Arrianos’un Karadeniz Seyahati

-
Aa
+
a
a
a

Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmeler'de Haluk Mimaroğlu, Kapadokya valisi Arrianos’un "Karadeniz Seyahati" adlı kitabını tanıtıyor.

""
Arrianos’un Karadeniz Seyahati
 

Arrianos’un Karadeniz Seyahati

podcast servisi: iTunes / RSS

Ben Haluk Mimaroğlu. Bu hafta kızım Gülnar ile birlikte Kapadokya valisi Arrianos’un Karadeniz Seyahati adlı kitabını tanıtıp, döneme ait bilgiler vereceğiz.



Asıl adı Arriani Periplus Ponti Euxinus olan bu kitap, Türkçeye Murat Arslan tarafından Hellence aslından çevrilerek Arrionus’un Karadeniz Seyahati olarak, yorumları ile birlikte Odin Yayıncılık tarafından 2005 yılında yayınlandı. Prof. Murat Arslan, halen Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesidir ve eski çağ tarihi alanında araştırmalar yapmaktadır. Arslan’ın 1997’de yüksek lisans tezi olarak Galatlar hakkındaki yaptığı çalışmalarını geliştirilerek yayınladığı Anadolu’nun Savaşçı Kavimi: Galatlar kitabını geçen programımızda tanıtmıştık. Murat Arslan’ın 2003’te doktora tezi olarak hazırladığı Pontos Kralı VI. Mithradates’in Roma ile mücadelesini anlatan eserine de geçtiğimiz programlarda değinmiştik.

Murat Arslan'ın çevirisini yapıp, yorumladığı Arrianos’un Karadeniz Seyahati adlı eseri, Arrianos’un Roma İmparator’u Hadrianus için Karadeniz sahillerinde yaptığı bir keşif gezisinin raporudur.

Lucius Flavius Arrianus Ksenophon

Murat Arslan’ın kitabın girişinde verdiği ve açık kaynaklardan derlediğimiz bilgilere göre, Arrianos, M.S. 86’da Nicomedia’da yani İzmit’te doğdu. Nicomedia, Marmara sahillerindeki Bithynia Roma Eyaletinin başkentidir. Aslen Bithynialı olan Arrianos da Roma vatandaşıdır ve asıl adı Lucius Flavius Arrianus Ksenophon’dur. Adından, Bithynia’nın soylu ailelerinden birine mensup olduğu anlaşılmaktadır. Ksenophon takma adı ise tarihçiliğinden dolayı adına sonradan eklenmiştir. Hellence Arrianos olan adı Roma dilinde Arrianus olarak bilinmektedir. Flavius soyadı da muhtemelen Roma vatandaşlığına geçerken dönemin Romalı yöneticilerinin anısına verilmiştir.

Arrianos’un memleketi Bithynia, son Kral IV. Nicomedes’in, Pontos Kralı VI. Mithradates’in baskılarından bunalıp ülkesini gönüllü olarak Roma Cumhuriyeti'ne devretmesi ile M.Ö. 74’te Roma eyaleti olmuştur. Roma vatandaşlığına hak kazanan Bithynia’nın soylu aileleri, aldıkları iyi eğitim ve zengin kültürleri sayesinde kısa sürede Roma’da da önemli mevkiler elde etmiştir.

Arrianos, zamanın önde gelen Stoacı Filozof Epiktetos’un yanında eğitim aldı. Muhtemelen bu sıralarda, Epiktetos’u ziyarete gelen, geleceğin Roma İmparatoru Hadrianus ile bu vesile ile tanıştı ve Hadrianus’ın gözüne girdi. Hadrianus’un Atina’da arkon olarak görev aldığı sırada dostlukları pekişti. Roma İmparatorluğu’nda çeşitli görevler aldıktan sonra, Hadrianus’un M.S. 117’de imparator olması ile kısa sürede önemli görevlere getirildi. Bithynialı Arrianos, MS 126’da Roma Senatörü, MS 130’da da Roma’nın en yüksek görevi olan Consullüğe yükseldi. M.S. 132’de ise askeri bilgisi, devlet adamlığı tecrübesi ve bilge kişiliği sayesinde Cappadacia valisi olarak atandı ve altı yıl gibi uzun bir süre bu görevde kaldı.

