atılan bombalardı.

o        En az 125.000 asker, 130.000 sivil öldürdük. ÖLDÜREBİLDİĞİMİZ KADARINI ÖLDÜRDÜK. Bu bir müdahale değil, bir katliamdı!

 

Gelelim şimdi planlanan yeni katliama.

-          Pentagon, saldırının ilk 48 saati içinde 800 füze atacağını açıkladı. Bu rakam sadece ilk iki gün için Körfez Savaşı’nda 42 günde atılan toplam füze sayısının iki katı...

-          Kaba bir hesapla, kısa sürecek bir saldırıda bile en az 400-500 bin kişi ölecek. Üstelik bu sadece başlangıç!

-          Washington Times’in açıklamasına göre Bush 14 Eylül 2002’de imzaladığı bir belge ile “ATOM BOMBASI” kullanılmasına izin verdi.

-          Bu nükleer başlıklı bombalardan 2 tanesi İncirlik’te. Bunun yanı sıra, İncirlik’e iki milyon watt elektrik akımını (Yani bir nülkeer enerji santralinin ürettiği enerjiyi) bir anda boşaltan 2 adet de yıldırım bombası (Thunderbolt Bomb) yerleştirildi.

-          Hiçbir  savaşın gidişatı hesaplanamayacağı için, nükleer silahların kullanılması halinde milyonlarca insanın ölümü söz konusu olabilecek. (Malum, Irak’ın İsrail’i vurabileceği, İsrail’in elindeki 400 adet nükleer silahla mukabele edebileceği ihtimalleri var.)

-          Yani uzun lafın kısası , bu saldırıya evet demek ben ulusal çıkarlarım için öncelikle MİLYONLARCA İNSANIN KATLİNE EVET diyorum demektir.

-          Dolayısıyla tezkereye EVET diyenler doğrudan katliamın destekçisi ve yüz binlerce insanın ölümünün sorumlusu olacaklardır. Hiçbir “ulusal çıkar” bahanesi bu suçu ve bunun hesabının verilmesini asla unutturamaz.

-          Dönelim şimdi “Ulusal Çıkar” nedir konusuna. Ulusal çıkar denilen şey bir ulus, yani Ulus’u meydana getiren insanlar var oldukça geçerli olan bir kavramdır. İnsan hayatının, yani bir ulusun oluşması için gerekli en temel şartın yok edilmesini destekleyen hiç kimse “ulusal çıkar”dan söz edemez. (Tekrar edelim, ulus insanlardan oluşuyor, mal mülk ve banka hesaplarından değil.)

-          Onun için bundan sonra ABD’yi desteklemeyi  savunan herkesin “Ulus”u karıştırmadan, evet ben kendim ve temsil ettiğim çevrelerin çıkarlarını savunmak için ilk ağızda 500.000 ila 1.000.000 insanın katledilmesine evet diyorum ve bunu savunuyorum demesi gerekiyor; asla unutulmaması gereken en önemli gerçek de budur.

-          Bu yüzden özellikle medyadaki savaş tetikçilerine önerim bundan sonra Ulus’u kendi çıkarlarına alet etmeye çalışmamaları ve günü gelince yaptıklarının hesabını hem halk, hem uluslararası hukuk hem de Allah önünde vereceklerini hiç akıllarından çıkartmamalarıdır.

 

Gelelim “Ulusal Çıkar” edebiyatı arkasına saklananların devamlı öne sürdükleri 2 konunun,  asıl savaşa girersek başımıza ne kadar  korkunç belalar açabileceğine.

 

KUZEY IRAK MESELESİ

-          Türkiye’de devlet yönetiminde etkili bazı çevrelerin en büyük korkusu Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulmasıdır.

-          Bir dönem, bunun savaş nedeni sayılacağı açıklanmıştır.

-          Kuzey Irak’ta fiilen parlamentosu, yargısı, hükümeti, polisi olan bir Kürt Devleti, hem de ABD desteği ile, zaten kurulmuştur.

-          14-17 Aralık’ta ABD’nin Londra’da topladığı Irak Muhalefet toplantısında ve geçtiğimiz günlerde Erbil’de yapılan toplantıda Amerikalılar, Irak’ta federal bir yapı kurulmasını desteklediler.

-          ABD’li yetkililer saldırıdan sonra Irak’ı 3’e ayıracaklarını ve geçici hükümetin başına ABD’nin eski Yemen Büyükelçisini getireceklerini açıkladılar.

-          Türkiye Kuzey Irak’a girse de girmese de ABD’nin, 10 yıldır hazırladığı Kuzey Irak planında değişiklik yapmayacağı kesin. Yani Türklerin “masada yer almaları” ve Kuzey Irak’ın nasıl yönetileceği konusunda söz sahibi olmaları imkan dahilinde değil.

-          İkinci Tezkere TBMM’de reddedilince Kuzey Irak’ta hemen Türkiye aleyhine gösteriler ve bayrak yakma olayları başladı.

-          Bu provokasyonları Türkleri MUTLAKA saldırıya ortak etmek isteyen ABD’nin tezgahladığı artık herkes tarafından biliniyor.

-          Kürt gruplar TSK’nın Kuzey Irak’a girmesine karşı koyacaklarını açıkladılar.

-          Genelkurmay Başkanı hükümeti ve ikinci tezkereyi  desteklediklerini belirten açıklamayı yaptı.

-          ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman, “Türkiye’nin tek başına Kuzey Irak’a girmesine izin vermeyiz” dedi.

-          ABD’li Irak operasyonu komutanı Tommy Franks, Türklerle Kürtlerin çatışma ihtimalinden bahsetmeye başladı.

-          New York Times, Kuzey Irak’ta Kürtlerle Türklerin birbirlerini öldürmeye başlayacaklarını ve bunu Amerika’nın bile durduramayacağını yazdı.

-          Belli ki ABD’nin Türklerle Kürtleri birbirlerine karşı kullanma gerekirse birbirine kırdırtma planı devreye sokuldu. Gerek Türkler, gerekse Kürtler bu planı bozmak için uyanık olmak zorundadırlar.

-          TSK Kuzey Irak’a girerse Kürtlerle çatışma kaçınılmaz gibi görünmektedir. Bu gene yıllarca sürebilecek bir savaşın başlangıcı olabilir.

-          Türkiye Kuzey Irak’a girince, sorunu Türkiye sınırları içine taşıma ihtimali doğmaktadır.

