Ne yıldı ama!

-
Aa
+
a
a
a

Ocak

"2002’yi Başkan Bush’un bir savaş yılı olarak görmesi umut verici ve o zaten bir misyonu yerine getirmek için o göreve geldi. Bu misyon, yeni bir yüzyılda, yeni bir dünya düzenini inşa etmekten başka bir şey değil."

Robert L. Bartley, Wall Street Journal yazarı

2002 yılı, bizi etkileyen, üzerinde konuştuğumuz bütün olaylar genelinde 11 Eylül 2001 saldırılarının izlerini taşıyordu.

11 Eylül 2001’de Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelik saldırılar, dünyayı tamamen değiştirmişti ve bu değişiklik dünya haritasına yansımaya başlıyordu yavaş yavaş.

Usame bin Laden’i ele geçirmek ve El-Kaide örgütünü çökertmek amacıyla Afganistan’da, ‘Kalıcı Özgürlük Operasyonu’ adıyla başlatılan savaş bitmek üzereydi.

Afganistan’a özgürlük geldiği, kadınların burkalarını attıkları, sinema salonlarının dolup taşmaya başladığı yazılıyordu basında, ama Usame bin Laden ve önemli El Kaide elemanları yakalanamadı. Ayrıca, Afgan savaşından sonra kurulan geçici hükumet sık sık saldırılara hedef oldu ve ülkenin yeniden inşası için vaad edilen dış yardım da hiçbir zaman tam olarak verilmedi.

Yeni yıl başlarken Amerikan yönetimi, “terörle savaş” adını verdiği savaş halinin hiç bitmeyeceğini de bir biçimde duyurmuş oldu. Başkan Bush, dünyada terörün kendine en fazla yer bulduğunu söylediği üç ülkenin ismini, ‘şer mihveri’ olarak belirledi: Irak, İran ve Kuzey Kore.

2002 biterken, hemen hemen yıl ortasından beri ABD’nın Irak’a ne zaman saldıracağını konuşuyoruz ve bu saldırı artık çok yakın görünüyor.

Ocak ayında, yıl sonunda hepimizi daha çok meşgul etmeye başlayacak olan Avrupa Birliği’nde 12 ülke Avro’yu resmen kullanmaya başladılar. Fransa’nın 6 asırlık meşhur Frank’ı da tarihe karışan para birimleri arasındaydı. Türkiye’de yeni yıl, hemen her yıl olduğu gibi, yolsuzluklar hakkındaki uyarılarla başladı. Yolsuzluk, hakkında en çok uyarıda bulunulan, ama bir türlü önlenemeyen hastalığıydı piyasa ilişkilerinin. Ülkenin hayatına önceki sene bir tür ‘deniz feneri’ gibi giren, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, ihtiyatlı ve sakin olunması gerektiğini vurguluyordu ısrarla. Türkiye, soğuk ve yağışlı havanın etkisine girmiş; İstanbul’da kriz yönetimine geçilmişti. Bu yetmiyormuş gibi, klonlama yoluyla üretilen ilk koyun Dolly’de artirit rahatsızlığının olduğu da açıklanmıştı. Koyundan sonra yıl sonuna doğru insan klonlamayı da düşünenler için sıkıcı bir haberdi bu, ama çalışmalara asla ara verilmedi.

Ay ortalarında, Susurluk Davası’nı 14 mahkumiyetle sonuçlandıran DGM kararı Yargıtay tarafından onaylandı. Yani, DGM kararında yer alan, “Devlet içinde çete var, bunlar en tehlikeli çetelerdir” görüşü, Yargıtay tarafından paylaşılmış oldu. Daha sonraları, mahkumlardan Korkut Eken’i “her şeyi bilgimiz dahilinde yaptı” diye savunan emekli generallerle ilgili inceleme de başlatılacaktı.

2002 yılında doğrudan ya da dolaylı, en çok ABD konuşuldu. Kapitalizmin merkezi bu süper güç, sınırları içinde meydana gelenler ve sınırları dışında yaptıklarıyla, gündemi hep belirledi. Kapitalizmin merkezinden Ocak ayında gelen en önemli haber Enron skandaliydi belki de. Bu dev enerji şirketi, muhasebe defterleriyle oynayarak zararını kâr olarak göstermeyi başarmış, hatta bu kârları şişirmiş, ama iflastan da kurtulamamıştı.

İflasın ardından, Enron’da suça delil oluşturabilecek evrakın imha edildiği de ortaya çıktı. Hatta, denetleme şirketi Andersen’in bütün süreçten haberdar olmasına rağmen uyarıda bulunmadığı da ortaya çıktı. Enron’un ardından bir fenomene dönüşecek şekilde birbirini izleyen pek çok büyük iflasta da ilgili şirketlerin Andersen tarafından denetlendiği ortaya çıktı. Haberler bunlarla kalmadı; Başkan Bush’un, Enron şirketinden maddi destek aldığı iddiaları da basında yer aldı. Daha sonraları, Bush yönetiminin cümle üyelerinin, büyük enerji şirketleriyle pek içli dışlı oldukları da anlaşıldı. Başkan Yardımcısı Dick Cheney, bu şirketlerden birinin denetiminden sorumlu başka bir şirketin reklamında bile oynamıştı.

İflaslar ekonomiyi sarsarken, insanlar bu şirketlerde değerlendirdiklerini sandıkları paralarının üzerine soğuk sular içerlerken yaratılmamış değerlerin kâğıtlarını borsada alıp satarak çevrilen bir ekonominin sürdürülebilir olup olmadığı soruları da geldi gündeme. Etik meselenin gündeme gelmediği bir alanda ‘görünmeyen el’ çalışabilir miydi? Asıl soru buydu!

Başkan Bush, kraker yerken geçirdiği baygınlığın sıkıntısını atlattıktan sonra bu sorulara eğilmedi pek. Terörizmle savaşın daha yeni başladığını söyledi. Bunu söylediği konuşması alkışlarla kesildi; tam 70 kez...

Ocak biterken Dünya Ekonomik Forumu New York’ta başlıyordu. Ama, çoktandır unutulmuş vicdanın yeniden hatırlanacağı başka bir dünyanın mümkün olduğuna inananlar Brezilya’ya, Porto Alegre’ye gidiyorlardı; Dünya Sosyal Forumu için.

