Süsen: Yeri ve göğü birleştiren kanatlı bir tanrıça

Botanitopya
-
Aa
+
a
a
a

Gökkuşağından tülüyle, yeri ve göğü birleştiren kanatlı bir tanrıçayı anımsatıyor: Iris ya da diğer adıyla Süsen. 

İki ismi de kullanıyoruz Türkçede ama ben Anadolu'da yüzyıllardır söylenegeldiği gibi Süsen demeyi tercih ediyorum. 

Süsen adı, dünyada World Checklist of Selected Plant Families tarafından 290 tür olduğu tescil edilmiş, rizomlu (köksap) ya da soğanlı Süsengiller ailesine ait en kalabalık cinsi temsil ediyor.  80 cins var bu familyada... Latince adı Iris olan bu kalabalık cinse, son yıllarda yenileri de ekleniyor. Kuzey yarımküre ikliminde, kayalık alanlardan steplere ve yarı çöllere, ormanlık alanlardan deniz kıyılarına çok farklı habitatlarda yaşayabiliyor. Üçer adet taç ve çanak yaprakları almaşık olarak dizilmiş; kimi dik, kimi geriye doğru sarkık... Yaprakları kimi cinslerde otsu ama genellikle kılıç biçiminde. Kökleri, habitatları, yaprak ve çiçeklerinin karakteristik özellikleri açısından değişkenlik gösterdiği için botanikçiler açısından sınıflandırması zor bitkilerden. 

Yüzyıllardır üzerinde çalışılan ve kültüre alınan süsen türlerinin son derece karmaşık bir adlandırma (terminoloji) tarihi var. 1500'lerde önce zambak ailesinden sayılmış, bir dönem soğanlı olanlarının Iris adıyla ayrı bir cins olarak tanımlanması istenmiş. Akdeniz'e özgü olan Carolus Clusius'un 16. yüzyılda tanımladığı Juno türlerinden kokulu mavi çiçekleri olan Iris planifolia'nın tam 23 ayrı sinonimi var. 1614 yılında basılmış Crispijn van Passe'ye ait Hortus Floridus kitabında örneğin Iris bulbosa latifolia diye geçiyor. 

Turkiyebitkileri.org sitesinden incelediğim kadarıyla, 42 yabani tür yetişiyor topraklarımızda. Anadolu tam bir süsen cenneti... Özellikle Akdeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da yabani olarak yetişiyor. Türk süseni (Iris Caucasica turcica), bataklık süseni (Iris pseudacorus), açık sarı doğu süseni (Iris orientalis) gibi türler sarının tonlarında olanlar... Mor renklerde olanları daha çok biliyoruz belki: Yayla süseni (Iris spuria), bodur süsen (Iris suaveolans), çalı nevruzu  (Iris unguicularis ssp. carica), göksüsen ya da diğer adıyla mezarlık zambağı... (Bu türün Latincesi Iris germanica, Avrupa bahçelerinin de gözdesi... Birçok çiçek kitabında da resimleri karşıma çıkıyor; bazılarını paylaşmaya çalışacağım sizinle) Mor tonlarında olanlar arasında mor süsen (Iris barnumae), Ankara süseni (Iris galatica), hoşap navruzu (Iris paradoxa), cüce navruz (Iris reticulata), Sibirya süseni (Iris sibirica), yayla süseni (Iris spuria)... Doğu Anadolu'da yetişen yüksek sapı ve büyük çiçeğiyle, mor ve beyaz renklerde alımlı bir türü de var; (Iris iberica) ona da "kurt kulağı" deniyor halk arasında... 

Süsen cinsine yeni türler ekleniyor demiştim. Antalya ve ilçesi Serik arasında, yol kenarında sekiz yıl önce Prof. Dr. Adil Güner'in bilim dünyasına tanıttığı bir süsen de var: Yatak süseni. Bu süsenle ilgili bulunduğu çevreyle ilgili yapılan bilimsel çalışmalarda, henüz farklı yayılış noktası tespit edilememiş; o yüzden tehdit altında olduğu saptanarak Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'nin koruma projelerine dahil edilmiş. Doğal ortamından toplanan rizomlardan üretilen örnekler, şimdi bu botanik bahçesinin Kurak Çorak Bahçe bölümünde sergileniyor. İki yıl önce Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde iki tür daha keşfedilmiş. (Yeni bulunanlarla birlikte Türkiye'de yetişen süsen türü sayısı 50'yi geçmiş durumda deniyor ama çeşitli bitki envanterlerinde rakam değişiyor; o yüzden pek emin bir şekilde söyleyemiyorum bunu açıkçası.)