-          30.000 insanın hayatına malolan ve 100 milyar $ kayıpla Türkiye’nin bugünki felaket ekonomik durumunun da nedenlerinden biri olan 15 yıllık Güney Doğu sorununu yeniden canlandırmak Türkiye’ye büyük zarar verebilir.

-          TSK, ABD’nin provokasyonları ile oyuna gelip de Kuzey Irak’a girerse ne zaman çıkabileceği ve neye mal olacağı belli olmayan bir batağa girmiş olacaktır.

-          İran Kuzey Irak’ın Türk ordusunun  kontrolüne girmesine önlem olarak Kuzey Irak’a 5000 asker yollamıştır.

-          Bu gelişmeler devam ederse Suriye’nin de bölgeye benzer bir müdahalede bulunması gündeme gelebilir.

-          Sabık Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu “ABD hegemonyal bir yapı kurmak istiyor. Irak’a yapacağı harekatı bitirdikten sonra orayı içinde birçok İncirlik’ler bulunan büyük bir üs haline getirecek ve bu üssü asıl büyük harekat ve amaç için kullanacak” dedi. ABD’nin tüm Ortadoğu’yu yıllarca sürecek bir savaşa sürüklemesine mani olmak için yapılacak tek şey bugünkü isteklerine hayır diyerek şimdiden bu gizli planını engellemektir.

-          Türkiye için gerek kısa, gerek uzun dönemde “ulusal çıkar”larını gerçekten koruyacak tavır kendi sınırları içinde kalması, ABD ordusunun Kuzey cephesini açmasına izin vermemesi ve saldırgan durumuna düşmek yerine, başka ülke sınırları içinde yaşayan 4 milyon  Kürt insanının kendi geleceklerini belirleme hakkına saygı duyarak kurulacak federe yapıda  yer almalarını desteklemesi ve ilerisi için Kürtlerle sarsılmayacak bir dostluk ilişkisinin temelini atmasıdır.

-          15-20 yıl sonra bölgedeki güçlerin ve dünya konjonktürünün ne olacağını, ABD dahil, kimse “kesin olarak” bilememektedir.

-          15-20 yıl sonra “belki” kurulabilecek bağımsız bir Kürt devletinin Türkiye’den toprak talebi olabileceği paranoyası yüzünden bugünden haksız bir saldırganın katliamını desteklemek ve yüzbinlece masum sivilin yanı sıra kendi evlatlarımızın da büyük sayılarda can kaybına sebep olmak ne akla ne mantığa ne de insan vicdanına sığar.

-          Böyle bir toprak talebi, eğer günün birinde gerçekleşirse, TSK gerekli tepkiyi verebilecek ve topraklarını koruyacak güçtedir.

-         Netice olarak, bugünkü şartlarda Türkiye’nin, Kürtlerin ve Türkmenlerin de içinde yer aldığı federal bir Irak projesini desteklemesi ve saldırının dışında kalarak Kürtlerle uzun vadeli dostluk ilişkileri kurması bölgenin uzun vadeli istikrarı açısından en doğru tercihtir. Bu seçim Türkmenlerin haklarını da en iyi şekilde koruyabilecek çözüm olarak görünmektedir.

 

EKONOMİ NASIL ETKİLENECEK?

-          Savaş çığırtkanlarının ulusal çıkar etiketiyle öne sürdükleri ikinci konu da “Savaşa girmezsek ekonomik kayıplarımız çok büyük olur.” iddiası.

-          Maliye Bakanı zamları açıklarken “barışın bedeli var” dedi.

-          İlk akla gelen soru şudur:“Siz hükumeti nasılsa bir savaş çıkar biz de sınırı açma pazarlıklarıyla kazanacağımız para karşılığında bütçeyi denkleştiririz planıyla mı kurdunuz?”

-          Hükumet kurulurken savaş ve pazarlık söz konusu değildi. Yeni hükumet ülkenin ekonomik  durumunu, IMF planını vs. biliyordu.

-          Barışın tüm maliyetini dar gelirli vatandaşlara mı yüklemek gerekiyor? Dünya Bankası Türkiye direktörü bile bu bütçenin “YOKSUL KARŞITI” olduğunu dile getirdi.

-          Üstelik dar gelirli vatandaş ABD’nin savaş tazminatı olarak vereceği sadaka’nın bir kuruşunun bile kendi cebine girmeyeceğini artık çok iyi biliyor. TÜSİAD Başkanının (Ölecek insanların hayatlarını hiçe sayarak) büyük bir pişkinlikle “savaş olsun bitsin de işler açılsın” demesinin üzerinden sadece 1-2 hafta geçti. Gelmesi beklenen ABD desteği nedense sadece sayısı 300-500’ü geçmeyen belirli iş çevrelerini heyecanlandırıyor.

-          ABD Körfez Savaşı’nda vaad ettiği parasal desteği sağlamadığı için Türkiye’nin zararının 100 milyar $ olduğu hesap ediliyor.

-          ABD Kongresi’nin, Türk aleyhtarı gruplar denetiminde olmasından, Türkiye’ye vaad edilen hiçbir maddi destek paketini onaylamayacağı (ABD kaynakları tarafından bile) defalarca söylendi.

-          Türkiye’nin Irak savaşına girmesi durumunda sadece turizm, inşaat, taşımacılık ve dış ticaret dengesi alanlarındaki kaybın 2003 yılı içinde 20 milyar $ civarında olabileceği; 2008 yılına kadar da 100 milyar $ seviyelerine ulaşacağı öngörülmekte.

-          ABD’nin teklif ettiği sadaka ise bilindiği gibi sadece 2 milyar $ askeri malzeme için hibe artı 4 milyar $’dır. Bunun bedeli de yüz binlerce insanın katline ortak olmak, ülke topraklarını, binaları, üsleri ne zaman çıkacakları belli olmayan yüz binlerce işgalci Amerikalı askere açmaktır.

-          Yapılan hesaplarda, ağır askeri malzeme ve araçların kara ve demiryollarımıza vereceği milyonlarca dolarlık hasar gibi bir sürü ek zarar doğurabilecek konu tamamiyle gözardı edilmektedir.

-          Türkiye Kuzey Irak’a girip ABD’ye destek verdiğinde Irak’ın meşru müdafaa hakkı doğacak ve Türkiye’yi vuracaktır. Bu tahribatın vereceği ekonomik zararı da şimdiden hesaplamak mümkün değildir.

