İşçi grevlerinde sendikal hareket ve muhalefetin ne kadar payı var?

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ali Bilge, Ekonomi-Politik'te Türkiye gündemine dair işçi ayaklanmalarını, muhalefetin tutumunu ve medyayla ilgili son yayınlanan cumhurbaşkanlığı genelgesini analiz ediyor. 

Yemeksepeti grevinde motokuryeler
Ekonomi Politik: 7 Şubat 2022
 

Ekonomi Politik: 7 Şubat 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

(7 Şubat 2022 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)

Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhabalar!

Ali Bilge: Merhaba Ömer bey, merhaba Özdeş, merhaba Feryal, günaydın, iyi haftalar!

ÖM: Evet, sizin değiminizle enkaz içinden yayınlar yapıyoruz.

AB: Evet, Türkiye enkazından yayınlar, Türkiye enkazından durumlar, aynı zamanda hem enkaz içindeyiz hem de barbarlık örnekleri içinde yaşıyoruz. Donarak insanlar ölüyor, Edirne’de 20’ye yakın göçmen donarak öldü.

Özdeş Özbay: 19’du. 

ÖM: Dünyada da aslında, Meksika’da çete savaşlarında artık sokakta battaniyeye sarılı cesetler bulunuyor. 

AB: Evet.

ÖM: 16 ceset mesela!

AB: Van’da epey zaman önce göçmen mezarlığı, isimsizler mezarlığı kurulmuş durumda, Afganistan’dan, doğudan gelen göçmenler için. Son olarak Isparta’da evinde donarak öldü bir kişi , elektriksizlikten, yakıtsızlıktan öldü. Bir yandan yalan fabrikaları tam kapasite çalışıyor, trollere yalan fabrikaları diyorum, memlekette gerçek fabrikalar çalışmıyor ama yalan fabrikaları çalışıyor. Ayrıca geçen hafta ana muhalefet liderine bir çocuğa hain dedirtildi bir mitingde. Siyasette çocuk istismarında daha önce var mı böyle bir örnek diye baktım, lidere kurban edilmek istenen çocuklar var, Serbest Fırka zamanı İzmir’de 1930 yılında Fethi Okyar’a, daha sonra Demokrat parti döneminde Adnan Menderes’e kurban edilmek istenen çocuklara var. “Yeter ki kurtar bizi , çocuğumu da kurban ederim senin için.” diyenlere rastladık ancak ana muhalefet liderine hain dedirten örneğine rastlamadık. O cümleyi duyar duymaz, o görüntü beni, Rakel Dink’in Hrant Dink katli sonrasındaki “Bir bebekten katil yaratmak” konuşmasına götürdü. Böyle başlıyor, bir çocuğa ana muhalefet liderine hain dedirtmekle başlıyor, bir çocuktan canavar, katil yapmak. Hem enkazın içindeyiz hem de barbarlıklar, yalanlar içinde yaşıyoruz. Dolayısıyla olumsuzluklar üst üste binmiş durumda. 

ÖM: Pardon Ali bey, bir ufak ilavede bulunayım.

AB: Buyurun.

ÖM: Önemli bir eleştiri geldi bu sözünü ettiğiniz noktalara, kapitalist paradigmanın sahtekar insan ürettiği açıklaması geldi. Bunu gördünüz mü?

AB: Görmedim kaçırmışım, kim söylüyor bunu?

ÖÖ: Yoldaş Bilal Erdoğan’dan geldi!

ÖM: Bilal Erdoğan!

AB: Vay, vay! Devrimci Bilal! Nerede söylemiş?

ÖM: Kocaeli’nde İmam Hatipler Derneği üyeleriyle bir araya geldiğinde söylemiş. “İnsan ırkını kötü bir varlığa dönüştürdü batı medeniyetindeki kapitalist düzen.” demiş.

ÖÖ: Evet, kapitalist düzen bir tek batıda galiba var ama!?