Dünyadaki türlerine, yayılışlarına bakalım... Doğu süsenine benzeyen ama biraz daha bodur olan Iris halophilia Doğu Avrupa'dan Çin'e doğru uzanan bir bölgede, Asya'da yetişen bir tür; tuzlu suya bile toleranslıymış. Sarımsı beyaz ve mor renkte olabilen güzel kokulu çiçekleri var. 

Çin tıbbında süsen, doğurganlıkla ve erkek çocuk doğumuyla ilişkilendirilmiş. Süsen suyu Güney Çin'in bazı bölgelerinde törensel bir banyoda kullanılıyor; şarapla karıştırılıp içildiğinde ömrü uzatıp zekayı arttırdığına inanılıyormuş. Bugün Çinliler bitkisel ilaçlarında hala yerli süsen türlerini kullanıyorlar. Örneğin Iris anguifuga hem laksatif olarak hem de yılan ısırıklarının tedavisi için öneriliyormuş. 

Süsenlerin, soğanlı olanlarını temsil eden en büyük grubu oluşturan ve bir süre bağımsız bir cins olarak kabul edilmiş 60 farklı Juno (Iris scorpiris) türü de var. Genellikle Orta Doğu ve Çin hariç Orta Asya'da yetişen kimi türlerinin kökleri yumrulu da olabiliyor.  Orta Asya'nın kimi bölgelerinde soluk mavi veya menekşe çiçekleri olan süsen (Iris lactea) de hayvan yemi olarak kullanılıyor; sert yapraklarından el edilen liflerinden sicim ya da kaba dokumalar yapılıyormuş. 

İngilizcede "milky Iris" de denen çiçek, Tibet ve Moğolistan'ın soğuk iklimi dahi Çin'in her yerinde yetişiyor. Afganistan ve Pakistan'da da kurak çöl topraklarında; kayalık dağ yamaçlarında geniş bir yayılım alanına sahip. 

Japonya'nın da kakitsubata dedikleri yerel bir türü var: Japon iris, tavşan kulağı iris dediğimiz bu süsen (Iris laevigata), Nara Dönemi'nde (MS 710-794) doğal boya elde etmek için kullanılmış. 17. yüzyılda Edo döneminin başından ortalarına dek bu süseni, bahçelerde özel olarak yetiştirip kültüre almışlar. Japonya'ya özgü diğer tür, çok daha gösterişli olan Japon su süseninin (Iris ensata) de -bununla ilgili yazılı kayıt olmasa da- en az beş yüz yıldır kültüre alındığı, yetiştirildiği öne sürülüyor.  

Batı'da da süsenlerin kozmetik ve tıp alanında kullanımı çok eski tarihlere dayanıyor. Antik Mısırlılar süsen köklerini parfüm yapımında kullanırlarmış. Antik Roma'da gündelik yaşamın bir parçası olduğunu Şair Virgilius'un şiirlerinden anlıyoruz; gelincik, zambak ve gülle birlikte süsenlerden de söz eder. Roma yakınlarındaki, MÖ 20-30 yıllarına tarihlenen Villa of Livia'ya ait muhteşem bahçe duvarı fresklerinde; güller, zambaklar, menekşeler, nar ve gelinciklerle birlikte süsenler de resmedilmiştir. (Bu freskler gerçekten muhteşem, bitkiler de son derece gerçekçi bir uslupla çizilmiş, link'i paylaşacağım... https://www.khanacademy.org/humanities/ancient-art-civilizations/roman/wall-painting/v/painted-garden-villa-of-livia)

MS 1. yüzyılda, Anavarzalı hekim ve farmakolog Dioskorides, süsen rizomlarının uykusuzluk, ülser, güneş lekesi, jinekolojik hastalıkların tedavisi için önermiş. (De Materia Medica'nın 1529 yılında Köln'de basılmış bir çevirisinden bir sayfayı twitter adresimden paylaşacağım.) Onunla aynı dönemde yaşamış Yaşlı Plinius ise çelenk yapımında kullanılmadığı için süsenin faydasız bir bitki olduğunu öne sürmüş ama köklerinin vücut yağı ve ilaç yapımında kullanıldığını eklemeyi de ihmal etmemiş.) 

İtalya'da 1500'lerden beri kültüre alınan beyaz çiçekli Iris x florentina öne çıkıyor. Önceleri tıbbi amaçlarla kullanılan bu aromatik süs bitkisinin, orris-root denen kokulu köksaplarının uçucu yağı hala parfüm yapımında, kozmetik endüstrisinde kullanılıyor. 