-          Ayrıca her aklı başında ekonomistin söyleyebileceği gibi SAVAŞIN VERECEĞİ ZARAR HİÇBİR ZAMAN HESAPLANAMAZ.

-         Hele ki burada söz konusu edilen savaş gibi, ne kadar süreceği, hangi ülkelerin katılacağı, dengelerin nasıl değişebileceğini ve neticesinin ne kadar büyük bir felaket olabileceğini şimdiden kimsenin çözemediği bir savaş söz konusuysa..

-         Üstelik, hiç sözü edilmeyen,barışı savunarak ekonomiye destek alma yolları da var: 1- Irak Ticaret Bakanı Muhammed Mahdi Salih “Ecevit’in başbakanlığı sırasında Türkiye’ye 40 milyar dolar tutarında Rusya ile yaptığımız anlaşmanın benzerini teklif ettik. Kürşad Tüzmen’le de aynı konuyu görüştük teklifimiz hâlâ geçerli” dedi. 2- AB,Türkiye’nin ABD’ye hayır demesi halinde 2 milyar euro yardım taahhüt etti. Bu öneri AB dönem başkanı Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis tarafından resmen Tayyip Erdoğan’a iletildi.

 

MEDYA TETİKÇİLERİ

-          Halkın % 95’i savaşa karşı iken maalesef medyanın % 95’i savaşı desteklemekte.

-          TV kanalları ve basının önemlice bir kısmı ABD’li ve Türk patronlarına yaranabilmek için kraldan fazla kralcı bir tavırla savaş tetikçiliğine soyundular.

-          Başlangıçta çok kısa bir süre objektif yayıncılık yapmayı denedilerse de özellikle birinci tezkerenin kabulünden sonra yayınlarında devamlı aynı “savaş kaçınılmaz”, “ulusal çıkarlarımızı koruyalım”, “ABD müttefikimiz”, Kuzey Irak’ta söz sahibi olalım”, “Ekonomi çöküyor” dezenformasyonunu gece-gündüz pompamaya başladılar.

-          İkinci Tezkereye hayır çıktığı 1 Mart gecesi bunların en azılıları bir gecede 3-4 yayına çıkıp saz arkadaşları ile, Pazartesi günü borsalar düşecek, büyük ekonomik kriz patlayacak yalanını yaymak için tüm gayretini gösterdiler. Ama bu panik yaratma çabaları hiç etkili olmadı ve Pazartesi günü hiçbir şey olmadığı gibi aradan günler geçmesine rağmen ekonomik durum istikrarını koruyor.

-          Çok şükür ki bazı gazetelerde sayıları az olmakla birlikte savaş karşıtı yazılar hala yayınlanıyor. Ama televizyonların çoğunda, özellikle birinci tezkere onaylandığından beri, savaşa katılmanın getireceği zararları açıklayan görüşlere neredeyse hiç yer verilmiyor.

 

NÜKLEER SİLAHLAR VE NÜKLEER SAVAŞ TEHLİKESİ

-          Bush, 14 Eylül 2002’de imzaladığı bir belge ile atom bombası kullanımına izin verdi.

-          İncirlik’te kullanıma hazır nükleer silahlar var.

-          İtalyan La Repubica gazetesi bile İncirlik’e nükleer silah yapımında kullanılmak üzere 30 ton likit nitrojen gazı taşındığını ve askerlerin kimyasal bombalara karşı tatbikat yaptıklarını yazdı.

-          ABD’nin elinde 10.000 adet nükleer füze başlığı bulunmakta.

-          İngiltere Savunma Bakanı, henüz kanıt bulunamasa da kimyasal ve biyolojik silah ürettiği sanılan Irak’a karşı gerekirse nükleer silah da kullanacaklarını açıkladı.

-          İsrail’in elinde 400 tane nükleer füze başlığı bulunmakta.

-          ABD Vietnam’da 17.000.000 galon “Agent Orange” kullanmıştı.

-          ABD Körfez Savaşı’nda Irak ve Kuveyt’te 40 ton seyreltilmiş uranyum kullandı.

-          Irak’taki Basra Doğum ve Çocuk Hastanesi’nin raporu, 1990-1997 yılları arasında kanser vakalarının  5 misli arttığını göstermekte. Bölgedeki Iraklı çocukların yarıdan fazlasına “Lösemi” teşhisi kondu.

-          Canlı Kalkanlar’ın lideri Körfez Savaşı’nda ABD ordusunda savaşmış Kenneth Nichols O’Keefe’in dediği gib ABD o kadar acımasızdır ki  kendi askerlerini bile seyreltilmiş uranyuma maruz bırakarak “kobay” olarak kullanmıştır.

-          Bu askerlerin binlercesi hâlâ seyreltilmiş uranyum yüzünden kansere yakalanmakta ve ölmektedir.

-         Savaş “planlandığı” gibi gitmezse kendi askerinin bile canını düşünmeyen ABD belli ki nükleer silah kullanmaktan çekinmeyecektir. Bu da milyonlarca can kaybı ve belki de diğer Arap ülkeleri, İsrail veya nükleer güç kapasitesi olan İran da savaşa girerse Orta Doğu’nun tamamen yok olması ve de III. Dünya Savaşı’nın başlaması demek olabilir.

 

SİLAH DENETÇİLERİ RAPORU VE SAHTE KANITLAR

-          Irak silahsızlanma yönünde önemli adımlar atmaktadır.

-          BM Silah Denetçileri Başkanı Hans Blix’in BM Güvenlik Konseyi’nde açıkladığı rapordaki bulgular şöyledir:

o        Saddam rejimi, önceki döneme göre daha fazla işbirliği yapmaktadır.

o        El Samud füzelerinin imhasına başlanması önemli bir gelişmedir.

o        ABD’nin iddia ettiği gibi yasaklı silahların seyyar laboratuarlarda saklandığına dair bulguya ulaşılamamıştır.

o        Biyolojik ya da kimyasal silahların depolandığı yeraltı depolarıyla ilgili bir kanıt bulanamamıştır.

o        Silah denetçilerinin birkaç ay daha süreye ve Irak’ın daha aktif bir işbirliğine ihtiyacı vardır.

