"Acıklı olan Gazze’de yaşanan felaketi görmezden gelmeleri"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar’ın gündeminde, Avrupa Birliği özel zirve toplantısı, Avrupa Parlamento Seçimleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yıllık raporu ve Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı var.

""
Nereye Doğru: 31 Ocak 2024
 

Nereye Doğru: 31 Ocak 2024

podcast servisi: iTunes / RSS

Cengiz Aktar, Nereye Doğru’ya Avrupa ile ilgili birçok gelişme olduğunu ve 1 Şubat tarihinde Avrupa Birliği (AB) Konseyinde Ukrayna ile ilgili özel bir toplantı yapılacağını söyleyerek başladı. Aktar, “Epeydir gündemde olan Macaristan Hükümeti’nin Ukrayna’ya verilecek olan 50 milyar avroluk yardım paketini engellediğini daha önce söylemiştik. Geçen hafta içerisinde gizli bir belgeye ulaştığını belirten Financial Times gazetesinde bir haber çıktı. Haberde geriye kalan 26 ülkenin, eğer ki Macaristan bu 50 milyar avroluk yardım paketi için vetosunu kaldırmaz ve yardımı engellemeye devam ederse Macaristan ekonomisine yönelik birtakım yaptırımlar uygulama kararı aldığını yazıyordu. Bu haber çıkınca Macaristan parası Forint geriledi, faiz birden yükseldi. Bunun üzerine pazar gecesi Macaristan AB Başbakanı Viktor Orbán, ‘Biz asla şantaja boyun eğmeyeceğiz’ dedi,” diye belirtirken, Portekiz Başbakanı António Costa’nın şu sözlerini de ekledi, “‘Orbán’ın şantaj ve abluka taktikleriyle 450 milyon Avrupa vatandaşına zarar vermesi kabul edilemez. Siyasi şantaj asla ödüllendirilmemeli. Milliyetçilik, gururla yalnız kalmak çözüm değildir.’” Cengiz Aktar, Macaristan’ın bu yaklaşımla uzun süre dayanamayacağını ve bu arada kapalı kapılar ardında ‘Ukrayna paketini veto etmeyeceğiz’ dediklerini de söyleyerek Avrupa Parlamentosuseçimleriyle ilgili gündemine geçti.

Cengiz Aktar, “Haziran ayında 27 ülkede Avrupa Parlamentosu seçimleri var. Kamuoyu yoklamaları çıkmaya başladı. Avrupa karşıtı aşırı sağın Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Macaristan, İtalya, Hollanda, Polonya ve Slovakya olarak bu dokuz ülkede sandıktan birinci çıkması bekleniyor. Polonya’da seçimleri koalisyon kazandı. OdNowa Partisi, PiS denilen Hukuk ve Adalet Partisi en çok oyu almıştı. İkinci grup olan Bulgaristan, Estonya, Finlandiya, Almanya, Letonya, Portekiz, Romanya, İspanya ve İsveç’te de sağ partinin ikinci veya üçüncü olması bekleniyor. Tabii bu Parlamento’daki tüm dengeleri değiştiriyor, ufukta dev bir sağ koalisyon gözüküyor. Bu, Avrupa dış politika tercihlerine de etkileri olacak. İklim değişikliği ile mücadelede Avrupa politikaları zarar görebilir. Avrupa Parlamentosu, Avrupa’nın bütçesini onaylıyor, orada da sorun çıkacaktır. Bakalım ne olacak,” açıklamasında bulunurken, Ömer Madra, “Demokrasi ve hukukun zora sokulduğu pek çok ülke arasında Avrupa ülkeleri de var; Avrupasızlık yaşanıyor,” diye ekledi. Aktar, “Dün 34 yaşında Fransız Başbakan Gabriel Attal, mecliste ulusa sesleniş gibi bir konuşma yaptı. Konuşmasına bakılırsa, kendisi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un kuklası gibi görünüyor ve yaptığı politika 1970’lerin tipik muhafazakar, topluma yönelik son derece sert, şiddet dolu politikasına benziyor. Ekonomide ise ultra liberal, hiçbir kontrol ve denge olmaksızın daha önce bin kere görülmüş ve hiçbir sonuç vermemiş bir yaklaşımla Fransa’yı idare edeceğini zannediyor,’ diyerek görüşlerini belirtti.

