Küreselleşmenin Frankeştaynları

-
Aa
+
a
a
a

Le Monde, 4 Ekim 2001 İki uçak New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin İkiz Kuleleri'nin bir tarafından girip diğer tarafından çıktığında dünyanın o andaki hisleri tam olarak nelerdi acaba? Bol bol başvurulan sinematografik, görsel kaynaklar arasında bizim gördüğümüz aslında "Tanrı'nın evlatlarının krallığı" değil miydi?Teröristlerin hem kendi hem de kurbanlarının canlarını eşi görülmedik bir özgürlük içinde alması insanın kanını dondurdu. Korkunç derecede etkili olan bir nokta da, onların kendilerini de yok eden bu hareketleri bugüne kadar eşi görülmemiş bir saflıktaydı. Bu anlamda, suçları diğerlerinden ayrılıyordu. Amerika'nın aklına hemen, yer kürenin en güçlü ülkesinin o güne kadar kendinden uzak tutabilmeyi başardığı dünya üzerindeki; Afganistan'da, Cezayir'de, İran'da, Filistin'deki "Allah çılgınları" geldi. Amerika sıcağı sıcağına, teröristlerin, -"yeni barbarlar" olarak ister istemez dışında kalmış oldukları- insanlığın tamamına yönelik bir saldırı gerçekleştirdiklerini söyleyebildi.Amerika için ahlâk da sorun oluşturmadı: zira o da öfkenin yanındaydı. İnsanların neden birbirlerini katlettiklerini anlamak için Afganistan'a, Cezayir'e, İran'a ya da Filistin'e gitmek gerekmiyor. Birbirlerine katledenler olduğu gibi evinde, sığınağında barikat altında güvenlikte kalmayı tercih edenler de var. Düşünsel olarak Amerika'nın uzun süre yaptığı da buydu. "Yıldız Savaşları" projesi için füze kalkanı düşleri kurmadan çok daha önce, Amerika kendi etrafında "anti-şeytani" bir Maginot hattı oluşturdu. İmparatorluk ve onun değerleri dışındakilere pek itibar etmedi. 11 Eylül Salı gününe kadar Amerika kendini "Tanrı'nın evlatlarının krallığı" olarak görüyordu; dünya üzerindeki cennet olmasa da, insanoğlunun hayallerine en uygun yerdi Amerika.Amerikan mesihçiliği yerle gökyüzünü karıştırıyor. Bob Dylan eski bir şarkısında "Yanındaki Tanrıyla beraber" diyor. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Baba Bush "yeni dünya düzeni"ni açıklarken, Ronald Reagan'ın savaştığı, "Kötülük İmparatorluğu" ABD'ye "Tanrı'nın işini" tamamlama görevi veriyordu. Berlin duvarının yıkılmasından bu yana, Amerika sadece tek süper güç değil, aynı zamanda zıttı olmayan "gerçekte mevcut" tek ütopya. Dünyanın genelinde Amerika, daha iyi ve sıklıkla daha kötüye hizmet eden üstün nitelikli bir güç olarak algılanıyor. İnsanlığın çoğu, "Allah çılgınları"nı anlamak için her türlü araçtan yoksun olan Amerikalıların kibirlerinden başka bir özelliklerini algılamadı. Bu algılama geri kalmış, çıkar yolu olmayan üçüncü dünya ülkelerine özgü bir durum değil. Misyoner Amerika'ya, bu yeni 'uygar' güce diş bileyenler sefalet dünyasından kurtulmuş nadide insanlar arasından çıkıyor. New York ve Washington'daki saldırıları gerçekleştirenler, Sahel'de açlıktan ölenler ya da bir başka çağdan çıkıp gelen gericiler değil. Tam tersine, Kamikaze uçakların içindeki teröristlerin hepsi "Amerikan"laşmıştı. Şefleri olarak bilinen Usame Bin Ladin eski bir CIA işbirlikçisiydi, komünistlere karşı yürütülen savaşa yardım etmişti. Özetle, Amerikalılar, yeterince tanımadıkları bir dünyaya hakim olmaya