TBMM Deprem Araştırma Komisyonu

-
Aa
+
a
a
a

TBMM Deprem Araştırma Komisyonu'nun çalışmalarına katılan Nuray Aydınoğlu, izlenimlerini aktarırken, ihalelerde son durumu, deprem bölgesinden aldığımız son bilgileri konuşuyoruz.

TBMM Deprem Araştırma Komisyonu
 

TBMM Deprem Araştırma Komisyonu

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)

Gürhan Ertür: Evet efendim, ben öncelikle Nazan Cömert arkadaşımıza hoşgeldin demek istiyorum. Çünkü Nazan Cömert, artık Altın Saatler programının yapımcısı ve sunucularından birisi. Bize katıldığı için çok sevinçliyiz, memnunuz. Hoşgeldin Nazan Cömert, merhabalar.

Nazan Cömert: Merhabalar hoşbuldum. Çok teşekkürler, ben de.

G.E.: Evet Nuray Hocam, Argun Yum, Elvan Cantekin, Aziz Şasa, Muzaffer Tunçağ, sizler de programa hoşgeldiniz.

G.E.: Evet Nuray Hocam, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Deprem Komisyonu çalışmalarına katıldınız. Bu izlenimlerinizi alabilir miyiz, ne oldu, ne bitti? Komisyon nasıl çalışıyor? En azından siz memnun kaldınız mı?

Meclis’te uzman görüşleri acilen dikkate alınmalı

Nuray Aydınoğlu: Evet, davet üzerine 6 Nisan 2023’te TBMM Deprem Araştırma Komisyonu'nun toplantısına bir konuşma yapmak, sunum yapmak üzere davet edildim. Tam sayısını bilmiyorum, komisyonda milletvekillerinin herhalde büyük çoğunluğu vardı. Oldukça kalabalıktı ve ben Türkiye'de depreme dayanıklı yapış sürecinde mühendislik ve müteahhitlik hizmetleri konusunda bir sunum yaptım. 20 - 30 dakika arasında bitireceğimi zannediyordum ama biraz uzun sürdü ve sorularla birlikte hemen hemen bir saati bulan bir sunum oldu.

Komisyonda konuyla ilgili milletvekilleri sanırım çoğunluktaydı. Yani bir kısmı mühendis ve mimar olan milletvekilleri zaten. Dolayısıyla benim anlatmaya çalıştığım konulara esasen o konuların büyük çoğunluğuna vakıf oldukları izlenimini edindim ve gerçekten çok yararlı bir soru-cevap bölümü de oldu. Özellikle benim bu sunumumun sonlarında sunduğum öneriler vardı. Onlarla ilgili tartışma epey zaman aldı. Rölatif olarak benim izlenimim olumlu ancak yaptığım konuşmanın nihai raporda ne denli yer alacağını, kabul göreceğini rapor çıktıktan sonra göreceğiz. Ama benim özellikle vurguladığım yani benim konuşmamın özeti, mühendislik ve müteahhitlik hizmetlerinde reform ihtiyacıydı. Yani bunun biraz önce belirttiğim gibi konuşmanın sonunda beş madde halinde önerilerimi ifade ettim.

Bir numaralı öneri, mühendislikte mesleki yeterlilik sistemi olan yetkin mühendislik sisteminin yasalaştırılması ve ilk iş olarak acilen bu yasanın çıkarılması; bu konuda kimsenin itirazı olmadığı gibi bir hava var ortada. Herkes bu işin gerçekten bir numaralı problem olduğu konusunda neredeyse ittifak yapmış durumda.

İkincisi, aslında bu konudaki tartışmalarda pek yerini bulmayan bir konu. Ben Açık Radyo’daki programlarda defaatle herhalde ifade etmişimdir. Birinci konu, demin söylediğim yetkin mühendislik konusu, mühendislikte, mesleki yeterlilik anlamında. Bir de yani bu kişisel yeterlilik, mühendisin kişisel olarak yeterliliği, bir de mühendislikte kurumsal yeterlilik. Bu da nedir? Bütün mühendislik hizmetlerinin ki bunlar nedir? Proje yapımı, proje denetimi ve inşaat denetiminden oluşur. Bunların yeterli sayıda yetkin mühendislerin oluşturduğu, yetkili danışman mühendislik firmaları tarafından yapılması ve bu firmaların kurulmasını ve görevlendirilmesini zorunlu kılacak yasal düzenlemelerin acilen gerçekleştirilmesi gerektiğini ifade ettim. Bu bağlamda, bu firmalara ve aynı zamanda bu firmaların sorumlu mühendislerine her üç mühendislik hizmet dalını da içermek üzere ‘mesleki sorumluluk sigortası’ alma zorunluluğu getirilmesini ifade ettim. Bu konu, çok geniş bir kabul gördü milletvekilleri tarafından. Özellikle komisyon başkanı Veysel Eroğlu ki kendisi de inşaat mühendisidir, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde (İTÜ) uzun süreler öğretim üyeliği yapmıştır, o bu konuda bir konuşma yaparak, konunun çok önemli olduğunu özellikle ifade etti.