 

-          Bunlara ek olarak dikkat çeken bir nokta uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed El-Baradei’in ABD’nin Birleşmiş Milletleri Irak’la ilgili kanıt olarak sunduğu belgelerin “SAHTE” olduğunu açıklamasıdır.

-         Bu olay ABD’nin dürüstlüğün ve uluslararası hukukun kurallarını na kadar zorladığını göstermektedir.

 

DÜNYA İÇİN 1 NUMARALI TEHDİT BUSH HÜKÜMETİDİR

(UNUTULAN BAZI GERÇEKLER)

-          Geçtiğimiz ay Almanya’da yapılan bir araştırma neticesinde katılanların çoğunun BUSH’u dünya barışı için Saddam’dan çok daha büyük bir tehlike olarak gördükleri ortaya çıktı.

-          ABD Kızılderililerden başlayarak kısacık tarihinde Vietnam, Şili, Nikaragua gibi birçok ülkede örtülü veya açık savaşlarla milyonlarca insanı katletmiştir.

-          Irak’a kimyasal ve biyolojik silahların yapımında kullanılan hammaddeleri İngiltere ile birlikte ABD satmıştır.

-          ABD Körfez Savaşı’nda geri çekilen 6.000 Irak askerini diri diri kumların altına gömmüştür.

-          ABD 11 yıldır Irak’ı bombalamaktadır.

-          ABD’nin Irak’a uygulattığı ambargo yüzünden 750.000 çocuğun öldüğü tahmin edilmektedir.

-          ABD “Küresel Güvenlik” dediği ama “küresel tecavüz ve saldırı”yı savunan yeni stratejisine dayanarak, biyolojik ve kimyasal veya nükleer silah üreten ve kendisine tehdit oluşturan ülkelere karşı nükleer silah da kullanarak önleyici (Preemptive Strike) darbe indirebileceğini açıklamıştır.

-          ABD’nin elinde 10.000, İsrail’in elinde ise 400 nükleer silah vardır. ABD nükleer silah geliştirmek için çalışmalarını devam ettirmektedir.

-          Bunlara ek olarak ABD aşağıdaki Çağdaş Hukukçular Bildirisinde değinilen suçların da tamamını işlemektedir:

o        Nükleer denemelerin yasaklanmasına karşı çıkıyor.

o        Kara mayınlarının yasaklanmasına itiraz ediyor.

o        Biyolojik silah kullanma tehdidini bahane ederek saldırmaya hazırlanırken, kendisi biyolojik silahların sınırlandırılmasıyla ilgili anlaşmaya karşı çıkıyor.

o        Anti-balistik füzeler antlaşmasından çekilerek kendisine füze kalkanı oluşturmak istiyor.

o        Uluslararası Ceza Mahkemesini tanımıyor.

o        Küresel ısınma konusundaki Kyoto Protokolü’nden çekiliyor.

o        Canlı çoğulluğu ile ilgili Rio Sözleşmesi’ne imza koymuyor.

o        Alaska’daki ekolojik bölgelerde petrol arama çalışmaları yapılması lehine oy kullanıyor.

o        Dünyanın her tarafında tehlikeli gördüğü kişi ve örgütlere karşı operasyon hakkını yasalaştırıyor.

o        Dürüst yargılanma hakkını, suçsuzluk karinesini çiğneyerek, esirlere askeri kamplarda sınırsız gözaltılar ve işkenceler uyguluyor. Savaş Hukuku Kurallarını ihlal ediyor.

o        BM sözleşmesi’nin 51. maddesini keyfî yorumlayarak, “nefsi müdafaaa için önceden vurma hakkı” kuralını saptırıyor.

 

-          ABD’de Irak’tan sonra silahsızlandırma sırasının İran, Suriye ve Kuzey Kore’ye geleceğini söyleyerek şimdiden bu ülkelere de saldıracağını ilan etmiştir.

-          Dünyanın her ülkesinde sık sık Hitler ile kıyaslanmaya başlayan Bush ve hükümetinin uluslararası hukuku ve insan hayatını hiçe sayarak, katliam yapmayı göze alarak ve nükleer silah kullanarak, dünyaya egemen tek süper güç olmak için her şeyi göze aldıkları açıktır.

-          Bu tehlikeyi sezen Fransa, Almanya, Çin, Rusya ve dünyanın diğer devletleri ABD’ye karşı şimdiden cephe oluşturmaya başlamıştır.

-          Bush hükümeti şimdilik diplomatik yollarla durdurulmaya çalışılmaktadır. Ama yakın gelecekte bir gün her ne pahasına olursa olsun ABD’yi durdurmamış olmaktan pişman olacağımız günler gelebilir.

 

ABD HÜKÜMETİ – PETROL BAĞLANTISI

-          Irak saldırısının “Yeni Amerika Yüzyılı” projesinin mimarları Richard Perle, Paul Wolfowitz gibi isimlerden oluşan bir ekip tarafından 1992’den beri planlandığı ve çıkış noktasının bu ekibin Eylül 2000’de yayınladığı bir rapor olduğu, artık herkes tarafından biliniyor.

-          Bu raporda Türkiye bir “üs” olarak tanımlanıyor.

-          Yine aynı raporda ABD’nin dünya enerji kaynaklarının çoğuna sahip olacağı saldırıları başlatmak için “Pearl Harbour” gibi ‘hızlandırıcı’ bir felakete ihtiyaç duyulduğu belirtiliyor.

-          Hâlâ tam olarak nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirildiği belli olmayan 11 Eylül saldırısı oluyor.

-          Öncelikle vaktiyle ABD’nin yetiştirip desteklediği El Kaide ve Afganistan vuruluyor ama 37 milyar $ harcanıyor ve Afganistan’da taş üstünde taş kalmamış olmasına rağmen Bin Ladin hâlâ ele geçirilemiyor?

-          Belli ki başka ülkelere teröristlerle iş birliği suçlamasını yöneltmek ve saldırıya zemin hazırlamak için, Bin Ladin’in dirisi ölüsünden daha fazla işe yarıyor!

-          İsrail’in güvenliğini sağlamak için Rumsfeld-Wolfowitz grubu, başından beri Irak’a  saldırının önemli olduğunu düşünüyorlar.

-          Irak dünyanın ikinci büyük petrol kaynaklarına ve dünyanın henüz çıkarılmamış en büyük petrol rezervlerine sahip.

