"Avrupa açısından hiç iç açıcı bir tablo olmayacak"

Ufuk Turu
-
Aa
+
a
a
a

Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, İspanya’da düzenlenen Europa Viva toplantısı ile bir kez daha gözler önüne gelen aşırı sağın yükselişinin önümüzdeki Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki olası yansımasına, Yeni Kaledonya’nın bağımsızlık mücadelesine ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin İsrail ve Hamas yetkilileri için tutuklama kararına değiniyor.

""
Ufuk Turu: 21 Mayıs 2024
 

Ufuk Turu: 21 Mayıs 2024

podcast servisi: iTunes / RSS

Ufuk Turu’na İspanya’dan başlayan Ahmet İnsel, 6 - 9 Haziran’da yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde İspanya’da aşırı sağ VOX Partisi’nin her yıl Ekim ayında topladığı Viva Kongresi’ni bu sene Europa Viva olarak seçimlerden üç hafta önce Avrupa’daki ulusal egemenlikçi ve aşırı sağ partilerin de katılımıyla 19 Mayıs tarihinde Madrid’de gerçekleştirdiğini aktardı. Bu toplantının Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde aşırı sağ Avrupa partilerinin birlik ve gövde gösterisi olarak gerçekleştiğini ifade eden İnsel, toplantıya özel davetli olarak katılan Arjantin Cumhurbaşkanı Javier Milei’nin yaptığı konuşmada İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’in karısı Begona Gomez’in adının karıştığı yolsuzluk iddiaları nedeniyle başbakanın istifa kararı almak için düşünmesini eleştirmesi üzerine İspanya ile Arjantin arasında çıkan diplomatik krize değindi ve Arjantin’deki büyükelçisini çağıran İspanya’nın Dışişleri Bakanı’nın Milei’nin kamuoyu önünde özür dilemesini istediğini belirtti. Bu toplantıdaki diğer önemli gelişmenin Marine Le Pen’in Avrupa Birliği sorunlarını, İslamcılık ve Wokeizmi dile getirdiği konuşmasına da dikkat çeken İnsel, Le Pen’in konuşmasında ülkesinin bazı bölgelerinin tamamen göçmen istilası altında olduğunu ve buralarda devlet otoritesinin olmadığını belirtti ve ayrıca Le Pen’in Avrupa Birliği’ni İslamcılık ve Wokeizmi desteklemek ve yaymakla suçladığını dile getirdi. Göçmen konusunun Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi Avrupa’daki aşırı sağ partilerin ortak gündemi olduğunu belirten İnsel, Wokeizmin, Avrupa ve Amerika’da aşırı sağın saplantılarından biri haline geldiğini de ifade etti. Ömer Madra, bu terimin Tureng’de ‘sosyal konularda duyar kasmak ve kendilerini insan hakları, mültecilik gibi konularda çok hassasmış gibi göstermek’ olarak çevrildiğini aktarırken, İnsel, ABD’de Afro-Amerikalılar tarafından kullanılmaya başlayan bu kavramın ‘duyarlı olmaya’ işaret ettiğini belirtti ve özellikle köle ticareti üzerinden zenginleşen veya köleciliği savunan kişilerin heykellerinin artık kaldırılması gerektiği yönünde bir savununun ve insan hakları ihlallerine yol açan zalimce uygulama yapmış olan kişilerin artık örnek kişiler olarak gösterilmemesi gibi etmenlerin Woke kavramının ortaya çıkmasında rol oynadığını belirtti. İnsel, ‘Cancel Kültürü’ kavramı ile arasında bir geçişkenlik olduğunu da belirtirken, Madra ise Cancel Kültürü kavramının ‘temizleme kültürü’ veya ‘iptal kültürü’ olarak çevrilebileceğini dile getirdi ve sosyal medya bağlamında ‘linç kültürü’ olarak da düşünülebileceğini ifade etti. Ayrıca Madra, Wikipedia’nın bu terimi ‘Bir kişinin toplumsal alanın dışına itildiği modern bir dışlama biçimi - hem sosyal medyada, hem de günlük hayatta iptal kültürünün izlerine rastlanabilir’ olarak tanımlandığını dasözlerine ekledi.