Üçüncü önerim, yetkin mühendislik sistemine dayalı yeni bir yapı denetim yasasının çıkarılması gerektiği konusuydu. Malum, hiç iyi çalışmayan bir yapı denetim sistemimiz var. Bunu çeşitli örneklerle komisyon üyelerine ifade ettim.

Dördüncüsü, müteahhitlikte kurumsal yeterlilik. Yani bilgiye, deneyime dayalı güçlü bir mühendislik sisteminin oluşturulması için 2019’da yürürlüğe sokulan müteahhitlik yetki belgesi sisteminin geliştirilmesi ve düzeltilmesi. O sistemde de kuruluştan itibaren bir takım sorunlar var. Bu bağlamda İnşaat Müteahhitleri Odası’nın kurulması ve yine İnşaat Mühendisleri Odası'nın yıllardır dile getirdiği, uygulamada şantiye şefliğinin rasyonel bir hale getirilmesi ve her şantiye için bir şantiye şefi organıyla ifade edilen sistemin hayata geçirilmesini önerdim.

Nihayet beşinci önerim ise, kurumsal görev ve yetkilerin yeniden tanımlanması anlamında özellikle Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’yla (AFAD) ilgili önerilerde bulundum. AFAD, biliyorsunuz çok iyi bir niyetle kuruldu, belli görevleri başarıyla tamamladı. Ancak, son depremlerde AFAD'ın performansı büyük ölçüde tartışılır hale geldi. Bu, özellikle son on yıl içinde yani kurulduktan itibaren AFAD'ın giderek bürokratik bir yapıya kavuşması yani verimliliğinin azalması ve daha da önemlisi her konuya bir biçimde, merkezi bir biçimde sahip çıkma anlayışının AFAD’da hakim olması. Bu bağlamda şu öneride bulundum; AFAD bünyesinde bulunan ve esas olarak mühendislik, şehircilik çalışmalarını içeren bir sürü daire var. Bunlar sırasıyla, Deprem Dairesi, Risk Azaltma Planları Dairesi, Risk Belirleme ve Önlem Dairesi, Hasar Tespiti ve Hak Sahipliği Dairesi, Yer Seçimi ve Mekansal Planlama Dairesi; bunların AFAD'da yeri yok. Benim önerim bunların Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda ilgili birimlerine bağlanması veya tercihen yeni kurulacak bir genel müdürlüğe bağlanmasını önerdim. Komisyon bunu ilginç buldu. Hatta ben de esasen aslında öyle düşünüyorum da burada ifade etmedim. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın da yeniden formüle edilmesi, belki çevre ve iklim değişikliği fonksiyonlarının ayrı bir bakanlık çerçevesinde organize edilmesi, şehircilik konusunun ise biraz önce söylediğim AFAD'dan ayrılacak dairelerin de katılımıyla yeni bir bakanlık olarak, ismi önemli değil ama ‘şehircilik,’ tabii burada önemli büyük ölçüde, hatta onu da söyledim. Tekrar belki Bayındırlık Bakanlığı'nın yeniden canlandırılması bile düşünülebilir. Yani bunları düşünmek lazım. Çünkü Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kapsamı çok geniş oldu ve genellikle de ağırlıklı olarak mühendislik ve şehircilik çalışmalarını içeren, bu sözünü ettiğim dairelerinin ayrılmasından sonra AFAD'ın sadece arama kurtarma, acil yardım, geçici barınma ve lojistik hizmetlerinin koordinasyonundan sorumlu, bizzat icrasından değil, koordinasyonundan sorumlu bir kurum olarak yeniden yapılandırılması gereğini ifade ettim. Bu fikir, esasen komisyon üyelerinin anladığım kadarıyla gayet yakın, sıcak baktıkları bir konu, bu da çok olumlu karşılandı. Gerçekten AFAD'ın ciddi bir organizasyona ihtiyacı olduğunu herkes kabul ediyor. Bu bağlamda kendi açımdan Türkiye'deki mühendislik, mimar ve müteahhitlik sorunlarının dile getirilmesi, kayda geçmesi açısından kendi açımdan iyi bir toplantı olduğu sonucunu söyleyebiliyorum.

G.E.: Evet. Elvan?

Liyakatsiz, siyasi kadrolaşma AFAD’ı işlevsiz kıldı

Elvan Cantekin: Bu noktada hem soru hem de yorum olacak ama, sizin bu önerdiğiniz sistem, esasında 1999 döneminde geçerli olan eski sisteme çok yakın bir sistem. Eskiden AFAD yoktu da Sivil Savunma vardı. Arama kurtarma ve benzeri işlemlerse Sivil Savunma tarafından yapılıyordu. Bu mühendislik hizmetleri diye tanımlayabileceğimiz şeyler, Bayındırlık Bakanlığı’na bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülüyordu. Yani afet sonrası iyileştirme de dahil olmak üzere çalışmalar öyle yapılıyordu. Bu sistemin işlemediği konusunda bir genel kanı oluştuğu için daha sonra birimleri bir araya getirecek, koordinasyonu daha iyi sağlayabilecek bir yapı olarak AFAD önerilmişti. Şimdi sizin bu önerdiğiniz ve de anladığım kadarıyla komisyonda da onay gören veyahut da taraftar bulan görüş, bir anlamda afet yönetimini risk yönetimi ve kriz yönetimi olarak ikiye ayırıp; risk yönetimini Çevre Bakanlığı’na veyahut da sizin de öneriniz çerçevesinde Şehircilik Bakanlığı’na, kriz yönetimi ise AFAD'a yönlendiriyor. Bu şekilde bir öneri mi söz konusu? Bu önerinin geçmişte karşılaşılan bir takım problemler nedeniyle değiştirilmiş sistemi geri getireceği görüşüne katılır mısınız? Bu konuda düşünceniz nedir?