Şubat

"Sadece şunu söyleyebilirim, insanlar kendilerini dinsel temeller üzerinde böldükleri sürece bu sorun hiçbir zaman çözülemeyecek. İnsanlar barış için fedakarlıkta bulunmadıkları sürece çözüm olmayacaktır."

Sougata Roy, bir Hindistan vatandaşı

Porto Alegre’de onbinlerce kişi başka bir dünya adına şarkılar söyler, yürür ve birbiri ardına paneller, konferanslar düzenlerken Şubat ayına giriyorduk.

Şubat ayında, İsrail işgali altındaki Filistin topraklarında şiddet kendini göstermeye başlamıştı. Yıl boyunca gitgide artacak intihar saldırıları kendini gösterirken Filistin lideri Arafat, Ramallah’ta İsrail ordusunun kuşatması altında bulunuyordu. O günlerde, İsrail Başbakanı Ariel Şaron, “Seksenli yılların başlarındaki Lübnan savaşında bir anlaşma, Arafat’ı ortadan kaldırmamızı engelliyordu. Keşke Arafat’ı o zaman yok etseydik,” dedi. Şaron bunu söylerken, İsrail ordusunda, yedek askerler arasında işgal altındaki topraklarda görev yapmayı reddedenler belirmeye başlıyordu. Vicdan ve cesaret sahibi bu askerlerin sayısı henüz 200’e ulaşmıştı, ama çok ‘büyük’ bir sayıydı bu 200.

Bir başka büyük sayı ABD’den geldi; Başkan Bush, ülkenin askeri harcamalarında Soğuk Savaş döneminden bu yana en büyük artışı kapsayan 2 trilyon dolarlık bütçeyi Kongre’ye sundu. Bush, terörle savaşmak istiyordu, Bush’un Avrupalı müttefiki Blair ise o sıralarda bulunduğu Batı Afrika’da, kıtanın fakirlik sorununun giderilememesi durumunda Batı’nın yeni terör tehditleriyle karşı karşıya kalabileceğini söyledi. Bu, Blair’in, 2002 içinde hakikate en çok yaklaştığı anlardan biriydi, ancak hakettiği ilgiyi görmedi Britanya Başbakanı.

Küresel ısınmanın etkisiyle penguenlerin Antarktika’yı terk etmeye başlamaları da çok ilgi görmedi. Penguenleri görebilecek durumda değildik; AB Türkiye Temsilcisi Karen Fogg’un elektronik posta mesajlarını gazetelerden izlemekle meşgulduk. Sahiden de böyle bir şey oldu Türkiye’de: Bir diplomatın posta kutusu kurcalandı ve içindekiler yayınlandı. İstihbarat ve yayıncılık faaliyetinin mükemmel bir işbirliğini temsil eden bu olay, Avrupa Komisyonu tarafından nedense eleştirildi. Türkiye’nin, Kopenhag Zirvesi’ndeki ‘müzakere pozisyonu’nu düşünmesine çok vakit vardı o günlerde. Gene de Uyum Yasa Tasarısı Meclis’te kabul edilmiş, tasarıya MHP dışındaki tüm partiler destek vermişti.

Şubat’ta, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın tanık olduğu en büyük savaş suçu davası başladı. Lahey’de, BM Savaş Suçları Mahkemesi’nin karşısına çıkan Slobodan Miloşeviç, Balkanlar’da 1990’larda gerçekleştirilen etnik temizlikten tek başına sorumlu tutuluyordu.

Blair, Afrika gezisinden sonra ABD’nin Irak politikasına destek verdiğini açıkladı, ama ABD’nin Afganistan politikası sorunlu gidiyordu biraz. Ülkenin yeniden inşası çerçevesinde kurulan geçici hükumetin başındaki Hamid Karzai’nin bakanı Abdül Rahman bir suikastte öldürülmüştü.

Bu arada, topuğunda bomba bulunduğu gerekçesiyle yakalanan Richard Reid’in köktendincilerle bağlantısını araştıran, Wall St. Journal gazetesinin Güney Asya Bürosu Şefi Daniel Pearl de, kaçırıldıktan bir süre sonra öldürüldü.

Arafat’ın kuşatması devam ederken Suudi Arabistan Prensi Abdullah’tan bir barış önerisi geldi: İsrail, Batı Şeria ile Gazze Şeridi’nden çekilsin. Bunun karşılığında, bütün Arap ülkeleriyle ilişkiler normalleşsin. Mart ayındaki zirvede, plan Arap Birliği tarafından kabul edildi.

Mart

"Buz parçasının sonunda çökeceğini biliyorduk, ama çöküşün hızı dehşet verici. 500 milyon milyar tonluk bir buz kütlesi, bir aydan kısa bir sürede dağılıp gitti."Dr. David Vaughan, Britanya Antarktik Araştırmaları

Mart başlarken Hindular ile Müslümanlar arasında çıkan çatışmada 600 kişi ölüyor, ABD ise El-Kaide şebekesinin peşinde, Afganistan’da Anaconda isimli bir operasyon başlatıyordu, ama bütün dünya Ortadoğu’yu konuşuyordu.

Birbirini izleyen ihtihar saldırıları İsrail’in, Cenin, Nablus ve Beytüllahim’e büyük bir katliam saldırısı başlatması sonucunu getiriyor ve Şaron, ülkesinin ‘savaş’ta olduğunu, Arafat’ın bütün özgür dünyanın düşmanı olduğunu söylüyordu. O günlerde, İsrail’in Altyapı Bakanı Avigdor Liberman, Filistin halkı 24 saati içinde şiddeti durdurmazsa Gazze’de ve Batı Şeria’daki tüm ticari merkez, benzin istasyonu ve bankaların havaya uçurulması önerisini getirdi.

Nobel Edebiyat Ödülü sahipleri Portekizli Jose Saramago ile Nijeryalı Wole Soyinka, Ramallah’ı ziyaret ederler ve uluslararası toplumun dikkatini bölgeye çekmeye çalışırlarken Başbakan Ecevit, 170 adet tankın modernizasyonuyla ilgili projenin İsrail’in IMI firmasıyla imzalandığını açıkladı. Ortadoğu’da zaman, bir gün intihar saldırısı, ertesi gün askeri operasyon halinde geçerken oldu bunlar. Ramallah’ta, Arafat’ın kuşatması sürüyordu. Hatta, Arap Birliği Zirvesi’ne telefonla katılmasına bile izin verilmiyordu.

