Ekmek arası Saddam

-
Aa
+
a
a
a

Nizami OndalıkoğluZekeriyaköy, 25.12.2002

Babasının 1991 yılında ısırıp, yemeden bıraktığı Saddam’ı, Oğul Bush mideye indirmeye kararlı görünüyor. Yanında kraker atıştırmaya kalkmazsa da, koltuktan düşmeden,işi başaracak gibi görünüyor.

En büyük destekçisi, İngiltere Başbakanı Tony Blair.

Tony Bey, İkinci Dünya Savaşından önce, dünyanın dört bir yanından ülkesine para, mal, mülk sağlayan Kraliyet Silahlı Kuvvetleri’nin, son 30 yıllık bilançosunda, Falkland’da bir kaç kayalık ve 1991’deki Körfez Savaşından elde edilen bazı ayrıcalıklar dışında, gelir görünmemesinden rahatsız.

Masrafı ve kurgusu “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” ölçülerine göre ayarlanmış bu Ordu için Irak Savaşı, varlığının devamı için güzel bir gerekçe, masrafları için de dolgun bir bütçe oluşturacak.

Kraliçe’nin Başbakanı, Amerika’nın ellerini arkadan bağladığı Irak’a tokadı çakarak, İngiltere’nin sadece Manchester United ve David Beckham olmadığını dünyaya, özellikle de Japonlar’a göstermiş olacak.

“Bushadam Hain Saddam’a Karşı” oyununda, iki esas çocuktan sonraki önemli rol için düşünülen aktör, Türkiye.

Ücrette anlaşılır, bir miktar peşin, bakiyenin de çekleri üsler açılırken verilirse, Türkiye bu rolü kabul edecek.

Ödeme konusunda bu kadar titizlenilmesinin sebebi, 1991 yılında Baba Bush’un attığı kazık. Türkiye o zaman, nasılsa bu oyundan bir koyar üç alırız demiş, ama film bitmedi kusura bakmayın denerek, üçün biriyle yetinmek durumunda bırakılmıştı.

Saddam Hüseyin, İran’la 8 yıl savaşıp tadamadığı galibiyet zevkini, Kuveyt’ten almaya kalkınca, bu günlere geldi.

Amerika Nikaragua’ya giriyor, ben niye Kuveyt’e girmeyeyim diyen Saddam, Kuveyt’e girmeden önce Birleşmiş Milletlere “işgaliye harcı” ödemeyi unutup, işgal ruhsatı almadığı için, Amerika Birleşmiş Milletleri tarafından yaka paça Kuveyt’ten dışarı atıldı. Kendisine ambargo ve para cezası verildi.

Başına gelenlerden ders alıp, sevimli oğulları ile İsviçre’deki milyar dolarlarını Amerika kontrolündeki yatırımlara yönlendirerek para kazanmak varken, Saddam efendi tuttu, gizli silah üretme işine yatırım yaptı.

Tamahkarlık işte..

Koskoca Amerika yaptırır mı sana silah üretimi?

Adamlar, trilyon dolarlık silah tesisler kurmuşlar, yıllarını bu işe vermişler. Sen dünün Saddam’ı, ekmeğine mani olmaya kalk insanların....

Halbuki bir zamanlar İran’ın yaptığını yapsa, ses etmeyecek

  
Amerika.

Ne yapmıştı İran?Amerika kendisine silah ambargosu uygularken, Nikaragua üzerinden silah almamış mıydı Birleşik Devletler’den?

Sen de, Papua Yeni Gine üzerinden silah al Amerika’dan. Parayı ve komisyonları da aksatmadan öde, bak o zaman ses ediyor mu Bush.

Yani, Saddam’a müstahak bu başına gelenler. Ne demiş atalarımız, ”az tamah çok ziyan getirir...."

Peki bu Amerika planladığı işleri yaparsa Ortadoğu’da nasıl bir manzara oluşur? Bir de ona bakalım..

Önce Diyarbakır’ı hayal edelim.. Düşünün, 80 000 Amerikan Askeri Diyarbakır’da 5 yıl için konuşlandırılmış.

Diyarbakır üç günde değişir. Ne HADEP kalır, ne de terör. Bütün kebapçı dükkanları Turkish Kebap, Turkish Pizza (bu lahmacun oluyor) tabelaları ile kaplanır.

İngilizce hizmet veren elemanların istihdam edildiği genelevler türer, mantar gibi.

Bir ana caddeye kesin “Corç Dabılyu Buş Bulvarı” adı verilir.

Umumi helaların kapısına Big 50, little 25 cent tabelaları asılır.

Kuzey Irak ne olur?..

Bence oradaki etnik gruplar, kısa zamanda Yankees’e transfer olurlar. Kendi memleketinde kalıp çalışmak yerine, çoğu mülteci olarak Amerika’ya gidebilmenin peşine düşerler.

Marifetleri üç-beş yıl içinde Oscar adayı Hollywood filmi yapılacak olan CIA ajanları, yeşili devreye sokarak (bu yeşil bizdeki esrarengiz yeşil değil, Amerikan Doları’nın nick name’i), yerel politikacıları kararlarını Washington Post okumadan veremez duruma getirirler, kısa sürede.