Cengiz Aktar, Avrupa ile ilgili üçüncü haberin Avrupa Konseyi bünyesinde bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin açıkladığı yıllık rapor olduğunu söyledi. Aktar, “Yılın muhasebesi yapılır bu mutat toplantıda. Mahkeme ne yaptı? Ne kadar bekleyen dosya var? Ne kararlar aldı? Türkiye’den yapılan başvurularla ilgili alınan kararlar, raporda baş köşede, hep de böyle olmuştur. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Yüksel Yalçınkaya kararları model kararlar olarak sunuluyor. 68 bin 450 bekleyen başvuru var. 46 Avrupa Konseyi ülkesinden bunun 23 bin 400’ü Türkiye’den. Hep böyleydi ve böyle olmaya devam ediyor,” dedi.

Cengiz Aktar’ın son gündem maddesi ise Birleşmiş Milletler’in (BM) Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı yani United Nations Relief and Works Agency for Palestine Refugees in the Near East (UNWRA) oldu. Aktar, “UNWRA, sadece Filistinli mültecilerle ilgilenen, onlara yardım ve destek için faaliyet gösteren, 1949’da kurulan ve 1950’de işe başlayan BM’in bir kuruluşu. Avrupa Komisyonu’nda UNWRA’nın donörleri arasında kuruluşa verilen fonların dondurulduğu haberi çıkmıştı ama dün Avrupa Komisyonu Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, BM Genel Sekreteri António Guterres ile konuştu ve UNRWA’ya yardım etmeye devam ediyoruz teyidini aldı,” diyerek görüşlerini belirtti ve ekledi, “UNWRA, Ürdün, Lübnan, Suriye, Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’de bulunan altı milyon Filistinli mülteciden sorumlu. BM, o dönem kurulmakta olan Mülteciler Yüksek Komiserliği varken, neden ayrı bir Filistinli Mülteci Kurulu oluşturdu? Bu çok önemli bir soru.”



Açıklamalarına, “Bunun cevabı şöyle; o dönemde Uluslararası Mülteci Örgütü (IRO) ile başlanıyor. Ardından gelen Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin fikir babaları Avrupalı Yahudiler. Nazi zulmünden kaçan milyonlarca Avrupalı Yahudi’ye yardım etmek amacıyla kuruluyor ama aynı zamanda ileriye dönük bir Uluslararası Mülteci Sözleşmesi yazmak ve bunu bütün dünyaya yaymak üzere düşünülüyor. 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin yazarları bunlardır. Bu heyette çok önemli hukukçu ve yazar Albert Cohen vardı. O dönemde bu fikir babaları, özellikle kurulmakta olan yapının Batılı destekçileri nezdinde ısrarla iki farklı ajans istiyorlar çünkü Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin sorumluluğu altına girmesini 1948 döneminde İsrail istemiyor. Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin misyonlarından bir tanesi, Avrupalı Yahudilerin kendi ülkelerine geri dönmelerini sağlamak,” diye devam eden Cengiz Aktar, “Filistin’de o dönemde kovulmakta olan Filistinlilerin de ülkelerine, kovuldukları yerlere geri dönmelerinin önünü almak istiyorlar, ‘bu iki ayrı meseledir’ demeye getiriyorlar. Filistin topraklarında koloni kurmak isteyen Avrupalı Yahudilere, ‘Sizin yeriniz Filistin değildir, sizin yeriniz kaçmak zorunda olduğunuz Avrupalı ülkelerdir’ derken aynı şeyi Filistin’e uygulamamak için, ‘Biz size ayrı bir ajans kuralım, onlar da size iki parça ekmek versin’ durumuna getiriyorlar,” dedi.

