Çetin Ceviz Açık Radyo'ya veda ediyor

Çetin Ceviz
-
Aa
+
a
a
a

Çetin Ceviz 91. programı ile 57. yayın döneminin sonunda Açık Radyo'ya veda ediyor. 

""
Çetin Ceviz veda ediyor
 

Çetin Ceviz veda ediyor

podcast servisi: iTunes / RSS

6 Kasım 2019’da Açık Radyo’nun 50. yayın döneminde, 23 yaşında, bir aylık bir avukat olarak Kumbaracı Yokuşu’nu inmiş, Koltukçular Çıkmazı’na girmiş, ilk programımı canlı yapmak gibi şimdi baktığımda hayrete düştüğüm bir teşebbüste bulunmuştum. 50. yayın döneminden 57. yayın dönemine bir pandemi, üç büyük deprem, onlarca doğal afet, sık sık seçim, şimdi aklıma gelmediği için utandığım birçok şey oldu.

Küçük kişisel yaşamımda, ismim değişti, evlendim. Radyonun değerli emekçileri, programcıları bayram edasıyla kutladılar bizi. Nöroçeşitli yakını olarak kimi zaman mazeretlerim, kimi zaman gönlümü açışım yaşamımda hiç tatmadığım bir kabul ediş ve güvenle dinlendi, anlandı. Pandemide birbirimizi tehlikeye atmamak adına radyoya gitmeyişimiz ama bir yandan da Açık Radyo’nun ruhundan hiç çıkmayışımız kapatıldığımız günlerin ufunetini aldı. Mesleğimi, avukatlığı öğrenmeye, hatalar yapmaya, hataları düzeltmeye Açık Radyo’da başladım.

“Otizmli” kavramını kullanarak, engelliliği açıklayan tıbbi model ve insanları hasta ve normal olarak ayıran ikili sistem üzerine çok da düşünmediğim 23 yaşımdan bu yana, Açık Radyo’nun sanal semalarından kulak misafirlerimize yayılan sesim, kimi zaman beni yadırgattı. İnsan hakları hukuku alanındaki eksiklerimi, düşünmem ve okumam gerekenleri, yaşamımı tanıştıkça değiştiren hak savunucusu özneleri Açık Radyo aracılığıyla tanıdım.

Hakaret kabul edeni benimseyerek, otistik kavramının utanılacak bir varoluş değil nörolojik bir yapılanma olduğu için insana dair, biricik, özgün bir varoluşu açıkladığını programda nedamet getirerek benimsedim. Programlar boyunca da bunu anlatmaya gayret ettim. Kulak misafirlerinden aldığım e-postalar ve iletilerle bambaşka öyküler dinledim, yeni yol arkadaşlarım oldu.

Türkiye’nin otizme odaklı ilk ve tek radyo programı olmasıyla övündüğüm Çetin Ceviz beni, bir özne olmayarak otizm hakkında konuşmanın sorunlu haliyle de tanıştırdı. Otistik yakını olmanın bana sunduğu bakış açısının, özellikle sözel olmayan, yani konuşmayan otistikler için haksızlığa yol açtığını, Türkiye’de marjinal kabul edilen, tecrit edilen her kesimin mücadelesinden öğrenilecek çok şey olduğunu, engelli ve özellikle nöroçeşitli hakları mücadelesinde eksik bırakılanın, nöroçeşitliye alan, yer olduğunu bu dört yıl içerisinde anladım. Dört yılda, bugünle birlikte 91 programda, toplamda 45,5 saatte otizme yönelik toplumsal savunmadan, hanemde değişen ve toplumda da değişmesi gereken bakış açısından söz ettim. Dört yıl, yarım saatten 91 program, 45,5 saat, neredeyse iki gün eder.

