İklim değişikliğinin psikoloji üzerindeki etkileri

-
Aa
+
a
a
a

Eko-kaygı çalışmaları alt başlıklı, Ben, Gezegen ve Aramızdakiler adlı programın ilk bölümünde çevresel yokoluşun ve iklim değişikliğinin insan psikolojisini nasıl etkilediğini ele alıyoruz.

Friends of the Earth
Ben, Gezegen ve Aramızdakiler'e girizgâh
 

Ben, Gezegen ve Aramızdakiler'e girizgâh

podcast servisi: iTunes / RSS

İklim değişikliğinin sosyal, çevresel, ekonomik ve politik etkileri giderek daha fazla gündemde yer alıyor; sağlık üzerindeki etkileri daha çok fark ediliyor. Yapılan araştırmalar ve yayımlanan makaleler de iklim değişikliğini en büyük küresel sağlık tehdidi olarak gösteriliyor ve bir halk sağlığı sorunu olduğu kabul ediliyor. Fakat ruh sağlığı genellikle bu tartışmanın dışında tutuluyor. Bir yokoluş senaryosunun içinde olan bizlerin yaşadığı korku, kayıp, öfke, varoluşsal kaygılar, anlam kaybı, yas gibi bir yokoluşa verilmesi kaçınılmaz olan psikolojik tepkiler hepimizi etkiliyor.

İklime bağlı afetlerdeki dramatik artış, afetten psikolojik olarak etkilenecek insanların sayısının artmasına sebep oluyor. Bu tablo ruh sağlığını da konuşmanın önemini bizlere gösteriyor. Birleşmiş Milletler Afet Riskini Azaltma Ofisi’nin (UNDRR) 2020 yılında yayımladığı Human Cost Of Disaster Raporu iklime bağlı afetlerin son 40 yılda yüzde 80 arttığını söylüyor. Bu da iklim değişikliğine bağlı afetlerden etkilenen insanların sayısındaki artışı gösteriyor ve ruh sağlığı konusunda önleyici ve açıklayıcı çalışmaların artması gerektiğine işaret ediyor.

Ruh sağlığı ve iklim değişikliği alanındaki çalışmalar henüz çok yeni. İklim psikolojisi kavramı ilk defa 2014’te APA’nın (Amerika Psikoloji Birliği) ve ecoAmerica’nın yayımladığı bir rapordan sonra görünür hâle geliyor ve alandaki çalışmaların önü açılıyor. 2020 yılı itibarıyla iklim değişikliğinin sonuçlarıyla günlük deneyim içinde yüzleşmemizle berber, iklim değişikliği ve ruh sağlığı ilişkisi medyanın da gündemine giriyor. Bu alandaki kavramsallaştırma çalışmaları artsa da henüz net bir sonuç yok.

Biz de Ben, Gezegen ve Aramızdakilerde meraklısına bir perspektif sunmayı ve yaşadığımız ortak tecrübeyi anlamlandırmayı amaçlayacağız. Bunu deneyimliyoruz ve farkına varmadan bu tepkileri hepimiz gösteriyoruz. Bu yüzden anlamlandırmak çok kıymetli. İklim değişikliği ruh sağlığını birçok farklı şekilde ve alanda etkiliyor. İklim değişikliğinin doğası bu etkinin farklı kombinasyonlarını ortaya çıkarıyor. İlk programda düşünmek için bir zemin hazırlayacağız ve temel olarak iklim değişikliğinin ruh sağlığını nasıl etkilediğini konuşarak kendi kavramsal çerçevemizi oluşturacağız.

Sizinle annemin yaşadığı ve benim de bu konuyu düşünmeme vesile olan bir hikâye paylaşmak istiyorum:

