Omicron'la Covid-19 pandemisi sona mı eriyor?

-
Aa
+
a
a
a

Omicron varyantıyla rakamsal olarak ölümler azaldı ve bazı Avrupa ülkeleri önlemleri gevşeteceğini açıkladı. Bu kararın arkasındaki nedenleri ve bu nedenlerin Türkiye'de de bir açılma için geçerli olup olmadığını uzmanlarımız tartışıyor.

ortada virüs ve cam fanuslarda bireyler, modelleme
Omicron'la Covid-19 pandemisi sona mı eriyor?
 

Omicron'la Covid-19 pandemisi sona mı eriyor?

podcast servisi: iTunes / RSS

(3 Şubat 2022 tarihinde Açık Radyo’da Salgınlar Çağı’nda yayınlanmıştır.)
 

(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)

Ömer Madra: Günaydın, merhabalar.

Osman Elbek: Günaydın. 

Kayıhan Pala: Günaydın herkese. 

Özdeş Özbay: Günaydın.

ÖM: Osman Bey, Kayıhan Bey merhabalar, Salgınlar Çağı’na nasıl başlıyoruz? 

OE: Aslında isterseniz sizin bıraktığınız cümleyle başlayalım; biraz önce dediniz ki “Küresel iklim krizine direnmek dışında başka bir şey yok, çünkü her şey yalan ve kurallara uymuyor”. Mevcut ulus devletler bir benzerini sağlık ortamında yapmaya başladılar. Argüman pandemide de şöyle gelişiyor; deniyor ki “Aralık sonunda tüm dünyada yaklaşık 4-5 milyon haftalık Covid-19 hastası vardı, bu son iki haftada 21, 22 milyona ulaştı. Yani yaklaşık dört beş kata çıktı”. Ve devletler buyurdular ki “Vakalar 4-5 kat artmasına rağmen ölümler bu kadar artmadı”. Evet, ölümlerde artış var, örneğin aralık sonunda dünyada haftalık 45 bin civarında ölüm varken şimdi 60 bine yükseldi, ölüm oranı %30 arttı. “E ne iyi vakalar çok artarken ölümler çok fazla artmıyor, o zaman önlemleri biraz gevşetelim de herkes hasta olsun. Zaten vaka artışına göre çok fazla da öldürmüyor, biz de bu dertten kurtulabiliriz.” dendi. 

Hal böyleyse ilk cümlemiz şu olsun, omikron delta'ya göre daha az öldürmüyor. 26 Ocak itibariyle, Amerika Birleşik Devletleri'nde omikron, delta'nın neden olduğu ölüm sayısını geçti. Peki olan ne? Artan vaka sayısına göre görece daha az öldürdüğü için insanların ölümüne izin veriliyor. Burada iki şeyi hatırlatmak isterim; biri hastalıktan, hani “Dört kat artıyor, hafif geçiyor, ne iyi” cümlelerinin bedelini çok ağır ödeyeceğiz. Çünkü geçtiğimiz hafta PLOS Medicine’de yayınlanan bir araştırmada araştırmacılar 25 bin Covid-19 hastasını 10 ay boyunca izledi ve gördüler ki Covid-19 geçirmek, 10 ay süresince, başka nedenlerden dolayı hastaneye yatışı iki kat, ölümü ise beş kat arttırıyor. Yani Covid-19’u geçirdiğiniz zaman kurtulamıyorsunuz, 10 ay boyunca ölme riskiniz, örneğin gripte iki kat fazlayken Covid-19’da beş kat daha fazla. Yine hastalık bağlamında ülke verisi sunarsak, birkaç gün önce İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi açıkladı; Covid-19 geçirdikten üç ay sonra hala on hastanın üçü Covid-19’a bağlı semptomlar, yakınmalar tarifliyor. Geçmiş dönemlerde, örneğin İspanyol Gribi’nden sonra, yıllar sonra bu gribi geçirenlerde Parkinson'un daha fazla olduğunu biliyoruz. Yani virüsler yıllar sonra başka hastalıkları da tetikliyor. Örneğin en büyük tartışma muhtemel bir diyabet krizi yaşanacağı yolunda, çünkü Covid-19 geçiren hastaların beta pankreas hücrelerine, yani insülin üreten hücrelere karşı antikorları gelişti. “Hastalığı geçirelim, bunun uzun dönemde hiçbir etkisi yok.” demek yanlış. İkincisi, her ne kadar bir hakem değerlendirmesinden geçilmese de ön basımı gelen bir çalışmaya, 26 Ocak'ta Servellita ve arkadaşları imza attı, çok ilginç bir çalışma. Çalışmanın detaylarını vermeyeceğim ama tek bir cümle söyleyip Kayıhan’a yorumu bırakacağım: Omikron geçirmek delta'ya göre, ister hatırlatma dozunuz olsun, ister olmasın 10 kat daha az nötralizan antikor üretiyor -ki nötralizan antikor bizi yeni varyantlara karşı koruyan antikor. Ve makale şunu soruyor; yani “Delta gibi, omikrona göre 10 kat daha fazla nötralizan antikor üretimi, yeni bir varyant olan omikron dalgasını engelleyemediyse, ona göre göreceli olarak daha az nötralizan antikor üretimi, yeni bir varyantın dalgasını önleyebilir mi?” Hani bu anlamda herkesin büyük bir arzuyla beklediği, omikron son varyant olup pandemiyi endemiye çevirebilir mi sorusuna bu araştırma en azından biraz olumsuz yanıt veriyor. Ne dersin Kayıhan dünyanın geldiği noktaya? 