O günlerde, Antarktika kıtasından kopan dev bir buzdağı Pasifik Okyanusu’nun güneyinde dolaşmaya başladı. Söz konusu buzdağı, Kıbrıs adasından daha büyüktü.

ABD sık sık Irak tehlikesinden ve oradaki kitle imha silahlarından bahsetmeye başlayınca Irak Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan, ülkesinin BM denetçilerine kapısını açacağını duyurdu. ABD hemen blöf olarak niteledi bu çağrıyı ve bu arada kendi savaş mahkemesinin prosedürünü açıklamayı da ihmal etmedi. Buna göre Amerika, yabancıları yargılayıp cezalandırabilecekti. Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ni imza koymayan Amerika’nın yabancıları yargılama hakkını kendinde görmesi, BM İnsan Haklarından Sorumlu Komiseri Mary Robinson’ın, görev süresini uzatmayacağını açıklamasında etkili olmuş mudur, bilinmiyor.

Mart biterken Amerikan yönetimi ayrıca, çelik ithalatında ülkesinin gümrük duvarlarını yükseltti. Bu hamlenin, serbest ticaretin savunucusu bir ülkeden gelmesinin çok tuhaf olduğu yolunda eleştiriler yer aldı basın organlarında. Bir de, Hollanda’nın ötanaziyi yasallaştıran ilk ülke olduğu haberleri.

Nisan

"Tüm bunların sorumlusu Şaron. Onu birkaç kez televizyonda izledim. Barışa dair, uzlaşabileceğine dair hiçbir mesaj vermedi. Kan ve daha çok kan istiyor. Ne kadar fazla olursa, o kadar iyi." Ehud Olmert, Kudüs Anakent Belediye Başkanı

Nisan’da en çok Cenin mülteci kampında yaşanan vahşet konuşuldu. Arafat’ın kuşatmasının ancak sürgüne gitmeyi kabul etmesiyle biteceğini söyleyen Şaron’a, “Bunun yerine ölmeyi tercih ederim,” cevabı gelmişti ve aynı günlerde 400’den fazla İsrail tankı Nablus ile Cenin’e giriyordu.

Cenin kampında 200 kişinin öldürülmüş olması ihtimalinden bahsedilirken Filistin yönetimi, basının içeri alınmadığı kampta İsrail ordusunu toplu mezar kazmakla suçluyor, İsrail yönetimi ise BM’nin kampa uluslararası gözlemci gönderme talebini reddediyordu. Ölü sayısı 500’e kadar çıkacaktı daha sonraları. İsrail’in reddinden sonra BM de talebini geri alıyor, ancak BM Ortadoğu Sözcüsü Cenin’de büyük bir depremin yapamayacağı kadar yıkım ve inanılmaz ölçüde dehşet olduğunu dile getiriyordu.

Bu arada, Beytüllahim’de çok sayıda Filistinli militan, Hz. İsa’nın doğduğu yer olduğuna inanılan Nativitas Kilisesi’ne sığınmıştı. İsrail yönetimi, kuşatma altındaki kilisede bulunanların en çok arananlar arasında bulunduklarını söylüyordu. Nativitas Kilisesi’ndeki kuşatma, içerdeki militanların sürgüne gönderilmeleriyle sona erdi.

Nisan ayında, Hollanda hükumeti, 1995 yılındaki Srebrenitza katliamını engellemeyi başaramadıkları ortaya çıkınca istifa ederken Fransa’da aşırı sağcı lider Jean-Marie Le Pen, kamuoyu yoklamalarında Başbakan Lionel Jospin’i geride bıraktı. Almanya’da ise genel seçimler için önemli bir işaret niteliği taşıyan eyalet meclisi seçimlerinde Hıristiyan Demokrat Birliği’nin zaferi dikkat çekiyordu. Avusturya, İtalya, Almanya ve sonra Fransa derken sağın Avrupa’daki yükselişi, ifadesini en çok göçmen hareketlerinin karşısında olmakla buluyordu. Güneyin kuzeye, doğunun batıya hareketinden duyulan rahatsızlık, kendini muhafazakâr bir eğilim olarak koyuyordu ortaya. Öte yandan, göç hareketinin, yeni çağın en kaydadeğer hareketi olduğunu; göçmenleri Batı’nın kapısına dayanan ‘Barbarlar’ olarak değerlendirenler de vardı. Göç, bir anlamda, dünya üzerindeki büyük adaletsizliği görünür kılan hareketlerden biriydi.

Büyük adaletsizliği görünür kılan unsurlardan biri de hiç dinmeyen şiddetti: Almanya’da, okuldan yeni kovulan Robert Steinhauser isimli, 19 yaşındaki öğrenci, okulundan 18 kişiyi öldürüp son olarak kendine çevirmişti silahı. Steinhauser’in babası da bir süre önce çalıştığı fabrikadan kovulmuştu.

Üzerinde durulmayan haberlerden biri de, Dünya Kimyasal Silahların Engellenmesi Örgütü Başkanı Jose Bustani, ABD’nin ‘mali yardımı kesme’ tehdidinin ardından görevden alınması oldu. Bustani, Irak’ı kimyasal silahların engellenmesi anlaşmasına dahil etmeye çalışıyordu, ama böyle bir girişim ABD’nin Irak ile ilgili savlarının zayıflamasına yol açacaktı, takdir edersiniz ki.

Türkiye sakin sayılmazdı Nisan ayında. Cumhurbaşkanı Sezer’in veto ettiği RTÜK Yasa Tasarısı, Meclis anayasa Komisyonu’nda kabul edilmişti. Merkez medyanın tamamen görmezden geldiği ya da ülkeye şeffaflık getireceğini söylediği tasarıyla ilgili olarak Sezer, medyanın tekelleşmesi sonucunu doğuracağını söylüyordu. O günlerde, Ressam Mehmet Güleryüz’ün açtığı bir dava sonucunda, ‘Devlet Sanatçılığı Yönetmeliği’, hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle Danıştay tarafından iptal edildi.

Mayıs

"Eğer devamlı sulh isteniyorsa, kütlelerin vaziyetlerini iyileştirecek milletlerarası tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı; açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir."

