Acil ve etkili adımlar atılmalı

-
Aa
+
a
a
a

Hindistan'dan Meksika'ya, Türkiye'den Amazon ormanlarına kadar dünyanın dört bir yanındaki olaylar, iklim değişikliğinin acil ve ciddi tehditlerini gözler önüne seriyor. Sıcaklık artışı, aşırı hava olayları, deniz seviyesinin yükselmesi ve ekosistemlerin zarar görmesi gibi faktörler, insanlığın ve dünya üzerindeki diğer canlıların geleceğini tehdit ediyor.

"Acil ve etkili adımlar atılmalı"
 

"Acil ve etkili adımlar atılmalı"

podcast servisi: iTunes / RSS

Hindistan‘ın başkenti Delhi‘de sıcaklıkların 47,4 dereceye ulaşmasıyla birlikte yetkililer, okulları “hemen geçerli olmak üzere” yaz tatili için erken kapatma kararı aldı. Bu karar, Hindustan Times tarafından aktarılan bir hükümet emrine dayandırıldı. Hava durumu bürosu bu hafta için ciddi sıcak dalgası koşulları konusunda uyardı.

Guardian‘ın aktardığına göre Delhi’nin Najafgarh bölgesinde Pazartesi günü ölçülen 47,4 derece, ülke genelinde bu yılın en yüksek sıcaklığı oldu. Hindistan’ın diğer eyaletlerinde de benzer kararlar alındı. Haryana, Madhya Pradesh, Pencap ve Racastan eyaletlerinde de okulların kapatılması emri verildi.

Hindistan, yaz aylarında yüksek sıcaklıklara alışık olsa da, yıllarca süren bilimsel araştırmalar iklim krizinin sıcak hava dalgalarının daha uzun, daha sık ve daha yoğun hale gelmesine neden olduğunu ortaya koydu. Hindistan Meteoroloji Departmanı, aşırı sıcakların özellikle bebekler, yaşlılar ve kronik hastalığı olanlar üzerindeki sağlık etkileri konusunda uyardı.

Okulların sıcaklardan dolayı kapatılması kararı, iklim değişikliğinin ciddi sonuçlarını bir kez daha ortaya koyuyor. Aşırı sıcakların sağlık üzerindeki tehlikelerini gözler önüne sererken, iklim krizine karşı acil önlemler alınması gerektiğini de gösteriyor. Hindistan gibi sıcak hava dalgalarına alışık olan bölgelerde bile bu tür adımların atılması, sorunun ciddiyetini ve aciliyetini vurguluyor. 

Tabii ki iklim krizi sadece sıcaklardan dolayı etkilemiyor bizleri. Yeni yapılan bir araştırma, Birleşik Krallık ve İrlanda‘da geçen sonbahar ve kış aylarında “bitmeyen” gibi görünen yağmurların, insan kaynaklı küresel ısınma nedeniyle 10 kat daha muhtemel olduğunu ve normalden yüzde 20 daha fazla yağmur yağdığını ortaya çıkardı.

Ekim ve Mart ayları arasında bir düzineden fazla fırtına arka arkaya bölgeyi kasıp kavurmuştu. Bu, neredeyse iki yüzyıllık kayıtlar içinde bu tür en yağışlı ikinci dönem oldu. Sağanak şiddetli sellere, en az 20 kişinin ölümüne, evlerde ve altyapıda ciddi hasara, elektrik kesintilerine, seyahat iptallerine ve ağır mahsul ve hayvan kaybına neden oldu.

Fırtınaların neden olduğu yağmur miktarının, iklim krizi olmasaydı 50 yılda bir meydana geleceğini belirten iklim uzmanları, son yıllarda ulaşılan 1,2 derecelik küresel ısınma nedeniyle artık her beş yılda bir bu tür felaket gibi durumların ortaya çıkacağını kaydediyor. Analiz, fosil yakıt yakmanın hızla durdurulmaması ve küresel sıcaklığın önümüzdeki on veya yirmi yılda 2°C’ye ulaşması halinde, bu tür şiddetli yağışlı havaların ortalama her üç yılda bir yaşanacağını gösteriyor.

Araştırmayı yapan World Weather Attribution uzmanları her iki ülkede yaşayanları korumaya yönelik çalışmaların hâlâ “çok eksik” olduğu ve en çok etkilenenlerin yoksul ve savunmasız insanlar olduğu konusunda uyardı.