İnsan hayatına karşı ticaret

KP: Osman şunu söylemek lazım; dünya hayata karşı ticareti tercih etmiş görünüyor, maalesef Türkiye de öyle. Çünkü olgu sayıları çok arttığı halde “Ölüm sayıları çok artmıyor.” demek her bir ölümü yok saymak, hayatı öncelememek anlamına geliyor. Sen az önce rakamları verdin; Aralık’ın son haftasından itibaren ölüm sayılarında hem dünyada hem ülkemizde bir artış var. Kabaca şöyle söylemek gerekirse, bildirilen ölüm sayılarının eksikliklerine rağmen şu anda geldiğimiz durumda, bu hafta içerisindeki ölüm sayıları hem dünyada hem Türkiye'de 2020 yılının aşağı yukarı kasım ayları gibi karşılaştığımız ölüm sayılarından daha yüksek. Dolayısıyla o zamanlar büyük bir telaşla “Aman insanlar ölmesin” diye bir tartışma yürütürken şimdi “Merak etmeyin, endişeye mahal yok, her şey yolunda” diyebilmek, bana sorarsanız ancak utanması olmayan insanların söyleyebileceği bir şey. Dolayısıyla biz en başta hekimler, en başta sağduyulu yurttaşlar her şeye karşın hayatı tercih etmek zorundayız. Birilerinin ticareti iyi noktaya gelecek, birileri sermaye birikimini ve kâr maksimizasyonunu arttıracak diye ölümleri özellikle yok saymak gerçekten anlaşılır bir şey değil. Çünkü hastalanma sırasında bizim ilk aklımıza gelen şey insanların ölmesini engellemek olmalı. Bunun yanı sıra elbette hastaneye yatışları önlemek, yoğun bakıma yatışları önlemek de halen büyük bir önem taşıyor. Şimdi soruna gelecek olursak; aslında soru, senin söylediğin araştırma dışında, son zamanlarda yayınlanan başka araştırmaların ışığında da enfeksiyon riskinin omikronda daha fazla karşımıza gelmesinin de bilgisiyle birlikte yeni bir varyanta işaret ediyor. Bugün yayınlanan Nature'daki bir değerlendirme makalesi, geçtiğimiz hafta Dünya Sağlık Örgütü'nün de vurguladığı gibi omikronun en son endişe verici varyant olma ihtimalinin düşük olduğunu bir kez daha vurguluyor. Burada en önemli sorun küresel bir sorunla karşı karşıya kaldığımız halde buna küresel yanıt verememekle ilgili. Yani ülkelerin bazılarında şimdi üçüncü doz aşılar %60’ları geçmişken halen bazı ülkelerde daha ilk doz aşıların %10’ların altında kaldığı bir dünya manzarası var. Ayrıca tek başına aşılama oranlarındaki artışın da sorunu çözmeye yetmediği, bunun yanı sıra hastalığın bulaşının engellenmesi gerekmesi halinde tedavinin de buna eklemlenmesi sürecinin birçok ülkede başarısız olması durumu var. Üstelik bu başarısızlık, biliyorsun, yeni endişe verici varyantların hangi ülkelerden, hangi coğrafyalardan çıktığıyla birlikte değerlendirilmeli. Son yeni endişe verici varyantlara bakalım; çıktığı yerler Afrika, Hindistan, Brezilya gibi hem bağışıklamanın düşük olduğu hem de hastalığa karşı yanıt verme düzeyinin düşük olduğu, halk sağlığı önlemlerinin düşük olduğu ülkeler. Dolayısıyla Osman, ben de aynı şeyi düşünüyorum, halk sağlıkçılarının büyük bir bölümü de aynı şeyi düşünüyor; omikron maalesef son endişe verici varyant olmayabilir. 