N.A.: Evet, haklısınız. Bir nevi geriye dönüş gibi düşünülebilir ama tabii benim kastım geriye dönüş değil. Yani bu hizmetlerin yeni kurulacak bir bakanlıkta veya bakanlık bünyesi içinde yeniden, yeni bir anlayışla ele alınıp gerçek manada hayata geçirilmesini kastediyorum. Çünkü benim gözlemim şu; AFAD hiçbir zaman kurulduğundan bu yana mühendislik ve şehircilik çalışmaları açısından zaten yeterli, kaliteli bir hizmet yapamadı. Bu konudaki teşkilatlanmasını yapamadı. Mesela Deprem Dairesi; benim kişisel olarak en yakından tanıdığım daire. Burada mesela Deprem Dairesi’nin sorumlu olduğu en önemli konulardan biri, Türkiye'deki deprem yönetmeliklerinin hazırlanması olayı. Bu deprem mühendisliği konusu ve nitekim orada Deprem Mühendisliği Çalışma Grubu diye bir grup vardı. Son zamanlarda onların da isimlerini biraz değiştirdiler ama orası gayet zayıf bir gruptu. Daha ziyade, siyasi gerekçelerle, kusura bakmayın kullandığım kelimeye, torpille oraya doldurulan bir takım insanların bulunduğu bir yerdi, hiçbir fonksiyonu yoktu. Biz, yönetmeliği hazırlarken onlarla işbirliği yapmak zorundaydık ama muazzam zorluk çektik. Çünkü konumuzun ne olduğunu bilen, bu konuya vakıf bir eleman altyapısı yoktu. Mesela demin de ifade ettiğim gibi, resmen şehir planlaması konularını içeren şeyler var. Mesela Mekansal Planlama Dairesi; e bu nedir bu? Yani yer seçimi, Mekansal Planlama Dairesi çok önemli bir şey bence. Yani yalnız deprem sonrası için değil, genel olarak bütün süreçte önemli. Mesela benim bildiğim kadarıyla bu da hiç iyi gelişmemiş, doğru dürüst çalışma yapmayan bir şey. Aslında büyük ölçüde mühendislik, şehircilik çalışmalarını içeren bu daireler, yer bilimci mühendislerin kontrolü altına girdi bir kere. Yani anlatabiliyor muyum? Deprem Dairesi’nin şu andaki başkanı bir jeoloji mühendisi. Daha önceki de jeoloji mühendisi yani bir önceki jeofizik mühendisiydi. Hiçbir zaman bir deprem mühendisi, bir inşaat mühendisi orada görev almadı. Örnek olarak söylüyorum, Deprem Dairesi deprem mühendisliği için esaslı bir dairedir çünkü. Yani bu hizmetlerin daha önce Afet İşleri Genel Müdürlüğü çerçevesinde çok iyi yapıldığını iddia etmiyorum ben. Yani o bakımdan oradaki duruma geri dönme anlamında bir öneri değil bu, ama en azından AFAD'ın kendi işine sahip çıkması, birinci planda yapması gereken acil arama kurtarma, acil yardım, geçici barınma ve lojistik hizmetlerine konsantre olması için. Niçin? Zaten şu söylediğim şeylerin hiçbirisi doğru dürüst yapılmadı bu son depremde. Yani ben Antakya'daki felaket durumunu kendi gözlerimle gördüm. Yani millet çamurların içindeki çadırlarda yaşıyor hala. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen hala bir şey yok. Utanılacak bir durum aslında. Bu işi bile yapamıyor. Niye yapamıyor? Ben artık bunu biraz ona bağlıyorum. Dağılmış bir konu, hiç değilse bu konulara konsantre olsunlar da yapmaları zorunlu olanı, yapmaları gereken işleri doğru dürüst yapsınlar. Bilmiyorum, cevap verebildim mi sorulara?

E.C.: Evet Hocam. Yani soru, biraz tartışma açmak açısından da sorulmuş bir soruydu. Çünkü bu konuda değişik görüşler var. Belki Nazan Hocam o konuda bir yorum yapar ama afet yönetimi açısından bizi böyle bütünleşik afet yönetimi diye tanımladığımız ve afet yönetiminin her dört safhasını içeren bir yapı hep öngörülmüştü ama sizin söyledikleriniz, esasında bir noktada, özellikle yapısal afet risklerinin azaltılması konusunun çok özel mühendislik ve şehir plancılığı ve mimarlık gibi birtakım alanları kapsadığını düşünürsek belki de evet bir daha tartışmak gerekiyor bu konuyu. Çünkü bir anlamda da şu var; afet risklerinin azaltılması esasında sadece afet özelinde değil, bütün kalkınma çabalarının içerisinde ele alınması gereken bir konu ve bu konudaki çalışmaların da her an göz önünde bulundurulması gereken bir konu. Afet diye ayırmak ne kadar, doğru? Belki de bu da ayrı bir tartışma konusu olabilir, bilemiyorum. Diğer arkadaşların görüşleri nedir bu konuda?