Günümüzün “ısıtılmış” dünyasında yağışlı kışın ne kadar muhtemel ve ne kadar yoğun olduğu ile yüksek düzeyde karbon emisyonunun olmadığı bir dünyada ne kadar muhtemel olacağını karşılaştıran çalışmaya göre, daha sıcak hava daha fazla su buharı tutabilir ve dolayısıyla daha fazla yağmur üretebilir. Yüzlerce “bağlantı çalışması”, küresel ısınmanın halihazırda dünya çapında sıcak hava dalgaları, orman yangınları, kuraklıklar ve fırtınalar gibi aşırı hava koşullarını nasıl artırdığını gösteriyor.

WWA’nın bu yılın başında yayımladığı rapora göre, insan kaynaklı iklim krizinin geçen kasımda yol açtığı Karadeniz bölgesini vuran Bettina Fırtınası‘nın, şiddetli yağmur ve kar yağışı olasılığını iki katına çıkardığı tespit edilmişti.

Fırtına Moldova, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna‘da aşırı kar yağışına, Kırım, doğu Ukrayna ve Türkiye’de ise şiddetli yağmurlara neden olmuştu.

Çalışmanın daha önce yayımlanan “hızlı analiz”inde de küresel ısınmanın, Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye‘de şiddetli yağış olasılığını 10 kata kadar, Libya‘da ise 50 kata kadar artırdığına; sel ovalarındaki yapılaşma, barajların bakımsızlığı ve diğer yerel faktörlerin aşırı hava koşullarını insani bir felakete dönüştürdüğüne dikkat çekilmişti.

Climate Center‘ın yaptığı bir başka araştırmada da iklim değişikliğinin Avrupa’nın büyük bölümünde rekor kıran sıcaklık tahminini beş kat daha olası hale getirdiği belirtilmişti.

İklim krizinin etkilerinin sınırı yok gibi.  Geçtiğimiz hafta ortalarında Londra'dan Singapur'a giden uçakta, bir yolcunun ölümüne, 30 kişinin yaralanması yol açan şiddetli türbülansla ilgili uzmanlar, küresel iklim değişikliğinin etkilerine işaret ediyor. Bilim insanların göre, özellikle ABD ve Kuzey Atlantik üzerinde son 40 yılda meydana gelen türbülanslarda artış var.

Singapur Hava Yolları‘na ait Londra’dan kalkan bir uçağın Myanmar üzerinde şiddetli türbülansa yakalanması sonucu, yolculardan birinin kalp krizi nedeniyle yaşamını yitirmesi ve 30 kişinin yaralanması, dünyayı şoka uğrattı.

İklim değişikliği küresel sıcaklıkların artmasına neden olurken, bilim insanları türbülansın nedenlerinden bazılarının halihazırda yoğunlaştığını söylüyor.

Dünya fosil yakıtları yakmaya devam ettikçe küresel sıcaklıklar artıyor ve türbülans da bu ısınmadan etkilenen bir başka doğal olay.

Profesör Lane, “Rüzgar düzenlerini etkiliyor ve etkilenenlerden biri de jet akımlarıdır. Uçak uçuş seviyesindeki jet akımlarının yoğunlaşması öngörülüyor, bu da bu bölgelerin daha çalkantılı hale geleceği anlamına geliyor” diyor.

Çalışmayı yürütenlerden, Reading Üniversitesi’nden atmosfer bilimci Profesör Paul Williams, “İklim değişikliğinin gelecekte açık hava türbülansını artıracağını gösteren on yıllık bir araştırmanın ardından, artık artışın çoktan başladığını gösteren kanıtlarımız var” dedi. Williams, önümüzdeki yıllarda daha sert havanın daha sarsıntılı uçuşlara dönüşmesini önlemek için gelişmiş türbülans tahmin ve tespit sistemlerine yatırım yapılması gerektiğini de ekledi.


Biyoçeşitliliğin en büyük tehditlerinin başında gelen iklim krizi ile ilgili seçtiğim haber Meksika’dan; Meksika‘da bir süredir devam eden yüksek sıcaklıklar yüzünden, yüzlerce “uluyan maymun” yaşamını yitirdi.

Kükreme benzeri çağrılarıyla tanınan hayvanların en az 83’ü Meksika Körfezi kıyısındaki Tabasco eyaletinde ölü bulundu. Sıcak çarpması, dehidrasyon ve yüksek ateş nedeniyle bulundukları ağaçlardan yere düşen hayvanların onlarcası bölge sakinleri tarafından kurtarıldı ve veterinere götürüldü.

Veteriner, Dr. Sergio Valenzuela, kendisine getirilen maymunlarla ilgili “Sıcak çarpmasından etkilendikleri çok açıktı ve bize oldukça kritik bir durumda getirildiler. Vücutları, bez parçası gibi gevşek ve kendini salmış haldeydi” dedi.

