Eriyen buzullar okyanus akıntılarını yavaşlatacak

-
Aa
+
a
a
a

İklim Kuşağı Konuşuyor'da dünyanın iklim gündemine yakından bakıyor ve dünyanın dört bir yanından aktivistlerin eylemlerini konuşuyoruz.

Genç iklim aktivistleri
 

Genç iklim aktivistleri

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)

Dijital olarak çalışan veya teknoloji ve iklimin kesişimine ilgi duyan kişiler için bu toplantıya katılmak ilginç olabileceğini düşündüm. Digital Green Society’in Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da gerçekleştireceği programın tamamı İngilizce olarak 14-16 Mayıs tarihleri arasında yapılacak.

İklim krizi ve bilgi teknolojisinin yükselişi derinden iç içe geçmiş durumda, ancak bu ilişki hakkında kamuoyunda çok az tartışma var.

Teknoloji genellikle çevre sorunlarına çözüm olarak tanıtılsa da kanıtlar, aşırı büyümenin, cihaz ve altyapı seri üretiminin, yoğun veri toplamanın ve gözetleme kapitalizminin Dünya'dan kaynakları korkunç bir şekilde hafriyat şiddetine uğratarak, toprak, su, enerji ve bilgi üzerinde insan çatışması yarattığını gösteriyor. 

Güneydoğu Avrupa veya Avrupa ülkelerinden çevre veya dijital haklar aktivisti, araştırmacı, karar verici, topluluk üyesi veya yalnızca konu ile ilgili iseniz, yeşilin siyaset, insan hakları ve teknoloji ile kesiştiği konularda geleceğe yönelik mevcut zorlukları ve potansiyel savunuculuk planlarını tartışmak için programa katılmak isteyebilirsiniz. 

www.digital.green.sharefoundation.info adresinden başvurunuzu yapabilirsiniz. 

Genç İklim Hareketi adı altında bir araya gelen gençlik grupları, geçtiğimiz hafta Cuma günü yani 1 Nisan’da Antalya, Denizli, Edirne ve İstanbul’da gerçekleştirdikleri iklim eylemlerinde önümüzdeki seçimin tüm adaylarına seslendi. Gençler, 11 ili sarsan ve binlerce can kaybına neden olan Büyük Güneydoğu Depremi’nin, yıllardır bölgedeki deprem tehdidini gündeme getirmeye çalışan bilim insanlarına kulak verilmemesinden dolayı bu kadar büyük felaket yarattığına dikkat çektiler. Yapılan açıklamada, “Bu afet sonrasında ülkece fark ettik ki; alanında uzman bilim insanlarını dinlenmediğinde, doğa olayları felakete dönüşüyor. Bilim insanları yıllardır iklim krizi ile ilgili uyarılarda bulunuyor, karar alıcılar ise bu ikazlara yine kulak vermiyorlar. Bizler, iklim krizinin da benzer bir felakete dönüşmesini engellemek istiyoruz. Bu sebeple tüm adaylar, siyasi partiler ve milletvekillerinden bilimi dinlemelerini istiyoruz: İklim afetleri ve depremle mücadeleyi seçim vaatleriniz arasına ekleyin” denildi.

Bu haftanın hatta bu yılın en önemli haberlerinden birinden bahsetmek istiyorum şimdi de. Oysa bu haberi yerli ana akım basında hiç bir yerde görmedik. Haberimiz yeni bir araştırma üzerine yapılmış. Bugüne kadar yapılan hesaplamalara kıyasla iklim krizinin sonuçlarına daha hızla yaklaştığımızı kanıtlar nitelikte. 

Yeni araştırmaya göre, Antarktika çevresindeki buzulların erimesi, derin okyanus akıntısının hızlı bir şekilde yavaşlamasına neden olacak. Bu yavaşlama ise beraberinde dünyanın iklimini değiştirebilecek ve deniz seviyesinin yükselmesini hızlandırabilecek.

Araştırma, sera gazı emisyonlarının bugünkü seviyelerde devam etmesi durumunda okyanusun en derin kısımlarındaki akıntının yalnızca 30 yıl içinde %40 oranında yavaşlayabileceğini öne sürüyor.

Derin okyanus akıntıları, okyanusun besin ve karbon döngülerinin hayati bir bileşeni olan dipsiz okyanus devrilmesi olarak da bilinen dolaşımın alt üst edilmesinden sorumludur.

Peki bu aslında ne anlama geliyor? Bu, deniz seviyelerini yükseltebilecek, hava durumunu değiştirebilecek ve deniz yaşamını hayati bir besin kaynağından mahrum bırakabilecek bir dizi etki yaratabilir.