Arrianos, bu görevleri sırasında Roma’nın Makedonia ve Atina kütüphanelerinden, Anadolu’da Nicomedia, Amaseia, Pergamon ve diğer kütüphanelerden ele geçirip Roma’ya getirdiği kadim eserleri de inceleme fırsatı buldu. Arrianos, Hellen hayranı Hadrianus’un isteği üzerine, İskender’in bizzat tanımış ve seferine katılmış yazarların eserlerine dayanarak, İskender’in hayatı üzerine, tamamı günümüze ulaşan önemli bir eser yazdı. Bu eser nedeniyle, Pers ordusuna katılıp sefere çıkan paralı asker Hellenlerin hikayesini yazan ünlü tarihçi ve komutan Ksenephon’dan esinlenerek Arrianos’a da Ksenophon takma adı verildi. Arrianos’un İskender’in Seferleri adlı kitabını da daha önceki programlarımızda tanıtmıştık.

Hadrianus’un Hellen hayranlığı bu kitapla sınırlı kalmadı. İmparator Hadrianus, uzun süren iktidarı döneminde, İskender’in seferinden sonra bağımsızlığa kavuşan Anadolu’daki krallıkların büyük bir hevesle başlatıp yarım bıraktıkları tapınak, tiyatro ve benzeri eserlerin tamamlattı. Böylece Roma, Anadolu’yu ele geçirmekle kalmadı, Anadolu’nun kadim kültürünü de Hellen adı altında alarak Roma medeniyeti olarak kullanmaya başladı. Ancak Roma artık eski Roma değildi.

Toprak zengini ailelerin kontrolündeki Senato’nun Anadolu’ya gönderdiği komutanlar, başarılarının yanı sıra zengin oldular ve güçlerine güç kattılar. Komutan Sulla, güçlü bir ordu eşliğinde Roma’ya döndüğünde Roma’da idareyi eline geçirdi, diktatör oldu. Sulla’yı, Caesar ve Pompeius gibi diğer güçlü komutanlar takip etti.

Arrianus'un valisi olduğu Karadeniz kıyısındaki Kapadokya eyaleti

M.Ö. 27’de Caesar’ın evlat edindiği Octavius’un Augustus olarak başa geçmesi ile Roma’da İmparatorluk dönemi fiilen başlamış oldu. MS 17’de Roma taraftarı Cappadocia Kralı’nın ölümü üzerine, Cappadocia bölgesi de İmparator Tiberius zamanında Cappadocia Eyaleti olarak Roma’ya katıldı. Başkenti, İmparator’a atfen Caesaria yani Kayseri olarak adlandırıldı. Pontos ve Armenia topraklarının da ilavesi ile Karadeniz’den Akdeniz kıyılarındaki Toros Dağları’nın eteklerine kadar uzanan Cappadocia eyaleti artık kadim Pers İmparatorluğu'nun devamı sayılan Parth Krallığı’na dayanmıştı. Doğu’dan gelecek tehlikelere karşı, Batı cephesinde bulunan XII. Lejyon Malatya’ya, XV. Lejyon Pontos civarındaki Stalla’ya kaydırıldı.

Yazarımız Arrianos, M.S. 131 yılında Roma’nın en önemli eyaletine dostu İmparator Hadrianus tarafından Cappadocia eyalet valisi olarak atandı. Arrianos, bu göreve gelmeden Hadrianus için Karadeniz’de bir keşif seferine çıktı. Murat Arslan’ın aktardığına göre, Arrianos’un Karadeniz Seyahati’nde dönemin ve imparatorun bölge üzerindeki politikası yansıtılmaktadır. Arrianos’un bu seyahatinin asıl amacı, Pontos sınırındaki Roma garnizonunu denetlemektir. Böylece gördüğü ve denetimini yaptığı bölgeleri, Hadrianus’a bir gezi yazısı, hatta dostça bir mektup edasında, sade bir üslupla kaleme almıştır.

