İtiraz ediyorum! Bu bir başarıdır!

-
Aa
+
a
a
a

Canan Özbey Gül tarafından 26.05.2023 tarihinde kaleme alınan, seçimin birinci turu öncesi ve sonrasında ikinci turu için yürütülen kampanya sürecini merkeze alan yazıyı sizlerle paylaşıyoruz.

14 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri bir arada yapıldı. Seçim sonuçları muhalif seçmen nazarında -biraz da anket şirketlerinin öngörülerinin yarattığı olumlu beklenti nedeniyle- hayal kırıklığıyla karşılanmış gibi görünüyor. Saklamaya lüzum yok. Ne de olsa objektif değerlendirmeye yönelik tüm çabama rağmen ben de çok üzüldüm. Aslında seçimin ilk turda muhalefet tarafından kazanılacağı yönünde büyük bir beklentim yoktu. Hatta seçimin ikinci tura kalmasını bekliyordum. Ancak Kılıçdaroğlu ve Erdoğan arasındaki %4’den fazla oy farkını beklemediğim için bendeniz de sukutuhayale uğradım. Çoğu muhalif seçmen de benzer durumdadır diye düşünüyorum. En azından çevremden bu minvalde yorumlar alıyorum.

Fakat bu yazıda açıklamak istediğim şey başka. Neden umudu kaybetmemek gerektiğini, bilakis bu bariz başarının (muhalefetin kampanya sürecinde ve seçim günündeki hata ve eksikliklerine rağmen) görülmeyerek yeise kapılmanın neden yersiz olduğunu açıklamaya çalışacağım bir yazı olacak bu.

Öncelikle tekrar tekrar altını çizmek gerekir ki “bu eşit bir yarış değildi”. Yarış eşit olmadığında zayıf tarafın yenmesini beklemek çok mantıklı değildir. Elbette yine de seçmenleri muhalefetin kazanmasını, seçim stratejisini buna göre kurmasını ister. Ya da basit hatalar yapmamasını talep eder. Bunlar haklı taleplerdir. Muhalif seçmen de Millet İttifakı’nın bu süreçlerde gerçekleşen hatalarını kıyasıya eleştirmekte haklıdır. Ancak bu yine de alınan sonucun bir başarı olduğu gerçeğini değiştirmez.

Evet! Muhalefetin, yani Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı %44,88’lik oy oranı büyük bir başarıdır, çünkü:

20 yılı aşkın bir süredir iktidarda olan AKP ve ortakları devletin tüm kurumları üzerindeki hâkimiyetleri sayesinde seçim yarışında ekonomik olarak akla hayale sığmayacak derecede avantajlıydı. Özellikle batı demokrasilerinde seçim kampanyalarının başarısının büyük oranda maddiyata, yani imkanlara bağlı olduğu unutulmamalıdır. Muhalefet bu sınırsız imkanlara sahip değildi. Bu devasa eşitsizliğe rağmen alınan oy oranı büyük başarıdır.

Devlet kanalı TRT ve diğer “havuz” olarak tabir edilen iktidar yanlısı medyada izleyici kitlesine nefes aldırmayacak derecede propaganda yapılmıştır. Bu hem iktidarın lehine bir propagandayı hem de muhalefet aleyhine kara propagandayı içerir. Kara propagandanın içinde kimilerince “deep fake” olarak adlandırılan bir propaganda yöntemi vardı. Ancak bu aslında o kadar da “derin” bir sahtecilik değildi. Öyle ki, teknolojiyle arası birazcık iyi olan sıradan vatandaş tarafından bile hazırlanabilecek bir montaj video dolaşıma sokuldu. Ancak “gerçek ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı üç kez dolaşır” sözünden hareketle videonun montaj olmasının iktidar yanlısı veya kararsız seçmen üzerinde pek de etkisinin olmayacağı aşikardır. Dolayısıyla, videonun montaj olduğunun “ama montaj ama ş u ama bu” ifadeleriyle itirafının dahi bir anlamı kalmamaktadır. Bu noktadan sonra artık “the damage is done” (olan oldu) demek daha yerinde olacaktır. Buna karşılık muhalefet cephesinden iktidar partisine yönelik bir “deep fake” girişiminin olmadığını da belirtmemiz gerekir. İlkesizlik karşısında ilkeli yarışa gayret eden muhalefetin aldığı oy oranı bu sebeple büyük bir başarıdır.