Atatürk (1935)

Bahar gelirken Arafat’ın 5 aydır devam eden kuşatması da sona erdirildi. Bu arada, Irak’ın 4 yıl aradan sonra BM silah denetçilerini kabul edeceği kesinlik kazanmış iki taraf arasında doğrudan görüşmelere başlanmıştı. Amerikan yönetimi durumdan katiyen memnun değildi. Başkan Bush, daha sonraları, terörist bir ülke karşısında dik duramadığı gerekçesiyle BM’nin belkemiğine kalsiyum zerkedilmesi gerektiğini söyleyecekti. Mayıs’ta, Temsilciler Meclisi, 400 milyar dolarlık savaş bütçesini de onayladı. Usame bin Laden’in hayatta olduğu haberleri geliyordu ve Amerikan CBS Televiyonu’nun tanınmış ‘anchorman’i Dan Rather, yükselen vatanseverlik duygusunun gazeteciliği engellediğinden şikayetçiydi.

Bu arada, Keşmir sorunu yüzünden Hindistan ile savaşın eşiğine gelen Pakistan balistik füze denemesinde bulunuyordu. Her iki ülke, 1971 yılındaki son savaştan sonra bölgeye 1 milyon asker yığmıştı.

Fransa’da Le-Pen’in yükselişi ülkeyi alarma geçirmiş, büyük gösterilerle desteklenen demokrasi hamlesinin sonucunda Jacques Chirac yüzde 82 gibi ezici bir üstünlükle cumhurbaşkanı seçilmişti. Aynı günlerde, gene göçmen karşıtlığıyla bilinen Hollandalı siyasetçi Pim Fortuyn, silahlı bir saldırı sonucunda yaşamını yitirdi.

Türkiye’de, Cumhurbaşkanı Sezer, veto ettiği RTÜK Yasa Tasarısı Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilince, bazı maddelerin iptali ve yürürlüğün durdurulması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Mayıs ayında bir de Başbakan Ecevit’in sağlık sorunlarını konuşmaya başladık ve bu konu aylar boyunca gündemin ilk sıralarında yer aldı.

Haziran

"Değer, çünkü bu oyunun bir parçasıdır."

Brezilya'nın yıldız futbolcusu Rivaldo (Türkiye maçının son dakikasında, Türk futbolcusu Hakan Ünsal'ın oyundan atılması ile sonuçlanan "hakemi aldatmaya yönelik abartmalı hareketi"ni yapmaya değip değmeyeceği hakkında)

Haziran’a girerken Ortadoğu’da yeni bir intihar saldırısının ardından Arafat yeniden kuşatma altına alınıyordu. Bunun yanı sıra, İsrail ordusu El-Halil’deki Filistin yönetim binasına da saldırmıştı. ABD’nin antibalistik füze antlaşmasından çekildiği günlerde, kamuoyu araştırmaları dünyada Amerika’ya sempatinin azaldığını gösteriyordu. Bu işaret daha sonra çeşitli eylemlerle de ortaya çıkacaktı. Bunların ilki kabilinden, Karaçi’de, Amerikan konsolosluğunun yakınındaki bir arabaya yerleştirilen bombanın patlaması sonucu 11 kişi öldü. O günlerde Başkan Bush, Anavatanın Güvenliği adı altında yeni bir idari örgütlenme önerisini dile getirdi. Bir yandan da büyük orman yangınlarıyla uğraşıyordu Amerika. En az 80 bin hektar alan kül olmuş, 40 bin kişi de evlerinden tahliye edilmişti.

Rusya’nın da katılımıyla sayıları sekize çıkan dünyanın en zengin ülkeleri, bu kez sokak gösterilerinin riskinden uzakta, Kanada’da toplanmışlardı. Pastoral ve asude bir ortamda gerçekleştirilen zirvede, Afrika ülkelerine 6 milyar dolarlık reform yardımı kararı çıktı.

Denetleme şirketi Arthur Andersen, hakkındaki suçlamalardan mahkum olurken ABD’nin ikinci büyük telefon şirketi WorldCom da kârlarını yaklaşık 4 milyar dolar şişirdiğini kabul ediyordu.

Bu arada, Birleşmiş Milletler AIDS Programı, bu hastalığın Çin’i, felâketin eşiğine getirdiğini bildirdi. Son bir yıl içerisinde, Çin’de HIV virüsü taşıyıcılarının sayısı, yüzde 50 oranında artmıştı ve ülkede 1 ilâ 1 buçuk milyon insanın HIV pozitif olduğu tahmin ediliyordu.

Haziran ayında, ABD’deki Katolik piskoposların toplantısında, çocukları cinsel yönden suiistimal eden rahiplerin çalışmaya devam etmesine göz yumulduğu açıklanırken, Avustralyalı biliminsanları bir lazer ışınını parçalayıp birkaç metre öteye ışınlarken, AİHM, İstanbul’un Ümraniye çöplüğünde 9 yıl önce meydana gelen patlamada Türkiye’yi suçlu bulurken, AB için uyum yasalarıyla ilgili tartışmalar sürerken, İsrail hükûmeti Kudüs’teki bir intihar saldırısının ardından Filistin topraklarını yeniden işgal etmeye başlarken, tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşayan Arjantin’de gösteriler devam ederken ve alternatif yaşam yolları bulunmaya çalışılırken, aslında sadece futbol konuşuldu.

Brezilya beşinci kez Dünya Kupası’nın sahibi olurken Kupa’ya 48 yıl aradan sonra katılan Türkiye de dünya üçüncüsü oldu. Şampiyonanın başlarında ağır eleştiriler alan Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş, milli futbol takımının şahlanmasının ve üçüncü olmasının ardından, kendine ve takımına güvendiğini ve çalıştığını söyleyerek başarının formülünü özetliyordu.

Temmuz

"Panik yok, koalisyon sürer."

Devlet Bahçeli, Başbakan Yardımcısı ve MHP Genel Başkanı

Milli futbol takımı büyük bir coşkuyla karşılanırken Temmuz ayına girmiştik. Bu ay, pek çok şeyin yanı sıra iki büyük bombardımana sahne oldu.