Arrianos, M.S. 134 yılında Kazakistan steplerinden gelen Alan kavimlerine karşı XV. Appollinaris Lejyonu ve XII. Fulminata Yıldırım Lejyonu’nun başında sefere çıktı. Alan kavimlerini bertaraf etti. Alanlara karşı düzenlediği sefer üzerine, Alanike Historia adında bir eser yayınladı. Bu kitapta Arrianos, lejyonların yürüyüş ve savaş düzenleri hakkında önemli bilgiler verir; Romalı generallere, göçebelere karşı yapacakları seferlerle ilgili tavsiyelerde bulunur. Umarız, Roma ordusu hakkında bilgiler içeren bu nadir eserin de yakın zamanda çevirisi yapılarak okuyucularımıza ulaştırılır.

Arrianos’un yukarıda saydığımız eserlerinden başka Hindstan tarihi ve halklarını, İskender’den sonrasını ve anavatanı Bithynia’yı anlatan eserleri de vardır. Arrianos’un Karadeniz tarihine ve coğrafyasına dair anlattıklarına geçmeden, kısa bir müzik arası verelim ve Sokratis Sinopoulos’un Kayseri yakınlarındaki “Farasa” adlı eserinde Cappadocia ezgilerine kulak verelim.

Açık Radyo, 95.0, Kadim Anadolu Eserlerinden Seçmeler programındayız. Programımıza, Cappadocia Valisi, Bithynialı Arrianos’un Karadeniz Seyahati adlı kitabının tanıtımı ile devam ediyoruz.

Arrianos sözüne İmparator Hadrianus’u selamlayarak başlar. Kitabın ilk bölümünde Arrianos, Ksenophon’dan söz eder. Ünlü komutan ve tarihçi Ksenophon’un maceralı bir yolculuktan sonra Trapezous’ta yani Trabzon’da denizi gördüğü yerden bahseder. Ksenophon’un 10 bin Hellen paralı askerin sözde kahramanlık hikayesi Hellenistlerin en vazgeçilmez hikayesidir. Arrianos’un kitabına başlarken, koskoca Karadeniz sahilinde özellikle bu noktayı seçmesi elbette manidardır. Hadrian’ın Hellen hayranlığına bir atıftır.

Trabzon’da Roma İmparatoru Hadrianus dönemine ait şehrin ilk sur duvarı 

Kitabın ilerleyen bölümlerinde sık sık Karadeniz sahillerinde kurulan yerleşimlerde yaşayan yerel halkları göz ardı ederek, Hellen yerleşimleri olduğundan bahseder. Arrianos, Trabzon’dan bahsederken, kaba taşlardan yapılan sunağın yazılarının okunamadığına ve barbarlar tarafından yazılan Hellen yazısının da hatalı olduğuna dikkati çeker. Bu yüzden sunağı, Roma usulünde beyaz taşlardan yeniden inşa ettirdiğini ve yazıyı okunaklı olarak yazdırdığını söyler. Hadrianus adına dikilen heykelin işçiliğinin güzel olmaması ve Hadrianus’a benzememesi nedeniyle, İmparator’a yakışır bir heykelin gönderilmesini de ister.

İkinci bölümde, Arrianos tapınakta kurban kestirdiğini, hayvanların iç organlarını inceleyip, su dökerek libasyon yaptıklarını ve Hadrianus’a dua ettiklerini de ifade eder. Böylece Hadrianus’a gerekli iltifatları yaptıktan sonra üçüncü bölümde Trabzon’dan gemilerle açılıp gün içinde Sürmene’de Hyssos limanına vardıklarını, acemi askerlere burada talim yaptırıp mızrak atmayı öğrettiklerinden bahsederek, gezisinin askeri amacını ortaya koyar. Ancak sabah yelken açıp, kürekler eşliğinde ilerlerken, aniden fırtınaya yakalanıp, kuduran deniz nedeniyle teknelerinin su aldığını ve zar zor Athena limanına sığındıklarını anlatırken, Karadeniz’de yolculuk yapmanın zorluğunu da dile getirir. Zaten Karadeniz, ünlü coğrafyacı Strabon’un da dediği gibi, kuvvetli akıntıları, sık sık oluşan sisleri, aniden patlayan fırtınaları, yüksek dalgaları, sığınacak ada ve limanlarının azlığı ve sahil boyunca yaşayan halkların düşmanlığı nedeniyle tanınmaktadır.