AP’nin aktardığına göre, Meksika’daki sıcak dalgası, mart ayından bu yana en az 26 kişinin ölümüyle ilişkilendirildi. Veterinerler ve kurtarma ekipleri bu yüzden yüzlerce uluyan maymun ve diğer hayvanların da aşırı sıcağa bağlı etkenler nedeniyle öldüğünü söylüyor.

Maymun ölümleri, 5 Mayıs civarında rapor edilmeye başlamıştı. Hafta sonu bu bildirimlerin sayısının zirveye ulaştığını anlatan Pozo, Ağaçlardan elma gibi düşüyorlar” dedi: “Yerde bulduklarımız, şiddetli bir dehidrasyon durumundaydılar ve birkaç dakika içinde öldüler.”

9 Mayıs itibarıyla Meksika’daki en az dokuz şehir sıcaklık rekorları kırdı. Sınır eyaleti Tamaulipas’ta sıcaklıklar 47°C’ye ulaştı.

Bu yıl neredeyse tüm ülkede ortalamanın altında yağışlar nedeniyle göller ve barajlar kurudu, su kaynakları tükendi ve yetkililer hastanelerden itfaiye ekiplerine kadar her şey için kamyonlarla su taşımak zorunda kaldı. Hidroelektrik barajlarındaki düşük seviyeler ise ülkenin bazı bölgelerinde elektrik kesintilerine neden oldu.

İklim krizinin etkisi, dünyanın en büyük tropikal ormanlarından biri olan Amazon'da ciddi şekilde hissediliyor. 

Amazon ormanlarının üçte birinden fazlası, son kuraklık dönemlerinden sonra toparlanmakta zorlanıyor. Yeni bir araştırma, küresel öneme sahip ekosistemde “kritik yavaşlama” belirtileri olduğunu ve bu durumun ormanın dirençliliği üzerinde endişe yarattığını belirtiyor.

Guardian’ın aktardığına göre son yirmi yılda, Amazon dört kez “yüzyılda bir” gerçekleşecek kuraklıklarla karşı karşıya kaldı. Bu kuraklıklar, insan kaynaklı iklim değişikliğinin etkisiyle daha da şiddetlendi ve ormanlardaki ağaçlar ve bitkiler yoğun su kaybından dolayı ölmeye başladı. Güney  Amerika‘nın tropikal orman örtüsü, eskiden kurak ve yağışlı mevsimlerle birlikte küçülüp genişlerken, artık toparlanma süreci daha yavaş ve zor hale geliyor.

Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan çalışma, 2001’den 2019’a kadar olan uydu görüntülerini analiz etti. Her biri 25 km² alanı kapsayan on binlerce pikselin bitki örtüsü etkinliği, yerel yağış verileri ile ilişkilendirildi. Araştırmanın amacı, kuraklıkların sıklığı, şiddeti veya süresinin Amazon bitki örtüsünün kararlılığını nasıl etkilediğini araştırmaktı.

Araştırma, bölgedeki olgun bitki örtüsünün yüzde 37’sinin toparlanma hızında yavaşlama eğilimi gösterdiğini ortaya koydu. Özellikle güneydoğu Amazon’un, yoğun ormansızlaşma ve bozulma nedeniyle “dönüm noktasına” en hassas bölge olduğu belirlendi. Bu, tropikal yağmur ormanlarının farklı, daha kuru bir duruma geçiş yapabileceği anlamına geliyor.

İklim Kuşağı Konuşuyor programımın geri kalanında sizinle dünyada artmakta olan iklim davalarından bahsetmek istiyorum. Pasifik‘teki dokuz küçük ada devleti, Birleşmiş Milletler’in deniz hukuku mahkemesi olan Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi ITLOS’ta tarihi bir iklim davasını kazandı.

Mahkeme “tarihi” nitelikteki’, kararında Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalayanların deniz kirliliğini önleme sorumluluklarının, dünyanın atmosferini değiştirerek okyanuslara zarar veren sera gazı emisyonlarını da kapsadığını tespit etti.

Okyanustaki küçük ada devletleri, mahkemeden deniz suyunun yükselmesi, yüzey suyu sıcaklıklarının artması ve fosil yakıtlar ile diğer sera gazı emisyonlarının neden olduğu okyanus asitlenmesi koşullarında, sözleşme kapsamında neyin deniz kirliliği olarak kabul edildiğini açıklığa kavuşturmasını istemişti.