İlk defa oy verecek yedi milyon genç ve dokuz milyon işsiz

AB: Görmemiştim, teşekkür ederim, not edelim ve üzerine yoğunlaşalım! Şimdi yayın yaptığımız enkaz çok katmanlı; enflasyon- ekonomi enkazı var, toplum bu enkazın altında inliyor. Artık enflasyonda “baraj yıkıldı” barajın seti yıkılmış durumda, su ovaya yayılmış durumda, selde boğuluyoruz. Enerji krizi, döviz krizi, pandemi krizi… Orta sınıf yoksullaşıyor, yoksullar açlığa geçiyor, tarımda kriz yaşıyoruz, gıda krizi yaşıyoruz, bunlar hep enkaz. Polis devleti uygulamaları her gün artarak karşımıza çıkıyor. Kamusal varlıkların bireysel servetlere dönüşmesi devam ediyor. Enerji krizinde ve zamlarda bunun örneklerini, sonuçlarını gördük. İşsizlik artarak devam ediyor. 2007 yılında çalışabilir nüfus % 66,5iken %68’e yükselmiş, işsizlere eklenmiş. Diğer taraftan grevler, gösteriler var, devam ediyor, dokuz milyon kişi işsiz. Seçim olursa yedi milyon yeni seçmen oy verecek. Not edilmesi gereken çok önemli bir husus. Yedi milyon genç ilk defa oy verecek, bunların hepsi geleceksiz, yedi milyon yeni seçmen geleceksiz, dokuz milyon işsiz geleceksiz… Aslında bu acı tablo muhalefet için iktidar ortamı yaratması için çok elverişli bir durumdur. Gelecek endişesi duyanlar, işsizler muhalefetin potansiyeli demektir.
ÖM: Ben şunu da ilave edeyim izninizle. Bu yedi milyon yeni oy kullanacak olan kişinin aynı zamanda bütün ömrü hayatlarında AKP iktidarından başkasını görmemiş olduklarının da altını çizerek söylemekte fayda olabilir. 

AB: Evet, aynen öyle. İşçi direnişleri var, grevler var, biraz bunlara bakmaya çalıştım, siz de baktınız biliyorum. Hak arama gösterilerinde 1-2 nokta tespit ettim, yanlışsam düzeltin lütfen; birincisi, direnişlerde, grevlerde hak mücadelelerinde işçilerin çok azı örgütlü. Çoğu örgütsüz, sendikasız işçi hareketiyle karşılaşıyoruz. Evet, birlikte hareket ediyorlar, ancak arkalarında bir sendika, örgüt yok. 25 örneğe baktım, iki tanesi sendikalıydı, yanılıyor olabilirim, kaçırmış olabilirim. Bu da önemli, altı çizilmesi gereken husus. Bir diğer husus da şu; grev ve direnişler için nerelerden bilgiye ulaşabilirim, diye baktım, bu nedenle üç büyük örgütün sitesine baktım, Türk-İş, DİSK ve Hak-İş, maalesef bilgi yoktu. Medyada da Evrensel dışında toplu bir bilgiye rastlamadım. Sağ olsun Evrensel gazetesi bir direniş haritası çıkartmış, ne kadar yeterli ama yapmış, teşekkür ederiz. Onun dışında, direnişlere, eylemlere, hak arama mücadelelerine ilişkin bilgiye rastlamadım. Bu iki hususu belirteyim. Türkiye’de insanlar artık bıçak kemiğe dayanmış, zıvanadan çıkmış bir durumdalar. Hak arama mücadelesi devam ediyor, ama hak arama mücadelesi, toplumsal muhalefetle, örgütlü sendikal hareketle ne kadar buluşuyor?Emek hareketi, direniş ve grev dökümlerinin sendikal hareketin lideri olan örgütlerin sitelerinde, duyurularında yer alması lazım. Aynı zamanda, Evrensel dışında da muhalif medyanın, bu hareketliliği izlemesi sayfalarına düzenli taşıması lazım. Türkiye çapında bilmediğimiz direnişler de söz konusu oluyor. Sosyal medyadan gördüm, protestolar Kızıltepe’ye kadar yayılmış durumda... 

ÖÖ: Elektrik kesintileri.

AB: Evet. 