Osmanlı zamanı da çok seviliyordu

Batı'da en sevilen çiçeklerden biri olduğunu anlattım ama Osmanlı'da da öyle. Osmanlı dönemine ait risalelere bakınca, İstanbul bahçelerinde de süsenlerin olduğunu, çeşitli türlerinin yetiştirildiğini anlıyoruz. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Muhibbi Divanı'nda Karamemi de natüralist üslupla tezhiplerde Osmanlı süsleme sanatının repertuarını yeni baştan yapılandırırken, tezhiplerde laleler, karanfiller, mor menekşeler, ayn-ı sefalarla birlikte süsenleri de bol bol resmediyordu. Matrakçı Nasuh Menazilname'sinde laleler, karanfiller ve ayn-ı sefalarla birlikte süsenleri de resmetmiş. Silsilename-i Osmaniye adlı eserde, Muzaffername'de 17. ve 18. yüzyıllarda yapılmış çiçek tasvirleri arasında mor süsenler de vardır. Umur-ı Mülkiye Nazırı Pertev Paşa'nın torunu Abdülaziz Bey'in (1850-1918) Osmanlı toplumunda günlük yaşam üzerine bilgi ve gözlemlerini aktardığı defterlerinde İstanbul bahçelerinde yetiştirilen çiçekler arasında süsenleri de saymış. (Nurhan Atasoy'un Kitap Yayınevi'nden çıkan Hasbahçe kitabından aktarıyorum size...) 17 cins süsen (Osmanlı'daki adıyla susam) yetiştirildiğini söylüyor. "Nevruz susamı, Firengi Nevruz susamı, kadife susamı, deve boynu, beyaz ve mavi altın susamı, beyaz ve alaca susam, Beç (Viyana) susamı, Habeş, beyaz, çividi, bodur susamı, her dem taze ve kuşkonmaz susamı" gibi... 

Bu güzel çiçeğin, farklı kültürlerde neyi simgelediğine bakalım biraz... Programın başında da söylediğim gibi bir tanrıçayı simgeliyor. Latince ismi Iris, eski Yunancada 'gökkuşağı' anlamına geliyor. Yunan mitolojisisnde tanrıların mesajını taşıyan Electra'nın kızkardeşine verilmiş bir isim. Bir Yunan tanrıçası bu aynı zamanda. Tanrıların mesajını iletmek ve özellikle kadınların ruhlarını yer altı dünyasına götürmek için görevlendirilen, bunu yaparken de gökkuşağına sarınan bu tanrıça, yerle göğü birleştiren bağın da bir sembolü. Bu yüzden gökkuşağının Tanrıların sesini duyulur haline getirdiğine de inanılırmış.  Türk kültüründe de -bu kültürel mirasla ilgili olsa gerek- ölümden sonraki yaşama, ruhun ölümsüzlüğüne dair bir umudu içeriyor, bu yüzden mezarlıklara dikiliyor. 

İtalya’da parfüm yapımında kullanılıyor

İtalya'da parfüm yapımında kullanıldığını söylediğim beyaz çiçekli süsen (Iris florentina) ise Fransız krallığının ilk amblemiydi. Bununla ilgili efsane, Frank Devleti'nin ilk hükümdarı I. Clovis'e dayanıyor. Vizigotlar onu bataklık bir alana kadar kovaladığında bir süsen öbeğinin arkasına gizlenerek kurtulmuş hikâyeye göre. Daha sonra bu savaştan muzaffer olarak çıkan hükümdarın elbisesinin kollarına artık nişanların yerine bataklık süseni motifleri işlenmeye başlamış. 12. yüzyılda Fransa Kralı VII. Louis de örneğin arma olarak mor süseni seçmiş. Başta Louis'nin çiçeği anlamına gelen "fleur-de-Louis", Fransızca'da zambak çiçeği anlamına gelen the "fleur-de-luce" ve "fleur-de-lis"e dönüşür ve birçok yerel yönetimin armalarında yer almış. Yüz Yıl Savaşları (1337-1453) sırasında İngiltere kralları da Fransa üzerindeki egemenliklerini vurgulamak amacıyla kendi armalarının içine "fleur-de-lis"i katmışlar ve bu 1700'lere III. George dönemine kadar sürmüş. 

16. yüzyılda, Shakespeare'nin Kış Masalı'nda Perdita'nın saydığı bahar çiçekleri arasında süsenin olmasının da nedeni bu simgesel anlamı olabilir. Margaret Willes, A Shakespearen Botanical kitabında yazmış: İlginçtir ki Shakespeare "flower-de-luce" dediği süseni, tüm zambakların en güzeli diye tanımlamış, henüz ayrı bir tür olarak tanımlanmadığından olsa gerek. Aynı dönemde Osmanlı topraklarına gelmiş gezginlerden Fransız botanikçi Pierre Belon lalelerimizle ilk kez tanıştığında, onlardan "Lils rouges" yani kırmızı zambak olarak söz ediyordu. 