Afganistan’da, Oruzgan bölgesinde düzenlenen bir hava saldırısında bir düğün töreni bombalandı. Bunun bir hata olduğu ifade edildi. Düğün evinde 40 kişi ölmüş, çok sayıda insan da yaralanmıştı. Diğer bombardıman ise Gazze’de meydana geldi. İsrail savaş uçakları, Hamas’ın askeri kanat lideri Şeyh Salah Şehada’nın oturduğu apartmana düzenledikleri saldırıda bir tona yakın bomba kullanmışlardı. Saldırıda, Şehada’nın yanı sıra en az 12 kişi ölmüş, onlarca kişi de yaralanmıştı. İsrailli bir sözcü, evde sivillerin bulunduğunu bilseydik saldırmazdık, dedi. Bir apartmanda sivillerin yaşadığının nasıl bilinemediğini kimse bilemedi. Velhasıl, İsrailli yetkililer sivil ölümleri karşısında üzüntü duyulduğunu ifade etseler de, kendilerini savunmaktan başka çarelerinin olmadığını öne sürdüler.

Bu arada, IRA, Kuzey İrlanda’da 30 yıldan uzun bir süredir devam eden şiddet sırasında yaşamını yitiren sivillerin yakınlarından özür diledi, Yunanistan’da 17 Kasım Örgütü’nün lideri Alexandros Yiotopoulos tutuklandı, Ruanda ile Kongo 4 senedir süren ve 3 milyon kişinin ölümüne neden olan savaşa son verdiler. Bush, şirket skandalleri hakkında ilk kez konuşur ve faillerin ağır biçimde cezalandırılacağını söylerken Qwest Telekomünikasyon şirketinin, 1 milyar doların üzerinde muhasebe usulsüzlüğü yaptığı ortaya çıktı ve medya devi Vivendi Universal’ın başı Jean-Marie Messier, 32.7 milyar dolar borç yüzünden istifa etti.

Galapagos adaları yakınında, yaklaşık 7 bin 500 litre yakıtın denize dökülmesi felaketi yaşanırken Nijerya’da, bazı petrol yataklarının işletimini üstlenen ChevronTexaco’nun ülkeye yayılmasını protesto eden köylü kadınlar, şirkete ait 4 petrol boru hattı terminalini işgal ediyordu.

Öte yandan, WWF, dünya kaynaklarının insanlara Batı toplumunun standartlarında yaşamaya devam etmesi halinde, 2050 yılına kadar yetebileceği uyarısında bulunmuştu.

Gene de Temmuz ayında en çok ‘istifalar’la meşgul olduk.

Başbakan Ecevit’in bir türlü netlik kazanmayan sağlık durumunun ardından, Türkiye’de istikrarsızlık ve belirsizliğe tahammül olmadığının sık sık ifade edilmesinin ardından, hükümet için ‘hükumet edemiyor’ tespitlerinin yapıldığı günlerde, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan, Kültür Bakanı İstemihan Talay, Devlet Bakanı Recep Önal ve Devlet Bakanı Hasan Gemici, Bakanlık ve DSP’deki görevlerinden istifa ettiler.

İstifa edenlerin sayısı birdenbire 34’e ulaştı. Haber merkezleri saymaya yetişemez oldu. Koalisyon hükumeti çözülüyordu.

DSP’den istifa eden milletvekillerinin oluşturacağı, yeni oluşumda yer alacakları bildirilen İsmail Cem ile Kemal Derviş, görevlerinden istifa ettiler. Derviş’in istifasının ardından dolar 1 milyon 700 bin liraya yükseldi. Başbakan Ecevit, Derviş’in istifasını kabul etmedi. Cumhurbaşkanı Sezer’in de, Derviş’i arayarak istifasını geri almasını istediği öğrenildi. Derviş, gelişmeler üzerine istifasını geri aldı. Bu arada, hükûmeti oluşturan partilerin milletvekili sayısı, üye tamsayısının altına düşmüştü.

Türkiye’de, ‘piyasa’ adı verilen gösterge sadece Kemal Derviş’in hareketlerine duyarlıydı o günlerde. Hükumet azınlığa düşmüş olsa da Derviş görevinin başında olduğu sürece ‘istikrar’ denilen tılsım bir şekilde korunabiliyor görünüyordu.

Ağustos

"Türk parlamentosunun temel demokratik reformlar paketini onaylaması cesur bir karardır."

Avrupa Komisyonu sözcüsü

Sıcak Ağustos günlerinde Türkiye’de siyasetin ritmi iyice yükselmişti artık.

İsmail Cem ile Hüsamettin Özkan, yeni oluşumlarını Yeni Türkiye Partisi’ne çevirebilmek için Derviş’in katılımını bekliyorlar, bu arada 3 Kasım için erken seçim kararı veriliyor, ve azınlıkta bulunan koalisyon hükumeti, basının da büyük teşvikiyle, AB uyum yasalarını Meclis’ten geçiriyordu.

3 Ağustos’ta tamamlanan bu süreç büyük bir reform hamlesiydi Türkiye için. Uyum yasalarıyla birlikte, ölüm cezası, savaş ve yakın savaş halleri dışında kaldırılırken anadilde yayın ve anadil öğrenimi hakkı getiriliyordu.

Bunu izleyen günlerde Derviş, merkez solda birleşmeyi reddettiği gerekçesiyle YTP’ye katılmaktan vazgeçecekti. Deniz Baykal ise Derviş’ten aldığı olumlu sinyallerin de etkisiyle solda birleşme çağrıları yapıyordu.

Türkiye’nın dışında ise genellikle ABD’nin Irak’a savaş açacağından bahsediliyordu. Bu arada, Irak silah denetimlerinin yeniden başlamasını kabul etmiş ve BM’nin eski silah denetçisi Scott Ritter, Bağdat’ın ABD, bölge ve dünya için bir tehdit oluşturmadığını söylemişti, ama Bush yönetiminin fikri değişmeyecekti. Başkan Bush, Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde başlayan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’ne de katılmadı. ABD’yi Dışişileri Bakanı Colin Powell temsil etti, ama onun konuşması da ıslıklarla defalarca kesildi. Zirve’de enerji kaynakları konusunda somut bir hedef ve takvim belirlenemedi. Çünkü, Kanadalı yazar Naomi Klein’ın da belirttiği gibi, büyük markaların standlar kurduğu bir fuara dönüşmüştü Johannesburg.

Orta Avrupa’da yüzyılın en büyük sel felaketi devam ediyordu. Ölenlerin sayısı 90’a yükselirken WWF, Avrupa’yı etkileyen sellerin nedeni olarak iklim değişiklikleri ve nehirlerin yanlış kullanımını gösterdi. Sellerden Çek Cumhuriyeti, Avusturya ve Almanya ağırlıklı olarak etkilendi.