İspanya’daki bu toplantıdaki bir diğer önemli gelişmenin İsrail’in diaspora bakanının katılımı olduğuna dikkat çeken Özdeş Özbay, Avrupa’nın yeni Yahudilerinin artık göçmenler olduğuna yönelik bir yaklaşım olduğuna değinerek, göçmenlerin Avrupa sağının temel düşmanı olarak görüldüğünü aktardı. Özbay, Marine Le Pen ve Giorgia Meloni gibi aşırı sağ liderlerin İsrail’in uygulamalarına destek verdiklerini de hatırlatarak, İsrail’in bu toplantıya doğrudan diaspora bakanı ile katılmasının anlaşılabilir olduğunu belirtti. Avrupa’daki göçmen karşıtlığının özellikle Müslüman göçmenler üzerinden gerçekleştiğine dikkat çeken Ahmet İnsel, önümüzdeki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağ partilerin oylarının artmasının beklendiğine işaret ederken, aşırı sağ partilerin iki grupta toplandığına değindi ve bunlardan birinin içinde Le Pen’in de olduğu kimlik ve demokrasi grubunun olduğuna ve diğerinin ise İtalya Başbakanı Meloni’nin de dahil olduğu muhafazakar ve reformcu Avrupalılar grubu olduğuna dikkat çekti. Özbay, muhafazakar ve reformcu Avrupalılar grubunun, Parlamento’nun üçüncü grubu haline gelmesi ihtimali olduğunu belirtirken, İnsel, Avrupa Parlamentosu’nun birinci grubunun klasik sağcı partilerin yer aldığı Avrupa Halkçı Partisi; ikinci grubun Avrupa Sosyal Demokratlar grubu ve üçüncü grubun ise liberaller olduğunu belirtti. Kamuoyu yoklamalarında öngörülen biçimde seçimlerin sonlanması halinde bu iki aşırı sağ grubun milletvekili sayısının sosyal demokratların sayısını geçerek Parlamento’nun ikinci grubu olabileceğine dikkat çeken İnsel, bunun Avrupa açısından hiç iç açıcı bir tablo olmayacağını ifade etti.

Ufuk Turu’na Fransa ile Yeni Kaledonya arasındaki gerginlik ile devam eden Ahmet İnsel, Fransa’nın 19. yüzyılın ortasında işgal ettiği eski kolonisi olan ve yerliler tarafından ‘Kanaki’ olarak adlandırılan bu takım adada gerçekleşen bağımsızlık referandumu sürecindeki gelişmeleri değerlendirdi. 1980’lerde yerlilerin oluşturduğu ve Avrupalı bazı beyaz kökenlilerin de desteklediği bağımsızlıkçı hareketler ile Fransa arasında çok ciddi çatışmalar olduğuna değinen İnsel, bağımsızlıkçı ve Fransa yanlısı olan iki taraf arasında 1988’de yapılan Matignon Antlaşması ile tedrici bağımsızlık ve dekolonizasyon sürecinin başladığını ve Fransa Anayasası’nda Yeni Kaledonya’ya özerklik tanıyan kuralların içinde yer aldığı birtakım değişikliklere gidildiğini aktardı. 10 yıl içinde sorunların çözüme kavuşturulması amacını içeren bu anlaşmanın ardından başlayan süreçte yapılan üç halk oylamasından 2018’de gerçekleşen ilk seçimde %57 ile bağımsızlığa ‘hayır’, 2020’de gerçekleşen seçimde ise %53 ile bağımsızlığa yine ‘hayır’ oyunun çıktığını hatırlattı. 2021 Aralık ayında Macron hükümetinin üçüncü bir referandum yapılması isteği karşısında Covid pandemisinde yaşanan ölümler nedeniyle yas dönemi olduğunu ileri süren bağımsızlıkçıları, daha sonraki bir tarihte referandumun gerçekleşmesini istemeleri karşısında Fransız hükümeti tarafından bunun reddedildiğini aktaran İnsel, bağımsızlıkçıların boykot ilan ettikleri ve katılımın %44’e düştüğü halk oylamasında %96 bağımsızlığa yine ‘hayır’ oyu çıktığını belirtti. Fransa’nın 1998’de yapılan bu antlaşmada yer alan kayıtlı olan seçmenler dışında seçim listesinin değişmemesi üzerine olan değişmez maddesini değiştirerek yeni seçmenlerin yazılmasının önünü açmaya çalıştığına dikkat çeken İnsel, buna karşı Kanakların isyan ettiklerini ve geçen hafta Yeni Kaledonya hükümetinin acil durum ilan etmesi üzerine Fransa’nın askeri birliklerinin Kaledonya’ya gönderildiğini belirtti. Bu süreçte bağımsızlıkçıların haberleşmesinde rol oynayan ve aynı zamanda bağımsızlıkçılara destek olan Azerbaycanlı trollerin de rol oynadığı Tik-Tok’un yasaklandığına dikkat çeken İnsel, aşırı sağ Marine Le Pen’in umulmadık bir şekilde seçim yasası değişikliğini erteleme çağrısında bulunduğunu dile getirdi. Avrupa’da özellikle İspanya’dan hareketle aşırı sağ partilerin her türlü tutarsızlıklarını popülist söylemler arkasında gerçekleştirmeye çalıştıklarını aktaran İnsel, aşırı sağın merkez sağ partiler ile yakınlaşmaya ve ittifaklar oluşturmaya başladığına dikkat çekerek, Yeni Kaledonya sorunu üzerine yerlilerin, ‘Kaledonyalıların yer aldığı listeyi ön planda tutmak istiyoruz’ talepleri karşısında aşırı sağ partilerin, ‘Bakın, Kaledonyalılar haklı, biz de kendi ülkemizde yerli halkların ön planda olmasını istiyoruz’ diyerek göçmen karşıtlığını bir nevi savunduklarını ifade etti ve böylece aşırı sağ partilerin dekolonizasyon ile göçmen karşıtlığı arasında ilginç bir denklik kurduğunu belirtti.