ÖÖ: Doğubeyazıt, Yüksekova, Kızıltepe, Mardin, yine Mardin’in başka ilçeleri, hatta İzmir ve daha bir çok yerde elektrik kesintilerine karşı eylemler var. Bir de yine sosyal medyada belki görmüşsünüzdür, bir eylem türü daha başladı, özellikle esnaf elektrik faturalarının çıktısını alıp camlarına yapıştırıyorlar. “40 bin lira elektrik faturası geldi”, “35 bin lira elektrik faturası geldi” diye. 

ÖM: Bir de belki yakıyorlar faturaların kopyalarını.

AB: Aslında bu hafta değinme fırsatımız yine olamayacak ama “Enerji zamlarına kim nasıl karar veriyor?” sorusuna yanıt aramamız lazım. Tümüyle yükselen protestolar, yürüyüşler, gösteriler, zamlara tepkiler, hak arama mücadeleleri, tüm bunların muhalefetle, örgütlü sendikal ve siyasal hareketle buluştuğunu söylemek mümkün değil. Kendiliğinden gelişen durumlarAslında Türkiye teorik olarak devrimci bir durum içinde bulunuyor. 

ÖÖ: Tabii bizzat CHP lideri kendisi diyordu “Sokaktan uzak duracağız.” diye. Halbuki işçiler sokakta.

AB:İktidar yönetemiyor, halka baskı uyguluyor, 40 - 45 yıl öncesine gitsem üniversite kantininde, biz bu durumu tahlil ediyor olurduk, kendimi geriye doğru götürdüğümde.
ÖM: Evet.

AB: Kantinde devrimci bir durumun tespitini yapmaya çalışıyorduk muhtemelen. Kantinin köşesinde bir istihbaratçı da bizi izliyordu büyük bir olasılıkla. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu durum, teorik olarak gerçekten devrimci bir duruma işaret ediyor, değişime işaret ediyor.Muhalefetseniz, ana muhalefetseniz, ittifak bloğuysanız, yedi milyon yeni oy verecek genç insan, dokuz milyon işsiz, bu kadar gösteri, protesto, iktidar olmaya yolunuzu açıyor demektir, kanal açan durumlardır, ama bu durumla kucaklaşan bir muhalefet bloğu göremiyoruz

"İçinde bulunduğumuz ortam tümüyle sivil itaatsizlik zamanına işaret ediyor"

Artık ben ana muhalefet, muhalefet ve muhalefet bloğu, ittifak, bu tanımların hepsini toplulaştırarak konuşmak istiyorum. İttifak, milleti sokağa düşürmeyiz anlayışı ile devam ettiği müddetçe toplumun gerisine düşemeye devam eder. Ana muhalefet liderinin ikinci ismi kendisini eleştirenlerce ‘karınca ezmez’dir - bunu değim olarak söylüyorum- bu edilgen tavrın devam etmesi, gelecek umudunu etkiliyor. Aslında içinde bulunduğumuz ortam tümüyle sivil itaatsizlik zamanına işaret ediyor. Hak arama mücadelelerini hayata geçiren, faturayı yakan, cama asan, zamları protesto eden, greve çıkan, polis dayağına, gözaltına, tutuklamalara göğüs geren, ancak kendiliğinden gelişen toplumsal tepki ve muhalefetle karşı karşıyayız. Maalesef bunları kucaklayan siyasal ve sendikal muhalefet henüz ortada yok…

ÖM: Tekstil işçilerinin üretimi durdurması var ki çok son birkaç gün içinde 10’dan fazla şirketin isimleri de, bir kısmı da tanıdık şirketin düşük zamma karşı iş durdurma eylemleri var, yüzlerce işçinin fabrika önünde bekleyişe geçtikleri gibi. Antep’te ve iş bırakan çorap işçilerinin kazanmakta olduğuna dair İstanbul’da da haberler var, ilginç. Bir de Hopa’da liman işçilerinin taleplerinin karşılanacağı sözü üzerine eyleme son vermeleri durumu var.
ÖÖ: Ayrıca bu çarşamba günü TTB ve Sağlık Emekçileri Sendikası’nın ilan ettiği grev var. Bir de onun grevi geliyor. 

