Muhtemel Marmara depremi ve Adalar'a etkisi

-
Aa
+
a
a
a

Muhtemel Marmara depremini ve Adalar'a etkisini Jeofizik Mühendisi Deprem Bilimci Prof. Dr. Haluk Eyidoğan ile konuşuyoruz.

""
Muhtemel Marmara depremi ve Adalar'a etkisi
 

Muhtemel Marmara depremi ve Adalar'a etkisi

podcast servisi: iTunes / RSS

Nevin Sungur: Açık Radyo’da yayınlanan Dünya Mirası Adalar programı başlıyor. Ben Nevin Sungur.

Derya Tolgay: Ben de Derya Tolgay.

N.S.: Bugün yine çok çok önemli bir konuyu, deprem meselesini konuşacağız. Maalesef önümüzde böylesine bir gerçek var ve yine maalesef ki zaman ilerliyor. Fay hattı, Adalar’ın yaklaşık on kilometre güneyinden geçmekte. Dolayısıyla en fazla etkilenecek alanlardan biri de Adalar olacak. Bizler bu meseleyi elimizden geldiğince gündemde tutmaya, programımızda işlemeye devam edeceğiz. Bugün konuşacağımız konu başlıkları kısaca şöyle; Adalar’ın yapı stoğu durumu, coğrafi zemin durumu, nüfus durumu, Adalar’da afet risklerinin azaltılması ve yerel yönetimlerin özellikle bu konuda yapması gerekenler ve afet risklerini azaltan bir imar planımızın olup olmadığı. Kısaca saymaya çalıştığım bütün bu konuları, Prof. Dr. Haluk Eyidoğan ile konuşacağız. Hoş geldiniz Haluk Bey.

Haluk Eyidoğan: Hoş bulduk.

N.S.: Konuşmamıza başlamadan önce biyografinizden bahsetmek istiyorum. Haluk Eyidoğan, İstanbul Fatih'te doğdu. Eyüp Lisesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi (İÜ) Fen Fakültesi Jeofizik Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) sismoloji dalında 1983’te doktor, 1987’de doçent ve 1993’te de profesör ünvanını aldı. Çeşitli tarihlerde İTÜ Jeofizik Mühendisliği Yer Fiziği Ana Bilim Dalı ve Bölüm Başkanlığı ve yine İTÜ’de Senatosu Üyeliği ve Maden Fakültesi Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. Başbakanlık Ulusal Deprem Konseyi Başkanlığı, Türkiye Deprem Vakfı Genel Sekreterliği görevlerini de yürüten Eyidoğan, 2011-2015 yılları arasında 24. Dönem CHP İstanbul Milletvekilliği yaptı. Japonya, İngiltere, ABD, Fransa ve İsviçre gibi ülkelerin çeşitli üniversitelerinde depremlerle ilgili proje, araştırma çalışmalarına katıldı. Kendisi, Türkiye Büyük Depremleri Makro Sismik Rehberi 1900-1988, Türkiye ve Çevresi Deprem Kataloğu 1971-1975, 50 Soruda Deprem ve Afete Dönüşen Bir Doğa Olayı: Deprem başlıklı kitapların da yazarıdır. Haluk Eyidoğan aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Deprem Birim Üst Kurulu üyesidir.

D.T.: Zamanımız yetmeyecek. Bu nedenle Haluk Hoca'nın depremle ilgili çalışmalarını, daha detaylı bir şekilde Dünya Mirası Adalar'ın sosyal hesaplarından paylaşıyoruz. Bu linklere oradan ulaşabilirsiniz. Hocam, ben söze Adalar’ın coğrafyası, zemin durumu, yapı stoğu diye başlayayım. Siz bir toparlayın lütfen.