ÖM: Peki, bu arada ben de şeyi sormak istiyorum, yani Osman Elbek'in terimiyle batı ülkelerinin birçoğunda -başta Danimarka olmak üzere ve de Britanya'da da- havlu atma durumu da var. Yani kapanmaları tamamen açıyorlar. Bu nasıl bir mantık oluyor?

OE: Ömer bey, batı dünyası veya kapitalist dünyaya göre, Kayıhan’ın dediği gibi, ekonomi uğruna göreli artmış ölümler kabul edilebilir. Bir de bu Türkiye'ye, tam da sizin dediğiniz cümlelerle çevriliyor; “Batı tümüyle vazgeçti” gibi. Batıyla Türkiye'yi kıyaslamak belki bu anlamda bize biraz fikir verebilir, o yüzden isterseniz Türkiye ve batı kıyaslamasını da yapalım, böylelikle Türkiye'nin nereye daha iyi oturduğunu da anlayabiliriz. Örneğin Türkiye'de son bir haftada, yedi günde vaka sayılarımızda %27, ölüm sayılarımızda %8 artış oldu ki dün akşam 110 bine ulaştı. Her gece bir rekor kırıyoruz. Bilimler Akademisi'nin web sayfası olan Sarkaç’da 22-28 Ocak tarihlerindeki fazladan ölümlere bakarsak; 2022’de fazladan 2470 ölüm oldu. Geçtiğimiz yıllarda bu 1600, 1800’lerdeydi. Yani bu yıl, pandeminin içerisinde yürürken saptanan fazladan ölümlerden daha fazla ölüm oluyor. Sadece İstanbul'da günde 353 fazladan ölümümüz var. Türkiye için iki veriye dikkatinizi çekeceğim; birincisi, Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı, sayın Oktay Demirkıran dedi ki “İstanbul'da yoğun bakımlarımız %90 ve %100 oranında dolu”. Dün akşam sayın bakan %68,7 olarak Türkiye ortalamasını verdi. İstanbul'da Covid-19 açısından yoğun bakıma düşmeyin, yatak yok. Bir başka veri geçtiğimiz hafta Siirt Sağlık Müdürlüğünden geldi; “Yoğun bakım ve çocuk servislerimiz dolu, test pozitifliğimiz %50’ye ulaştı.” dedi Siirt Sağlık Müdürü. Bugün itibariyle Türkiye, batıdan farklı olarak omikron dalgasının çıkan artan vaka kolunda. O yüzden Avrupa havlu hattı, orayı eleştirelim, ama aynı gemide değiliz. İkincisi, Türkiye zaten çok az test yapıyor. Bakın, bugün itibariyle Türkiye her bin kişiden beş tanesine test yapıyor. Danimarka'yı örnek alıyorsak orası her bin kişinin 36’sına test yapıyor. Türkiye'den yedi kat daha fazla test yapıyor. O zaman hem vakanın çıkan kolundayız hem daha az test yapıyoruz. Parantez içinde söyleyelim; uzun zamandır istediğimiz hastanelerin dışında test yapma imkanını geçtiğimiz hafta Keşan hayata geçirdi. Haberi görmüşsünüzdür; mobil PCR kuruldu ve ne iyi ki hastaneler, sağlık kurumlarının üzerindeki yük azaltıldı. Peki neden biliyor musunuz? Yunanistan ve Bulgaristan, Türkiye'den gelenlerden PCR testi istediği için Keşan'da da bavul ticaretinin devam edebilmesi için mobil PCR kuruldu. Yani Türkiye pandemiye sağlık üzerinden hiçbir zaman bakmıyor. Yine Avrupa'yla kıyasladığımız zaman, bizim çift doz aşı oranımız da üçüncü doz aşı oranımız da çok düşük. Türkiye'de bugün itibariyle sadece 25 milyon kişi üçüncü dozunu yaptırdı, nüfusa oranı %30. Ama örneğin, hani örnek aldığımız ve “batı da önlemleri azalttı” dediğimiz Danimarka'da üçüncü doz oranı %60. Bu yüzden aynı olmayan şeylerle kıyaslıyoruz. Ne dersin Kayıhan halk sağlığı uzmanı olarak?