Ağustos biterken Zimbabwe Devlet Başkanı Robert Mugabe, beyazlara çiftliklerini terk etmelerini söylüyor, 20 ülkede, 900 kişinin ölümünden sorumlu tutulan Filistinli terörist Ebu Nidal’in Irak’ta kendini öldürdüğü belirtiliyor, Kuzey Irak’taki iki büyük Kürt grup, geçici parlamento kurmak için anlaşıyor ve İspanyol Parlamentosu, Bask partisi Batasuna’nın terör örgütü ETA ile bağlantısı olduğu gerekçesiyle süresiz olarak kapatılmasını onaylıyordu.

Türkiye, Süreyya Ayhan ile sevindi. 18. Avrupa Atletizm Şampiyonası bayanlar 1500 metre finalinde altın madalyanın sahibi olan Ayhan, Türkiye’ye atletizmde ilk Avrupa şampiyonluğunu getirmişti.

Eylül

“Bu türden uzayan çatışmaların, umudun da yok olması ile birlikte, nefret ve duyarsızlık dalgaları yaratarak uzun vadede bir kültürü yozlaştırıp çürüteceği kuşkusuzdur.”

Jonathan Sacks, Britanya Baş Hahamı (İsrail'in Filistin politikasına ilişkin)

Eylül ayıyla, sonbaharla beraber dünya gündeminin ilk sırasında savaş vardı ve artık öyle kalmaya da devam edecekti.

Savaş ‘kaçınılmaz’ görülse de dünyanın belli başlı merkezlerinden ve hatta Amerika’nın içinden de savaş karşıtı sesler yükseliyor; Londra’da, Selanik’te, Roma’da, İstanbul’da, Washington’da ve New York’ta binlerce kişi yürüyordu. Dünya Kiliseler Birliği de savaşa karşı olduğunu ifade etmişti. Arap Birliği, ortak bildiriyle savaşa karşı olduğunu duyurmuştu. Amerikalı yazar, aktör ve akademisyenlerden oluşan bir grup, hükûmetin 11 Eylül’den sonra izlediği politikayı eleştiren bir bildiri yayınlamış, “Bizim Adımıza Olmaz” adını taşıyan bildiriyi imzalayanlar, hükûmetin sınırsız bir savaş ilân ettiğini ifade etmişlerdi. ABD’de 13 binden fazla üniversite hocası ülkelerinin Irak’a saldırmasına karşı çıkan bir mektuba imza koymuşlardı. Yaşları 25 ile 77 arasında değişen 30’u aşkın Amerikalı barışsever, savaşı protesto etmek amacıyla Irak’a gitmiş; saldırı sırasında trafo, yol ya da köprü gibi hedef olabilecek noktalarda canlı kalkan olmaya hazırlanıyorlardı. Güney Afrika’nın eski Devlet Başkanı Nelson Mandela, “Amerika’nın dünya barışı için tehdit oluşturduğunu” söylüyordu yüksek sesle. Scott Ritter, “İsrail’in elinde kitle imha silahları olduğunu biliyoruz ama, bundan kimse söz etmiyor,” diyordu.

Amerikalı düşünür Noam Chomsky, tarihte ilk defa, savaş olmadan önce bu büyüklükte savaş karşıtı gösteriler gerçekleştiğinin altını çiziyordu.

Irak, silah denetçilerinin ülkeye dönmelerine kayıtsız şartsız izin vermişti.

Bu arada, artık Usame bin Laden ile Irak arasında bir bağ bulunmadığının altı çizilmiyordu bir süredir. Terörle savaşın Irak’la savaşa dönüşmesindeki temel nedenin petrol olduğu biliniyordu nasıl olsa. Belki de bu yüzden, Amerikan Kongresi’nce hazırlanan bir rapora göre Bush yönetiminin 11 Eylül’den önce saldırı olasılığı konusunda pek çok kez uyarıldığı bilgisi büyük bir tartışma yaratmadı. Sene içinde, Amerikan istihbaratından gelen benzer raporlar da ilgi görmemişti pek.

Eylül’de, Afganistan’daki huzursuzluk bu kez Hamid Karzai’nin yakınına kadar sokuldu. Bir suikast girişiminden kılpayı kurtuldu Afganistan devlet başkanı. İsviçre “tarafsızlığı” bir kenara bırakıp Birleşmiş Milletler’in 190’ıncı üyesi oldu. Birleşmiş Milletler sahiden var mı, sorularının en fazla sorulduğu bir dönemde oldu bu. Almanya’da, Irak savaşına kesin bir dille karşı çıkan Schroeder, rakibi Stoiber’i az farkla geride bıraktı. Almanya’nın yanı sıra Fransa ile Rusya da savaşa karşı çıkıyorlardı, ancak yazılanlara bakılırsa bu iki ülkenin asıl derdi, Irak ile yapmış oldukları petrol anlaşmalarının savaştan sonra devre dışı kalması ihtimaliydi.

Bu arada, Dünya Basketbol Şampiyonası, Yugoslavya’nın birinciliği, Türkiye’nin de dokuzunculuğu ile tamamlanmıştı.

Eylül biterken Tyco International adlı şirketin 3 yetkilisi hakkında milyonlarca dolarlık yolsuzluk yaptıkları gerekçesiyle dava açıldı ve bir de Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının temeli atıldı. Bakü-Ceyhan, Hazar Denizi petrollerini Rusya’ya uğramadan dışarıya taşıyan ilk petrol boru hattı olması planlanan proje için çevre etki değerlendirme raporlarının eksik hazırlandığı dile getiriliyordu Britanya basınında. Bush, Cheney, Rice gibi petrolcü ABD yöneticilerinin, eski şirketleri için çok önemli kârlar ve stratejik yararlar bekledikleri projenin kurdelesini birlikte kesen Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye devlet başkanları, boru hattını bir “mucize” diye nitelendirmekte sözbirliği ettiler.

Ekim

"Roma İmparatorluğu'nda sadece Romalılar oy kullandı. Modern küresel kapitalizmde sadece Amerikalılar oy kullanabilir; Brezilyalılar değil."