-          Saldırının petrol kaynaklarının kontrolü için yapıldığı tüm dünya basınında yüzlerce defa enine boyuna  yazıldı. George W. Bush, Dick Cheney ve Condolezza Rice büyük petrol şirketlerinde yöneticilik de  yapmış hissedarlardır.

-          Ve son bomba: 12 Mart 2003’te Dick Cheney’in eskiden çalıştığı savaş sonrası Irak’ın yeniden inşasına talip olan petrol devi Haliburton’dan hâlâ yılda 1 milyon $ aldığı açıklandı. Gel de sen şimdi kamuoyunu Irak’a demokrasi getirmek için saldırdığına ikna et!

 

SIRA TÜRKİYE’YE DE GELEBİLİR

-          Bush yönetimi Irak’tan sonra sıranın İran, Suriye, Suudi Arabistan ve Kuzey Kore’de olduğunu açıklamıştır.

-          Enerji kaynaklarının ve dünyanın hakimiyeti için Bush tüm dünyaya meydan okumaktadır.

-          ABD Bor madeninden hidrojen üretimi teknolojisini geliştirmiştir.  Hidrojen gelecekte petrolün yerini alabilecek en önemli enerji kaynağıdır. Dünya Bor rezervlerinin %70’i Türkiye’de bulunmaktadır. ABD er geç Türkiye’deki Bor kaynaklarını kontrol altına almak isteyecektir. Dolayısıyla bugün diğer dünya ülkelerinin yanında yer alıp ABD’yi durduramazsak yakın bir gelecekte Irak gibi ABD’nin tecavüzüne maruz kalmamız hiç de uzak bir olasılık değildir.

 

ULUSLARARASI TERÖR

-          Dünya televizyonlarında izlediğiniz gibi, Müslüman ülkelerdeki bazı aşırı dinci gruplar ABD’ye karşı cihad çağrısı yapmaya başlamışlardır. ABD’nin bu katliama MUTLAKA Müslüman bir ülke olan Türkiye’yi sürüklemekteki ısrarı ve bu saldırıya doğabilecek şiddetli tepkiler konusunda çok dikkatli olmamız gerekiyor.

-          Hepimizin bildiği gibi şiddet şiddeti doğurur ve kararlı bir tek terörist bile ABD, İngiltere veya Türkiye’nin büyük bir şehrinde büyük can kaybına ve tahribata neden olabilir.

-          Aynı bağlamda, ABD ve İngiltere olası terörist saldırılara karşı en üst düzeyde önlemler alırken, biz bu saldırıya ortak olursak gerek sınır bölgelerinde, gerek büyük şehirlerde terörist karşı saldırılarda meydana gelecek tüm can kayıplarından bu saldırıyı destekleyenler ve ikinci tezkereye evet oyu verenler sorumlu olacaktır.

-         Çekiç Güç 12 yıldır çıkmadığı gibi, yeni gelecek ABD askerlerinin de Türkiye’den uzun süre çıkmayacağı bellidir. Bu da daha şimdiden Mersin Limanı’nda olduğu gibi, Türkler ve ABD askerleri arasında çatışmalar ve ABD askerlerine yönelik terörist saldırıları doğurabilir.

 

TÜRKİYE İŞGAL ALTINDA MI?

-          Yabancı gemiler her gün Türk limanlarına tonlarca ABD askeri aracı ve techizatı indiriyor. İndirilen bu malzemeler sınıra naklediliyor.

-          TBMM milletvekillerinin Türk topraklarındaki limanlara girmeleri engelleniyor.

-          Havaalanları ve limanlar ABD’ye kiralanıyor!

-          TBMM Başkanı, olan-bitenler karşısında “Tüylerim diken diken oluyor!” diyor. Meclis Soruşturması için yol gösteriyor.

-          Kamuoyu baskısı yüzünden 8 Şubat’ta Türkiye ile ABD arasında sınırlarının hâlâ tam nelere müsaade ettiği bilinemeyen gizli bir mutabakat zaptı imzalandığı açıklanıyor.

-          İkinci tezkere henüz TBMM’ye bile gelmediği halde sevkıyat TÜM HIZIYLA devam ediyor.

-          Milletvekilleri, “halka açıklanmıyor ama olup bitenleri bari ben öğreneyim” diye soru sormayı akıl etmiyor ve bu yapılanların kabul edilen tezkere sınırlarını aşıp aşmadığını araştırmayı düşünemiyorlar mı?

-          Henüz onaylanmış bir “yabancı askeri Türkiye’de bulundurma” tezkeresi bile yokken olayların bu boyuta gelmesi, gerçekten ikinci tezkere onaylanırsa işin nerelere varabileceğinin korkutucu bir işareti.

 

ULUSAL ONUR KAVRAMI

-          Farkındaysanız sabahtan akşama “ulusal çıkar” laflarını ağzından düşürmeyen savaş yanlılarından bir kere olsun “ulusal onur” sözünü duyamadık. Herhalde ulusal onur parayla alınıp satılabilen bir şey olmadığı için pek tanıdıkları bir kavram değil.

-          Halbuki “ulusal onur” ulus olmanın en temel taşlarından biridir. Kurtuluş Savaşı ulusal onurumuzu kurtarmak için yapılmış ve Türkiye Cumhuriyeti bu temeller üzerine kurulmuştur.

-          AKP hükumeti ABD ile pazarlık masasına oturduğundan beri ulusal onurumuz defalarca ayaklar altına alınmıştır.

-          Türkiye bir Amerikan sömürgesiymişçesine NATO’ya Türkiye’nin korunması talebini ABD yapmıştır.

-          TBMM’nin bir milletvekilinin TC topraklarındaki İskenderun limanına girmesini Amerikan askerleri engelleyebilmektedir.

-          Bu hükumet katledilecek yüz binlerce Iraklı masumun kanları üzerinden Bush’un deyimiyle at pazarlığı yapar durumuna düşmüştür.

-          Bu basiretsizlik karşısında Bush, iki T. C. Bakanına “Burada işiniz yok! Gidin tezkereyi çıkarın!” deme cüretini göstermiş ve hükumet buna tepki vermemiştir.

-          İkinci tezkere reddedildikten sonraki dönemde, daha Türk Hükumeti tezkereyi TBMM’ye getirmekten hiç bahsetmemişken, ABD’li yetkililer “tezkere tekrar gelecek ve gelince şöyle olacak” diye demeçler vermeye başlamışlardır. Bunlar, “onur”lu vatandaşların kafasında bizi kim yönetiyor, kararları kim veriyor sorularını uyandırmaktadır.