Türkiye’de, dünyada olduğu gibi, dünyamda da iki günde değişti belki de her şey. 23 yaşımdan 28 yaşıma yaklaşırken, tüm söylenenlerin, dijital platformlarda yayınlanan dizileri izler gibi iki günde art arda dinlenip bitirilebilecek olması bir yandan da buruk bir his uyandırıyor bende. İki haftada bir, çok amatör, çok toy bir edayla; kendimi acar bir muhabir gibi hissederek engelli hakları gündemini takip ederken, dostlarıma, çalışma arkadaşlarıma, hatta hiç tanımadığım insanlara ısrarcı tekliflerde bulunurken geçen günlerde, hazırlanan metinlerde, kimi zaman tatsız sürprizlerle kaçırılan program kayıtlarında, iki gün var. Hak savunuculuğunu ve arpaları dizerek ortaya çıkardığımız patikaları belki de en iyi bu iki gün anlatabilir bana, bize.

Bu iki gün için verilen emeğe minnettarım. Zor zamanları, emrivaki sayılabilecek eksikliklerimi büyük bir sabırla karşılayan Didem Gençtürk’e, programın ilk gününden bu yana Çarşamba komşusu olmaktan onur duyduğum Gürhan Ertür’e, özellikle pandeminin başından upuzun bir süreye dek sanal alemlerden Açık Radyo’ya bağlanma sürecimizde yanımda olan Ömer Şahin, Barış Demirel, Selahattin Çolak, Robilınd Tayar ve Feryal Kabil’e çok ama çok teşekkür ederim. Bu süreçte dijital okuryazarlığımı çok büyük bir sabırla artırdılar. En çok da sevgili kaptan, Ömer Madra'ya bin teşekkür ederim. Konuşulmayanı, konuşulması teklif dahi edilemeyeceği her daim konuştuğu için, açtığı alan için.

Programa başladığımdaki açılış cümlemi düşünüyorum. Demişim ki, “Otizm ve otizmlinin hayat rutinini, otizmin küresel, bölgesel ve yerel anlamlarını, otizmin hayata dokunuşlarıyla tartıştığımız bir program. Hepsi birbirinden farklı kıvrımlara, hacme ve şekle sahip olan cevizleri inceler gibi, farklılıkları farklılığı bilenlerle kurcalıyor, içinden ne çıkacağını merakla birlikte keşfediyoruz.” Ne kadar büyük bir iddia. Otistiğin fanuslara kapatılmasının ön kabulüyle, otistikleri incelemeyi olağan kılmanın ne denli sağlamcı bir düşüncenin ürünü olduğunu şu an anlıyor, kabul ediyorum. Ancak cevizden yana bir şikayetim yok. Parmak izleri gibi, insanlar gibi, biricik olan cevizlerin, insan beynine ilişkin ilk benzetmede yerini almış olması mutlak tebessüm nedeni olarak devam ediyor.

Bundan öncesindeyse, babam ve annemle yolculuk ederken daha önce hiç duymadığım, hoşuma giden ezgileri duyduğum bir yerdi Açık Radyo. Babam, ototeyp hırsızlığının popüler olduğu zamanlarda teybi söker, küçük ve metal bir çanta gibi teybi eve getirirdi. Çok küçükken, teybin içinde insanların yaşadığını ve bizlerle geldiğini düşünürdüm. Benimle yaşıt, hatta ay farkıyla benden biraz da büyük olan Açık Radyo’nun eve bizimle gelişi, Açık Radyo ile birbirimize verdiğimiz bu dört yıllık emeği ömrüme yayıyor. Kainatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo’da düşünsel olarak büyümek, Açık Radyo’yla büyüme halime verilen en büyük armağandı.

Merhaba, 95.0 Açık Radyodayız, ben Deniz Yazgan Şenay, bugün…” diye başlayan cümlelerimde, 2019’un son iki ayından aldım, 2023’ün son iki ayına geldim. Kimi zaman kapkaranlık gündemden kapkaranlık seçkilerle konuşurken, sanki bir sabah programıymışçasına, “Ama mutlaka bir umut notasıyla bitirelim…” diyerek taban tabana zıt ve çok hızlı bir duygusal yükselişle programları kapattım. 

