Şemdinli için atılacak en önemli adım

-
Aa
+
a
a
a

15 Kasım 2005Ekrem Dumanlı

Şemdinli'de yaşananlar hâlâ sis perdesi altında. Jandarma Komutanlığı'nda kadrolu çalışan birileri niçin bombalama eylemine karışır, niçin bu eylemciler arasında eski bir PKK'lı yer alır, eylemde kullanılan araçta neden otomatik silahlar çıkar, hangi sebebe binaen haritalar, ölüm listeleri Jandarma üzerine kayıtlı bir araçtan çıkar?

Sorular uzayıp gidiyor. Kafalar karışık, manzara vahim…

Milliyet'in pazar manşeti "Tesadüfün böylesi!" diyordu. Gazetenin tesadüf benzetmesindeki istihza, "olay günü oradaydık, diyen iki astsubay serbest bırakıldı" haberine dayanıyordu. Bütün gazetelere yansıyan bilgiye göre bombalı saldırının faili olarak yakalanan PKK itirafçısı Veysel Ateş "Askeriye ile çalışıyorum. Kimlerle çalıştığımı söyleyemem." diyor, Arabalarının bagajında silah ve kroki çıkan astsubaylar (Özcan İloğlu ve Ali Kaya) "delil yetersizliği"nden serbest bırakılıyor.

Manzara böyle olunca CHP Milletvekili Esat Canan feryat ediyor; "Olaylar kapatılacak." diyor. Balistik incelemeler yapılmıyor. Jandarma zan altında; ancak soruşturmayı Jandarma yapıyor, En küçük hadiselerde bile "soruşturmanın selameti için görevden el çektirme" yapılırken benzer uygulama Şemdinli'de hayata geçirilemiyor.

Radikal'in pazar nüshası dehşet verici "Ölüm listesi de varmış" başlığı ile verilen habere göre bombalama eyleminde kullanılan araçtan 105 kişilik "sakıncalı" listesi çıkmış. Gazete '105 kişilik ölüm listesi' diyor. 80 kişinin "sakıncalı", 25 kişinin "milis", DTP'nin 18 delege adayının fotoğrafı ve "devlet yanlıları" olarak fişlendiği liste, uzun yıllardır tartışılan JİTEM meselesini yeni bir boyuta taşımış oldu. Şemdinli'deki kördüğüm çözülürse, Türkiye'deki bazı kirli ilişkilerin iç yüzü ortaya çıkabilir…

Şemdinli'ye partiler heyet gönderdi, gazeteler muhabir. Hadiseyi yerinde tespit eden herkes, meselenin sanıldığından daha karışık olduğunu söylüyor. Herkesin endişe duyduğu bazı şeyler var; örtbas edilmesi, olayın lokal bir hadise gibi takdim edilmesi, soruşturmanın bazı hamlelerle savuşturulması gibi…

Zirvelerdeki yaklaşım Şemdinli olayları için karamsar olmamayı gerektiriyor. Mesela Başbakan Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile görüştüğünü, "Nereye kadar giderse oraya kadar gidelim" kararına vardıklarını söylüyor. Meclis Başkanı Bülent Arınç, her zamanki cesareti ve açık sözlülüğü ile Şemdinli'de yaşananları gündeme getirdi; hatta Meclis'e düşen görevin en iyi şekilde yapılacağı garantisini verdi: CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın duruşu da gayet net ve isabetli. Sayın Baykal, Şemdinli'nin aydınlatılması konusunda kararlı bir tutum sergiliyor. Bölgeye heyet göndermesinin anlamı da bu kararlılığın sergilenmesi. MHP lideri Devlet Bahçeli de soruşturmanın adil bir şekilde yapılması; spekülasyonlara fırsat verilmemesini istiyor.

Siyasi parti liderlerinin ve Genelkurmay Başkanı'nın ortak bir tavır sergilediği hadisede mesafe alınması gerekiyor. Susurluk olayı patladığında siyasi iktidar da, askeri makamlar da benzer bir duruşu sergilemedi ve Türkiye karanlık sorular arasında güven bunalımı yaşadı. Benzer bir hatanın Şemdinli'de tekrar edilmemesi sevindirici bir gelişme. Ortada tek bir problem var: Zirvelere rağmen orta kademe yönetimlerden bazı pasif direnişlerin olduğu, korumacı reflekslerle kirli ilişkilerin örtbas edilmesi için lokal baskıların yapıldığı bölgeden gelen haberler arasında. Ayrıca yargıyı baskı altına alacak lokal hamleler yapıldığı da söyleniyor. Mesela savcının aracına ateş açıldı, olay yeri araştırması gecikince bazı delillerin yok edildiği şüphesi doğdu… Şemdinli'deki karanlık ilişkinin aydınlatılması için zirvedeki kararlılığın kontrol dışı birimleri zorlaması gerekiyor…

http://www.zaman.com.tr/?bl=yazarlar&alt=&trh=20051115&hn=229037