Avrupa'da önlemlerin gevşetilmesinin nedenleri Türkiye için de geçerli mi? 

KP: Çok haklısın ama yani Danimarka bize göre bağışıklamada çok daha üstün olmuş olmasına rağmen son beş haftadır ölüm sayılarında bir artış da var. Az önce söylemiştim, Danimarka'da aslında ölüm sayılarında bir artış eğilimi olmasına rağmen artık daha fazla toplumu sıkıntıya sokmamak için -tırnak içinde söylüyorum, onların deyişiyle- bütün her şeyi açacağını, artık sanki pandemi yokmuş gibi davranılacağını açıklandı. Bana sorarsan bu Danimarka'da da, küçük bir kesimin de olsa, özellikle bilim insanları açısından tepkisiyle karşılaşmasından tutun, bir süre sonra daha ağır sorgulanacak, çünkü haftalık ölüm sayıları artmış durumda. Oysa geçtiğimiz yılın ortalarında bu sayı 10’lar, 15’ler, 20’ler civarındaydı. Şundan tekrar geri durmak lazım Osman, yani “Vaka sayıları çok artıyor ama ölüm sayıları o kadar artmıyor.” ifadesinin vaka sayıları artsa bile ne hastaneye yatan var ne de ölen var noktasına gelmesiyle birlikte tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'ye gelince sayın bakan, gerçekten elindeki veriler, bütün verileri gördüğü halde nasıl böyle bir şey söylüyor anlayamıyorum, çünkü yatak doluluk oranları ve yoğun bakımlar söz konusu olduğunda tekrar pandeminin ilk günlerine döndük. Örneğin dört gün önce, Bursa'da benim tanıdığım birisinin yaşadığı olgudan söz edeyim; bir özel hastaneye acil gidiyorlar, acil olarak yoğun bakıma yatması lazım. Özel hastane diyor ki “Gece başına 10 bin lira para ve dört günlük ücreti peşin yatırın.” E şimdi bunu karşılayamayan insanların yoğun bakıma gitme şansı yok ve bu insanlar bunu karşılayamadıkları için kamu hastanelerinde yoğun bakım arıyorlar, o sırada da yoğun bakımlarda yer yok. O yüzden hani yoğun bakım doluluğu, boşluğunu kamudaki erişkin yoğun bakım yatakları üzerinden değerlendirmek lazım. Görünen noktada büyük kentlerin birçoğunda -başta İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa olmak üzere- ve senin söylediğin, örneğin Siirt'in resmi açıklamalarındaki bazı iller de içinde olmak üzere şu anda, yoğun bakım yataklarında -kamu hastaneleri özelinde söylüyorum- ciddi bir sorun yaşandığını bir kere ortaya koymak lazım. Özel hastanelerden yararlanmak da tek başına yurttaş olmaya bağlı olmadığı için ancak parası olanın, parası olduğu kadar yararlanabildiği bir yatak olduğu için de onları bu değerlendirme dışında tutmak lazım. Osman, hatırlarsan biz salgının ilk başlarında Sağlık Bakanlığına bir çağrıda bulunarak insanların parası yok diye özel hastanelerdeki yoğun bakım yataklarından yararlanamamasının kabul edilemeyeceğini, bakanlığın buna göre bir düzenleme yapmasının zorunlu olduğunu dile getirmiştik, ama maalesef bugüne kadar herhangi bir şey yapılabilmiş değil. 