Dördüncü bölümde, günümüzde Rize, Pazarcık olarak bilinen Athena Limanı’nda sürekli değişen rüzgar yönleri nedeniyle gemileri karaya çektiklerini, fırtına dininceye kadar günlerce burada kalmak zorunda olduklarından söz eder. Dalgalar nedeniyle batan bir gemiyi tamir etmek için gemi donanımını söküp, gereken kerestenin bölgedeki zengin ormanlardan temin edildiğinden söz eder. Arrianos, böylece binlerce yıldır bölgede devam eden gemi yapım işlerini gözler önüne serer.

Kitabın diğer bölümlerinde Doğu Karadeniz boyunca sırasıyla, Murat Arslan’ın açıklamalarında günümüzde kullanılan adlarını verdiği, bizim pek adını bilmediğimiz ancak eminim yörede yaşayanların gayet iyi bildikleri Istala Deresi, Baltacı Deresi, İyidere, Rize Deresi, Taşlı Dere, Kıbledağı Deresi, Hemşindere, Fırtına Deresi’ni geçerek, Arhavi, Çoruh, Batum, Supsa üzerinden Kırım’a varır. Arrianos, geçtiği yerlerdeki yerleşimleri, su kaynaklarını, yüce dağları, küçük limanları, saldırgan halkları tarihçeleri ile birlikte adeta bizlere tanıtır. Sığınılacak limanları, demir atılacak yerleri, suyu temiz akarsuları, gemi yapımı için elverişli ormanları da ileride yapılacak seferlere hazırlıklı olmak üzere özellikle belirtir.

Arrianos, kitabının 12. bölümünde, sözü Bosphoros Thrakia dediği İstanbul Boğazı’na getirir. Boğazın en dar yerinde, Anadolu Hisarlarının bulunduğu bölgelerdeki Zeus Tapınağı’ndan yola çıkarak, her bir yerleşimin kaç stadia mesafede olduğunu belirterek sırasıyla günümüzde Riva olarak adlandırılan Rebha Deresi’nden, Karaburun’dan, Göksu Irmağı’ndan, Kefken’deki Kalpe Limanı’ndan geçerek, Herakleia Pontike yani Karadeniz Ereğlisi’ne varır ve buranın kadim tarihinden bahseder.

M.Ö. 8. yüzyıldan M.Ö. 3. yüzyıla kadar Karadeniz'de hüküm sürmüş Yunan kolonileri

Byzantion ile Herakleia arasında yaşayan cengaver Bithynia Thrakialarının, Hellenlere son derece düşman olduklarını belirtir. Akçakoca, Zonguldak, Çatalağzı, Filyos üzerinden Bartın, Sinop, Gerze, Samsun’a, Ordu’ya, Giresun’a varır. Anadolu’da Bithynia ile Paphlagonia arasında sınırını teşkil eden Sangarios yani Sakarya Nehri’nden, Lidya ile Media’nın sınırını belirleyen Halys yani Kızılırmak Nehri’nden söz eder.

Böylece Arrianos, Karadeniz sahillerinin boydan boya gezip Roma deniz kuvvetleri gemilerinin barınabileceği limanlardan, ikmal yapacağı tatlı su kaynaklarından, gemi inşa etmek için gereken malzemeleri bulacakları yerlere kadar halkına ve tarihi geçmişine kadar geniş bilgiler içeren bu raporu Hadrianus’a gönderir.