İstanbul’da yaşıyorum ve ailem de Anadolu’nun bir kentinde yaşıyor. 2019 kışında annem İstanbul’a beni ziyarete geldi. Geldiği gün, oradaki hayatıyla ilgili havadisleri paylaştı: “Komşunun oğlu askere gitti. Salondaki koltukları değiştirdik.” Sonra ekledi: “Elif, inanmazsın ama bizim bahçedeki incir ağacının dalında hep yeşil yaprak var. Hem küçük meyvesi var hem de çiçek açmış. İncir kışın çiçek açar mı hiç?” Sonra annem tüm tatili boyunca bu hikâyeyi gördüğü arkadaşlarıma anlattı. Babamı arayıp fotoğraf istedi. Ve babamla her konuştuğunda oradaki hava durumunu sordu. Ve o an annemin tepkileri çok tanıdık gelmeye başladı. Annem, bir tanı kümesinden tepkiler veriyordu. Travma sonrası tepkileri gibi… Devamlı anlatıyor çünkü zihni bunu işlemeye çalışıyor. Anlamlandırması gereken bir durum var. Zihni bana ve arkadaşlarıma anlatarak bu deneyimi işlemeye çalışıyor. Travma sonrası tepkilere çok benzer çünkü beklenmedik, alışılmadık olan hem psikolojik hem de sistemsel bir kriz yaratıyor. Bir şekliyle “adil dünya inancının sarsılması” dediğimiz şeyi yaşıyor. Çünkü doğanın değişmezliğine olan inancın sarsılması söz konusu. Kendi bildiği ve önceki kuşaklardan da böyle olduğunu öğrendiği döngü birden değişiyor. “Bu durum bir kerelik bir şey mi, yoksa devam edecek mi? Nereye kadar gidebilir?” Yine travma sonrası belirsizlik duygusuna çok benzer bir şekilde “Şimdi ne olacak?” sorusu soruluyor. Burada bir tehditle karşı karşıya kalmak var. Travmanın tanımı olan “yaşam bütünlüğünü bozan olaylar” dediğimiz şey meydana geliyor. Ortada yaşamsal bir tehdit var: “İncir ağacına bunu yapan bana neler yapmaz?” diyor. Belki bunu bilinçli bir şekilde dile getirmiyor ama orada aynı zamanda algılanan bir yaşam tehdidi de var. Ve bu durum başka birçok şey için de tehdit oluşturuyor. Ekinler, bağ bahçe var. Geçimlerini bu şekilde sağlıyorlar. Kontrol edilemezlik algısı ortaya çıkıyor. Bu yüzden devamlı hava durumunu soruyor. İşlevsiz bir kontrol etme çabası var. Bu hikâye, 26 hafta boyunca konuşacaklarımızın ve bir iklim değişikliği psikolojisi literatürünün kısa bir özeti. Belirsizlik, tehdit, yeniden yaşantılama, suçluluk, kaygı, stres… Bunların hepsi çok bariz psikolojik tepkiler ve iklim değişikliğinin günlük hayatımızın içine girdiğini ve bizi psikolojik olarak ne kadar etkilediğini gösteriyor. İklim değişikliğinden psikolojik etkilenmişliğin fazla olduğu belli risk grupları var. Ama her yaştan, meslekten, cinsiyetten, statüden, eğitim düzeyinden yani demografik bilgilerimizden bağımsız olarak hepimizin hayatında birçok şeyi etkilediği gibi ruh sağlığımızı da etkiliyor. Bunun farkına varmak çok önemli.

Şimdi literatüre bir bakalım: Clayton adını çok duyacaksınız çünkü bu alandaki literatüre katkıları çok büyük. Claytonların yaptığı çalışmalar gösteriyor ki iklim değişikliği stres, kaygı, depresyon, yas, kayıp duygusu, sosyal uzaklık, madde bağımlılığı, travma sonrası stres bozukluğu gibi ruhsal sorunlarla ilişkili. [Clayton, Manning ve Hodge, 2014] Birçok farklı kümeden tepki var. Bu da iklim değişikliğine karşı verilen duygusal tepkilerin kavramsallaştırılmasında bir çeşitlilik ve karışıklık yaratıyor. Bu durum birçok farklı terim kullanılarak kavramsallaştırılmaya çalışılmış. Örneğin iklim değişikliğinden kaynaklanan çevresel değişiklikler ve buna bağlı nostalji hissini anlatmak için Solastalji [Albrecht, 2005], çevresel değişikliğin oluşturduğu kayıp ve yas duygularını açıklamak için ekolojik keder terimini kullanıyor. Travmayla ilişkili etkilerini açıklamak için ise eko-travma ya da travma öncesi stres bozukluğu kavramları kullanılıyor. Benim eko-kaygı demeyi tercih ettiğim kaygıyla ilişkili etkileri farklı isimler, çevresel sıkıntı [Higginbotham, Connor, Albrecht, Freeman ve Agho, 2006], ekolojik stres [Helm ve diğerleri, 2018], eko-anksiyete [Cordial, Riding-Malon ve Lips, 2012] ve iklim değişikliği sıkıntısı [Reser, Bradley ve Ellul, 2012] gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılıyor. Bu alandaki tartışmalar hâlâ sürüyor. Henüz yeni oluşan bir alan için kavramsallaştırmadaki boşluk ve karışıklık bir ilerleme ve önemli. Çünkü bu klinik bir tabloya dönüştüğünde, tedavi için kavramsal çerçevenin oturmuş olması gerekir. Aynı şekilde ölçme ve değerlendirme, araştırma sonuçlarının geçerliği ve güvenilirliği konusunda da bu kavramsal boşluğun olumsuz sonuçlarını görüyoruz. Özellikle prevalans çalışmalarında karışıklıklara sebep olabiliyor.