G.E.: Ben bu konuda bir iki bir şey söyleyeyim. Belki de bir biçimde AFAD öyle bir hale getirildi ki hem bilimle ilgilenecek hem de afete müdahaleyle ilgilenecek. Yani bunların hepsini aynı kurum içinde toplamak son derece sakıncalı. Bugüne kadar kurulmuş olan birçok kurul oldu, birçok kuruluş oldu. Bunlardan bir kısmı kapandı, yenilendi. Yani sürekli meseleyi bir organizasyon tipinde aramanın dışında belki de konuları afet ve müdahale diye ayırarak daha iyi değerlendirebiliriz diye düşünüyorum. Nazan Cömert söz istedi ama kısa bir araya gitmemiz gerekiyor. Ondan sonra hemen Nazan sana söz vereceğim. Altın Saatler programı Deprem Özel yayınının ikinci bölümündeyiz. Evet, Nazan Cömert'te söz.

Acil hizmette standardımız yok

Nazan Cömert: Evet aslında AFAD'ın görev ve hizmet yükünün hafifletilmesi, hem AFAD'ın etkinliği hem de acil durum hizmetlerinin etkinliği açısından gerekli gibi görünüyor. Ben biraz daha ileri giderek barınmanın da AFAD'tan ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Bir de belki şunun altını çizmekte fayda var; biz AFAD’ı, hep müdahaleyi sanki kriz yönetimi olarak algılıyoruz. Halbuki müdahalenin önlemeyle alakalı, afet öncesi durumla hazırlık ve planlamayla ilgili önemli görevleri var. Mesela AFAD, üzerindeki fazla görev ve hizmet yükünden kurtulduğu vakit, yeni birtakım koordinasyon planlama, hizmetlerin standardizasyonuna ilişkin, acil durum hizmetlerinin standardizasyonuna ilişkin çok önemli görevleri de üstlenebilir. Dolayısıyla, AFAD'ı sadece bütün görev ve hizmetlerden soyutlamak değil, asli görevi olan demin Gürhan Ertür'ün de söylediği gibi koordinasyon artı planlama, hazırlık ve planlama ve hizmet standardizasyonu konusunda önemli görevleri var. Mesela bu konu hiç gündeme gelmiyor, acil durum hizmetlerinin standardizasyonu konusu. Bence AFAD'ın burada çok önemli sorumluluğu var. Yani ülke genelinde, bütün ülke sathında bu hizmetlerin, eğitimlerin planlanması, ekipmanların standardizasyonu gibi konularda önemli görevler yapması gerekiyor. Birtakım bir şeyler yapılıyor ama bunlar yeterli değil. Özellikle yine altını çizeceğim; itfaiye hizmetleriyle ilgili örnek verebilirim. Dolayısıyla, ben barınmanın da AFAD'tan ayrılması gerektiğini, Kızılay'a verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çok büyük bir yük AFAD'ın üzerinde, barınma da dahil.

G.E.: Evet. Aziz Şasa’nın belki söyleyecek bir şeyi vardır bu konuda. Mikrofonunu açarak Aziz Bey.

Aziz Şasa: Açtım. Merhaba, şimdi ben bu son gündem maddesinde Hoca’ya, AFAD'la ilgili söylediği şeylere katılıyorum. Bir anlayış problemi var yani AFAD'da. Şu anda şöyle yürüyor bu işler; herkes ne varsa, elinde ne varsa, bütün sorumluluğunu AFAD'a yolluyor. Yani her şeyi AFAD'tan bekliyor. AFAD da buna pek itiraz etmiyor maalesef. Dolayısıyla boğuluyor, bu yükün içinde boğuluyor. Yapılması gerekenler belli. Bunları tek bir yere yönelttiğiniz zaman bu sorunun olması tabii ki kaçınılmaz maalesef.

E.C.: Bu arada bugün bizim özel günümüz. Neyse, ona sonra değiniriz.

G.E.: Söz almışken hemen ona da değinelim lütfen.

E.C.: Bugün, Dünya Radyo Amatörleri Günü, her yıl 18 Nisan’da. Birleşmiş Milletler İnsan Güvenliği Güven Fonu ile Dünya Sanat ve Bilim Akademisi’nin uluslararası birlikle ortak sloganı ‘Human Security For All’ yani ‘Her insan için güvenlik.’ Tam da bizim bu sene yaptığımız, bu afetlerde yaptığımız çalışmanın üstüne tam geldi. Aynı konu, demek ki bizim yaptığımız, ilgili şeyler her yerde gündemde yani uluslararası birlik de bu senenin sloganını bu şekilde, tam da bizim yaptığımız, bizim uğraştığımız konuya, bizim çalışma alanına odaklamış. Söyleyeceklerim buydu, şimdilik bu kadar.