Tüm denizcilik faaliyetleri için yasal bir çerçeve oluşturan uluslararası bir anlaşma olan BM Deniz Hukuku Sözleşmesi kapsamında kurulmuş bir mahkeme olan ITLOS’un görüşü, uluslararası deniz hukukunun ülkelerin ulusal ve bölgesel mahkemeleri, ulusal iklim planları ve COP29 gibi görüşmelerde yapılanlar gibi uluslararası taahhütler aracılığıyla iklim değişikliği konusunda ne yapmalarını gerektirdiğine dikkat çekiyor.

Davayı açan ülkelerden biri olan Antigua ve Barbuda‘nın başbakanı Gaston Browne, küçük ada uluslarının büyük kirleticilerin emisyonları nedeniyle “hayatta kalma mücadelesi verdiklerini” söyledi:

“Adalarımızın bazıları emisyonların azaltılmaması nedeniyle yakın gelecekte yaşanmaz hale gelecek. En büyük kirleticilerin uluslararası hukuka saygı duymasını ve çok geç olmadan bize karşı felaket niteliğindeki zararları durdurmalarını talep ediyoruz.”

169 ülke tarafından imzalanan 1994 tarihli sözleşme, hali hazırda ülkelerin deniz çevresini gemilerden gelen petrol de dahil olmak üzere kirletici maddelerden korumalarına yönelik yasal temeli sağlıyor; ancak mahkemenin kararı, atmosferik emisyonların da okyanuslara zarar verdiğini de kabul ediyor. Mahkeme, “deniz ortamına ciddi ve geri dönüşü olmayan zarar verme riskinin yüksek olduğunu” belirterek, devletlerin harekete geçme yükümlülüğü olduğuna karar verdi.

Ada ülkeleri onlarca yıldır, yaşam alanlarını yok edecek iklim değişikliği konusunda, dünya ülkelerinin daha kararlı eylemler yapması ve fosil yakıt şirketlerinin yaydığı dezenformasyonla mücadele ediyor.

Mahkemenin, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesini imzalayan ülkelerin deniz kirliliğini önleme sorumluluklarının sera gazı emisyonlarını da kapsadığına karar vermesi, iklim adaletinin sağlanmasında önemli bir adım. Kirletici ülkelerin emisyonlarını azaltma yükümlülüğünün yanı sıra, bundan zarar gören gelişmekte olan ülkelere destek sağlama zorunluluğu, küresel işbirliği ve dayanışmanın gerekliliğini vurguluyor. Bu karar, iklim krizinin etkilerini hafifletmek için uluslararası hukukta daha fazla sorumluluk ve hesap verebilirlik getirebilir.

Bir diğer iklim davasına bakalım; Fransız petrol şirketi TotalEnergies‘in CEO’su ve yöneticilerine, fosil yakıt kullanımının iklim kaynaklı aşırı hava felaketleri kurbanlarının ölümlerine katkıda bulunduğu iddiasıyla ceza davası açıldı. Aşırı hava koşullarından zarar gören sekiz kişi ve üç STK, Paris’te açıkları davanın büyük bir petrol şirketini işleten kişilere karşı açılan bu türden ilk ceza davası olduğunu söyledi.

Guardian‘ın aktardığına göre, dava, TotalEnergies’in yöneticilerinin ve ana hissedarlarının, başkalarının hayatlarını kasten tehlikeye atma, kasıtsız adam öldürme, bir felakete müdahale etmeyi ihmal etme ve biyolojik çeşitliliğe zarar verme suçlarından iddia edilen cezai sorumluluğunu tespit etmeyi amaçlıyor. Bu tür suçlar kanıtlandığı takdirde hapis ve para cezasıyla cezalandırılıyor.

Total,  çoğu aktif olan bilinen sekiz vakayla sık sık hedef haline geliyor. Şirketlere ve hükümetlere karşı açılan iklim davaları da şimdiden yüzleri bulmuş durumda.

İklim kampanyacıları, bu konuda  Avrupa’da en dikkate değer başarı olarak Hollanda Mahkemesi tarafından Shell‘e 2030’a kadar karbon emisyonlarını neredeyse yarı yarıya azaltması emri verilmesini gösteriyor. Bu dava, şu anda temyiz aşamasında. Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de nisan ayında İsviçre hükümetinin, ülkenin emisyonlarını azaltmak için yeterli çabayı göstermediği yönünde bir karar vermiş; mayıs ayının başlarında ise Birleşik Krallık Yüksek Mahkemesi hükümetin iklim eylem planının yasadışı olduğunu belirtmişti.

