No.246 - Reform ve dönüşüm

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

İktidar partisi lideri Erdoğan AB turunun İsveç durağında Kürt sorununu azınlık değil, insan hakları ve demokrasi çerçevesinde gördüğünü vurguladı, geçmiş hükûmet döneminde Güneydoğu’ya girmesine resmen izin verilmeyen İsveç Dışişleri Bakanı Lindh’i Güneydoğu’ya resmen davet etti... Erdoğan, daha sonra Paris’te Chirac’la görüştü, onun Türkiye’ye tarih verilmesine çok olumlu yaklaştığını, gelişmelere göre yeni yaklaşım sergileyeceğini söylediğini aktardı. Bu “gelişmeler”in neler olabileceğini ise, daha önce de dile getirdiği 9 maddelik kapsamlı demokratik ve hukuki reform projesini bir kez daha okumayarak ortaya koydu : 1) AİHS ve Ulusal Program çerçevesinde çok geniş bir mutabakata dayalı Anayasa değişikliği; 2) Temel hak ve özgürlüklerin garantilenmesi ve sivil toplumun güçlendirilmesi; 3) Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarının iyileştirilmesi, eski yasalardaki eksik-gediğin giderilmesi; 4) AİHM kararlarının gecikmeden uygulanması; 5) İşkenceye sıfır tolerans; 6) Dernek faaliyetlerinin kolaylaştırılması; 7) Azınlık cemaat vakıflarının mülk vb. sıkıntılarının giderilmesi; 8) AB ile Bütünleşme için koordinasyonun TBMM’de kurumsallaştırılması; 9) Uluslararası (BM) İnsan Hakları Sözleşmelerinden eksik kalanların onaylanması.

Cumhurbaşkanı Sezer, AB “kuşatması”nın bir parçasını yürütmek üzere Almanya’da hem Cumhurbaşkanı Rau, hem de Şansölye Schröder ile görüştü ve “son 1,5 yıldır gerçekleştirilen köklü reformlar hakkında bilgi verdiğini”, desteklerin süreceğini umduğunu belirtti.

TOBB ve İKV öncülüğünde işadamları ve yaklaşık 260 sivil toplum örgütü temsilcileri, kuşatmanın bir başka ayağı olarak AB merkezi Brüksel’e “indirme” yaptı. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun deyişiyle, birbirinden ayrı ve bazen zıt çıkarları temsil eden gruplar tarihte ilk kez bir amaç etrafında birleşmekte, gene tarihte ikinci bir ilk olarak da, “muadil”lerinin temsilcileri ile Brüksel’de buluşmaktaydılar. (İspanya’nın AB tam üyeliğinde STK çalışmalarının oynadığı hayati rol de hatırlatılmaktaydı.) Eriş de, artık “uygulamalara bakalım” yaklaşımının da geçerliğini yitirdiğini, çünkü Türkiye’de reformlar sürecinin tüm kesimleriyle ülkede yürürlüğe konduğunun ayan beyan ortada olduğunu belirtti.

İster turistik terimlerle (AB gezisi-durağı vb...), isterse askeri analojilerle (Avrupa çıkarması- kuşatması vb...) ele alalım, Avrupa Birliği’nin, Guardian gazetesi yazarlarından Preston’ın belirttiği gibi, “dönüştürücü büyüsü” nihayet Türkiye toplumunu tepeden tırnağa sarmış gibi görünüyor. Köklü reformlarla birlikte “Çağdaş Uygarlık Düzeyi”ne ulaşma hedefi, nihayet beyinlerin girift kıvrımlarında dolaşıma girmiş durumda.

En çarpıcı örneklerden biri ise, şüphesiz, Sabancı Üniversitesi’nde düzenlenen “AB için 1 Gün” başlığını taşıyan etkinlikti. Türkiye’den 45 üniversitenin öğrencilerinin gerçekleştirdiği bu “olay”, siyasi ve ekonomik boyutun dışında hakiki sivil boyutu ortaya koyması açısından çarpıcıydı. CNN Türk televizyonunun, özellikle 5N1K programı üzerinden gün boyu başarıyla yansıttığı bu olay, bir “şenlik” halinde cereyan etti. 20 saatlik otobüs yolculukları ile Doğu ve Güneydoğu üniversitelerinden gelen genç insanlar, AB liderlerine Türkçe, Kürtçe, İngilizce, Fransızca vb. binbir dilde yazıp postaladıkları kartpostalların yanı sıra, meselâ, “Anayasa Tamir Forumu”nda duvara asılı Anayasa metninin değişmesini istedikleri yerlerine yapıştırdıkları yara bantları ve ‘post-it’ledikleri değişiklik önerileri ile birlikte çok sesli, çoğulcu, genç ve çok sivil ve dipdiri bir uygarlık arayışını ortaya koymaktaydılar. Tefrikacılarınız yanılmıyorsa Dicle üniversitesi’nden gelen bir delikanlının ekrana yansıyan sözleri, yaşanmakta olanın çok veciz bir özetini yapıyordu: “Değişim, eğer ‘tabandan gelen bir etkinlik’ ise gerçek değişimdir.”

* * *

200 yıllık “uygarlık” düşü, 40 yıllık Avrupa özlemi, belki 50 - belki 20 yıllık siyasi-parlemanter istikrar özlemi, Kıbrıs’ta 40 yıllık çözüm hülyası... böyle bir dönüşüm rüzgârı işte kendimizi ortalık yerinde bulduğumuz...

Etrafta hayli hızlı esen şiddet ve terör rüzgârlarını (Kenya’da Cennet oteli saldırısı: 13 ölü onlarca yaralı, İsrail uçağına çifte roketle saldırı; İsrail’de Likud seçim bürosuna ve bir otogara otomatik silâhlarla saldırı: 5 ölü; Filistinde İsrail saldırıları: 1 ölü, birçok ev yıkımı; Kâbil’de son üç gün içinde işlenen cinayetlerde artış: 10 ölü; Bagram’da ABD askerlerine keskin nişancı ateşi: 1 yaralı; Keşmir’de Radyo-televizyon istasyonuna roketli saldırı: hasar; Avustralya ve Kanada’nın Filipinler’de kapatılan büyükelçilikleri...) ve herşey yolunda gibi gözükmesine rağmen her an patlaması muhtemel Irak savaşı gibi tatsızlıkları bir yana bırakıp, değişim olasılıkları üzerinde yoğunlaşmak en iyisi galiba...

Bakalım n’olacak.

Devamı yarın...