G.E.: Çok güzel, Dünya Radyo Günü’nü kutluyoruz. Ben hemen bir başka soru sormak istiyorum. Şimdi tabii ki AFAD'ı konuşuyoruz, afeti konuşuyoruz. AFAD'ın bağlı olması gereken üst kuruluş İçişleri Bakanlığı mı olmalı diye ortaya bir soru atmak istiyorum. Belki Nuray Hocam,
bu konu da Meclis’te konuşulmuş olabilir. Evet, ne dersiniz hocam?

N.A.: Bu konu konuşulmadı ama bu konu hakikaten önemli. Aslında AFAD'ın İçişleri Bakanlığı’na bağlanması direkt olarak ABD’deki Federal Acil Durum Yönetim Kurumu’nun (FEMA) oradaki İçişleri Bakanlığı'na bağlanmasıyla paralellik doğrultusunda yapıldı. Ama ABD’deki federal sistem içinde İçişleri Bakanlığı’nın rolü bambaşkadır. Yani orada her eyalet, ülkedeki İçişleri Bakanlığı'nın fonksiyonlarını zaten kendi içinde halleder. Federal bir kurum olarak oradaki İçişleri Bakanlığı yani eyaletlerin yapmadığı genel federal konulardaki birtakım ortak hizmetleri, iç hizmetleri yapmak üzere planlanmış bir şeydir. Mesela çok önemli bir kuruluşu olan ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) İçişleri Bakanlığı’na bağlıdır. Eskiden beri diyeceksiniz ki o bir teknik kuruluş ama İçişleri Bakanlığı ona sadece idari olarak fonlarını verir ve o kurum tamamen özerk olarak çalışır. Yani İçişleri Bakanlığı da bir nevi koordinatör olarak görev alır. Türkiye'deki İçişleri Bakanlığı’nın yapısıyla ABD’deki İçişleri Bakanlığı’nın yapısı aynı değil. AFAD, FEMA'ya paralel kurulduğu için ilk başlarda aslında İçişleri Bakanlığı’na bağlı değildi, biliyorsunuz, Başbakanlık’a bağlıydı. Daha sonra İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. İşte o bağlamda biraz ABD sisteminin uzantısı gibi görüyorum ben ama bence de hiçbir ilişkisi yok İçişleri Bakanlığı ile hele ki demin söylediğimiz teknik konularla İçişleri Bakanlığı'nın ne ilgisi var? Yani hiçbir ilgisi yok. Diyeceksiniz ki arama kurtarma, acil yardım bakımından belki ilişki kurulabilir. Tamam, sadece o tarafıyla kalacaksa belki de AFAD'ın o sınırlı kapsamda, İçişleri Bakanlığı’na bağlı kalmasında bir mahsur olmayabilir ama tabii tartışma konusu bu.

E.C.: Orada başka bir sorun daha var. Esasında bu ABD örneğinin ABD ile bağlantısı ilginç. Çünkü şöyle bir şey var; FEMA başlangıçta oldukça otonom bir yapıyken 2002’den sonra Dünya Ticaret Merkezi'ndeki saldırılardan sonra kuruldu ve yeni bir bakanlık var ABD'de, Homeland Security. İçişleri Bakanlığı’ndan farklı bir yapı ve FEMA onun altına giriyor. Yani FEMA, güvenlik ağırlıklı bir yapı haline gelmeye başlıyor. Özellikle insan kaynaklı, bizim taammüden ortaya çıkan tehlikelere karşı daha fazla mücadele edilebilsin diye bildiğimiz galiba, böyle bir şey yapılıyor ve zaten ondan sonra da Katrina Kasırgası’nda çok feci bir performans gösterince ortalık karıştı ABD'de de. Yani öyle bir şey var. Esasında ben Aziz Bey'in söylediğine katılıyorum ve biraz anlayış yani burada önemli olan gerçekten organizasyonel şeyler. Bütçenin nereden geleceği falan önemli ama bunun ötesinde esas anlayışın geçerli bir anlayış olması gerekiyor. Şu anda galiba sorunumuz bu.

G.E.: Evet. Elvan sen aslında şimdiye kadar Meclis’te yapılmış olan depremle ilgili araştırmaların bir kısmını inceledin ve en son Nuray Hoca'nın da katılmış olduğu komisyon toplantısının raporuna da baktın. O konuda bilgi verebilir misin bize?