İklim değişikliğinin ruh sağlığına etkilerini, doğrudan ve dolaylı etkiler olarak iki grupta inceleyebiliriz. İklim değişikliğine bağlı olumsuz duygusal tepkilerin bir kısmı kuraklık, orman yangınları ve beklenmedik doğa olayları gibi doğrudan deneyimlerden kaynaklanmaktadır. Bir kısmı ise dolaylı olarak iklim değişikliği bilgisi, haberler, reklamlar, medya içerikleri, sosyoekonomik değişikliklerin yarattığı eşitsizlikler (göç, zayıf altyapı ve gıda erişimi vb.), yaşamsal değişikliklerden kaynaklanır. [Clayton ve Karazsia, 2020; Berry, Bowen, ve Kjellstrom, 2010]

İklim değişikliğinin doğrudan sonuçları, iklim değişikliğine bağlı afetlerin ve sıcaklık değişimlerinin sebep olduğu olumsuz psikolojik etkilenmelerdir. İklim değişikliğinin yerküre üzerindeki bu olumsuz etkileri, onu yavaş ilerleyen ve yıkıcı sonuçları olan bir afet olarak karşımıza çıkarmaktadır. İklim değişikliği kaynaklı afetlerde de, travmatik bir olayın yaşanmasına verilen ilk ve ani tepkiler gibi hipervijilans, kaçınma, öfke, yeniden yaşantılama, suçluluk, kaygı, duygusallık, konsantrasyon güçlüğü, ruminasyon, meşguliyet ve sosyal geri çekilme yer alır. [Halpern ve Tramontin, 2007; akt. Trombley, Chalupka ve Anderko, 2017] Doğrudan etkiler, iklim değişikliğinin bilinçli olarak fark ettiğimiz ve günlük hayatta doğrudan deneyimlediğimiz yıkıcı etkileridir. Örneğin Türkiye’de orman yangınlarını yaşamış veya tanık olmuş kişilerin, bu afet sırasında ve sonrasında hissettikleri karamsarlık, hüzün, yas, korku iklim değişikliğine doğrudan bir tepkidir.

APA’nın (American Psychology Association) el kitapçığında [Benson, 2008, s.30] belirttiği gibi: “İklim değişikliğinden hemen ve doğrudan etkilenmeyen insanlar için bile sorun, felaket, ezici ve kontrol edilmesi imkânsız görülebilmektedir.” İklim değişikliğinin ruh sağlığına dolaylı etkileri genelde yavaş ilerleyen, kademeli ve daha az görünür etkilerdir ve ruh sağlığı için en az doğrudan etkiler kadar tehdit oluştururlar. [Trombley, Chalupka ve Anderko, 2017] Bu dolaylı etkiler daha fazla insanı etkilemektedir. Medyada iklim değişikliğinin ilk etkileri daha çok eriyen buzullar ve açlıktan ölmek üzere olan kutup ayılarını vurgulama üzerineydi. [Clayton, 2021]

Son birkaç yılda medya, küresel ısınmanın insanı etkileyen risklerine ve küresel ısınmadaki insan rolüne odaklandı. İklim değişikliğinin insan üzerindeki etkileri, insanları yaşamları üzerindeki bu tehditle karşı karşıya bırakmıştır. Geleceğe ve insan bütünlüğüne olan bu tehdit özellikle anksiyeteyle ilgili duygusal deneyimleri arttırmaktadır. Yaşanan bu küresel/çevresel değişimler güçlü zihinsel ve duygusal tepkiler uyandırarak giderek artan bir şekilde günlük deneyim içinde kaygı semptomlarına yol açtı.