H.E.: Evet. Dokuz adamız var. Bizim için oldukça şanslı yönü, bu dokuz adanın da%65’inin orman olması. Geri kalanında da yapılar var. Resmi rakamlara göre şu an, 6 bin 217 tane binamız var ve bunların çoğu da iki, üç katlı. Adalar’ımızı etkileyecek 10 kilometre ötedeki olası bir büyük depremde sorunlar, zeminden daha çok yapıların durumuyla ilgili olacak. Yani karşımıza çıkacak olumsuz durumlar yapı stoğumuzdaki sorunlarla ilgili olacak. Daha önce yapılan bazı çalışmalar var. Bu 6 bin 217 binanın aşağı yukarı bin 500’ü Tarihi Tescilli Miras sınıfına giren yapılar. Çünkü biliyorsunuz, bu dokuz adamız Doğal Tarihi ve Arkeolojik Sit Alanı. Dolayısıyla her yönüyle, tescilli ve tescilsiz yapılarıyla, ormanlarıyla, kıyılarıyla korunması gereken, imar planlarının da ona göre yapıldığı bir coğrafya. 

Şimdi bu sözünü ettiğim yapılara bakarsak, bugüne kadar yapılmış sayım ve tespitlere göre bunların%50’si betonarme. Yani bugün gördüğünüz o çok katlı apartmanların çoğu, betonarme-karkas. %41’i yığma;%9’u da ahşap-karkas yapılar. Yani Adalar’da yapı stoğu oldukça eski. Özellikle mühendislik hizmeti almamış karkas yapılar ya da eski ahşap yapıların, betona dayanıklılık açısından bir gözden geçirilmesi lazım. Adalar’da bir ve üç arasında kat sayısı olan bina oranı%86,5. Dolayısıyla Adalar’da yüksek bina yok. Bu da tabii, dayanıklı bir binanın inşaat enerjisi açısından. daha az hasar alınması anlamına da gelebilir. Onlara bakmak lazım. Daha önce yapılmış Nazım Planları’nda, genel olarak%58’inin iyi durumda,%35’inin orta kalitede, geri kalan%7’sinin de kötü kalitede olduğu söylenmiş. Tabii bu inşaat mühendisliği açısından tam bir değerlendirme değil. Ciddi bir bina envanteri çalışması yapılması gerekiyor. İBB'nin daha önceki yıllarda yaptığı ve en son 2019’da üniversitelere yaptırdığı olası bir büyük depremde beklenen hasarın ve can kaybının ne olabileceği konusundaki çalışmalarda yer alan sayılara bir bakacak olursak, olası büyük bir depremde Adalar’ın maruz kalacağı çok ağır hasar sayısı 413, ağır hasar 743, orta hasar bin 894, hafif hasarlı ise bin 842 bina. Bu tespitlere göre, bir deprem sonrası, Adalar’daki binaların %49’u kullanılamaz duruma gelecek. O nedenle bizim bu ağır ve orta hasar alabilecek binaların hepsini birer birer tespit edip, onları yenileme, güçlendirme projeleri geliştirmemiz lazım. 

Şimdi İstanbul deprem senaryosunda, Adalar nüfusunun 16 bin kişi olduğu varsayarak can kaybını hesaplamışlar. Halbuki Adalar’ın bir özel durumu var. Yazın bu sayı 30 - 40 bine çıkıyor, biliyorsunuz. 16 bine göre can kaybı 76 kişi, ağır yaralı 61 kişi, hafif yaralıyı ise 378 kişi olarak hesaplanmış. Eğer biz yaz ayında böyle bir depreme yakalanırsak, o zaman bu sayıları üç ya da dört ile çarpmak gerekecek. Böyle baktığınız zaman Adalar’da, İstanbul'un diğer ilçelerine kıyasla kullanılmaz duruma gelecek bina stoğu sayısı üç bin 50. Bu %49’a karşılık geliyor ve bu, İstanbul'un tüm ilçeleri arasında en yüksek oran demek. Yani bina sayımız az, nüfusumuz az ama kullanılamaz duruma gelecek bina sayısı mevcudun yarısı. Adalar için bu çok önemli. Bu nedenle, depreme dayanıklı Adalar oluşturabilmek için bir an önce güçlendirme ve iyileştirme konusunda adımlar atmalıyız. 