E.C.: Şimdi bir düzeltme hemen, o raporu görmedim. Sadece Anadolu Ajansı (AA) kaynaklı bir haber çıktı onunla ilgili, o raporun taslağının hazırlandığı ve de çok kısa üç - dört tane öneriden bahsediliyor. Ama sayfa sayısı olarak da bin sayfayı filan bulduğu söyleniyor raporun. Bilemiyorum, Nuray Hoca'ya o raporun taslağı geldi mi? Ama şöyle baktığımızda, esasında bir sürü Meclis araştırma raporu var. Hemen hemen her depremden sonra, büyük depremden sonra Meclis Araştırma Komisyonu kuruluyor deprem konusunda ve bunlar raporlar hazırlıyorlar. İlgimi çeken şu oldu; 99 depreminden sonraki Deprem Araştırma Komisyonu, elli sayfalık bir raporu var, öneriler paketi var ve bu öneriler içerisinde mesela dördüncü öneri, ‘imar affı çıkarılmasın önerisi.’ Yani bu da o raporların ne kadarı, nasıl takip edildi veyahut hayata geçirildiği konusunda bir örnek teşkil eder mi? Ondan sonra mesela 2011’de bir rapor var, 500 küsür sayfalık, İzmir depreminden ve Elazığ depreminden sonra hazırlanmış olan Araştırma Komisyonu’nun raporu. Bu rapor da bin sayfaya çıktı. Sorunlar mı artıyor yoksa iyice kafamız mı karıştı? Raporlar sayfa sayısı olarak, hacim olarak niye bu kadar büyümeye başladı? Onu merak ediyorum açıkçası. Ama şöyle, 1999 yılının sanıyorum Aralık ayında yayınlanan o kısa rapora baktığınızda ki o raporun önemli bölümün de baş tarafları, bir takım depremle ilgili terminolojiden filan da söz ediyor. Oradaki öneriler hala bu son raporda da karşımıza gelecek olan öneriler gibi gözüküyor. Bu da işin acı tarafı herhalde. Yani bu son raporun taslağını ben görmedim. Sadece basından takip edebildiğim kadarıyla bu bilgiler var bende.

G.E.: O taslaklar çıktı mı? Daha belli değil. Tutanak demek gerekiyor herhalde.

E.C.: Tutanak çok var. Yani tutanaklara ulaşılabiliyor, bazılarına baktık. Ama sadece Nuray Hoca'nın biraz önce bahsettiği oturumun tutanağı 232 sayfa. Hepsini okumak pek öyle mümkün değildi. Çünkü onlarca oturum yapılmış ve orada sunum yapanlara raporun taslağı gönderilmiş midir diye sormak isterim Nuray Hoca'ya?

N.A.: Hayır, bana bir şey gelmedi.

E.C.: Gelmedi mi? Evet, yani tutanaklarda tabii bütün bu öneriler var ama komisyonun bu görüşleri nasıl derleyip toparladığı ve bunu nasıl bir şekilde rapor haline getirdiği ve burada sunulan görüşlerden hangilerini raporda yer vereceği tabii bilinmiyor daha şu anda.

N.A.: Muhtemelen rapor şu anda hazırlanıyor tahmin ediyorum, henüz bittiğini sanmıyorum. Komisyon başkanı, “Meclis kapandıktan sonra biz yoğun bir biçimde Meclis Komisyon Sekreteryası olarak çalışacağız ve raporumuzu bitireceğiz,” dedi. Çünkü benim katıldığım gün 6 Nisan, Meclis’in son günüydü. Yani kapandığı gündü daha doğrusu. Ama, “Biz çalışacağız,” demişti. Aradan sadece 12 gün geçti. Elvan'ın da söylediği gibi çok kapsamlı bir rapor olacak yine. Ama kapsamı konusunda ben de şu görüşümü ifade edeyim; bir önceki raporu hatırlıyorum. O raporu bin sayfa olarak ifade etti Elvan. Büyük bir kısmı mevcut devlet dairelerinin yaptıklarının hikayesiyle oluyor. Yani bu raporlar bir nevi devletin ‘biz görevimizi ne kadar iyi yaptık, bakın’diye devlet bürokrasinin yaptıklarını kayda geçirtmek amaçlı bir fonksiyon gibi görüyor gibi geldi bana. Yani mesela orada AFAD işte, ‘şunu yaptık, bunu yaptık,’ bir takım rakamlar, sayılar, bol bol tablolar vesaire vesaire. Ama işin özüne giden çok az şey var. Yani bir nevi Türk kendi reklamını yapar hikayesi gibi yani bu kurumlar da kendi reklamlarını bu platformda yapma olanağına sahip oluyorlar gibi bir izlenim var. İnşallah bu seferki böyle olmaz.

E.C.: Hocam öneriler kısmına bakıyorum ben esasında sonuç olarak. Çünkü hakikaten söylediğiniz gibi bu raporların önemli bölümü kurumların faaliyetleri, neleri gerçekleştirdikleri veyahut da gerçekleştirmeyi düşündükleri ve gerçekleştiremedikleri şeklinde ortaya konan şeyler diye değerlendirmek lazım.

G.E.: Evet, bu arada bu konuyu burada kapatabiliriz herhalde. Çiğdem Toker'in yazılarından deprem ihalelerini takip ediyoruz. 14 Nisan tarihli makalesinde, haberinde deprem ihalelerinin 150 milyar lirayı aştığını belirtti. Bir kısa hatırlatma, 22 Mart tarihinde 75 milyar, 5 Nisan tarihinde 118 milyar olan rakam şimdi 150 milyarı aşmış vaziyette. Bunu da bir not olarak ekleyelim ve dinleyicilerimizden de görmemiş olanlar varsa T24'te Çiğdem Toker'in bu yazısına ulaşmaları mümkün, 14 Nisan 2023. Nuray Hocam sizin bazı duyurularınız vardı. Önce siz belirtin. Hemen arkasından benim de belirteceğim bazı etkinlik haberleri var. Buyurun.

