Bizim Adımıza Olmaz! - Bir Vicdan Bildirisi

-
Aa
+
a
a
a

Aşağıdaki bildirinin metni daha önce Britanya'da The Guardian, Küba'da Granma ve çeşitli Arap gazetelerinde yayımlandı. Ancak Amerika'da en büyük yankıyı, New York Times'da (19 Eylül 2002) tam sayfa yer almasından sonra yarattı.

Hükûmetleri sınırsız bir savaş ilân ettiği ve çok sert yeni baskı önlemleri getirdiği zaman Amerika Birleşik Devletleri halkı hiçbir şey yapmadı denmesin sakın.

Bu bildiriyi imzalayanlar, ABD halkını 11 Eylül 2001’den bu yana ortaya çıkan ve dünya halklarına vahim tehlikeler getiren politikalara ve genel siyasal yönsemeye karşı direnmeye çağırırlar.

İnanıyoruz ki, halklar ve uluslar, büyük devletlerin askerî zorlamaları olmaksızın kendi kaderlerini belirleme hakkına sahiptir. İnanıyoruz ki, Amerika Birleşik Devletleri hükûmeti tarafından gözaltına alınmış ya da sorgulamaya alınmış olan bütün şahıslar aynı hukuk usulü kurallarından doğan haklara sahiptir. İnanıyoruz ki, soru sormak, eleştirmek ve muhalefet el üstünde tutulmalı ve korunmalıdır. Anlıyoruz ki, bu hak ve değerlere her zaman karşı çıkılır ve bunların uğruna savaşılması gerekir.

İnanıyoruz ki, vicdanlı insanların, kendi hükûmetlerinin yaptıklarının sorumluluğunu alması– herşeyden önce kendi adımıza yapılan haksızlıklara karşı çıkması gerekir. Bu yüzden, tüm Amerikalıları, Bush yönetimince yeryüzüne salınan savaş ve baskıya DİRENMEYE çağırıyoruz. Bu savaş ve baskı haksız, ahlâk-dışı ve gayrımeşrudur. Biz dünya halkları ile ortak bir dâvâda yer almayı seçiyoruz.

11 Eylül 2001’de yaşanan korkunç olayları biz de dehşet içinde seyrettik. Ölen binlerce masum insanın ardından biz de ağıt yaktık ve korkunç vahşet sahneleri karşısında biz de sarsıldık – ve fakat bu sırada, Bağdat’ta, Panama City’de ve, bir kuşak önce Vietnam’da meydana gelen benzer sahneleri de hatırladık. Böyle birşey nasıl olabilir diye kıvranarak soran milyonlarca Amerikalı’nın arasında biz de yer aldık.

Ne var ki, daha ağıtlar başlarken, bu ülkenin en yüksek liderleri bir intikamcı ruhu ortalığa salmakta gecikmediler. “Kötüye karşı iyi”nin mücadelesi diye son derece basitleştirici bir senaryoyu ortaya koydular ve bu senaryo itaatkâr, ürkmüş bir medya tarafından benimseniverdi. Yüksek yöneticiler, bu dehşet verici olayların neden meydana geldiğini sormanın, vatana ihanetle eş anlamlı olduğunu söylediler bize. Hiçbir tartışma olmayacaktı. Tanımı gereği, siyasi ya da ahlâki sorular sorulmayacaktı. Olabilir tek cevap, dışarıda savaş, içeride de baskı olacağı idi.

Bizim adımıza Bush yönetimi, Kongre’nin neredeyse oybirliği ile, sadece Afganistan’a saldırmakla kalmadı, her yerde her zaman askeri güç yağdırma hakkını kendinde ve müttefiklerinde bulma cüretini de gösterdi. Bunun zalimce yankıları Filipinler’den Filistin’e -- İsrail tanklarıyla buldozerlerinin korkunç bir ölüm ve yıkım izi bıraktığı Filistin’e kadar her yerde hissedildi. Hükûmet şimdi de, alenen, 11 Eylül faciası ile hiçbir bağlantısı olmayan bir ülkeye, Irak’a topyekûn savaş açmaya hazırlanıyor. ABD hükûmetinin canı nereye isterse oraya komandolar, caniler ve bombalar indirmek için açık çeki varsa, bu ne mene bir dünya olur?

Bizim adımıza, hükûmet, ABD içinde iki ayrı sınıf insan yarattı: ABD hukuk sisteminin temel haklarını kullanacakları en azından vaadedilenler ve şimdi hiçbir hakka sahip olmadıkları anlaşılan insanlar. Hükûmet, 1000’den fazla göçmeni derdest etti, onları gizlice ve belirsiz süre ile gözaltına aldı. Yüzlerce insan sınırdışı edildi ve ayrıca yüzlercesi bugün hapishanelerde sürünüyor. Bu, İkinci Dünya Savaşı’nda Japon Amerikalılar için kurulmuş o meş’um toplama kamplarını hatırlatıyor. Onyıllardan beri ilk kez ülkenin göçmen kabul etme kuralları belirli ulusların uyruklarını seçip onlara eşitsiz muamele yapılmasına uygun hale getiriliyor.