Ahmet İnsel, son olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han tarafından insan hakları ihlalleri nedeniyle İsrail Başbakanı ve Savunma Bakanı ile Hamas yöneticileri hakkında tutuklama kararı çıkarılmasının ardından gelişmeleri değerlendirdi. İnsanlığa karşı suç, toplu imha, cinayet ve diğer insanlık dışı eylemler, cinayet, fiziki ve zihinsel bütünlüğe saldırı, zalim uygulamalar, sivillere karşı kasıtlı saldırı ve kasıtlı olarak bir halkı aç bırakmak gibi suçlar nedeniyle İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama talebinde bulunduğu gibi kitlesel imha, cinayet, rehin almak, işkence, zalim uygulamalar, rehinelere iğfal ve cinsel şiddet iddiaları ile Hamas yöneticilerinin hem insanlığa karşı suç, hem de savaş suçu işledikleri nedeniyle tutuklanmaları talebinde bulunulduğunu belirten İnsel, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Batı’yı kollayıp, Küresel Güney’i suçladığına dair yapılan eleştiriler karşısında Başsavcı Kerim Han’ın ‘Savaş sırasında uyulması gereken normları belirleyen insancıl hukukun savaşın bütün taraflarına eşit şekilde uygulanmasını hep beraber göstermeliyiz’ diyerek cevap verdiğini belirtti. Kerim Han’ın bu kararı almasından 15 gün önce, ABD’de altı Cumhuriyetçi Senatörün böyle bir kararın alınacağına dair rivayetinin olduğunu dile getiren İnsel, böyle bir durumda ABD’nin Kerim Han’a yaptırım uygulayacağına yönelik bir tehditin etkisi olabileceğini belirtti. Tutuklama talebinin açıklanmasının ardından ABD başkanı Joe Biden’ın bu kararı kabul edilemez bulduğunu ve Almanya’nın da İsrail ve Hamas yöneticileri arasında bir denklik kuran bu kararı kabul etmediğini ifade eden İnsel, İsrail’deki bütün muhalefet partilerinin de bu kararı ‘iğrenç bir karar’ olarak nitelendirdikleri ve Filistin tarafından da reddedildiğini belirtti. İnsel, Fransa tarafından ılımlı bir şekilde saygıyla karşılanan kararın bu karara Türkiye’de ise sadece İsrailli yetkililer için olan kısmın karşılık bulduğuna dikkat çekerek Ufuk Turu’nu sonlandırdı.