George Soros (Brezilya seçimleri ve başkan adayı 'Lula' için)

Yılın sonuna yaklaşılırken birbiri ardına gelen büyük şiddet olaylarını konuşmaya başlayacaktık. Ekim ayında, Endonezya’nın Bali adasındaki bir tatil merkezinde meydana gelen bombalı saldırıda en az 188 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı. Uzun zamandan beri karşılaşılan en büyük şiddet olaylarından biriydi bu ve saldırının lüks bir mekana düzenlenmiş olması da ‘manidar’ bulundu.

Daha sonra, Moskova’da bir tiyatroda, Çeçen oldukları söylenen yaklaşık 40 kişilik bir grup seyircileri rehin aldı. Grubun sözcüsü, Rusya'nın Çeçenistan'daki askerî operasyonlarına son vermesini istiyordu. Birkaç gerilimli günden sonra Rus birliklerinin düzenlediği âni kurtarma operasyonunda “öldürmeyen bir gaz"la 116 rehine ve komando öldürüldü.

Derken Finlandiya’nın başkenti Helsinki yakınlarında bir alışveriş merkezinde meydana gelen patlamada 7 kişi öldü, 80 kişi de yaralandı. İkinci dünya savaşından bu yana Finlandiya da böyle bir olay yaşanmadığı belirtiliyordu.

Ve Yemen açıklarında Fransa’ya ait bir petrol tankeri patlayıcı dolu bir bot saldırısı sonucunda büyük hasar gördü.

O günlerde, El Cezire televizyonu El Kaide örgütü lideri Bin Laden’e ait olduğunu öne sürdüğü bir ses kaydı yayınladı. Laden, kayıtta Bali, Kuveyt, Yemen ve Moskova’daki terör eylemlerini memnuniyetle karşıladığını belirtiyor ve ABD’ye yeni saldırılar düzenleneceğini öne sürüyordu.

Washington’da ortaya çıkan bir keskin nişancıysa nerede, ne zaman, kimi vuracağı belli olmadığı için şehrin sosyal hayatını felç etmişti.

Dünyada şiddet tırmanırken Temsilciler Meclisi ve Senato, Başkan Bush’a Irak’a savaş açma yetkisi verdi. Başkan Bush’un ve Bush’tan önceki yönetimlerin savaşkan tavırlarının en tutarlı muhaliflerinden Minnesota Demokrat Senatörü Paul Wellstone’un bir uçak kazasında ailesiyle beraber yaşamını yitirmesi de aynı günlere rastladı. Bu olay sayesinde, ABD’de muhalif senatör ve temsilciler meclisi üyelerinin önemli bir bölümünün küçük uçak kazalarında öldüklerini öğrenme fırsatını da bulduk.

İnsanlığın öğrenme fırsatını bulduğu çok önemli bir başka gerçek de 40 yıl öncesine ait bir bilgiydi: Dünyayı bir termonükleer savaşta topyekun ortadan kalkmaktan, bir tek kişi, Vassili Arhipav adlı bir Rus denizaltı subayı olmuştu. 62 Küba füze krizi esnasında hepimiz resmen öte tarafa gidip gelmiştik, ve bundan haberimiz olmamıştı. Yani ölmüştük de ağlayanımız yoktu. Hoş, dünya basını öğrendikten sonra da bunda bir haber değeri görmemişti.

Tam bu sıralarda Kuzey Kore’nin nükleer tesislerini yeniden çalıştırmaya başladığını dünya âleme ilân etmesi, dünyayı yeni bir termonükleer savaş korkusuna doğru sürüklüyordu.

BM Çevre Programı, 2002 yılında şiddetli yağışlar, kuraklık ve diğer çevre felâketlerinin dünyaya maliyetinin 70 milyar dolardan fazla olacağını açıklarken Ekim ayının sonuna geliyorduk. Doğal afetlerde ölen yaklaşık 9 bin kişiden 8 bini Asya kökenliydi.

Kasım

"Galiba ben radyoyu başka bir dünyanın mümkün olabileceği umudunu aşıladığı için seviyorum en çok. Açık Radyo'nun 7. yaşı, umudun 7. yaşı kutlu olsun."

Bir dinleyici mesajından

Kasım ayının üçüncü günü Türkiye’de erken seçimler yapıldı ve yüzde 34.27 oy toplayan Adalet ve Kalkınma Partisi tek başına iktidara geldi. AKP'yi yüzde 19.4 ile CHP izledi.

Mecliste 9 bağımsız milletvekili ve iki parti olacaktı. 1954’teki Demokrat Parti-CHP döneminden beri ilk kez iki partiden oluşuyordu TBMM. Daha sonra, bağımsız milletvekili Meğmet Ağar’ın Doğru Yol Partisi’nin genel başkanlığına seçilmesiyle birlikte parti sayısı üçe çıktı.

3 Kasım seçimleri, Türkiye’nin bütün kıdemli siyasetçilerinin Meclis’in dışında kalmalarıyla sonuçlanmıştı. Türkiye’de iyimser bir hava vardı. AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan, iki haftalık yoğun bir Avrupa turuna çıkmış ve Kopenhag Zirvesi’ne yönelik diplomatik temaslara başlamıştı.

ABD’deki kongre seçimlerinde ise Cumhuriyetçi Parti, hem Temsilciler Meclisi hem de Senato’da çoğunluğu elde etti. Kongre’deki bu üstünlük, George Bush’un başta Irak olmak üzere birçok konuda destek bulmasını sağlayacaktı.

Öte yandan İtalya’nın Floransa kentinde Avrupa Sosyal Forumu düzenlenmiş, “Savaşa Hayır” yürüyüşü ise forumun en önemli etkinliği olmuştu. Polis, katılımcı sayısını yaklaşık 500 bin; organizatörler ise 800 bin ilâ 1 milyon olarak açıklıyordu.

Kasım ayında, İsrail, artık alışılan intihar saldırılarının dışında bir başka büyük saldırıyla daha karşılaştı. Kenya’da, İsrailliler tarafından işletilen bir otele gerçekleştirilen saldırıyla hemen hemen aynı anda, yakındaki bir havaalanından kalkan bir İsrail yolcu uçağına füze saldırısında bulunuldu. Uçak isabet almadı, ama hedefin İsrail’e bir 11 Eylül tecrübesi yaşatmak olduğu açıktı. Bu saldırıyla beraber, İsrail de ‘terörle savaş’ çerçevesinin içine çekilmiş oluyordu.