OE: Çok doğru, batı dünyasının bu kapitalist bakış açısına eleştiri getirelim ama Türkiye’ye yeterince çevrilmeyen bir tarafı da var. Örneğin Avusturya, çift doz aşıda %75, üçüncü doz aşıda %49’a ulaşmış. Türkiye'ye göre çok üst düzeyde bir aşı oranı olmasına rağmen önlemleri hafifletti denilen şeyler neler? Aşı zorunludur Avusturya’da. Avusturya'da aşısızların sokağa çıkış yasağı iptal edildi. Şimdi bu Türkiye'ye “Avusturya önlemlerini hafifletti” olarak çeviriliyor. Avusturya'da aşısızlar sokağa çıkamıyor ve 19 Şubat sonrasında aşısızların PCR'ları negatifse restorana ve otele gidebilecekler. Bu bir hafifletme olarak çevriliyor Türkiye'de. Halbuki Avusturya'da aşısızlar test negatif olsa bile bugün itibariyle restoranlara ve otellere gidemiyorlar. Veya Fransa'yı alırsanız, yine Türkiye'ye göre çok fazla, yüksek bir aşılama oranına sahip, aşı sertifikası zorunlu. Yani aşıyı göstermiyorsanız, aşı olduğunuzu beyan etmiyorsanız kapalı ortamlara, mekanlara giremiyorsunuz. PCR testiniz negatif bile olsa kabul edilmiyor. Şimdi Fransa neyi gevşetiyor? Evden çalışmayı artık zorunlu olmaktan çıkarıyor, açık alanlarda maske takmayı zorunlu olmaktan çıkarıyor, konser ve spor karşılaşmalarında kişi limitini kaldırıyor. Veya İspanya'da hani durumlar hafifletildi deniyor, hafifletilen ney? Bir yere girerken aşı sertifikası zorunluluğu kaldırılıyor. İspanya'da çift doz aşı oranı %82 zaten, insanların hemen hepsini aşılamışlar. Bu yüzden İsveç, Birleşik Krallık gibi bence gerçekten kritik hata yapılan yerler dışında Avrupa'da önlemler hafifletiliyor denilen şeylerle Türkiye'deki gibi her şeyin serbest olduğu, büyük bir keyfiyetle insanların her türlü bulaşma mekanına girdiği, az test yapılan, aşılanmaların çok düşük olduğu bir ülkeyi kıyaslamak yanlış. Avrupa da yanlış yapıyor, ama Türkiye’nin zaten sürecin en başından itibaren havlu attığını düşünüyorum. 

Türkiye antijen testi kullanmayan ender ülkelerden

ÖM: Evet, maske kullanımının da çok gevşek bir şekilde yapıldığı görülüyor çeşitli fotoğraflardan, televizyon filmlerinden filan.

OE: Çok haklısınız Ömer bey, ama yani sabah akşam ülkenizin sağlık bakanı çıkıp “Çok hafifledi, bu virüs etkisiz hale geldi, gripten farkı kalmadı, gribin de ölümlerini açıklasak bu kadar” derse, yani ilk önlemi alacak; sağlığı, hayatı, insanı düşünecek kişi böyle yaparsa…
Dün akşam itibariyle bakanın cümleleri twitter'da TT olmuştu. Peki ama kimler TT yaptı? Aşı karşıtları TT yaptı. Bir ülkenin sağlık bakanının argümanlarını aşı karşıtları kullanabiliyor ise, bu hale geldiysek benim artık oraya söyleyecek sözüm yok. Maskesini düşüren yurttaşa ne diyeceğim? 

KP: Ama Osman, şunu da söyleyelim yani; aşı karşıtlarına karşı Sağlık Bakanlığının herhangi bir tutumunu gördün mü sen? 