The Herball'ın yazarı İngiliz botanikçi, John Gerard da çok emindir tanımlamasından. Şöyle yazmış: "Flower de Luce yani Iris, çok farklı çeşidi var, kimi uzun ve büyük, kimi küçük, kısa ve bodur, bazılarını köklerinden güzel bir koku yayılıyor, bazısı hiç kokmuyor, kimini tatlı bir kokusu varken kiminde kokudan eser yok. Kimi tek renkliyken, kiminde birçok renk karışmış. Bazıları sanatta yüceltilmiş, bazılarının adı bile geçmiyor. Bazılarının tüpsü ya da yumrulu kökleri var, diğerleri de soğanlı. Kiminin bayrak gibi yaprakları var, kimileri de otsu ya da saz gibi..." Gerard kullanım alanlarının da geniş olduğunu not etmiş. Yumrulu köklerinin ya da rizomlarının müshil olarak önerildiğini, ağız kokularını gidermek; suyunun cilt lekelerini ve çilleri yok etmek için kullanıldığını söylemiş. Floransa'nın da soyluluk simgesi olan Iris florentina gibi bazı türlerinin kurutulmuş rizomlarından menekşe gibi kokan "orris" denen bir pudra elde edildiğini o da yazmış. Kumaş dokumacılarının dokumalarını yumuşatmak için keten iplerine ya da yıkama suyuna eklediklerini de kayda düşmüş.

Bizim topraklarımızda da yetişen sarı süsen (Iris pseudacorus), Batı dilinde, Meryem'e atfen "kılıç zambağı" olarak biliniyor. Süsenin kılıç biçimindeki yaprakları Luka İncili'nde ayrıntılarıyla tasvir edildiği gibi, bebek İsa'yı kutsayan Şimon'un annesi Meryem'e: “Bu çocuk, İsrail’de birçok kişinin düşmesine ya da yükselmesine yol açacak; bu da kalbine bir kılıç gibi saplanacak" kehanetine gönderme yapıyor. O yüzden süsen, inanç ve saflığı; Hıristiyanlığın gelecekteki krallığını müjdeliyor.

15. yüzyıla ait Flaman ressam Hugo van der Goes imzalı (c. 1440-1482) altar panolarında da o yüzden süsenlerin olmasının nedeni de bu.

Monforte altar panosunda, çömelmiş durumda, bebek İsa’ya bakan Meryem tasvirinin çevresinde melekler, kadınlar ve keşişler duruyor. Ön planda görülen vazonun içinde, Meryem ile özdeşleşen kraliyet çiçeği mavi süsen duruyor. Portinari altar panosunda ise bebek İsa'ya hayranlıklarını sunan çobanların betimlendiği sahnede, ön planda bir vazonun içinde bu kez beyaz Floransa süseni Iris florentina da vardır  

Ve birçok programımda bahsetmeyi sevdiğim, Van Gogh'un resimlemeyi en sevdiği çiçeklerden... Irises/Süsenler tablosu, en meşhur eserlerinden biri. Tabii, 1890'da ölümünden önceki yıl, Saint-Rémy de Provance'da akıl hastanesindeyken süsenleri konu ettiği başka birçok tablo yapmış ama bu tabloyu, geldiği hafta hastanenin bahçesinde, doğada yapmaya başlamış. Resim yapmaya devam etmesinin kendisini delirmekten koruduğunu düşündüğü için "hastalığımın paratoneri" diye söz ediyordu bu eserinden. 

Japon ukiyo-e ahşap baskılarından esinlenerek yaptığı bu eseri sadece bir egzersiz olarak düşünmüş ama kardeşi Theo, Süsenler tablosunun Yıldızlı Gece tablosuyla birlikte yıllık sergiye katılmasını sağlamış. Theo Vincent'a sergiyle ilgili şunları yazmış daha sonra: "[Tablo] uzaktan göz alıyor. Süsenler, hava ve yaşamla dolu, güzel bir çalışma." Tablonun ilk sahibi van Gogh'un sonra da 300 frank karşılığında sanat eleştirmeni Octave Mirbeau'ya satmış. Bugün gelmiş geçmiş en değerli tablolar arasında sayılan eser, Los Angeles'taki J. Paul Getty Müzesi'nde sergileniyor. 

Dünyada meraklıları da çok, unutmadan ekleyeyim. Kuzey Amerika'da, Avustralya, Yeni Zelanda, İtalya ve Japonya'da süsen araştırmalarına, yetiştirme ve kültüre alma çalışmalarına adanmış topluluklar var. Hayranlarına her gün yenileri de ekleniyor...