Avustralyalı bilim insanlarından oluşan bir ekip, Antarktika’da 4.000 metrenin altındaki derin okyanus akıntısını incelemişler. 

New South Wales Üniversitesi İklim Değişikliği Araştırma Merkezi’nden ve Nature’da yayımlanan araştırmanın ortak yazarlarından biri olan Prof. Matt England, tüm derin okyanus akıntısının mevcut yörüngesinde çökmeye doğru ilerlediğini söyledi:

“Geçmişte, bu sirkülasyonların değişimi 1000 yıldan fazla sürdü, ancak bu sadece birkaç on yıl içinde oluyor. Bu dolaşımların yavaşlaması düşündüğümüzden çok daha hızlı. İkonik bir su kütlesinin olası uzun vadeli yok oluşundan bahsediyoruz.”

England derin akıntıları “Okyanusların akciğeri olsaydı bu akıntılar onun bir parçası olurdu” ifadeleriyle tanımlıyor. Çalışmada görev alan Dr. Adele Morrison, okyanustaki sirkülasyonun yavaşlaması nedeniyle okyanus yüzeylerinin karbon emme kapasitesine daha hızlı ulaşacağını ve derindeki sularla daha yavaş yer değiştireceğini vurguluyor.

Bilim insanlarının 35 milyon saatlik bilgisayar hesaplaması sonucu oluşturduğu modellemeye göre Antartika akıntılarındaki yavaşlama Kuzey Atlantik’ten iki kat daha hızlı olabilir.

Şimdi de kuraklıkla baş etmeye çalışan ülkelere bakalım. Ne de olsa Akdeniz havzasında tek biz değiliz kuraklık yaşayan. 

BBC News’dan aldığım haber Katalonya’nın da son yılların en kötü kuraklığının pençesinde olduğunu söylüyor. 

Sau rezervuarında, küçük teknelerdeki ekipler ağlarla balıkları çekmek için canla başla çalışıyor. Amaçları, suda ölmeden ve çürümeden, insan tüketimi için kullanılamaz hale gelmeden kuruyan göldeki balıkları kurtarmak…

Su seviyesi o kadar düşmüş ki - rezervuar kapasitesinin %10'unun altına - suyun alüvyonla kirlenme riski zaten var. Bu nedenle balıklar çıkarılırken Sau'nun kalan suyu başka bir rezervuara boşaltılıyor.

Katalan Su Ajansı (ACA) direktörü Samuel Reyes "Suyu olabildiğince çabuk aktarmaya çalışıyoruz, çünkü şu anda kışın kalitesi iyiydi [ancak] baharda gerçekten çok kötü olacak ve alabildiğimiz tüm balıkları çıkarmaya çalışıyoruz." dedi.

Barselona'dan 100 km içeride bulunan Sau rezervuarı, yarım yüzyıldır şehre ve Katalonya'nın kuzeydoğu bölgesindeki diğer kasabalara su sağlıyor. Ancak son aylarda, bu bölgenin yaşayan hafızasında gördüğü en kötü kuraklığın en görünür sembolü haline geldi.

Bunun nedeni, rezervuar 1962'de oluşturulduğunda sular altında kalan 11. yüzyıldan kalma Sant Romà de Sau kilisesinin şu anda kötü şöhretli görüntüsü. 

Bol yağmur yağdığı zamanlarda, rezervuarda bulunan bina su seviyesinin altında kalıyordu, ancak şimdi su hattının birkaç metre üzerinde duruyor ve etrafı kuru toprakla çevrili.

Tüm hayatı boyunca yakınlarda yaşamış ve kilisenin son halini görmeye gelen 70 yaşındaki Agustín Torrent, "Orayı hiç bu kadar boş görmemiştim. İklim değişikliğinin gerçek olmadığını söyleyenlere, ne diyeceğinizi bilmiyorum."dedi.

Katalonya'nın durumu özellikle endişe verici olsa da, ülkenin çoğu, özellikle güney ve doğu bölgelerinde benzer zorluklarla karşı karşıya. Mart ayında, İspanya'nın meteoroloji ajansı AEMET, ülkenin bir bütün olarak "bir yıldan uzun bir süre önce başlayan meteorolojik kuraklık durumunun devam ettiğini" açıkladı.

Tüm kuraklıkların nedeni iklim değişikliği değildir, ancak atmosferdeki artan ısı, topraktan daha fazla nem alarak kurak dönemleri daha da kötüleştirir. Sanayi çağının başlangıcından bu yana dünya yaklaşık 1,2 derece ısındı ve emisyonlarda ciddi kesintiler yapılmadıkça sıcaklıkların artmaya devam etmesi bekleniyor.

