"Dinleyici ile radyosunun arasına kimse giremez"

-
Aa
+
a
a
a

Açık Radyo'da Notalarla Sohbet programını hazırlayan Zerhan Gökpınar, Dünya Radyo Günü'nde Açık Radyo'ya bir mektup yazdı.

Bugün 13 Şubat Dünya Radyo Günü, UNESCO tarafından belirlenmiş. Radyo tutkumu anlatmaya gelince, söyleyecek çok sözüm var; Radyonun tarifi şöyle: "Radyo, elektromanyetik radyo dalgalarındaki ses modülasyonunu önce elektronik ortama sonra da sese çeviren elektronik alet." Ancak dinleyicide ve programcıda yaptığı etki bambaşka! Programcı kulaklık vasıtasıyla "ağzından çıkanı kulağı duyduğu" için kendi iç dünyasına bir yolculuk yapar, dinleyici ise radyodan gelen sesin "salt" ona konuştuğunu, müziğin "salt" ona çalındığını duyumsayarak kendini iyi hisseder. Bu güzel ve çok değerli bir alışveriştir programcı ve dinleyici arasında; bir nefes, bir ses, bir anda olur bin nefes, bin ses, ne güzel. Radyo dinleyen insan "görmeye" değil, "duymaya" programlıdır, duyduğu her sesi "hayal" eder ve hayallerinin peşine düşer.

Radyo nedir diye sorulduğunda aklıma ilk gelen kendi Radyo Hallerim oluyor. Görüldüğü üzere Radyo iletişimdir, paylaşımdır, bilgilendiren, düşündüren, hüzün veren, özlemi hissettirendir, bir o kadar da insanın içine sevinç salandır. Ancak en çok da sanki gizemdir, dinleyici merak eder mikrofondan onunla konuşanı, kendince bir kişi yaratır görmeden ve sabır-sebat ile onu dinler, programı takip eder, onunla randevulaşır her seferinde buluşmak üzere. Haberleşme aracıdır, dünyada olup biteni bizim çocukluğumuzdan bu yana öğrendiğimiz çeşitli şekillerde yapılmış küçük kutucuktur. Haberlere gelince, bir dönem aileyi bir araya getirendir de diyebiliriz. Denilir ki, sunucu mikrofonda dinleyiciye seslenir, aslında sunucu, şayet programı kendi hazırlamış ise mikrofonda kendi ile sohbet eder ve dinleyici bu sohbete tanık olur, cevap vermek ister, lafı boğazında kalır, zira söylese radyoda onun söyledikleri duyulmayacaktır, dolayısıyla dinleyici de sunucu aracılığıyla kendiyle sohbet eder, bir tür farkındalıktır radyo, kendine dönme, kendini tanıma, kendini anlama ve paylaşmadır. Farketmeden bir diğeri ile bağ kurduğunuz, o küçük kutunun içindeki kişilere içinizde sevgi hissettiğiniz bir oluşumdur; dolayısıyla sevgi duymak için illa da tanışmak gerekmediğinin göstergesidir.

Bazan bir yerlerde birileri gelip bana "Siz Zerhan Gökpınar mısınız" diye soruyor ve programları dinlediğini söylüyor, şöyle bir soran bakışlarımı gördüğünde ise "sesinizden tanıdım" diyor, ne güzel bir duygu, bakar mısınız. Radyo tutkunları özellikle dinlemeyi çok iyi bilir, dolayısıyla dinlediğini duyar, duyduğunu içinde hisseder, hissettiğini yaşayabildiğinde yaşamı daha iyi anlar, ben bir radyo çocuğu olarak gözlemleyerek dinlemeyi çok iyi öğrendiğimi düşünüyorum, tüm size anlattıklarım kendi deneyimlerim sonucu elde ettiğim sonuçlardır.

Radyo kişisel gelişim açısından her zaman tüm zamanların en iyi iletişim aracıdır. Radyo yürekten kulağa uzanan bir SES'tir, sizinle konuşur, hatta sırf size konuşur, anlatır, dinletir, müzik çalar, sunucu ile aranızda oluşan bağ dostluktan farklı bir şeydir, bu duygu size özeldir, sizinle kurulan salt size ait bir bağ'dır, kutsaldır, zira dinleyici ile radyosunun arasına kimse giremez; tatlı, sessiz, salt düşüncelerde verilmiş randevularınız vardır radyo ile, o randevu saatlerinde veya günlerinde orada olursunuz, başka program kabul etmezsiniz, sizin anınız, sizin zamanınızdır o, sunucu-müzik ya da sohbet ile salt kendinizle başbaşa kalırsınız, bir başka deyişle "Sizin anlarınız, Sizin mahremiyetiniz, Sizin duygularınız" o nedenle RADYO gelmiş geçmiş en güzel keşiflerden biridir. Tüm radyoseverlerin 13 Şubat Dünya Radyolar Günü kutlu olsun; sevgiyle, müzikle, radyo ile hep birlikte. Çocukluğumdan edindiğim alışkanlıkla neden duymaya, hissetmeye ve hissettiğimi yaşamaya odaklanan bir anlatım tarzım var, açıklaması budur.