18 Ekim 2023, Çarşamba gününde ise, insanlık suçları işlenirken, ateş hattının tam ortasındaki engelli, nöroçeşitli, otistik çocuklar için hiçbir savaş koridoru planının var olmadığı, depremzede, afetzede otistik için resmi hiçbir politikanın var olmadığı, otistiklerin annelerinin yaka çiçeği olmaya sürüklendiği, anneye yıkılan bakım emeğinin ardından gelen ölümden sonra kötü muameleye salıverilişlerini, belki de son programa ilk kez tesadüf eden kulak misafirleri için yeniden dile getirmek istiyorum.

91 programda söyleyegeldiğimi de bu nedenle tekrar ediyorum;

  • Otizm, birkaç saatlik sertifika eğitimleriyle uzmanlaşılabilecek bir konu değil. Formasyon değil, engelliliği açıklayan insan hakları modeli ile eğitilmiş, OTİSTİĞİN ONUR SAHİBİ BİR İNSAN OLDUĞUNU BİLEN UZMANLAR İSTİYORUZ.
     
  • Otizm teşhisinin ardından yoğunlukla erkek terkiyle yalnızlaşan anneler, velayet kurumu karşısında yalnız. BOŞANMANIN OTİSTİK ÇOCUĞUN TERKİ ANLAMINA GELMEMESİNİ, DOĞRU KOŞULLARDA ORTAK VELAYETİN SÜRMESİNİ İSTİYORUZ.
     
  • Otizm farkındalığının klişe, ağdalı sözcüklerle bir günde kazanılmayacağının farkına varılmasını istiyoruz.
     
  • İSTİSMAR DOSYALARINDA OTİSTİK KİŞİNİN BEYANININ SORUŞTURMA AÇILMASI İÇİN YETERLİ KABUL EDİLMESİNİ İSTİYORUZ.
     
  • Bakımevlerinin şiddetle eş anlama gelmemesini, ŞİDDETSİZ ve ÜCRETSİZ YATILI BAKIM EVLERİNİN VAR OLMASINI İSTİYORUZ.
     
  • Kamusal alan otistiğe de aittir. Otistik herkestir. OTİSTİKLERİN ÖZGÜ HAREKETLERİ DOLAYISIYLA TECRİT EDİLMEDİĞİ ALANLARIN KAMUSAL ALANLARIN TA KENDİSİ OLMASINI İSTİYORUZ.
     
  • Onlar, bizler, söyleminden kurtulmuş, OTİSTİĞE NORMALLİK BECERİSİ İDDİASINDA BULUNMADAN ÖNCE ÖZELEŞTİRİ BECERİSİ OLAN UZMAN İSTİYORUZ.

Galiba bu kadar. En azından şimdilik.

Zamanla kendi sesimi duymaktan irrite oldum, canlı olmayan, kayıt aracılığıyla yayınlanan programlarda yoldaysam, adliyeler arası gidip geliyorsam "Çok ııı demiş miyim?", "Dilim sürçmüş mü?", "Yahu bu böyle mi anlatılır?" diye diye kendimi yerden yere vurduğum anları bir kenara bırakırsak, sabah, öğleden sonra, akşamları dünya müziğiyle tanıştığım, hiç bilmediğim bir konuyla ilgili kısacık sürede çok şey öğrendiğim, yeni yayın dönemlerinde neler geliyor diye merakla websitesinde dolandığım Açık Radyo, yalnızlaştığımız, çaresizleştiğimiz bu yılların daimi kalesi, deniz feneri.

İyi ki kainatın tüm nöroçeşitlilerine de açıksın Açık Radyo. Seni düşündükçe umut yağıyor içinde yaşamayı hayal ettiğim; herkes için erişilebilir, yaşanabilir, kaynakları tüketilmemiş ülkeme...

Saygı, sevgi, yeşil ve ceviz!

Deniz Yazgan Şenay