-          ABD basınında hâlâ olanlardan ders almamış bazı AKP’li milletvekillerinin “parayı arttırın, ‘hayır’ları ‘evet’e çevirelim” yolunda beyanatları yer almaktadır.

-          Hükumetin, uluslararası hukukî meşruiyeti, anayasayı ve insan vicdanını dikkate almadan yürütttüğü pazarlıklar yüzünden Türkiye dünya basınında alay konusu olmuş ve ABD’nin verdiği “günlük” talimatlar ve ultimatomlarla Tayyip Erdoğan’ın bile bir ara tepki verdiği gibi, “kabile devleti” muamelesi görmemize ve ulusal onurumuzun ciddi şekilde yara almasına neden olmuştur.

-          Bush’un Tayyip Erdoğan’a gönderdiği son mektupta ve Cheney’in yaptığı son telefon görüşmesinde “bizi oyalıyorsunuz,hemen hava koridorunu açın “ türünde tehditkar ve haddini aşan ifadeler kullanıldığı gene tüm basında yer aldı.

-          Yeni hükümetin kendini bilmez Bush yönetimine aynı tarzda cevap verme zamanı çoktan gelmiştir.

 

IRAKLI MÜLTECİLER VE SINIRLARIMIZ

-          BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin raporlarına göre ABD’nin Irak saldırısında 500.000 kişi tedaviye ihtiyaç duyacak, 1.200.000 çocuk beslenme yetersizliğinden ölme tehlikesinde olacak ve 1.500.000 kişi Irak’tan kaçıp mülteci durumuna düşecektir.

-          BM Mülteciler Yüksek Komiserliği mülteci akınında CAN KAYBINI EN AZA İNDİRMEKiçin Türk Ordusu’nun mülteci akınını sınırın ötesine geçerek durdurmasını veya sınırlarımızı kapamayı değil tam tersine açık tutmayı önermektedir.

-          İnsani açıdan ve can kaybını en aza indirmek için yapılacak doğru davranış budur.

 

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SAVAŞ KARŞITI EYLEMLER BÜYÜYEREK DEVAM EDİYOR

-          Tüm dünyada milyonlarca insanın 15 Şubat’taki savaş karşıtı eylemleri hâlâ herkesin aklında.

-          1 Mart’ta Londra yapılan ve 24 ülkenin katıldığı Savaş Karşıtları Konferansı’nda, Irak’a ilk bomba düştüğünde bütün dünyanın ayağa kalkacağı ve her ülkedeki ABD büyükelçiliklerini ve askeri bölgeleri ablukaya alma ve benzeri eylemlerin başlatılacağı bildirildi.

-          Savaş karşıtı hareketler dünyanın her ülkesinde şimdiye kadar hiçbir dönemde görülmediği şekilde örgütlüler ve birlikte hareket etmekteler.

-          Türkiye’de Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu çatısı altında toplanan 156 kurum ve kuruluş, Cumhuriyet tarihimizde hiç görülmemiş bir biçimde TOPLUMUN HER KESİMİNDEN çok farklı siyasi görüşlere ve inançlara sahip olan milyonlarca insanı temsil etmekte ve Türkiye’nin her şehrinde neredeyse her gün farklı protesto eylemleri düzenlenmektedirler. Koordinasyona katılım ve destek her gün artmaktadır.

-          Çeşitli ülkelerde şimdiden genel grev, öğrenci eylemleri ve 14-15-16 Mart’ta büyük kitle gösterileri kararları alınmıştır.

 

BLAIR HÜKUMETİNİN BAŞI DERTTE

-          Blair Hükumetinin Kalkınma Bakanı Clare Short ve Bakan Yardımcısı konumundaki 5 İşçi Partili milletvekili BM kararı olmadan Irak’a harekat düzenlenmesi halinde istifa edeceklerini açıkladılar.

-          200 civarında milletvekili de istifanın eşiğinde.

-          İşçi Partisi’nin duayenlerinden Tom Dolyell, Blair’in “DERHAL” görevinden ayrılmasını talep etti ve “Almanya ve Fransa ile ciddi şekilde konuşacak başka bir başbakan arıyoruz” dedi.

-         Görüldüğü gibi Bush’un en sadık yardakçısı Tony Blair ve hükumetinin geleceği tehlikede. Kendi partisindeki milletvekilleri istifasını istiyor. Blair’in ne kadar dayanabileceği meçhul. Bush, yalanında TEK BAŞINA kalabilir.

 

ABD KAMUOYUNDA HIZLA BÜYÜYEN TEPKİ BUSH’U DURDURABİLİR

-          ABD’de savaş karşıtlarının oranı her geçen gün hızla yükselmektedir. Kamuoyu yoklamaları gün geçtikçe Bush’un aleyhine dönmeye başlamıştır. Bu gidişle Bush’un bir dahaki seçimleri kazanma şansı hızla azalmaktadır.

-          ABD’li siyasetçiler tepki veriyor: Eski Başkanlardan Jimmy Carter yayınladığı bir makale ile savaşa karşı olduğunu açıkladı.

-          ABD Medyası Bush aleyhine dönmeye başladı: ABD’nin en saygın gazetelerinden New York Times, “uluslararası destek olmaksızın bir Irak savaşına hayır!” dedi. Wahington Post, ABD’nin Irak’a silah denetimleri için süre vermesini savundu.

-          Senatörler karşı: Senatör Robert Byrd, Senato’da yaptığı konuşmada, Irak saldırısının uluslararası hukuk ve BM kurallarına aykırı olduğunu savundu. Bush hükumetini bu saldırıda nükleer silah kullanmayı planladığı için suçladı; “Afganistan saldırısı bize 37 milyar $’a mal oldu ve halen Bin Ladin’i ele geçiremedik” diye hükumetle dalga geçti. Bu saldırınınMüslümanların İsrail’e saldırısını tetikleyeceğine ve İsrail’in nükleer silah kullanma tehlikesine dikkat çekti. Ve sözlerini, nüfusunun %50’si 15 yaşın altında olan bir millete haklı hiçbir neden yokken yapılacak bu saldırının hiçbir ülkenin insani değerlerine ve ulusal çıkarlarına uygun olamayacağını belirterek bitirdi. (Bizim ‘ulusal çıkar’cıların kulakları çınlasın.)