Bu deep fake örneğinin yanı sıra iktidar yanlısı bir kanalda muhalefet adayına yönelik bariz bir görmezden gelme propaganda yönteminin kullanıldığına da şahit olundu. Belki bu propaganda yönteminden hareketle değildir ama “reklamın iyisi kötüsü olmaz” şiarından yola çıkan iktidar yanlısı kanalda muhalefet adayının adının dahi anılmaması pratiği öyle bir boyuta geldi ki, Kemal Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafı ve adı oy pusulasından silinerek Erdoğan’ın yanında “diğer aday” olarak anıldı. Diğer bir ifadeyle muhalefetin adayı söz konusu ise “adayın adı yoktu”. Bu sebeple muhalefetin aldığı oy oranı büyük bir başarıdır.

2015 yılı genel seçimlerinde %13,1 oranında yüksek bir oy oranı elde ederek altı milyon vatandaşın oyunu alan HDP, yöneticileri ve teşkilatıyla son yıllarda iyiden iyiye budanmıştır. Yanı sıra kapatma davaları ve hazine yardımının kesilmesi tehditleriyle karşı karşıya bırakılan ve belediyelerine hukuksuz bir şekilde kayyum atanan partinin eli kolu bağlanmıştır. Partinin iktidar yanlısı medyada dur durak bilmeksizin kriminalize edilmesi ise vaka-i adiyedendir. Bir yandan terörü lanetlerken diğer yandan yasal bir Kürt partisine tahammül edemeyen zihniyetin kendi içindeki derin tutarsızlığı bir yana, bu tutumun sonucunun kime yarayacağını tahmin etmek zor değildir. Bu durumda HDP’nin kriminalize edilerek, normalleşmesinin ve dolayısıyla bir Kürt partisinden ziyade Türkiye partisi haline gelmesinin her daim önünün kesilmesi destek vereceği cenahın alacağı oy oranını azaltmaya yöneliktir. Nitekim, partinin 2015 yılından itibaren yaşadığı baskı sonucu oy oranı kademeli olarak düşmüştür. Tüm bunlara karşın bugün aldığı oy oranı büyük bir başarıdır.

Aşırı sağ ve sağ muhafazakâr partilerin politik esneklikleri, ilkesizlikleri, diğer bir deyişle sahip oldukları “en temel ilkeleri” olan pragmatizmleri sayesinde konsolide olmaları daha kolaydır. “Siyasette dün dündür, bugün bugündür” şiarını iliklerine kadar benimsemiş olmaları bir araya gelmelerini kolaylaştırmaktadır. Bu şiar en temel hedefleri olan iktidar hırslarını gerçekleştirebilmelerinde önemli bir etkendir. Elbette bu durumu din ve milliyetçilik propagandası, bölünme korkusu ve göçmen karşıtı kışkırtma paravanıyla kolayca gizlemektedirler. Bu derece yoğun bir propaganda sayesinde seçmen tabanlarına ve kararsızlara deyim yerindeyse nefes aldırmamakta, vatandaşı “kendi kendine bırakmaksızın” kutuplaştırmaktadırlar. Dolayısıyla bugün Türkiye’de muhalefetin adayının %45’e yakın oy almış olması büyük bir başarıdır.

Tüm bu etkenler sonucunda seçimin ilk turunda “establishment”, yani müesses nizam temsilcisi, “makbul vatandaş” modeline uygun olan aday önde gelmiştir. Elbette bütün o devasa avantajları sayesinde... Kaldı ki seçim sonuçlarına yönelik güven de pek zayıftır. Bu doğrultuda kamuoyunda hala ilk tur seçimlerinin sonuçlarına yönelik usulsüzlük ve şaibe şüpheleri bakidir ve yatışmış değildir. Ancak muhalefet partilerinin beyanlarına güven duyarak, seçim sonucunu etkileyecek boyutta bir usulsüzlüğün olmadığını kabul edip yine aynı kararlılıkla sandıklara gitmek gerekir! “Türkiye artık güzel günler görsün diyorsak” muhalefete yönelik tüm eleştirilerimizi saklı tutarak sandığa gitmeliyiz. Tekrar etmek gerekir ki tüm bu eşitsiz yarışa rağmen ilk turda alınan sonuç büyük bir başarıdır ve bu ülkede seçmenin %50’si değişim istemektedir. Bu büyük bir umuttur! Umudu yitirmemeli ve mücadeleye devam etmeli! Çünkü en nihayetinde zafer mücadelenin kendisindedir! Sonuç ne olursa olsun!