Davayı açan STK’lardan biri olan Alliance Santé Planétaire’den Dr. Simon Frémaux  ise iklim değişikliğinin dünyanın en büyük sağlık acil durumu olduğuna dikkat çekerek, TotalEnergies ve diğer petrol ve gaz şirketlerinin ne yaptıklarının tamamen farkında olduğuna ve bu nedenle de sorumlu olduğuna vurgu yaptı.

TotalEnergies,  dünyanın en büyük petrol ve gaz şirketlerinden biri ve ürünleri, 1971 yılından bu yana 14 milyar tondan fazla CO2 emisyonuna neden oldu. Bu tarih, araştırmacıların şirketin fosil yakıtların iklim değişikliğine neden olan rolünün farkında olduklarını açığa çıkardığı yıl.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2021’de küresel ısınmayı 1.5 derece civarında bir ısınmayla sınırlandırması için yeni petrol ve gaz sahalarının açılmaması gerektiği uyarısını hatırlatan davacılar, Total’in bu tarihten bu yana çok sayıda yeni petrol ve gaz projesi geliştirdiğini duyurduğunu ve daha fazlasını araştırmaya devam ettiğini söylüyor. 

Davacılar, CEO Patrick Pouyanné, şirketin yöneticileri ve ana hissedarlarının hepsinin, şirketin stratejik kararlarındaki rolleri nedeniyle “üstün sorumluluğa” sahip olduklarını iddia ediyor.

Dosyayı alan cumhuriyet savcısının, adli soruşturma mı açılacağına yoksa şikâyetin kabul veya reddine karar vermesi için üç ay süresi bulunuyor.

Dünyanın bir diğer ucu Alaska’da açılan iklim davasına bakalım istiyorum bir de… 

22 Mayıs 2024 tarihinde, Alaska eyaletinden 8 genç, Alaska LNG Projesi'ni durdurmak amacıyla eyaletlerine karşı yeni bir iklim davası açtı. Bu mega fosil yakıt projesi, önemli miktarda iklim kirliliğine neden olacak ve Alaska'nın gençlerine zarar verecek.

Sagoonick versus Alaska Eyaleti davasındaki genç davacılar, Alaska LNG Projesi'ne itiraz ediyorlar çünkü bu proje, Alaska'nın sera gazı emisyonlarını onlarca yıl boyunca yaklaşık üç katına çıkaracak. Oysa bilimsel konsensüs, gençler ve gelecek nesiller için felaket niteliğindeki zararlardan kaçınmak için sera gazı emisyonlarının hızla azaltılması gerektiğini söylüyor. Genç davacılar, Alaska'nın iklim krizinden zaten zarar görüyorlar ve bu proje, sağlıklarına, güvenliklerine, topluluklarına ve kültürlerine, ayrıca hayatları, sağlıkları ve kültürel gelenekleri için bağımlı oldukları doğal kaynaklara ilave geri dönülmez zararlar verecek.

Dava sürecinde genç davacılar, Alaska Boru Hattı Geliştirme Şirketini bu projeyi ilerletmek ve geliştirmekle yükümlü kılan yasaya itiraz ediyorlar ve eyaletin bu projeyi destekleme politikasının ve eylemlerinin, Alaska Anayasası'ndaki insan hayatını, özgürlüğü ve onuru sürdüren bir iklim sistemi hakkı ve kamu güvenine ait kaynaklara eşit erişim haklarını ihlal ettiğini iddia ediyorlar. Gençler ayrıca, mahkemeden eyaletin projeyi ilerletmesini yasaklayan bir emir talep ediyorlar.

İklim Kuşağı Konuşuyor programımın yine sonuna geldik. Bu kapsamlı analizler, küresel iklim krizinin çeşitli yönlerini ve etkilerini açıkça ortaya koyuyor. Hindistan'dan Meksika'ya, Türkiye'den Amazon ormanlarına kadar dünyanın dört bir yanındaki olaylar, iklim değişikliğinin acil ve ciddi tehditlerini gözler önüne seriyor. Sıcaklık artışı, aşırı hava olayları, deniz seviyesinin yükselmesi ve ekosistemlerin zarar görmesi gibi faktörler, insanlığın ve dünya üzerindeki diğer canlıların geleceğini tehdit ediyor. Bu analizler ve haberler, iklim kriziyle mücadelede uluslararası işbirliğinin ve sorumluluğun önemini vurgularken, hükümetlerin ve şirketlerin iklim değişikliğinin etkilerini azaltma ve uyum sağlama çabalarını hızlandırma çağrısında bulunuyor. Artık harekete geçme zamanı geldi ve iklim kriziyle başa çıkmak için acil ve etkili adımlar atılmalıdır.