Bizim adımıza hükûmet, toplumun üstüne kara bir baskı örtüsü örttü. Başkan’ın sözcüsü, insanları “söylediklerinize dikkat edin” diye uyarıyor. Muhalif sanatçılar, entelektüeller ve öğretim üyeleri, görüşlerinin değiştirilip bozuşturulduğuna, görüşlerine saldırıldığına ve bunların bastırıldığına tanık oluyorlar. Yurtseverlik Yasası diye adlandırılan yasa – devlet düzeyinde alınmış bir yığın benzer önlemle birlikte – polisi arama yapma ve elkoyma konusunda muazzam yeni yetkilerle donatıyor; ve herhangi bir denetim yapılıyorsa eğer, bunlar da gizli mahkemelerde gizli yargılama usulleriyle yapılıyor.

Bizim adımıza yürütme organı, hükûmetin diğer kollarının rol ve fonksiyonlarını düzenli olarak gaspetti. Kanıtlar konusunda gevşek kurallar uygulayan ve normal mahkemelerde temyiz hakkı tanımayan askeri mahkemeler, kanun hükmünde kararnamelerle kuruluyor. Başkanın bir kalem oynatması ile belli gruplar “terorist” ilân ediliyor.

Ülkenin en yüksek memurları bir nesil boyunca sürecek bir savaştan, yeni bir iç düzenden söz ettiklerinde onları ciddiye almak zorundayız. Şimdi karşı karşıya olduğumuz şey, dünyaya karşı açıkça ilân edilmiş bir emperyal politika ve hakları kısıtlamak için için imal edilip korkuyu kullanan bir iç politika.

Son ayların olayları ölümcül bir mermi izi çiziyor ve bunu olduğu gibi görmek, buna karşı direnmek zorunludur. Tarihte, insanların direnmekte çok geç kaldığını gösteren haddinden fazla örnek var.

Başkan Bush cümle âleme ilân etti: “Ya bizimle berabersiniz, ya da bize karşı.” İşte cevabımız: Bütün Amerikan halkı adına konuşmanıza izin vermiyoruz. Soru sorma hakkımızı elden bırakmayacağız. İçi boş bir güvenlik vaadi karşılığında vicdanlarımızı teslim etmeyeceğiz. BİZİM ADIMIZA OLMAZ diyoruz. Bu savaşlara taraf olmayı kabul etmiyoruz ve bu savaşlara bizim adımıza ya da bizim refahımız uğruna girişildiği yolundaki her türlü çıkarımı reddediyoruz. Dünyanın dört bir yanında bu politikalar yüzünden acı çeken insanlara elimizi uzatıyoruz; onlarla dayanışma içinde olduğumuzu sözümüzle de davranışlarımızla da göstereceğiz.

Biz, bu bildiriyi imzalayanlar, bütün Amerikalıları bir araya gelip bu meydan okumaya katılmaya çağırıyoruz. Şimdi sürüp gitmekte olan sorulama ve protesto hareketlerini alkışlıyor ve bunları destekliyoruz ve fakat bu dev silindiri durdurmak için fiiliyatta çok çok daha fazlasının gerekli olduğunun da farkındayız. İlhamımızı İsrailli yedek askerlerden alıyoruz; onlar ki muazzam kişisel riskleri göze alarak “Herşeyin bir haddi VAR” diyorlar ve Batı Şeria ile Gazze’de işgal altındaki topraklarda görev yapmayı reddediyorlar.

Biz ayrıca Amerika Birleşik Devletleri’nin geçmişindeki sayısız direniş ve vicdan örneğinden de esin alıyoruz: isyanlarla ve yeraltı demiryoluyla köleliğe karşı savaşanlardan; emirleri reddederek, askere gitmeye direnerek ve direnişçilerle dayanışma göstererek Vietnam savaşına meydan okuyanlardan alıyoruz ilhamımızı.

Bugün bizi izleyen dünyayı suskunluğumuzla ve eylemsizliğimizle umutsuzluğa düşürmeyelim. Onun yerine, şu andımızı bütün dünyaya duyuralım: Savaş ve zulüm makinesine direneceğiz ve onu durdurmak için herşeyi yapmak üzere başkalarını da yanımıza alacağız.

Çeviren: Ömer Madra

Bildiriyi imzalayan isimlerin listesi için tıklatınız

Not In Our NameA STATEMENT OF CONSCIENCE AGAINST WAR AND REPRESSION