ÖM: Evet g(ö)rev!

Muhalefet işçi eylemlerini arkasına alabilecek mi? 

AB: Tüm bu hareketlilik, tepkiler, grevlerin sebebi; insanlar ücretleriyle kendilerini doyuramıyorlar, barınamıyorlar, ısınamıyorlar. Yaşanan eylemli toplumsal muhalefeti, toplumsal tepkiyi devşiremeyen, siyasal alana kanalize edemeyen, muhalif ittifak bloğuna eksikliklerini göstermek durumundayız. İktidarı- rejimi değiştirmek ve iktidara yürümek için yaşanan sürecin kodlarını siyasal kodlara çevirebilme becerisine, mazhariyetine henüz ittifak bloğunun sahip olmadığını görüyoruz

O kadar uygun bir değişim iklimi var ki bunu toplum kendisi zaten ortaya koyuyor ve tepkilerini dillendiriyor. Bu gözlemler sendikal hareketin de ne kadar güçsüz olduğunu bize gösteriyor. Üç sendika sitesinde buna ilişkin direniş, grev, hak arama haberleri yok. Evrensel dışında iş ve direniş eylemlerinin haritası çıkarılmış değil, büyük bir çoğunluğu başlarında bir sendika olmaksızın yürüyen hareketler olarak karşımıza çıkıyor. Bunu, izleyicilerin, dinleyicilerin ve siyasetçilerin önüne serelim.

ÖÖ: Aslında sendikaların liderliğinde gelişmiyor ama sendikalaşma girişimleri -özellikle moto kuryelerde, vs.- var, yani sendika aktivistleri de var tabii içeride destek veren.
AB: Elbette var ama şöyle, yani ben 1970’leri, 80’leri, 90’ları gördüm, Ereğli-Zonguldak direnişini yaşadım, en son Tekel direnişi ile Fatiha okundu ama hak arama mücadelesi çok köklüdür bu ülkede. İki sene önce 15-16 Haziran belgeselleri hazırlamıştım, görüşmeler yaptım 20’ye yakın kişiyle. Yani hak arama mücadelesi çok köklüdür, çok örnekleri vardır; hak arama mücadelesi mutlak siyasalda değildir, çoğunlukla sendikal bütünleşmeyle başarıya ulaşırlar. Maalesef sendikal hareketin de düzeyini göstermesi açısından yaşadıklarımız önemli. Umarım bu derinleşen durum sendika aktivizmini de arttırır. Ömer bey siz bir şey söyleyecektiniz?

Son yayınlanan cumhurbaşkanlığı genelgeleri 

ÖM: Bunları hem medyaya hem muhalefet partilerine ve koalisyona hem de tabii sendikalara da bir uyarı olarak kabul ettirmek gerekir. 

 AB: Kesinlikle. Geçen hafta değinemediğimiz bir gelişme vardı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir genelgesi yayınlandı. İzninizle biraz da ona değinelim. Genelge medya üzerine yayınlanan bir genelge. Erdoğan bu genelgede; özellikle toplum üzerinde medya etkisini bertaraf edecek önlemlerin alınması gerektiğini, milli ve manevi değerlerimizi, aile ve toplum yapımızı sarsan yayınlara örtük faaliyetlere karşı sert tedbirler alınacağını, bunlara ilişkin düzenlemelerin yapılacağını belirtiyor. Aynı zamanda kendisi, sosyal medyanın en büyük tehlike olduğunu, sosyal medyanın demokrasi üzerinde tehdit olduğunu söylüyor. 

Bu genelge medyada biraz görüldü, ancak yayınlanan başka bir genelge daha vardı, bu düzenleme de dikkatimi çekti; o da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın 81 il müftülüğüne gönderdiği genelge. Bu da Cuma günleri, Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan, yatsı namazından önce ailelerin camide buluşmasını sağlamak üzere çıkan bir genelgeydi. Aile fertlerinin dini kimliklerinin inşa edilmesini, doğru dini bilgiyle buluşmalarını, Kuran’la buluşmalarını, Kuran ve sünnet eksenli bilgi birikimi ile ahlaki kazanımlar elde edilmesine yönelik cami buluşmalarının başlatılmasına ilişkingenelgeyi de görmezden gelemeyiz. Erdoğan’ın ve Erbaş’ın genelgelerini birlikte ele almakta fayda var, hemen hemen birbirine yakın tarihlerde yayınlandı. 