N.A.: Evet İnşaat Mühendisleri Odası 27 Nisan'da bir panel organize etti. Bu panelin başlığı, ‘Yapı Deprem Mühendisliği Açısından 6 Şubat 2023 Depremleri.’ Bu, mühendislik açısından değerlendirilecek yani mühendislere yönelik bir program. Bütün gün sürecek, 27 Nisan'da saat 10:00-17:30 saatleri arasında.

E.C.: Nerede?

N.A.: Yıldız Teknik Üniversitesi'nin Davutpaşa Kampüsü’ndeki oditoryumda, kongre merkezinde daha doğrusu. Oradaki kongre merkezinde, orada büyük bir kongre merkezi var. Katılımın fazla olacağını düşünüyoruz. Yani özellikle meslektaşlarımız, tabii diğer branşlardaki meslektaşlar da katılabilirler. Burada depremi çeşitli açılardan değerlendirmeyi planladık. 11 - 12 konuşmacımız var. Bunların iki tanesi deprem bölgesinden gelen arkadaşlarımız. Bir tanesi Antakya İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı, diğeri de daha evvel bizim programımıza katkıda bulunmuş olan yine Antakyalı, Samandağlı arkadaşımız Ali Hoca, onlar konuşma yapacaklar. Ondan sonra deprem yer hareketiyle, depremdeki hasarların yorumuyla ilgili ve bundan sonra yapılması gerekenlerin, önerilerin ifade edileceği çeşitli konuşmalar planladık. Umarım iyi bir toplantı olacağını düşünüyorum. Bu birincisi. İkincisiyse depremden çok önce planlanmış olan bir başka etkinlik var. Bu da Yüksek Yapılar Sempozyumu. Bu, hatta bir seri halinde düşünülüyor. Birinci sempozyum olarak bu, 4 - 5 Mayıs tarihlerinde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fındıklı Yerleşkesi’ndeki Sedat Hakkı Elden Oditoryumu’nda yapılacak. İki günlük bir etkinlik. Yüksek yapılarla ilgili konuları bütün veçheleriyle ele almayı amaçlayan ve davetli konuşmacıların sunum yapacağı bir etkinlik olacak, bir sempozyum olacak. Yani işin mimari boyutundan başlayarak mühendislik boyutu, yangın mesela, rüzgar mühendisliği, özellikle deprem mühendisliğini rüzgar mühendisliği açılarından ele alan, yapısal olmayan elemanların tasarımını, yapı zemini etkileşimini, temel tasarımlarını ele alan oldukça geniş kapsamda, bu konuda Türkiye'deki bilgi birikimini olabildiğince iyi aktarmayı hedefleyen bir etkinlik olacak. Dediğim gibi 4 - 5 Mayıs 2023 tarihlerinde yapılacak, iki günlük bir etkinlik.

G.E.: Evet. Ben de hemen yarın düzenlenecek olan bir deprem panelini aktarmak istiyorum. Bilim Akademisi aslında üçüncüsünü düzenliyor. Deprem panellerinin üçüncüsü, ‘6 Şubat'tan Dirençli Çıkmak.’ Bilim Akademisi deprem panelleri serisinin üçüncüsü olduğunu belirtmiştim. Prof. Dr. Naci Görür'ün moderatörlüğünde gerçekleşecek olan bu üçüncü panelde Bilim Akademisi üyesi ve jeolog Prof. Dr. Yücel Yılmaz, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi ve Afet Yönetimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı Doç. Dr. Meltem Şenol Balaban ve İTÜ Afet Yönetimi Enstitüsü ve İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Fatih Sütçü konuşmacı olarak katılıyorlar. Yer bilimleri, altyapı, yapı stoku ve çevre konuları üzerinde uzmanların konuşmalar yapacağı bu etkinlik yarın, yani 19 Nisan Çarşamba günü saat 18:00’de. Herkesin katılımına açık ve ücretsiz ama bir kayıt gerekiyor. Onun için Bilim Akademisi'nin sitesine girildiğinde çok rahatlıkla kayıt yapmak mümkün. Yeri neresi? Yapı Kredi binası biliyorsunuz, Galatasaray'da, onun en üst katında loca salonu var, o salonda. Bugüne kadar yapılmış olan iki panelle ilgili bilgiyi de vereyim. Birinci panel 3 Mart tarihinde yapıldı, ‘Sesimi duyan var mı? Afetlere Karşı Akıl ve Bilim.’ Bilim Akademisi Deprem Koordinasyon Komitesi üyeleri Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Sibel Salman ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu'nun konuşmacı olarak katıldığı bir panel oldu. Bunun moderatörlüğünü de Bilim Akademisi Kurucu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Alpar üstlendi. İkincisinin başlığı, ‘Depreme Hazır Olmak Yaralarını Bilimle Sarmak Afet Yönetimi Sağlık ve Ekonomi.’ Bilim Akademisi’nin panelleri içerisinde ikincisi 15 Mart tarihinde gerçekleşti. Bilim Akademisi Deprem Koordinasyon Komitesi üyesi Prof. Dr. Sibel Salman moderatörlüğü üstlendi. Prof. Dr. Burcu Balçık ve Prof. Dr. Sibel Sakarya ile Prof. Dr. Kamil Yılmaz da konuşmacı olarak katıldılar. Dediğim gibi yarın üçüncüsü gerçekleşiyor, saat 18:00’de, Galatasaray’da, Yapı Kredi binası loca salonunda. Evet bir de yarın gerçekleştireceğimiz programın bilgisini de vereyim. Yarın saat 15:30’da, yani Altın Saatler programının mutat saatinde, gününde ve saatinde. BBC muhabiri Funda Nur Öztürk, BBC’de 8 Nisan günü yayınlanan ‘Ankara'da yaşayan depremzede kadınlar’ söyleşisinden hareketle bölgeye ilişkin bilgi ve değerlendirmelerini konuşacağız. Program konuğumuz Funda Nur Öztürk olacak. Yarın saat 15:30’da. Bu arada Aziz Bey de bir not yazdı haberleşme konusunda, kendilerinin de katkıda bulunduklarına dair kısa bir bilgi alabilir miyiz Aziz Bey?