Bu acil bir durum dışında beklenen depremde Adalar için bir olumsuzluk daha var. Her tarafı denizle çevrili olan Adalar coğrafyasının ciddi bir tsunami tehlikesiyle karşılaşma riski de var. Bazı noktalarda oldukça yüksek su basma seviyeleri hesaplandı. En kötü senaryoya baktığımız zaman, mesela bazı yerlerde 10 metreyi, 12 metreye ulaşan su basma seviyeleri var. Yani deniz seviyesi üzerine 10 metre ekleyin ve su karaya o şekilde ulaşacak. Bazı yerlerde ise su, 200 metre içeri girebilecek. Yapılan hesaplar şunu gösteriyor ki -kötümser senaryolardan bahsediyorum- Adalar ilçesinin%9’unu kapsayan bir kilometrelik bir alanda, 10 mahalle tsunami baskını altında kalıyor. Mesela Maden Mahallesi için 200 metre veriliyor. Suyun içine girme uzaklığı diyorlar buna. Yani 10 metreye yükselen bir su girebildiği kadar içeri giriyor. Yani kıyıların alçak taraflarına su giriyor.

D.T.: Ben burada şunu sormak istiyorum. Programdan önce konuşurken, siz tsunamiden ve bir de heyelandan bahsediyorsunuz. Depremde iki türlü heyelan tehlikesi var diyorsunuz. Biri depremli diğeri de depremsiz. Bunu da biraz açar mısınız?

H.E.: Şimdi Marmara Denizi'nin batimetrisinde, yani teknocoğrafyasında Adalar açığından itibaren deniz hızla derinleşiyor ve bin 200 metreye kadar iniyor. Yani 80 metre derinlikten Adalar açığından Yassıada ve Sivriada’nın üç dört kilometre güneyinden itibaren, derinlik bir vadi gibi bir çukur. Marmara'nın çukurlarına iniyorsunuz ve bunun derinliği bin 200 metre. Bu yamaçlarda birikmiş alüvyon kütleler var. Bunlar karadan geçirilmiş ve yamaçlarda birikmiş heyelana müsait, her an heyelan edebilecek büyük kütleler. Raporda bunlarla ilgili haritalar da var. Deniyor ki, bir deprem sırasında ya da deprem olmadan da bunlar tetiklenebilir ve tsunami yaratabilir. Yani bu kütleler oldukça büyük olduğu için bir tsunami yaratıyor. Dolayısıyla her tarafı deniz kıyısı olan Adalarımız için bir de böyle bir tehlike var. Yani yapılan değerlendirmeye göre, su basma alanının görüldüğü mahalleler % 27 ile Burgazada ve Kaşıkadası ve %22 ile Burgazada ile Sivriada. Bu ayrıntıya baktığımız zaman gerçekten Adalar’da afet risklerinin azaltılması için başta deprem kayıplarının azaltılması için öncelikli yapıların durumunun tespit edilip bunların güçlendirilmesi gerekiyor. Adalar’ın sit alanı olması gereği nedeniyle, koruma amaçlı imar planı ve koruma amaçlı bir ortam olduğu için binaların yeniden yıkılıp yeniden yapılması gibi bir dönüşüm düşünülmüyor. Onun için kültürel miras başta olmak üzere, mevcut sivil yapıların da hızlı, ekonomik ve bir depremde ayakta kalabilecek ya da toptan göçmeyecek, can kaybına neden olmayacak şekilde güçlendirmeler yapılması düşünülüyor.