Hep söylüyorum, elimde bir laikmetre yok ama kurulu laik düzenin çok önemli bir bölümü ortadan kalkmış durumda. Evet, Türkiye anayasasında laik devlet olduğu yazılı, İslam cumhuriyeti olmadığı yazılı, ama çok uzunca bir süredir kanun, yönetmelik ve düzenlemelerle, Türkiye’de 1923 sonrasında kurulan laikliğinin (otoriter-vesayetçi laikliğin) önemli bir kısmının ortadan kalktığına tanık oluyoruz. Bu iki genelge de bu gerilmeye katkıda bulunuyor. Türkiye’nin demokratikleşmesiyle birlikte, doğru dürüst bir şekilde laikleşmesi de gerekiyor. Muhalefetin, demokrasinin yeniden inşasını laikliğin de yeniden inşasıyla birlikte görmesi gerekiyor. Yarım laiklikten, yarı İslam cumhuriyetinden, doğru bir demokratikleşme ve laikleşme sürecine geçişin planlanması gerektiği aşikar. Ancak ana muhalefet ve muhalefetin çoğu bunu görmezden geliyor. Özellikle ana muhalefet, sağa yatarak badireyi atlatmayı kafasına koymuş vaziyette. Ancak önümüzdeki dönemde Türkiye’nin yeniden inşasında bu konu çok önemli. Elbette bu enkazdan yeni bir inşa nasıl çıkacaksa… Yeni demokraside laik devleti nasıl tanımlıyoruz? Diyanet İşleri Başkanlığı nerede olacak, nerede duracak? Buna ilişkin de ciddi tartışmaların yapılması, sonrasında düzenlemelerinde yapılması gerekiyor. Biz böyle otoriterlik üstü az laiklikle ne kadar devam edebiliriz?

Özellikle bu hususta milli eğitim tarafı, dini eğitim tarafı çok önemli ki bugün okullar açılıyor, 18 milyon öğrenci öğrenim hayatına ikinci yarı yıla başlayacak. Cami buluşmaları genelgesi bana cami gençlik kollarını da hatırlattı. Hatırlarsınız, cami gençlik kolları yapılanmasından birkaç kez söz etmiştik geçtiğimiz yıllarda. Tüm bu enkazın içinde göze çarpan bu iki genelgeyi izleyicilerin, dinleyicilerin dikkatine sunmak istedim. 

ÖM: Evet, Faruk Bildirici de medya ombudsmanı, Resmi Gazete’de yayınlanan bu ‘Basın ve yayın faaliyetleri’ konulu cumhurbaşkanlığı genelgesini toplumun temel değerlerine aykırı unsurlar taşıyan yapıların yıkıcı etkilerini bertaraf edecek adımların atıldığını duyurdu. Yani bununla, muğlak ifadeler içeren bu genelgeyle medya kuruluşlarına çok daha ağır cezalar verilebileceğini, böyle bir tehdide işaret eden yazılar yazdı ve konuşmalar da yaptı Faruk Bildirici.

Türkiye'nin nüfus istatistikleri açıklandı

AB: Evet, biliyorum, ayrıca Faruk’un son dönemde medya ombudsmanlık alanını genişletmek üzere girişimlerini de belirtmemiz lazım . Ombudsmanlıkta bir araya gelen medya kuruluşlarıyla, medya arızalarının giderilmesine yeni oluşum ciddi katkıda bulunacaktır. Bu girişime daha sonra değinme imkanı bulacağız. 

Evet bugün okullar açılıyor, ikinci yarıyıla geçiyor, milli eğitimde 102 bin öğretmen açığı bulunuyormuş, CHP’nin bildirisinden aktarıyorum. Türkiye’de eğitim bütçesi 2016’dan bu yana azalıyor; eğitim bütçesinin gayri safi milli hasılaya oranı 3.79 iken 3.47’ye gerilemiş. Pandemide okullarını dünyada en uzun süre kapalı tutan dördüncü ülke olmuşuz. 