Bize ise, göstermiş olduğumuz yararlılıklardan ötürü, en haso müttefik madalyası ve de çerçevelenmiş Musul ve Kerkük posteri verirler.

İsrail, herkesi döven, güçlü ve silahlı Sam Amcası komşu eve taşındığı için, haraca bağladığı mahalleyi iyice soyup soğana çevirmeye başlar. Şaron, kendisini sadece Ariel ilan edip, Arap ve Filistinlileri tamamen temizleyecek birtakım formüller geliştirmeye koyulur.

İran’daki Molla rejimi, saman altından Amerika ile işbirliği yaparak bölgede İsrail dışındaki devletlerin, kendisi aleyhine güçlenmelerini önleme yoluna girer. Tabii başta Türkiye’nin.

Amerika İran’ın bu “Acemce” yaklaşımının üstüne atlar.. İran’ın iplerini yeniden eline alırken, radikal İslam’ı da biraz daha kontrolü altına almış olur.

Suudi Arabistan ve Emirlikler tamamen Amerikan markajına girerler.. Kıral ve Emirler, bizi kollayan Amerika çok yaşasın prensibi ile bu güdülmeyi gönüllü ve de zorunlu olarak kabullenip, Amerika fikir değiştirdiğinde alaşağı edilmek üzere, koltuklarında kalmaya devam ederler.

 Saddam, iki arada bir derede, punduna getirip sıvışır. Sıvışmadan da, büyük bir ihtimalle CIA ile anlaşıp İsviçre’deki bir hesaba birkaç milyar dolar gizlenme bedeli havale edip, yerine de dublörlerinden birinin intihar etmiş cesedini, Amerikan Kamuoyunu’na sus payı olarak bırakır.

Irakta Amerikan montajı bir hükümet kurulur. Bu hükümet derhal kabine üyelerini bir iki yılda dolar milyarderi, Irak’ı ise 150-200 yılda “demokratik ülke” konumuna getirecek bir programı yürürlüğe koyar.

Bu arada, Çeçenistan deplasmanında yenik durumdaki Putin de bölgede onurlu bir figüranlık kovalayacaktır kuşkusuz.

Yıllarca votkadan sarhoş olmayan halkı,üç-beş yılda Coca-Cola ile zil zurna olan; mafya ve para peşindeki eski Sovyet generalleri tarafından talan edilmiş; askeri teknolojisi köhnemiş, eski esas çocuk Rusya’nın, burada kapacağı figüranlıkla, dekor-köstüm dalında bile iddialı olamayacağını söylemek, kahinlik olmaz sanırım.

Amerikanın bu zamana kadar uzaktan kumanda ile idare ettiği Ortadoğu’ya gelip yerleşmesi, Usame Bin Laden için de, büyük sıkıntı yaratacaktır.

Onun eyleminin tetiklediği Amerikanın Ortadoğu’da kuracağı egemenlik, Bin Laden’in buradaki devlet ve kişilerden bazen din istismarı, bazen tehdit yoluyla aldığı bağışların tahsilatını zorlaştıracaktır kuşkusuz.

Amerika’nın din kardeşleri üzerine attığı her füze ve bombanın sesi Wall Street’te duyuldukça, para kazandığını sandığım Usame Efendi, petrol dolarları kontrollerinden çıkan Araplar tarafından “başımıza bu belayı sen sardın” diye, dışlanabilir de.

Bu alelacele gelişen dünya gündemine bakınca, doğrusu eski evrensel krizleri özlüyorum.

25-30 yıl öncesine kadar bir bunalım adabı vardı. Emperyalizmin, işgalciliğin de raconu.

Şimdi bu, ne bu böyle? Kör parmağım gözüne dercesine, ”arkadaş ben Irak’ı işgal edeceğim” diyor Bush...

Oysa eskiden, komünizm bahanesi, demokrasi, insan hakları, dünyayı uyuşturucudan koruma gibi ulvi bahaneler kullanılırdı.

Bush tutturmuş.. Saddam’ın elinde kitle imha silahları varmış..

Yahu bunlardan elinde olmayan var mı acaba?..

Bir dönem ülkemizde, oturacak iskemlesi olmayan insanlar üç kuruş bir araya getirince, ilk iş renkli televizyon alıyorlardı.

Şimdilerde de, Bush’un Texas’taki çiftliği kadar arazide devlet kuran Afrika Kabileleri, Baba Bush’un “hamili kart yakinimdir” notunu iliştirip, Donald Ramsfeld ve Ortakları Limited’e silah sipariş formu fakslıyorlar.

Hangi silah kitle imha silahı?.. Kaç kişi kitle sayılıyor?.. Buna kim karar veriyor? Kitleyi oluşturan insanların sahip oldukları pasaportlar’a göre, kitlenin değerinin artıp eksilmesi söz konusu oluyor mu?????

Pardooonnn!..

Ekmek arası “acısız Saddam” sizin miydi Corç Dabılyu Aabi?...