-          ABD’li diplomatlar istifa ediyor: ABD’nin Atina Büyükelçiliği müsteşarı John Brady Kiesling, 27 Şubat 2003’te Dışişleri Bakanı Colin Powell’e “Vicdanımı bugünkü ABD yönetimini temsil gücümle bağdaştırmaya çalıştım ve başarısız oldum” cümlesiyle biten uzun bir mektup yollayarak istifa etti.

-          Borsa Başkanı bile Savaş Karşıtı: ABD Batı yakası Borsa Başkanı (Pasific Exchange) savaş karşıtı eylemcilere katıldı.

-          Halk tepkisi: 15 Şubat’ta dünyanın diğer ülkeleriyle aynı günde yapılan mitinglerde ABD’nin çeşitli şehirlerinde 1.000.000 insan savaşı protesto etti.

-          ABD’de lise öğrencileri bile çeşitli şehirlerde savaş aleyhtarı gösteriler yapmaya başladılar.

-         ABD’de hükumetlerin Türkiye’nin aksine kamuoyu tepkisine ve araştırma şirketlerinin raporlarına son derece hassas olduklarını ve bunları çok ciddiye aldıklarını biliyoruz. Bush hükumetinin BM kararı olmadan saldırıda ısrarlı olursa bir daha seçilemeyeceği kesindir. Bu yüzden saldırı Türkiye’nin tezkereye hayır demesi, İngiltere’de milletvekillerinin artan tepkisi ve BM’den onay çıkmaması durumunda biraz daha gecikirse ABD hükumetinin geri adım atması olasıdır.

 

ABD  TÜRKİYE’Yİ HİÇBİR ZAMAN GÖZDEN ÇIKARAMAZ

-          Savaş tetikçilerinin Türkiye ABD’yi desteklemezse IMF ile sorun çıkar, ekonomik kriz büyür, ABD bunu savaştan sonra Türkiye’ye ödetir yaygaralarına da kısaca cevap verelim:

-          Türkiye, savaş tetikçilerinin içten içe ve inanmayarak tekrarladıkları gibi değil ama, GERÇEKTEN stratejik konumu ve genç nüfusu nedeniyle ekonomik ve ticari açıdan  dünyada ağırlığı ve gücü olan bir ülkedir.

-          Üstelik Türkiye Ortadoğu’da %99’u Müslüman olan ve demokrasiyle yönetilen ve AB’ye katılmaya aday tek ülkedir.

-          Bush yönetimi Türkiye’nin önemini çok iyi bilmektedir. ABD’nin Ortadoğu’da Türkiye’ye, Türkiye’nin ABD’ye olduğundan daha fazla ihtiyacı vardır. Bunun en iyi göstergesi, ABD hükumeti temsilcilerinin verdikleri demeçlerde devamlı, “Türkiye’nin kararlarına saygılıyız, tezkerenin neticesi ne olursa olsun müttefikimiz ve dostumuz Türkiye ile iyi ilişkilerimiz değişmez” demeleridir.

-          Bunun dışında söylenenler sadece savaş tetikçilerinin kamuoyunu etkilemek için gündemde tutmaya çalıştıkları yanıltıcı görüşlerdir.

 

DÜNYADAN VE TÜRKİYE’DEN İKİNCİ TEZKERENİN REDDİNE DESTEK

-          Türkiye’den ve tüm dünya ülkelerinin vatandaşlarından, sivil toplum kuruluşlarından ve siyasetçilerinden Türk Milletvekillerine verdikleri HAYIR oyları için tebrik ve teşekkür mesajları yağmaktadır.

-          Avrupa ülkelerinde “tatilimi Türkiye’de geçireceğim” kampanyaları başlatılmıştır.

-          Türkiye’de ve ABD’de vatandaşlar “mesele yardım paketi ise parayı biz verelim, pazarlığı bizle yapın” kampanyaları başlatmışlardır. 6 milyar $’ın nasıl toplanacağının bile hesapları yapılmıştır.

-         Bunlar şimdilik sembolik eylemlerdir ama % 100 eminim ki hükumet bu pazarlığa yanaşırsa tüm dünyanın barışseverleri, yüz binlerce insanın hayatını kurtarmak, bu saldırıyı önlemek ve savaş yanlılarına bir “İNSANLIK” dersi vermek için bu parayı toplayabilirler. (Bu büyük gücü savaş karşıtları 15 Şubat’ta yaptıkları yürüyüşlerle hissettirmişlerdir.)

 

TÜRKİYE SAVAŞI “KESİNLİKLE” DURDURABİLİR

-          ABD’nin Türkiye’ye “hemen tezkere çıkmazsa B planını  devreye sokuyorum” ultimatomunu verip, ardından tezkere geçmemesine rağmen harekatı başlatamaması, Richard Perle’in “Türkiye’siz bir savaşı düşünemiyorum” beyanatını doğrulamaktadır.

-          ABD, Türkiye, yani kuzey Cephesi olmadan bu savaşa başlayamaz.

-          ABD’nin bütçe açığı 630 milyar dolardır. Savunma Bakanlığı kaleminde Irak Savaşı’ndan kaynaklanacak harcamaların ödeneği yoktur.

-          ABD Türkiye’nin desteğiyle Kuzey Cephesi açılmadan savaşa girdiği takdirde askeri kayıpları %11’den %38’e çıkacak. Savaş maliyeti ise 125-200 milyar $’dan 400-600 milyar $’a yükselecek, bu durumdaABD’nin bütçe açığı 1 trilyon $’ı bulacak.

-          ABD’de kamuoyunun hükumete tepkisi çığ gibi büyümektedir. Medya da Bush’a karşı tavır almaya başlamıştır.

-          Dünyanın farklı ülkelerindeki askeri stratejistler Kuzey Cephesi olmadan Bağdat’ın düşmesinin mümkün olmadığı konusunda hemfikirler.

-          Pentagon defalarca Nisan ayından sonra aşırı yüksek sıcaklık yüzünden harekatın yapılmasının zorlaşacağını açıkladığından, saldırı geciktikçe olanaksız hale gelmektedir.