Ömer Madra ise, “Çok ilginç bir durum var UNRWA meselesinde; özellikle Democracy Now! programında Filistin asıllı ABD vatandaşı Chicago’lu doktor Tahir Ahmad ile çok ayrıntılı bir mülakat çıktı. Üç hafta El-Nasır Hastanesi’nde çalışmış, inanılmaz şeyler anlatıyor,” diye belirterek Tahir Ahmad’ın şu sözlerini ekledi, “‘UNWRA’ya yapılacak herhangi bir darbe, tüm Filistinlileri bitirir. Zaten 24 saatte bir kere yedikleri hatta bazılarının hiç yemediği gündelik yiyecekler, UNWRA sayesinde geliyor. Yardımın kesilmesi vicdana, hukuka aykırıdır. UNWRA pivot rol oynadı. Yoksa barınak, okul, su, sağlık merkezleri, yiyecek dağıtımı, her şey biter.’”

Cengiz Aktar, “1950’den bu yana UNWRA, Filistin’i ayakta tutan tek kuruluş. Filistin siyaseten paramparça bir yapı. Filistin’de El Fetih, irili ufaklı mülteci örgütleri, mücadele örgütleri, Suriye’ye ya da Irak’a yakın olanlar ve Hamas var. UNWRA, bu altı milyonluk topluluğa tek bir yaklaşımla yardım eden ve onların Filistin tarihini okullarda öğreten tek kuruluş. Eskiden yaşadıkları yerleri, kaybettikleri toprakları, etnik temizliği öğreten, Filistin’i her bakımdan ayakta tutan UNWRA’dır. İlginç olan 1948’de Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden farklı bir yapı olarak dayatılan UNWRA, başlangıçtaki hesabı tersine çevirmiş bir yapı. UNWRA, bugün Hamas gibi İsrail’in baş belası. El Fetih’e karşı Hamas’ı da destekleyen İsrail; Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne karşı UNWRA’yı dayatan da İsrail. İkisi de tutmuyor bugün. UNWRA’ya yapılan saldırının başladığı tarih aslında 1948,” diye belirtirken, Özdeş Özbay, İngiliz yazar ve gazeteci Jonathan Cook’un da dün UNWRA’nın IRO ile neden ayrıştığı, İsrail’in bunu nasıl desteklediği ile ilgili bir makale yazdığını dile getirdi ve Aktar da şöyle ekledi, “Bu mesele daha bitmez. Batılılar, Fransa, İsveç, Finlandiya gibi bu meselelere son derece hassas olan ülkeler bile ABD’nin gazına gelip yardımı kestiler, soykırımın işbirlikçisi haline geldiler, farkında bile değiller.” Özbay da BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese’nin de tam olarak bunu söylediğini belirtirken, Ömer Madra, International Herald Tribune yazarı Patrick Lawrence’ın eski BM raportörü Richard Falk ile yaptığı konuşmada, “‘Filistinliler Lahey’de kazandılar, hepimiz kazandık, ilk defa sesi çıkmayan Doğu’nun Güney Afrika sırtından çok büyük kazanımı oldu, bunun çok önemli sonuçları olacak. 500 yıllık soykırımın sonunda ilk defa seslerini yükseltiyorlar, bundan sonra daha da fazla konuşmaları bekleniyor’” sözlerini ekledi. Aktar da “Sadece İskoçya, İrlanda, Norveç, İspanya ve Portekiz, UNWRA’ya yardımını kesmedi. Geriye kalanların hepsi ABD’nin desteği ile yardımı kestiler. 2018’de önce Trump kesmişti, sonra Biden tekrar UNWRA’ya verdiği desteğe başlamıştı. Acıklı olan ise Gazze’de yaşanan felaketi görmezden geliyorlar, Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı kararı görmezden geldiler ve şimdi UNWRA’ya sağladıkları üç kuruş parayı da kestiler,” diyerek gündemini tamamladı.