İklim değişikliğinin dolaylı etkileri dediğimiz şey ise şunları kapsamaktadır: İklim değişikliğinin ekonomi, sosyal hayata katılım gibi hayatı etkileyen sonuçları ruh sağlığını etkiler. Annemin örneğinde olduğu gibi ürün hasadının azalması ve buna bağlı gelirin düşmesi, ekonomik sıkıntıların sebep olduğu stres ve benzeri psikolojik tepkiler ortaya çıkarır. Dolaylı tepkilerin ikincisi ise benim en çok önemsediğim eko-kaygıdır. İklim değişikliğinin belirsiz ve ilerleyici doğası veya öngörülemezliği, basit psikolojik uyumu zorlaştırmaktadır. [Clayton, 2020] Dünya’nın “sürekliliği ve zarar görmezliği” temel anlayışına yönelik bu tehdit, temel bir varoluşsal güven kaybını doğurmaktadır. [Nogaard, 2006]. Kişilerin bilgisinin ve güvendiği anlayış sistemlerinin artık doğru olmadığı hissi [Stoknes, 2015; akt. Clayton, 2020] diğer tüm duygulara ve kaygılara eşlik eden altta yatan yayılmacı bir kaygıya sebep olmaktadır. [Pihkala,2019] Bir insan işsizlik, sağlık sorunları, adaletsizlik ya da başka konularla ilgili endişe yaşıyorken, zihninin arka planında dünyanın yokoluşuna dair bir kaygıyı taşıyor olabilir. [Pihkala, 2020]

İklim değişikliğinin doğrudan ve dolaylı etkileri kesişimseldir. Örneğin aşırı sıcaklık; saldırgan davranışlar, şiddet [Anderson, 2012], intihar, uyuşturucu kullanımında artış [Martin-Larry ve diğerleri, 2007], hastalığın seyrini şiddetlendirmek gibi birçok doğrudan sonuçla ruh sağlığını etkiler. Aynı zamanda aşırı sıcaklığa bağlı sosyal izolasyon, daha az sosyal etkileşime ve açık hava aktivitelerini/egzersizleri sınırlanmasına yol açarak stres azaltıcı aktivitelerin kısıtlanması yoluyla ruh sağlığını dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Yine kuraklık afetinin sonucu olarak doğrudan etkiler görülebilir. Kuraklık su sıkıntısına sebep olarak milyonlarca insanın içme suyuna erişimlerini tehdit eder. Suya erişim, susuz birkaç günden fazla yaşayamayacağımız için diğer ihtiyaçların yapmadığı şekillerde ve daha büyük bir tehdit algısı yaratarak endişe ve huzursuz önsezilere yol açar. Zorunlu göç de iklim değişikliğinin bir diğer önemli sonucudur. İklim değişikliğinin 2050 yılına kadar tahmini 200 milyon kişiyi göçe zorlaması beklenmektedir. Zorunlu göç hareketi yapanlar, gönüllü olarak göç etmeyi seçen kişilere kıyasla daha çok psikiyatrik hastalığa yakalanma riski taşır. 

İklim değişikliğinin ruhsal sonuçları tek bir nedenle açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Hem var olan savunmasız gruplar, hem izlenen iklim politikaları, iklim değişikliğinin ruhsal etkilerinde belirleyicidir. İklim değişikliğinden endişe etmek, insanlığın karşılaştığı en büyük tehditlerden birine makul ve sağlıklı bir yanıttır. Önemli olan bizim bu yanıtla ne yaptığımızdır. İki seçeneğimiz var: Günlük hayata devam etmek için bunları gözardı edebiliriz. Bu seçenek, iklim değişikliğini durduramayacağımız işlevsiz bir başa çıkma stratejisi olur. Bilinçdışı şekilde bunu bilen ve bastıran insanın yaşadığı içsel gerilim artarak başka şekilde kendini gösterebilir. Bir diğer seçeneğimiz ise şu: Bunları anlamlandırıp yeni başetme yolları arayabiliriz. Çünkü içinde bulunduğumuz zamanda her an kötü bir sürprizle karşılaşma olasılığımız çok yüksek. Yani yaşadığımız bu kaygıyı aslında sürdürülebilir davranışlarla azaltabiliriz ve bu kaygı bizi harekete geçiren bir etken de olabilir. Bu yüzden iklim değişikliği ve ruh sağlığı ilişkisini anlamak mücadeleyi sürekli kılmayı ve küresel bir cevap oluşturmayı sağlamak için önemli bir adımdır.