D.T.: Hukuki sorunlar var dediniz ya, esasında fiziki sorunlar da var. Demin gayet güzel belirttiniz, bir kez daha altını çizmek lazım. 1980’lerden sonra son derece yanlış bir şehir planlama yapılıyor Adalar'da. Bu bahsettiğimiz yapılar da daha çok bu yapılar. Yani tehdit unsuru olan ve yıkılacak binalar. Oysa 19. yüzyılda hazırlanan Adalar’ın şehir planları o kadar sağlıklı ve mükemmel ki küçük tadilatlarla bugüne kadar gelinebilmiş. Bu açıdan aslında Adalar çok şanslı. Sizin de dediğiniz gibi orman yerleşim alanı %60. Bence niyet edersek, Adalar’ı iyileştirmek son derece mümkün. Buna niyet etmek çok önemli.

H.E.: Evet, buna katılıyorum. Mümkün ve hızla yapılabilir çünkü mevcut yapıları hızla güçlendirilmesi için teknikler var. Ama bunun için Güçlendirme Yönetmeliği’nin onaylanması gerekiyor. Bildiğim kadarıyla İBB böyle bir yönetmelik hazırlıyor. Ayrıca İstanbul İmar Yönetmeliği de hazırlıyor. Bunların bir an önce ilgili bakanlık tarafından da onaylanması ve Adalar’daki sivil ve tarihi miras olan tüm yapıların uzman kişiler tarafından envanterinin çıkarılıp uygun güçlendirmelerle depreme dayanıklı hale getirilebilmesi gerekiyor. Bütün bunlar mümkün. Bütün mesele bunun organizasyonu yapmak. Organizasyon nasıl yapılabilir, bununla ilgili de bir önerimiz var.

D.T.: Oraya geçmeden önce bir şey sormak istiyorum izin verirseniz. Çünkü çok önemli. Güçlendirme diyorsunuz ama bizim karşımıza çıkan imar planlarında başka bir şeyle de karşılaşıyoruz; dolgu alanları. Bu dolgu alanlarının hepsinin geri çekilmesi, buraların tekrar doğaya geri verilmesi lazım. Çünkü buralar çökme ve su basma tehlikesi taşıyor. Hatta deprem olmadan da bu dolgu alanlarına su basıyor. Ama maalesef buralara da imar izinleri verilmiş durumda. Söylenenle yapılan örtüşmüyor bir türlü. Burada çok ciddi bir problem yok mu?

H.E.: Var tabii. Doğadan aldığınızı doğa sizden geri alır. Siz doğanın kendi yoğun yapılarını kafanıza göre bozarsanız, değiştirirseniz, yarın bir gün bir şekilde bir sarsıntı, ağır bir lodos ya da tsunamide bunlar deniz tarafından geri alınır. Mesela ben gerçek, doğal ve değiştirilmemiş kıyı kenar çizgilerinin durumunu merak ediyorum. Biliyorsunuz, Kıyı Kanunu var. Buna göre kıyı kenar çizgisine müdahale edip onu değiştirmek yasak. Adaların 1940-50’lerdeki hava fotoğraflarına baktığınızda gerçek kenar çizgisini görürsünüz. İşte bu çizgilerin önünde ne varsa, onlar deprem tarafından, deniz tarafından tsunami tarafından geri alınır. Son deprem modellemelerine göre insanlar tarafından doldurulmuş kıyı yapıları çok ağır zarar görecek. Burada bir karar mekanizmasının işlemesi gerekiyor. Gerçek kıyı kenar çizgisinin mutlaka çizilmesi ve bu kıyı kenar çizgisinin önünde bulunan kıyı yapılarının da gene imar planının da bir şekilde projelendirilmesi gerekiyor. Ama bu konuda şöyle bir açmazla karşı karşıyayız. Siz de biliyorsunuz, Marmara ve Adalar, Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) ilan edildi. On maddelik ve tek imza ile çıkmış olan kararla gerçek kıyı kenar çizgisinin önündeki tüm varlıklar tamamen devletin, Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlığın kararına bırakılmış durumda. Yani yerel belediye bu kıyı kenar çizgisinin önündeki varlıklara müdahale edip plan yapamıyor hale getirilmiş durumda. Buna iskeleler de dahil. Anlatabildim mi?