A.Ş.: Evet efendim. Şöyle, biz biraz geç haberdar olduk, bize davet gelmedi. Daha evvel Meclis toplantılarıyla ilgili haber gelirdi. Yani davet gelirdi, gelmedi. Biz Mikdat Hoca'dan haberi alınca son dakikada bir rapor hazırlayıp gönderdik. Bayağı da ısrarlı bir şekilde gönderdik. Bilmiyorum ne derece yansıyacak bu, komisyonun bizim yönümüzden en önemli çıktısı; GSM'cilerin ‘biz bir şey yapamayacağız’ itirafı. Orada açık açık bir itiraf oldu. Yani çok sıkıştırdılar GSM’cileri, biliyorsunuz haksız yere. GSM'cilerin ne yapıp ne yapamayacağı ortada, herkes GSM'cilere yüklendi. Onlar da pek doyurucu bir cevap veyahut da bir karşılık veremediler ama sonunda kusura bakmasınlar ama ben itiraf diyorum veyahut da gerçeği anlattılar. O önemli bir gelişme. Çünkü boşu boşuna GSM'cilerden medet ummak yerine bundan sonra inşallah alternatifler üzerine çalışılacak.

G.E.: Evet. Aziz Bey, ben mesela Yunanistan'dan bir örnek vermek istiyorum. Yunanistan'da hava durumu sertleşeceği zaman cep telefonları inanılmaz bir yaygara koparıyor. Yaygara diye ifade ediyorum çünkü hakikaten öyle. Bangır bangır bir şey, birden bire çarpılıyorsunuz. ‘Ne oluyor? Ne bitiyor?’ diye bir bakıyorsunuz ki merkezden gelen bir bilgilendirme var ve bunu iki dilde, hem Yunanca hem de İngilizce olarak veriyorlar. İşte, hava durumuna göre alınacak olan tedbirlerin kademesini ifade etmek üzere. En azından bunu yapsalar bile önemli bir katkı olur. Ayrıca tabii ki bunu biz programlarımızda sizin sayenizde çok konuştuk, çok üzerinde durduk. Bu tür durumlarda aşırı yüklenme nedeniyle cep telefonları maalesef bir işe yarayamıyor. Ama onun dışında gene cep telefonu firmalarının, GSM firmalarının gerçekleştirecekleri yatırımlar olduğu da çok açık. En azından bölgeye hızlı intikal ettirebilecekleri mobil istasyonlar vesaire, bunlar çok konuşulduğu için tekrarlamak istemiyorum ama gerçekten bu mesele önemli bir konu durumunda. Ben son olarak programı bitirmeden önce önümüzdeki haftaya ilişkin de bilgi vermek istiyorum. 25 Nisan Salı günü saat 18:00’de konuğumuz Prof. Dr. Nuray Karancı olacak ve kendisiyle özellikle psiko-sosyal alanda yapılması gerekenler, deprem öncesinde, afetler öncesinde yapılması gerekenlere ilişkin sohbet edeceğiz. 26 Nisan Çarşamba günü 15:30’da ikinci bir programımız var. Arkeolog, Nezih Başgelen'le ikinci programımızı gerçekleştireceğiz. Daha önce, 15 gün önce yapmış olduğumuz ilk programda bölgedeki tarihi miras alanlarını, binaları ve müzelerdeki durumu konuşmuştuk. Şimdi o bilgilerde bayağı yeni güncellemeler yaptı Nezih Bey. Önümüzdeki hafta Çarşamba günü 26 Nisan günü saat 15:30’da arkeolog Nezih Başgelen’le birlikte olacağız. Bu programı bugün burada bitirmek durumundayız. Çok teşekkürler arkadaşlar katkılarınız için. Yarın 15:30’da tekrar Açık Radyo, Altın Saatler programında görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.