-         Özet olarak: Artan maliyet, hızla artan kamuoyu baskısı ve engelleyici iklim şartları yüzünden Türkiye’nin, sadece tezkereyi geçirmekte bu kadar hevesli olmasa ve kararı geciktirse bile, bu savaşı erteleyerek ENGELLEYEBİLECEĞİ KESİNDİR.

 

ULUSLARARASI HUKUK, ANAYASA’YA AYKIRILIK VE CEZAİ SORUMLULUK

-          BM Antlaşması’na göre  ABD’nin Irak saldırısı yasaklanmış eylemler niteliğindedir. BM Güvenlik Konseyi’nin 1441 no’lu kararında güç kullanımı yetkisi hiçbir devlete verilmemiştir.

-          ABD’nin çeşitli tehdit, şantaj ve rüşvet tekliflerine rağmen BM Güvenlik Konseyi’nden yeni bir kararı geçiremeyeceği (Hem yeterli kabul oyunu sağlayamadığı hem de Fransa kesinlikle veto edeceğini açıkladığı için) kesindir.

-          ABD istekleri doğrultusunda İkinci Tezkere TBMM’den geçirilir ve kabul edilirse TBMM Irak’ta vuku bulacak savaş suçları ve uluslararası hukuk ihlali fiiline katılmış olacaktır. Bu Devletler Hukuku ve İç Hukukumuza aykırı karar, Türkiye’yi ileride güç kullanımı tehditleri ve savaş tazminatları talepleriyle karşı karşıya getirebilecektir.

-          Bunların yanı sıra gerek Türk Ceza Hukuku gerek Uluslararası  Hukuk ve de Avrupa’daki bazı ülkelerin hukuk sistemleri, savaş kışkırtıcılığı yapan ve savaş suçlusu olan herkesin farklı ülkelerde yargı önüne getirilmesine imkan vermektedir. Bu suçları işleyenler gerek Türkiye’de gerek yabancı ülkelerde bu suçlar zamanaşımı kapsamına girmediğinden, yakın tarihlerden başlayarak her zaman yargılanacaklarını ve mahkum olabileceklerini unutmamalıdırlar.

 

AKP’Lİ MİLLETVEKİLLERİ NE YAPMALI

-          Müslümanlıkta katliama göz yummak yoktur; (tersine, mazluma yardım etmek vardır) katliama ortak olmak hiç yoktur; maddi (veya siyasi, stratejik vs) çıkar karşılığında destek olmak ise ASLA yoktur.

-          Burada söz konusu olan yüzbinlerce muhtemelen milyonlarca insanın hayatıdır.

-          Bu insanların hayatlarının kurtulmasından doğrudan tezkereye HAYIR diyecek AKP’li milletvekilleri sorumludur.

-          Hiçbir “ulusal çıkar”  bahanesi EVET oyu verecek bir milletvekilini, halk, hukuk ve Allah önünde katliama ortak olma SUÇUNDAN kurtaramaz.

-          EVET diyen hiçbir milletvekili öncelikle kendisine inanarak oy veren kendi “inançlı” seçmeninin ve bütün halkın tepkisinden ve yargısından HAYATI BOYUNCA KURTULAMAYACAKTIR.

-          Tezkereye evet diyenler Türkiye’yi hiç ilgilendirmeyen bu saldırıda boşu boşuna hayatlarını kaybeden Türk şehitlerinin tabutları Türkiye’ye getirilmeye başlandığında doğacak büyük tepkiye nasıl cevap vereceklerini çok iyi düşünmelidirler.

-          İnancı olan her “İNSAN” öncelikle insan canını korumakla sorumludur. Eğer parti disiplini, grup kararı gibi baskılar uygulanıyorsa onurlu, vicdanlı, dürüst, inançlı ve Müslüman her milletvekili partisinden İSTİFA ETMELİ ve ülkesinin, çocukların  insanlığın geleceği için tezkereye HAYIR demelidir.

-          Bunu yapma cesaretini gösterecek her milletvekili halkın gözünde kahraman olacak ve hayatı boyunca UTANCA mahkum olmaktan ve suçlu olmaktan kurtulacaktır.

-          İngiltere’deki bakanlar ve milletvekilleri şu anda bu “İNSANA YAKIŞAN” ve tüm dünyanın takdirini kazanan istifa kararını almışlardır.

-          AKP’ye oy veren Müslüman kesim, karşılığında ne vaad verilirse edilsin Müslüman Iraklı kardeşlerinin ABD ordusu tarafından Türk Hükumeti’nin desteği ile katledilmesine karşıdır.

-          AKP’li milletvekilleri kendilerine oy verenlerin tezkerenin mutlaka kabul edilmesini isteyen bazı büyük iş çevreleri vs gibi birkaç yüz kişilik bir grup değil tam tersine genellikle dar gelirli yurttaşlar olduğunu ve EVET oyu  vermelerinin kendilerini tabanlarından nasıl tamamıyla koparacağını unutmamalıdırlar. Bunun siyasi sonuçlarının da ne olabileceğini hepimiz biliyoruz.

 

SON SÖZ: YENİ DÜNYA NASIL OLMALI

-          Dünyada bugünkü, savaş yanlıları ile savaş karşıtları arasındaki çatışma, silahlı-paralı güçlerle insani-vicdani güçlerin çatışmasıdır.

-          Savaş yanlıları ya paranoyalarının esiri olan grup (Türkiye’de; Irak’ta bağımsız Kürt devleti kurulacak korkusu, ABD’de; kendi yarattıkları terörizm korkusu) ya sadece kendi veya ortağı oldukları enerji ve silah kartellerinin çıkarlarını savunan büyük sermaye sahipleri ya da en kötü kategori olan diğerlerinin çıkarı uğruna savaşan ücretli tetikçilerdir.

-          Savaş karşıtları, dünyanın her ülkesinde her şeyden önce insan hayatına, demokratik haklara, uluslararası hukuka, insanların kardeşliğine, ezilenlerin korunmasına, sosyal adalete yani kısacası “İNSAN” olmaya değer veren kesimdir.

-          Tarih boyunca şiddet hiçbir zaman şiddetle yok edilmemiştir.

-          Dünyanın iyiye gitmesinin tek çaresi tüm insanların ve ülkelerin din, dil, ırk farkı gözetmeksizin sevgi, dostluk, kardeşlik içinde yaşayarak barışın yolunu seçmeleridir.

-         TARİH BARIŞ YANLILARINI HAKLI ÇIKARACAKTIR.