Son olarak, Türkiye’nin nüfus istatistikleri açıklandı, bu çok önemli, daha enine boyuna incelenmesi, bakılması gereken bir konu. Özellikle biz iktisatçılar nüfus olmadan yapamayız, elimizdeki bir ekonomik veriyi, nüfusla sürekli karşılaştırmak, oranlamak durumundayız. Geçen hafta mahalli idareler, büyük şehir meselesini gündeme getirmiştik. Türkiye’nin büyük şehirlerdeki nüfusunun toplam nüfusun %85’i olduğunu söylemiştik. Son nüfus istatistiklerinde de bu durum devam ediyor. Köy nüfusu gittikçe azalıyor, çünkü tarımdan düşüyor insanlar, tarım yapmıyorlar. Türkiye’de 2008’de 1.127 bin olan çiftçi sayısı 2021 Eylül’ünde 530 bine düştü arkadaşlar. Tarımdan vazgeçenler artıyor, son beş yılda %26 oranında azalış söz konusu. Çiftçi sayısı gibi tarım alanları da aynı şekilde azalıyor. İklim değişikliğinin sonucu yaşananlarla birlikte gıda güvenliği sorunları da artırıyor. Nitekim, Türkiye’nin bugün yaşadığı işçi eylemlerinin, zamlardan dolayı protestoların yükselmesinin arka planında beslenememe sorunu bulunuyor. Yakında beslenememeden kaynaklanan ölümlere rastlayabiliriz ki halihazırda da var. Bunun artacağını söyleyebiliriz. Önümüzdeki haftalarda nüfus dahil bu konulara umarım daha ayrıntılı değinebiliriz.

ÖM: Ben bir de şunu ilave edeyim izninizle, yani Yale Climate Connections dergisinde çok çarpıcı, dikkat çekici bir makale yayınlandı, bu DSÖ’nün de raporu ve sizin dediklerinizin bir uzantısı, yani bağlam açısından tamamlayıcı bir şey; dünyadaki tarımsal toprağın %34’ü, yani 1/3’ünden fazlası zaten kullanılmaz hale gelmiş ve suların da, yeraltı sularının da aşırı çekilmesinden dolayı ve özellikle de “Tarım gübrelerle ve pestisitlerle daha fazla su çekerek idare edildi, edilmeye çalışıldı ama bunun sonu geldi.” diyen çok önemli bir uyarı var. Bu da Türkiye’yi de tabii elbette derinden etkiliyor ve kapsıyor.

AB: Ömer bey, Covid dönemimde belgesellere sardım, orada BBC Earth’de gördüm. Doğrusu bu oranda olduğunu bilmiyordum, ormansızlaştırma emisyonun 1/3’üne yol açıyormuş. Uzaydan çekilen fotoğraflar yayınlanmış ABD’de -NASA yayınlamış- orada görülüyor, ormansızlaştırmada tarım alanları açmak ve tarımsal ürünleri endüstride kullanmak üzere yapılıyor. Türkiye’de ormansızlaştırma had safhada, en son Manavgat ve Köyceğiz yangınlarında inanılmaz alanları kaybettik. İçinde yaşadığımız tüm bu enkazın içerisinde en önemlisi insanların doymaları, yani açlıkla ilgili sınav, Türkiye’yi çok ciddi ölçüde açlık sınavı bekliyor. Herhalde yayın süremizi doldurduk.

ÖM: Evet. Genel bağlam böyle yani, çok ciddi bir durum var ve bir an önce çok acil iklim durumu ilan edilmesi gerekiyor herkes tarafından. 

AB: Evet, yakında o konuda da mart’ta dünya çapında değil mi?

ÖM: Evet, 25 Mart’ta genel grev var. Peki çok teşekkür ederiz Ali bey.

AB: Görüşmek üzere, iyi yayınlar.

ÖÖ: Görüşmek üzere.

AB: Hoşça kalın!