Birkaç gün sonra Observer gazetesinde, Usame bin Laden’e ait olduğu belirtilen bir mektuba yer verildi. Bin Laden, yoksulları ezen ve bombalayan Batı’da sivillere yönelik saldırılara devam edileceğini belirtiyordu. Dehşet her yerde olabilirdi artık ve her an gelebilirdi.

Birleşmiş Milletler silah denetçilerinin 4 yıllık bir aradan sonra Bağdat’a tekrar geldikleri günlerde Arjantin, IMF ile yeni bir anlaşma yapılana dek Dünya Bankası'na olan sekiz yüz milyon dolarlık borcunu ödeyemeyeceğini bildirdi. IMF ile Dünya Bankası’nın model olarak sundukları Arjantin ekonomisinin büyük zarar gördüğü ortaya çıkarken uluslararası finans kuruluşlarının standart reçeteleri tekrar tartışılmaya başlandı. ABD’nin en büyük sigorta şirketlerinden Conseco, Enron’la WorldCom’um ardından üçüncü dev skandale imza atarken ve Nobel ödüllü neo-klasik iktisatçı Stiglitz, “görünmez el yoktur!” hükmünü verirken, 2002 de, Hasan Ersel’in deyişiyle, “sisteme güvenin sarsıldığı yıl” olarak tarihe geçiyordu.

İspanya’da Galisya açıklarında fırtına nedeniyle hasar gören tankerden denize sızan onbinlerce ton petrol, eşi görülmemiş büyüklükte bir çevre felaketine yol açarken Nijerya’nın Kaduna kentinde, güzellik yarışmasıyla ilgili haberi protestolarla başlayan çatışmalarda başka bir felaket yaşandı ve 200 kişi öldü. Protestolar, bir gazetenin, Hz. Muhammed'in bugün hayatta olsa yarışmaya katılanlardan biriyle evlenmek isteyebileceğini öne süren bir yazıyı basması üzerine başlamıştı. Neyse ki, Türk güzeli Azra, sonunda Dünya Güzeli “seçildi” de bu tatsızlık unutuldu.

Aralık

"Türkiye, Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana hiç bu kadar kritik bir karar sürecine sıkışmadı. Belki İkinci Dünya Savaşı’na girip girmeme kararı bu kadar kritikti...”

Yaşar Yakış, Dışişleri Bakanı

Senenin sonuna yaklaşılırken ABD’de savaş tamtamları her zamankinden daha güçlü çalıyor ve Türkiye’nin katılımı için de büyük çaba harcanıyordu. 1 Aralık’ta İstanbul’da “Irak’ta Savaşa Hayır” gösterisi düzenlendi. 10 bin dolayında insanın katıldığı bu protesto gösterisinde komünistlerden eşcinsellere, sendikacılardan başörtülülere kadar çok çeşitli renkler yer aldı. Başka kentlerdeki irili ufaklı gösterilerle birlikte, Türkiye, uzun yıllardan sonra yeniden sokaklarda yürümeyi öğreniyordu.

Göreve geldiği andan itibaren AB ilişkilerinden Kıbrıs sorununa, anayasa değişikliği beklentilerinden türban tartışmalarına ve savaşa katılım konusuna kadar, pek çok çetin sorunun ortasında kalan AKP hükumeti, seçim sonrası günlerdeki havanın aksine bir yıpranmışlık ve dağınıklık görüntüsü veriyordu. Irak savaşıyla ilgili kararını kamuoyuna bütün açıklığıyla aktarmamakla eleştiriliyordu mesela hükumet. ABD ile maliyet pazarlığının yapıldığının duyulması, AKP ile tabanı arasındaki mesafeyi büyütecek yorumları yapılıyordu. Türkiye’nin savaşa ‘sürüklendiği’; bu süreçte iradesini sergileyemediği ifade ediliyordu. İsrail’in ünlü istihbarat sitesi Debkafile’da patlayan bir habere göre Türk orduları, ABD’den önce Irak’a 70 bin askerle girecek ve Kerkük’le Musul’un kontrolünü ele geçirecekti!

Kopenhag Zirvesi’nden, müzakere tarihi olarak 2003’ün değil de, koşullu olarak 2004 sonunun çıkması da, haklı ya da haksız nedenlerle, morallerin bozulmasına neden olmuştu. Moralsizliği arttıran nedenler arasında, AKP’nin vaatlerine rağmen Kıbrıs konusunda statükonun değişebileceğine ilişkin umutların azalmasıydı.

Sene biterken, F tipi cezaevlerini protesto etmek amacıyla başlatılan ölüm oruçlarında hayatını kaybedenlerin sayısı 72’ye yükselmişti.

2002, ilk kayıtlardan bu yana geçen 143 yıldan beri en sıcak ikinci yıl olmuş, bu rekoru 2001’den almıştı.

Çeçenistan özerk cumhuriyeti’nde Rusların güdümündeki yerel hükumet binasını 1 tonluk patlayıcı ile havaya uçuran intihar komandoları en az 47 kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına yol açarlarken, İsrail ordusunun katlettiği 7 Filistinli’ye hemen karşılık veren Filistin intihar komandoları İsrail yerleşim merkezlerinden birini cehenneme çeviriyorlardı. 2002, belki de, “ilk kayıtlar”dan bu yana şiddet bakımından en kuvvetli yıllardan biri olarak tarihe geçecekti.

Sene biterken, KKTC’de 30 bin insan Kıbrıs’ın bütünlüğünü, AB’ye üyeliği ve KKTC yönetiminin istifasını isteyen dev bir gösteri yapıyordu: KKTC nüfusunun yaklaşık 5’te birinin sokağa dökülmesi ile ‘yeşil ada’, en güçlü sivil gösterilerden birinin sahnesi olarak tarihe geçecekti.

Ve sene biterken bir de ‘sevinçli’ haber vardı: Klonlanan ilk insanın doğumu, Noel’e yetişemese de Noel’den iki gün sonraya yetişmişti. Merkezi Kanada’nın Quebec eyaletinde bulunan ve dünyadaki hayatın uzaylılar tarafından yaratıldığını savunan Raelian tarikatının insan kopyalama şirketi Clonaid’in müdürü Brigitte Boisselier, ilk klon kız bebeğin dünyaya geldiğini söylüyordu. Kopya kızımıza “şimdilik aramızda” Havva diyorduk. İnsan, böylece tanrılaşmaya çok çok yakınlaşıyordu...

Devamı seneye...

Kabristan 2002