D.T.: Evet, ama hem Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı hem de İBB, Adalar Belediyesi’yle yaptıkları toplantılarda, “Bu planlara biz sahip çıkıyoruz,” dediler. Yani burada bu kadar büyük bir sorun varken, bunlara nasıl sahip çıkıldığını bilmiyoruz. Demin siz bu plana itirazlarımız var dediniz. Adalıların, hepimizin itirazı var. Bu plan bu haliyle nasıl geçer? Geçer ise Adalar’da yaşayan herkes için ne kadar tehlikeli? 2019’da İBB'nin ODTÜ'ye yaptırdığı tsunami analizi ve Boğaziçi Üniversitesi’nin Kandilli’ye yaptırdığı raporu siz benimle paylaşmıştınız. 500 küsur sayfalık bu rapor, imar planlarıyla örtüşmüyor. Peki neden sizleri dinlemiyorlar hocam? Bilim insanlarını çalıştırıp, sonra neden bu dosyalar yokmuş gibi yapıyorlar?

H.E.: ‘İBB tarafından yapılan 1/1000 İmar Planı Ankara'da onaylandı, hem de değiştirilmeden’ deniyor. Ama onaylanan şey, bu kenar çizgisinin gerisindeki kara alanı. Dolayısıyla burada bir tartışma var. Gerçek kıyı kenar çizgisinin önündekiler ne olacak? Bunlarla ilgili kararları kim verecek? Bu konuda belediye ile bakanlık arasında bir görüşme oldu mu? Bakanlık bu konuda ne diyor? Ne gibi tasarrufları var? Bunları bilmiyorum. Ama kıyı kenar çizgisinin gerisindeki kara alanı imar planıyla ilgili itirazlar var. Bu konuda ayrı bir oturum yapmak gerekiyor. Bu konuyla ilgili uzmanların toplanması, peysajını ve doğal özelliklerini bozmadan geleceğe nasıl bir Ada bırakacağız gibi bütün bu konuların tartışılması lazım.

Ayrıca, mevcut yapıların deprem risklerini azaltma konusunda bizim Adalar'da bazı çalışmalar yapmamız gerekiyor. Çünkü gerçekten Adalar, Doğal Tarihi ve Arkeolojik Sit Alanı. Bu nedenle Adalar’ın koruma amaçlı imar planının yanı sıra, mevcut yapı stoğunun da depreme dayanıklı hale getirilmesi lazım. 

Biliyorsunuz, geçen aylarda İBB'de Adalar’da deprem risklerinin azaltılması konusunda yapılan toplantılar sonrası burası bir pilot alan ilan edildi. Şimdi hareketle eğer Adalar için bir pilot çalışma alanı ilan edilirse, hem mevcut tarihi mirası hem de mevcut sivil yapılarıyla, çevresiyle, doğasıyla geleceğe miras bırakmak için nasıl bir organizasyon yaparız diye düşünüyoruz. Modern bir eylem planı, bir model ortaya koymaya çalıştık. Bunu da İBB’ye teklif ettik. İBB başta olmak üzere, Adalar Belediyesi'yle ilgili meslek odaları ve gönüllü sivil toplum kuruluşlarının iş birliğiyle neler yapabiliriz dedik ve burada insan kaynakları, yerelde katılım, tespit belgeleme, envanter çalışması, proje geliştirme ve gerektiğinde parsel bazında zemin etüdleri konusunda, eğitim konusunda, hukuk danışmanlığı ve finans danışmanlığı konularında neler yapabilirizin üzerine biraz kafa çalıştırdık. Üç ana başlık olacak; Biri insan kaynakları, biri yerelde katılım, diğeri de Adalar’daki yapı türlerine göre öneriler.