Kıtadaki aşırı hava olaylarını inceleyen Barselona merkezli bir meteorolog olan Miguel Manzanares'e göre, Avrupa'da, Akdeniz bölgesinde yer alan Katalonya gibi yerler özellikle maruz kalıyor.

Fransa, İtalya, Yunanistan ve Balkanlar'daki ülkelerin yüksek risk altında olduğunu belirterek, "Akdeniz bölgesi iklim değişikliği söz konusu olduğunda en savunmasız bölgelerden biridir." dedi. "Akdeniz, kendi atmosfer ortamını yaratan kapalı bir denizdir."

Bununla birlikte, kuraklığı daha da kötüleştirebilecek başka faktörler de vardır. Manzanares, Katalonya söz konusu olduğunda, bunların 5,5 milyondan fazla kişiyi kapsayan Barselona ve komşu şehirlerin nüfusunu içerdiğini söyledi. Katalan yerel hükümeti tarafından getirilen yeni kısıtlamalar, bu alanlarda araba yıkamak ve bahçeleri sulamak için su kullanımına katı sınırlamalar getirdi ve endüstriyel su kullanım limitleri %15 oranında azaltıldı.

İspanya'nın tarım için yoğun su kullanımı - tüm su kullanımının %80'ini oluşturuyor - durumu şiddetlendiren başka bir faktör. Yerel yönetim çiftçilik için su kullanımını %40 oranında azaltmıştır.

Bu yeni sınırlama, El Prat tarım kooperatifinin başkanı Agustín García Segovia gibi Barselona bölgesindeki çiftçiler için zaten yağmur kıtlığı ve mevsim dışı yüksek sıcaklıklarla mücadele eden ekstra bir sorun olurken kıtlık ihtimaline de dikkat çekerek, bunun da fiyat artışlarında hissedileceğini söyledi. 

Kuraklığın vurduğu Tunus'ta ise su kullanım yasakları zaten büyümekte olan krize katkıda bulunuyor. The Guardian’dan aldığım haberde; Tunus’un dördüncü şiddetli  kurak yılında, zayıf tahıl hasadı, zayıf ekonomi ve muhtemelen gıda sübvansiyonu kesintileri arasında huzursuzluk riski arttığından bahsediyor. 

Devlet Su Dağıtım şirketi Sonede, her gece 21 ile 4 saatleri arasında şebeke suyunu kesmeye başladı bile. Tarım bakanlığı artık sulama, yeşil alanların ve diğer ortak alanların sulanması ve araba yıkama için su kullanımını yasakladı.

Ülke genelindeki rezervuarların kapasitesinin yaklaşık %30 oranında azaldığı söyleniyor. Tunus da dahil olmak üzere ülkenin kuzeyine hizmet veren Sidi Salem rezervuarındaki seviyeler yaklaşık %16 doluluğa indi. 

Tunus genelinde sıcaklıkların 2050 yılına kadar 3,8C artacağı ve aynı dönemde yağışların en az %4 oranında azalacağı tahmin ediliyor.

Hükümet kuyu kazmayı, deniz suyunu tuzdan arındırmayı ve atık suyu geri dönüştürmeyi düşünüyor, ancak krizin en kötüsünden yaz gelmeden kurtulma şansı çok az.

Tunus zaten zayıf bir ekonomi, yüksek işsizlik ve artan yaşam maliyetleri nedeniyle sarsılıyor ve su kesintilerinin toplumsal huzursuzluğu daha da alevlendirebileceğinden korkuluyor. Başkan Kais Saied'in belgesiz göçmenleri Tunus'un Arap kimliğini sulandırmak için bir komplo kurmakla suçlamasının ardından Şubat ayında göstericiler sokaklara dökülmüştü. Yorumlar, Saied'in dikkatleri ülkenin ekonomik sıkıntılarından başka yöne çekme girişimi olarak görüldü.

Hükümet, Uluslararası Para Fonu ile, ülkenin kahve, ekmek ve tahıl gibi temel gıda maddelerinin fiyatlarını yöneten yerleşik sübvansiyon sistemini kısıtlamayı da içerdiği anlaşılan bir kurtarma planı müzakerelerini sürdürüyor.

Geçtiğimiz ay Trakya Üniversitesi Bitki Islahı Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yalçın Kaya, Türkiye’nin önemli tarımsal üretim merkezlerinden Edirne’de kuraklığın, buğdayda verim düşüklüğüne neden olabileceğini söylemişti. 