Belki de Arrianos’un bu ayrıntılı araştırması, Roma’nın Karadeniz’de hakimiyet kurmasına yardımcı olmuş, Hadrianus’un seferinin önü açılmıştır. Bizler için de Arrianos’un bu eseri, yurdumuzun en güzel kıyılarının bulunduğu bölgeye ait binlerce yıllık bilgilerin ulaşmasını sağlamıştır. Umarım, Murat Arslan’ın açıklamalarıyla günümüzde de anlaşılır kılınan bu eseri bütün Karadenizli hemşerilerimiz, kaptanlarımız, gezginlerimiz adım adım takip ederek günceller ve İzmitli yazarımızın bu değerli eserinin tanıtımına yardımcı olurlar.

Roma Cappadocia’yı almakla Karadeniz’le birlikte Anadolu’ya da sahip oldu. Roma Anadolu’ya sahip olmasına oldu da artık Roma, Roma olmaktan giderek uzaklaşmaya başladı. Roma, bölgede yaygın olarak binlerce yıldır kullanılan inanç ve kurumları benimseyerek adeta bir Doğu İmparatorluğu’na dönüşecek adımları atmaya başladı. Cappadocia’daki, Med-Pers ve Mezopotamya inançlarını barındıran önemli din merkezlerini korudu. Amasya civarındaki Commana Pontika, Zile civarındaki Zela ve Toroslardaki Cappadocia Commana tapınak devletleri özerk yapılarını Roma döneminde de korudu.

Sınır boylarına yerleştirilen Roma ordu birlikleri ve yöneticileri, Batı’dan getirilip Stalla ve Malatya’ya yerleştirilen Lejyon komutanları bu inançlardan ve bölgeye yüzlerce senedir hakim olan Pers kurumlarından haberdar oldu. Bölgedeki Romalı komutan ve yöneticiler, zaman içinde Pers İmparatorluğu’nun en önemli kurumlarından gizli Mithras tarikatına ilgi duymaya başladılar. Küçük hücrelerden oluşan bu tarikatın toplantılarına katıldılar. Sınır boyunda görev alan komutanlar ve yöneticiler Roma’ya, Batı’daki sınır boylarına, Avrupa’daki karargâhlarına tayin oldukça oralarda da Mithras inancına uygun toplanma mekanları inşa ettiler. Bugün bile izlerine rastlanan, Roma’da, Londra’da, Almanya’da, İsviçre’de, Fransa’da, Belçika’da, Kuzey Afrika’da yüzlerce küçük küçük, kendine özgü mimarisi ve süslemeleri olan gizli tarikat üyelerinin toplandığı Mithras tapınaklarını inşa ettiler.

Mithras’a katılan asker ve yöneticiler zaman içinde senatör ve imparator oldular. Mithras’ın Roma hükümranlık bölgelerinde yayılmasına olanak sağladılar. Mithras’ın Güneş’inden esinlenerek İmparatorlar Sol İnvictus yani Yenilmez Güneş olarak anılmaya başlandı. Bu da zaman içinde Roma İmparatorluğu’nun Pers idari yapısına benzer bir şekilde Hristiyanlığı devlet dini olarak kabul etmesine, Roma’da Papalığı kurulmasına doğru giden yolu açtı. Böylece Roma’nın Anadolu’ya gelmesi, bugün bile Batı’da hakim olan inanç ve medeniyetlerin gelişmesine yol açtı.

Prof. İlber Ortaylı’nın bir televizyon programında belirttiği, ‘Osmanlının aslında bir Akdeniz İmparatorluğu olduğu sözünü’ bir adım daha ileriye götürerek, yukarıdaki gelişmeler ışığında Roma İmparatorluğu’nun aslında bir Anadolu İmparatorluğu olduğundan da söz etmek yerinde olabilir.

Roma’nın Anadolu’ya gelmesi ile krallıklardan eyaletlere dönüşen yurdumuzun hikayesinde Bergama, Bithynia, Galatia, Pontos, Cappadocia Krallıklarından sonra, haftaya en az diğer krallıklar kadar bu değişimde önemli bir yeri olan Cilicia’nın Valisi Cicero’da buluşmak üzere hoşça kalın dileklerimizi iletiriz.