D.T.: Çok güzel Haluk Bey. Umarız bunlar çok şeffaf bir şekilde gerçekleşir. Bu programın ismi de Dünya Mirası Adalar. Üç sene önce Adalar Belediyesi, Dünya Mirası Adalar girişimiyle beraber UNESCO geçici liste başvuru dosyasını bakanlığa taşıdı. Çok kıymetli arkadaşlarla hep beraber çalışıldı ama mesela planlarda bu geçmiyor, yok yani.

H.E.: Bakın Türkiye'deki imar mevzuatıyla afet ve deprem risklerini azaltamazsınız. Bir kere bunu baştan söyleyeyim. Bizim Anayasamızda deprem, risk azaltma diye bir kavram yok zaten. Anayasasında deprem afet risk azaltma gibi kavramlar olmayan bir ülkede, onun altındaki yasalarla siz ülkede afet risklerini azaltabilir misiniz? Azaltamadığımız belli. Mevcut imar planlama anlayışında ülkemizde risk azaltma olayı zaten yok. Planlama anlayışının değişmesi lazım önce. Bütün sektörel, toplumsal, yapısal riskleri belirleyip imar planlarına bunların işlenmesi gerekiyor. Oraların imara açılmaması gerekiyor.

D.T.: Çevre planı olmadan imar planı nasıl oluyor?

H.E.: Oldu. Ben Çevre Düzeni Planı üzerinde çalıştım. Bu çalışmalar 2006’da başladı. 2009’da İstanbul'un Çevre Düzeni Planı, İBB'den geçti ama sonra çöpe atıldı. 2003’te İstanbul Master Planı yaptık. 1/1000’lik planı tartışılıyordu. Ama bundan önce, üst ölçekli olanları yani 100.000’likler, 50.000’lik, 25.000’lik ve 5.000’likleri halletmek gerekiyordu. Eğer sizin 100.000’lik planınız yoksa nasıl 1000’lik planıyla deprem risklerini azaltacaksınız? Türkiye'nin henüz profesyonel mühendislik yasası yok. Bakın müteahhitliğin yasası yok, sigorta sistemi ortada. O nedenle, evet, 1/1000 veya 5/1000’lik planların ayrıntısına girip çok şey söyleyebiliriz. Ama bir üst plan yok ya da öyle bir kavram yok. Mevcut planlama anlayışı, tamamen klasik anlamda, konvansiyonel anlamda 20 - 30 yıldır yapılan planlama anlayışı. Bunu değiştirmek gerekiyor. Bunun farkında olan çok insan var. Özellikle şehir plancıları içerisinde. O nedenle biz diyoruz ki, Adalar’da içinde uzmanların ve yerel katılımın olduğu bir büro kurun ve burada tespit belgeleme ve envanter çalışması yapalım. Öncelikli alanlarda projeler geliştirelim. Parsel bazında gerekirse zemin etüdleri yapalım. Hassas yerlerde koruma ve güçlendirme tekliflerine yönelik eğitim toplantıları yapılsın. Koruma Uygulama ve Denetim Büroları (KUDEP) gelsin. Yapı sahibi ve hak sahiplerine ve binayı güçlendirme ve yenileme konusunda yasal prosedür konusunda danışmanlık hizmeti verecek bir hukuk danışmanı da olsun. Finans danışmanlığı gerekiyor ayrıca. Yenileme, dönüşüm ve güçlendirmeyle ilgili nereden kredi alınacak? Hangi bankalar kredi verecek? Devlet bu işe nasıl bakıyor? Daha bunlar halledilemedi.



N.S.: Bu konularda bir çok rapor hazırlandı. Siz ve sizin gibi değerli birçok uzmanın artık dilinde tüy bitti. Yapılması gerekenler biliniyor, yapılma yolları biliniyor. Bir taraftan da zaman giderek azalıyor. Bunu siz ve bir çok uzman sürekli vurguluyor. Ama bütün bunlara rağmen sorunu çözecek adımlar düzgünce atılmıyor. Hep aynı noktada yapılması gerekenleri konuşuyoruz. Yani bunun sonrasında bir deprem yaşandığında bütün bu konuşulanlar da havada kalmış olacak maalesef.