OE: Hayır

KP: Bu olabilecek bir şey değil yani, akılla, mantıkla gerçekten açıklanabilecek bir şey değil. Aşı karşıtlığı diye bir kavram topluma pompalanmaya çalışılırken Sağlık Bakanlığı durmuş seyrediyor. Ama “Aşı olun” noktasında da herhangi güçlü bir çabasına tanık olmak mümkün değil. Bu arada yeri gelmişken söyleyeyim; yani Türkiye, kamusal mekanizmalarında hızlı antijen testi kullanmayan ender ülkelerden bir tanesi. Halen niye bunu uygulamaya koymadık? Gerçekten akıl alır gibi değil. 

ÖÖ: Hala satışı da yasak öyle değil mi? 

KP: Yok, satış yasak değil. O bilgi doğru değil. 

ÖÖ: Sürekli öyle deniyor, eczaneler de böyle söylüyor. 

KP: Hayır. Ben bazı kurumlara alındığını, bazı kişilerin kişisel olarak aldığını biliyorum.

OE: İnternetten. 

KP: Bu son hafta itibariyle piyasada bulunmadığı söyleniyor, çünkü kamu kendi üstüne düşeni yapmayıp bireye sorumluluğu indirgeyince insanların bir bölümü “Ya hiç olmazsa biz kendimiz bu işle uğraşalım.” diyorlar. Örneğin, bazı iş yerlerinin hızlı testi çok uzun zamandır kullandıklarını biliyorum. Bize soranlara da kullanılmasını öneriyoruz ve o hızlı testi kullanarak kendi iş yerlerinde -bunların içinde bazı kamu iş yerleri de var,  söyleyeyim-  salgının yayılmasının engellendiği tipik örnekler de var. 

Covid-19'un tedavisinde kullanılabilecek ilaçlar

OE: Son birkaç dakikamızı da isterseniz tedavi konusunda birkaç cümleye ayıralım. Dün akşamki Bilim Kurulunun açıklamasında, önümüzdeki hafta 65 yaş üstünde ve kronik hastalığı olan kişilere molnupiravir ilacının ulaştırılacağı ifade edildi. Bu olumlu bir gelişme. Çünkü molnupiravir bugün itibariyle antiviral tedavide kullanılan ajanlardan biri. Hastaneye yatış ve ölümü %30 oranında azaltıyor. Bu olumlu adım, ama eksik. Çünkü onun gibi etkili ve hatta ondan daha etkili üç ilacımız daha var, biri remdesivir. 27 Ocak'ta NEJM’de yayınlanan Gottlieb ve arkadaşlarının yaptığı araştırmada remdesivir’in erken dönemde üç gün süreyle kullanmanın hastane yatış ve ölümlerini %87 oranında azalttığı gösterildi.

KP: Osman, nasıl erken, ona da vurgu yapmak lazım.

OE: Elbette. Türkiye'de remdesivir’in ruhsatsız olması büyük problem. Erken kullanımda üç gün süreyle, damar yoluyla verilmesi de büyük bir dezavantaj. Molnupiravir de remdesivir de Türkiye'de kayıt dışı bulunuyor. Tabii kayıt dışı olduğu için içindeki ilaç, etken madde gerçekten var mıdır, uygun mudur, o dozda mıdır, belli değil. İkincisi, peki sağlıklı mıdır, güvenli midir, mikrop içermez mi, o da belli değil. Üçüncüsü de çok yüksek fiyatlara satılıyor olması. Molnupiravir bugün itibariyle Türkiye'de iki bin, iki bin beş yüz liraya; remdesivir’in de flakonu bin üç yüz, bin beş yüz liraya satılıyor. Yine Türkiye, sadece parası olana kendi yollarıyla bulabileceği bir tedavi rejimi tariflemiş durumda. Bunların dışında iki ilaç daha var; biri sotrovimab; %85 oranında hastaneye yatış ve ölümleri önlüyor. Bu ilaç aslında bir monoklonal antikor. Türkiye’ye hiç girmedi, kayıt dışı sektörde de hiç yok. Ne yazık ki Türkiye bu ilacı yurttaşına ulaştıramadı. Son ilacımız da nirmatrelvir ve ritonavir kombinasyonu olan paxlovid. Bu da %88 oranında hastaneye yatış ve ölümleri azaltıyor. İngiltere bu ilacı yurttaşına ulaştırma kararını aldı be onayladı. Avrupa Birliği İlaç Dairesi olan EMA onayladı, FDA onayladı. Bu ilacın da çok hızlıca Türkiye'deki tüm yurttaşlara, elbette gereken kişilere, evlere ilaç dağıtılma biçiminde olmadan ulaştırılması lazım. Türkiye yüksek bir omikron dalgasından geçiyor ve dün akşam itibariyle resmi ölümler günlük olarak 217’ye ulaştı. Bu yüzden etkili tedavi rejimlerine ihtiyacımız var. Sağlık hakkı çerçevesinde tedavi hakkında ne dersin Kayıhan,?