Edirne’de kuraklığın tehlikeli boyutlara ulaştığını belirten Kaya, “Gözümüz havada, yağış bekliyoruz. Son dönemlerin en sıcak kışını yaşadık. Özellikle şubat ayında gelmesini beklediğimiz yağışlar da gelmedi. Kışlık bitkiler olan buğday, arpa ve tahıl ürünlerinde kuraklık hissediliyor. Buğdayda yanma diye tabir edilen sararmalar başladı.” dedi.

Kaya, buğday ve diğer kışlık bitkilerin gelişmesi ve verimli bir hasat dönemi için yağışa ihtiyaç olduğunu dile getirdi.

Kuraklığın devam etmesi durumunda buğdayda verim düşüklüğü yaşanmasının kaçınılmaz olduğuna dikkati çeken Kaya, şunları kaydetti:

“Buğday şu anda çok kötü durumda. Özellikle Edirne ve Trakya genelinde kötü dönemden geçiliyor. Dönüm başına ortalama 200-250 kilograma kadar verimin düşme riski var. Buğday veriminde dip seviyede kalabiliriz. Aynı kuraklık riski Türkiye’nin büyük bölümü için de geçerli. Kuraklık haritalarına baktığımızda Edirne’den başlayıp Çukurova’ya kadar gidiyor. Bu alan Türkiye’nin tarımsal üretiminin yüzde 80’inine yakınını karşılıyor. Türkiye dünyanın önemli buğday üreticilerinden ve un ihracatçılarından. Bu durum bizi sıkıntıya sokar.”

Global Energy Monitor’ün bu yıl dokuzuncusunu yayımladığı “Yükseliş ve Çöküş 2023: Kömürlü Termik Santralların Küresel Takibi” raporuna göre, Çin hariç hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde işletmede olan ve planlanan kömürlü termik santral sayısı azaldı.

Planlanan kömürlü termik santral kapasitesi önemli ölçüde azalmış olsa da, işletmedeki kömürlü termik santrallar yeterince hızlı bir şekilde kapatılmıyor.

Rapora göre, Paris Anlaşması’nın hedeflerine uymak için yılda ortalama 117 GW’lık kömürlü santralin kapatılması gerekiyor, bu da geçen yıl kapanan (26 GW) kapasitenin dört buçuk katına denk geliyor. Ayrıca yeni kömürlü termik santrallerin yapımı da durdurulmalı.

Rapora göre Türkiye, planlanan kömürlü termik santral kapasitesi bakımından Çin ve Hindistan’ın ardından dünyada üçüncü sırada yer alıyor.

2022 itibarıyla, Türkiye’nin proje stokunda yaklaşık 11 GW’lık kömürlü termik santral projesinin yer aldığı belirtilen raporda, bu projelerin tamamının finansman bulmakta zorlandığına ya da bir dizi yasal aksaklıkla karşılaştığına dikkat çekildi. Bu durumu kanıtlayan gelişmelerden biri de proje stokundaki 11 GW kömürlü termik santral kapasitesine karşılık Enerji Bakanlığı’nın Ulusal Enerji Planı’nda 2035 yılına kadar 3,2 GW’lık yeni kömürlü termik santral kapasitesi öngörmesi.

Paris Anlaşması’nı onaylayan Türkiye’de 2022 yılında açılışı yapılan tek santral, 1,3 GW’lık kapasiteye sahip Adana’nın Yumurtalık İlçesi Sugözü sahilinde faaliyete geçen Çin finansmanlı Emba Hunutlu kömür santrali.

Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz, mevcut proje stokunun büyüklüğüne rağmen, Türkiye’de bundan sonra yeni bir kömürlü termik santral açılmasının olası gözükmediğini söylerken, “Ne bunun için gerekli dış finansman var ne de yöre insanları yaşadıkları yerde termik santral istiyor. Ulusal Enerji Planı bile 2035 yılına kadar sınırlı kapasitede yeni kömürlü termik santral öngörüyor. Şimdi, Ulusal Enerji Planı’nın daha iddialı bir enerji dönüşümü için net bir politik ortam yaratacak şekilde revizyonuna ihtiyacımız var. Özellikle depremin ardından, Türkiye’nin önündeki yeniden inşa sürecinde, enerji verimliliği ve depolamaya odaklanarak rüzgar ve güneş enerjisine dayalı, herkes için güvenilir, sürdürülebilir ve uygun fiyatlı bir enerji sistemini inşa etmek yetkililerin öncelikli görevi olmalı” dedi.