H.E.: Evet. Zamana karşı bir yarış halindeyiz. 1999 Depremi’nden sonra birçok çalışma yapıldı ve hala da devam ediyor. Türkiye'de akademi üretiyor, bu konularda tespitler yapıyor, stratejiler, eylem planları öneriyor. Ama bütün mesele, politik erk tarafından sistemin oluşturulup, adım adım bu söylenenlerin, yapılması gerekenlerin, bu eylem planlarının işleme konulması gerekiyor. Onu anlatmaya çalışıyorum. Yani biz Adalar ölçeğinde kışın 16 bin yazın 35 bin nüfuslu, %65’i orman alan ve depreme en yakın olan bir coğrafyada bir model öneriyoruz. Bunu gerçekleştirirsek eğer, bütün ilçelere, her yere örnek olur. Bakanlık, İBB, yerel yönetimler ve STK'lar bir araya gelip bu işi biz çözebiliriz. 

Bakın, Türkiye'de sürdürülebilir önemli gerçekçi projelere bankalar da kredi verir. Yani mesela bu finans sorununu bakanlık bir türlü çözemedi. Aslında bazı yollar var. Bilinmedik bir şey yok. Biz, bilinenleri bir şekilde tekrar tekrar söyleme noktasındayız maalesef. Biz, bir eylem planı teklifinde bulunuyoruz. İBB yöneticilerinin de bu tekliften haberi var. Madem Adalar pilot olarak ilan edildi, o halde bunu hızlandıralım. Ne engel var karşımızda? Hiçbir engel yok. Yeter ki amacımızı iyi belirleyip, örgütlenelim. Aksi takdirde, maalesef hep konuşup dururuz.

N.S.: Olası İstanbul depreminin yedi küsur şiddetinde olacağı ön görülüyor. Adalar'da hissedilme oranı ne kadar olur?

H.E.: Biliyorsunuz, 2019 itibarıyla Yeni Deprem Yönetmeliği devreye girdi, yeni hesaplar yapıldı. Adalar'da beklenen yer hareketinin ivmesi, yatayda maksimum 0.5 – 0.6 g arasında değişiyor. Yani İstanbul'da en yüksek yer hareketine maruz kalacak bir coğrafyadayız. İstanbul'un kıyılarında bu 0.4 g falandır. Adalar’da çok yüksek bir değer var. Dolayısıyla bunu iyi düşünüp bir şeyler yapmak gerekiyor.

N.S.: Bu bahsettiğiniz değerin karşılığı ne? Siz teknik terim olarak telaffuz ediyorsunuz. Peki bunu bizim de anlayacağımız bir şekilde açıklayabilir misiniz?

H.E.: Tabii ki. Şöyle açıklayayım; yerin ivmesi 1 g’dir. Eğer 1 g’lik bir harekete maruz kalırsanız  ayakta duramazsınız. Sizi zıplatır ve yere yatırır. Binaların temelleri bunun%60’ına maruz kalır. Yani%60 oranında bir yer ivmesine, hareketine, kuvvetine maruz kalır. Eğer sizin bulunduğunuz zemin kaya değil ve biraz daha zayıf ise bu daha da büyür.

N.S.: Evet. Bütün bunları tekrar tekrar düşünüp ona göre bir an evvel harekete geçmemiz gerekiyor. Sizin de bizim de çabalarımız hep o yönde.

H.E.: Adalar’da yaşayan herkesin de bu talebi canlı tutması lazım.

N.S.: Programımıza katıldığınız için size çok teşekkür ederiz Haluk Bey. Bu mevzu, konuşmakla bitecek gibi değil ama hakikaten harekete geçmek için de zaman giderek azalıyor maalesef. Bunu hep beraber bir kez daha dile getirmiş olalım.

H.E.: İyi yayınlar diliyorum.

D.T.: Hoşça kalın. Adalar hepimizin.

N.S.: Hoşça kalın. Adalar hepimizin.