KP: Çok haklısın, ama ben bir kez daha vurgulayayım; bu ilaçların bir bölümü hastalığın erken döneminde uygulanması gereken ilaçlar. Hastalığın erken dönemini saptayabilmek için ise Türkiye'de test politikasının ivedi olarak değiştirilmesi gerekir ve hızlı testlerin bir an önce kullanıma girmesinde büyük yarar var. Eğer erken dönemde saptayamazsanız, o zaman bu ilaçların kullanımının da yararlarının sınırlı olduğunu biliyoruz, sen de bunu söyledin. O yüzden de hastalığın yönetimini bilimsel bir perspektiften ele alarak, olguları erken dönemde yakalayıp gereksinim duyanları hastanelerde tedavi altına alacak bir mekanizmayı ivedi olarak kurgulamak gerekir. Aksi halde önlenebilir ölümler diye bir kavramı tekrar tekrar söylemek zorunda kalacağız. Bir insanın ölmesi engellenebilecekken hayata gözlerini yumması yalnızca yakınları için değil, her birimiz için aslında hem üzücüdür hem de ülkenin ve dünyanın geldiği bu koşullarda üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim Osman; dün örneğin 217 rakamını verdi sayın bakan, ama benim bildiğim Covid’den hayatını kaybeden ama PCR sonucu negatif olan bir ölüm daha var. Dolayısıyla henüz ölümlerin tamamının halen kayıtlara girmediğini, bu yüzden belki de fazladan ölümler üzerinden süreci izlemenin daha doğru olacağını da bir kez daha vurgulamak lazım. 

ÖM: Evet, verilen resmi rakamda da saatte yaklaşık dokuz kişiye yakın insanın kaybedildiğini görebiliyoruz ki çok daha yüksek olması muhtemel yani.

KP: Evet.

OE: Evet, öyle. Tedavi konusunda çok haklısın; tedavinin ilk 5-7 günde başlaması sonucu değiştiriyor. O yüzden erken tanı için daha çok test, PCR ve hızlı test ve ilaçların ulaşımı da tedavi açısından önemli. Süremizin sonuna geldik. Aslında bu hafta homolog ve heterolog aşılamayı ve bu çerçevede dünyada ilk olarak Türkiye’nin uygulamaya koyduğu Pfizer-Biontech şirketinin ürettiği Comirnaty aşısına Turkovac’la hatırlatma dozu yapmasını konuşmayı hedeflemişti. Bununla ilgili literatürden birkaç veri getirmiştik ama onu iki hafta sonraya bırakalım. Kayıhan ben son sözleri sana bırakayım. Kendinize iyi bakın, yoğun bakımlara düşmeyin. Her şey gerçekten bireyin elinde kaldı bu ülkede. Her koyun kendi bacağından asılıyor. Yaşadığımız durum sağlığın artık ülkemizde tümüyle kişisel bir sorun haline terk edildiğini gösteriyor. 

KP: Evet, bugün programı sevgili Sezen Aksu'dan bir şarkıyla kapatıyoruz. “Küçüğüm”, diyor Sezen Aksu ve her birimize ne kadar küçük olduğumuzu bir kez daha anımsatıyor. Görüşmek üzere, hoşça kalın. 

ÖM: Hoşça kalın, çok teşekkür ederiz. 

ÖÖ: Görüşmek üzere, hoşça kalın.