çalıştıkları için bugün kendi canavarları, küreselleşmenin frankeştaynları tarafından saldırıya uğruyorlar."Dünyadaki haydutlar, yıkım ekip ona barış ismini veriyorlar" İşte Tacitus'un sözünde Amerikalılara, batı dünyasını yönetenlere yapılan eleştiri. Bu eleştiri çok sayıda dayanağa sahip. Kyoto Protkolünü yırtarsan; Kosova'daki etnik temizliğe müdahale ederken, batılı müttefik ve Amerikan silah sanayiinin en iyi müşterilerinden biri olan Türkiye'deki Kürtlere aldırmazsan; insan hakları sancağını elinde tutarken Suudi Arabistan'ı desteklersen; İsrail'in daimi suç ortağı olarak Arapları belirlenmiş bölgelere yerleşmeleri için zorlarsan, bunların karşılığında bu şoku yaşamak kaderin olur. Elbette umudunu yitirenlerin hepsi kaybedeceği bir şeyi olmayan fedailer değil, aşırı islamcılar bile; patlatmaya hazır bombaları olan teröristler başka bir şey değiller. Fakat yaşamın değerini yitirdiği bir dünyada, Batının kendini bundan uzakta tutabileceğine nasıl inanabiliriz?KANUN DIŞI SÜPER GÜÇKüreselleşmenin motoru olan Amerika, ölülerini "küreselleştirme"yi reddediyor; zira bu 6 bin civarında kurban, Rwanda'da 1994 yılında yaşanan ve 100 gün süren soykırımın günlük bilançosuydu. Rwandalı Tutsiler için hiç bir zaman bir dakikalık saygı duruşu dünyanın işleyişini durdurmadı. Eğer New York'ta ölenlerle Rwanda'da ölenlerle eş görülselerdi, sefilliğin ve salgın hastalıkların isimsiz kurbanları olan, bizim gelişmişliğimiz adına hoş gördüğümüz bu insanlar için 5 saatlik bir saygı duruşu yapılması gerekirdi.Farklı yönlerini göremediği bir ilerlemenin kalesi olarak ABD küçük düşürülmüştü. Terörün de ötesinde bu küçük düşürülme dersini anlayabilecek miydi? 1971 yılında Amerikalı gazete yazarı William Pfaff "Biz hayatı, mutluluğu, zenginliği ve gücü istiyoruz, fakat biz zayıfların mutlak belirleyicileri olan stratejilerini; insan için sefaletin ve ölümün kaçınılmaz olduğunu anlayamadık." diyordu. Bugünlerde "uygarlıklar çatışması"ndan bahsediliyor. Ama bu çatışmanın teorisyeni Samuel Huntington'ın ABD'nin, dünyanın önemli bir bölümü için "toplumlarını tehdit eden, kanun dışı bir süper güce dönüştüğünü" öngördüğünü kim biliyor? Bu tehdit Amerika uluslararası meşruluk kaygısı olmadan, -alışkanlık olarak- Birleşmiş Milletler'i bir araç olarak kullanıp teröre karşı Çin, Rusya, Suudi Arabistan, Sudan, Libya gibi kuruntulu, ABD kayıtlarında terörist olarak gözüken, ülkelerinde de katıldığı bir koalisyon oluşturup, sefere çıkarken dahi bu tehdit etkisinden bir şey kaybetmedi. Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, jeostratejik önem ya da kutsal yağ, petrol bütün kusurları örtüyor.Eğer İslamcıların milenyum doktriniyle Amerikalıların mesihçiliği arasındaki çatışma yaşansaydı, Alman filozof Ernst Bloch'un sözleri anımsanacaktı. Bloch Ütopyalar ve Marksizm (Payot ,1976) adlı eserinde "İnanç dünyası kıyametin ilk ışıklarından başka bir şeyi bildirmez ve kıyamet gününde, tanrının çocuklarına ait özgürlüğün saldırıya uğramasıyla en son halini alır" diyor. Bu ahiret ilmiyle uğraşmaktansa, halen iyinin ve kötünün ötesinde bir politika oluşturup, insanlar arasında bu dünyayı paylaştırmak için zamanımız var.Çeviren: Özgür Oğuz